MOBİLYA; Aim. Möbel (-einrichtung f) pl., Mobiliar (n), Fr. Meuble, mobilier (m), İng. Furniture. Çalışılan ve oturulan yerlerin, günün şartlarına, insanların zevklerine göre süslenmesine, değişik gâyelerle donatılmasına yarayan, portatif ve taşınabilir eşyâlar. Dilimizde bu gibi yerlerde kullanılan maşa, iskemle, koltuk, kanape, divan, dolap, kitaplık, büfe, karyola vb. eşyaları “mobilya”, bu eşyaları yapıp satanlara da “mobilyacı” denmektedir. Mobilya ve mobilyacılığın tarihçesi, Mîlâddan binlerce sene öncesine kadar uzanmaktadır. M.Ö. yaşayan Asurlulara ait saray kalıntılarının duvarlarındaki süslü kabartmalar, tezyinatlı kapı kanatları, iskemleler, aslan ayaklı ve diğer motiflerle süslü masaların bulunması; eski Mısır mezarlarında (odalarında) süslü sehpaların, kabartmalı duvar taşlarının görülmesi, yaşadıkları asırların “mobilya” örnekleri hakkında bilgi vermektedir. Bunun yanında eski Mısırlıların oturdukları iskemlelerin, yattıkları kerevitlerin üstlerini hasırla döşeyerek şilteler serdikleri bilinmektedir. Yapılan arkeolojik kazılarda, kullandıkları eşyâla- rın pekçoğunun bugünkülere benzemekte olduğu anlaşılmıştır. Eski Mısır mobilyalarının pekçoğü- na bugün dünyâ müzelerinde rastlanmaktadır. M.Ö. 8. ve 7. asırlarda Asurlülar zamânında mobilya yapımında değişiklikler görülmeye başlandı. Bu mobilyalar çok süslü ve işlemeliydi ve tunç, bakır gibi metallerin de mobilya işlemeciliğinde ve yapımında kullanılmaya başlaması yine bu devirde olmuştu; Hükümdârlarm tahtları, koltukları, karyolaları bu stil yeniliklerle süslenirdi. Hatta bâzı hükümdar tahtlarının som altından yapıldığı da târih kitaplarında yazılıdır. M.Ö. 5. yüzyıl sonlarına doğru mobilyacılık daha da gelişti. Bu değişiklik eski Yunan ve Roma medeniyetinde de kendini gösterdi. Pompei Harabelerinde yapılan arkeolojik araştırmalarda, dağılmadan ve kırılmadan kalmış ev eşyaları, Romalıların mobilyacılığı hakkında yeterli bilgi vermektedir. . İlk ve Ortaçağ Avrupası, doğuda gelişen diğer medeniyetlerin tesirinde kaldığı gibi, mobilya sanat biçimlerinin de etkisine girdi. Mobilya süslemeleri büyük ölçüde değişti. On ikinci yüzyıldan sonra yapı biçiminde mobilyalar kendini göstermeye başladı. Rönesanstan sonra sanatın değişik kolları meydana çıktığı gibi, mobilyacılıkta da bu akım kendini gösterdi. Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya gibi memleketlerde çeşitli mobilya şekilleri uygulandı. On dört, on beş ve on altıncı asırlarda ise Fransızlar dünyâ mobilyacılığına hâkim oldular. Louis tipi mobilya örnekleri bugün bile hâkimiyetini sürdürmektedir. On dokuzuncu yüzyılda ulaşımın ilerlemesi, devletlerarası münâsebetlerin artması sonucu, mobilyacılık daha da gelişerek, ayrı bir ticâret kolu hâlini aldı. Örta Asya’da ve diğer yerlerde Türklerin göçebe hayâtı yaşadıkları dönemlerde rçıobilya kullanılmazdı. Çadırda kullanılan eşyâlar, kolay taşınabilir ve basitti. Bu zamanlarda kullanılan eş-^ yâlarda dokumalar (halı, kilim vb.) hâkimdi. Yâlnız hükümdâr ve oba beylerinin çadırlarında bâzı ağaç eşyâlar bulunurdu. Türklerin İslâmiyet! kabulü ve bununla beraber yerleşik hayâta geçişi, mobilyanın günlük hayata girmesine vesile olmuştur. Türklerde, AvrupalIlarda olduğu gibi evler, bir mobilya deposu şekline getirilmemiştir. Türk evlerinin dışardan çok sâde gözükmesine rağmen iç kısımları, insana rahatlık verecek bir şekilde ferah döşenmiştir. Döşemesi sâde ve kibardır. Yerler parke, boyalı, cilalı veya âdî beyaz tahtadır. Zenginliğe göre hasır, bâzan kilim, umûmiyetle halı döşenir, sokak ayakkabısı ile eve girilmezdi. Oturmak için koltuk yerine, pencere kenarlarında:rahatlık ve zerâfeti temin edici sedir bulunurdu. Duvarlara, yerli dolaplar, yükler ve hücreler yapılırdı. Bunların kapakları kakma ve oyma işlemeleriyle zarîf bir şekilde süslenir, böylelikle oda, kapı dizisi gibi görünmekten kurtarılırdı. Oda içerisinde görünen zenginlik, umûmiyetle halı ve kumaşlarda idi. Önemli mobilyalar, sandık, rahle, sofra iskemlesi, beşik, çekmece, kutu, çubukluk, kavukluk, ayaklı saatlerdi. OsmanlIlarda sandıklar, genellikle selvi veya ceviz ağacından yapılır, nakışlar ve oymalarla süslenirdi. Bilhassa gelinlerin çeyiz sandıklan ihtimamla hazırlanır, altın ve gümüşle süslendiği olurdu. Üzerinde Kurfân-ı kerîm okumak için yapılan rahleler ve Kur’ân-ı kerîmleri muhâfaza etmek için yapılan kutular, her evin en zarif ve en güzel mobilyası idi. Bu mobilyalara gösterilen ihtimam, Kur’ân-ı kerîm’e duyulan hürmetten ileri gelmekteydi. Bunlar, ekseriyâ ceviz ağacından yapılır, üzerleri fildişi ve sedef kakma ile tezyin olunurdu. Bu mobilya çeşidinin en güzel nümuneleri câmilerde bulunan sedef işlemeli büyük rahle ve kürsülerdir. Üzerine yemek sinisi koymak için yapılan, açılır kapanır iskemleler her evde bulunurdu. Bunlar, nakışlarla işlenir, cilalanır veya boyanırdı. Ayaklı saatlerin muhafâzaları ile, bugünkü vitrin yerine kullanılan hücreler, umûmiyetle oymalı yapılırdı. Nakış işlemelilerin içerisinde “Edimekârî” denileni en meşhurlarındandır. Isıtmada kullanılan şamdanlar ve ince zevkin, büyük emeğin mahsü- lü olan çini vazolar, günümüzde paha biçilemeyen eserlerdir. Tanzimatın ilânıyla Batı’nm sosyal ve kültürel hayâtını esas alan Batılılaşma taraftarları, kendi örf, adet ve an’anelerine sırt çevirerek Avrupa’nın günlük hayâtım Osmanlı halkına adapte etmeye çalıştılar. Bu gâyenin bir neticesi olarak, OsmanlIlarda kullanılan mobilyaların yerine, Avrupai tarzda mobilyaların kullanılmasına ve bunların zamanla yerleşmesine önayak oldular. Böylece Tan- zimatla birlikte an’anevî Osmanlı mobilyaları yerine Avrupai mobilyalar yurdumuza girmiş oldu. Bu durum Türk evlerinde çok fonksiyonlu olarak kullanılan odaların tek maksat için kullanılmala- n neticesini doğurdu. Meşrutiyetten sonra başlayan millî hareket tesiriyle bâzı kimseler evlerini eski Osmanlı tarzında döşemek hevesine düşmüşlerse de, bu teşebbüsler bir kolleksiyonculuk mâhiyetini geçmedi ve Avrupa’yı taklit oldu. Çünkü Avrupa 18. yüzyıldan daha önce Turquerı’e (Türköri) cereyanı ile Osm anlI yaşayışını taklit ediyordu. İçine saksılar konan eski sedefli beşikler ve pirinç mangallar, kısa iskemleler üstüne sıralanmış sahanlar ve bardaklar, raflarına çeşm-i bülbüller oturtulmuş kavukluklar, nargile şişesinden yapılmış abajurlu lam
~;bâlai ivesair^ll^B^Ösm^V’odasi yapmak c&fpıe gidildi. Bedestenden toplanan eski eşyakri||;qiâs X> üslubunda \^|nhler^döfâurarak bünlart-ş^fe- bilere Osmanli odası, diye göstermekle’ iftihar edenler oldu; Bâzıları da Şanı i ş i sedef ^kakmalarla süslü sandalyeler veya Türk sütun balıklarına benzeyen karnaslı (stâlaktitli) oymalarla müzeyyen ve Hereke kumaşı kaplı dörtköşe koltuklar, üstü çini kaplı ve sedefli iskemle gibi şeyler yaptırarak mobilyalara bir Osmanlı üslûbu vermek istediler. Fakat, eski eşyâları toplayıp bir odaya koymakla modem bir Türk odası yapacaklarını zannedenlerin, ortay a, çıkardıkları şeyler, bir ucubeden öteye geçmedi. Mobilyalar, çevrenin ve günün ihtiyaçlarına göre şekil değiştirdiği gibi, her çağın zevkine, sanat anlayışına, göz zevkine göre de çeşitli biçim ve isimler almıştır. Bunların bir çoğu müzelik olduğu hâlde, bâz|tarı &a antika eşyâ adı ile aşıllarım veya bu tarzilâklitederek yapılmış yeni kopyaları ile de günümüzde kendilerini gösterme|c^dm Mobilyalar, kullanıldıklar!yerlere’^göre ad alırlar. Yatak:ÖcTası* yemek çdası^sâlon takımı Vs. gibi isimler altında satılırlar? ‘ Mobilyaların bakımı ve konulduğu yer çok önemlidir. Ağaç eşyâlardan yapılan mobilyalar sıcaktan çok zarar görür. Hele fırınlanmamış mobilyalar hemen çatlar, sağa sola eğilip bükülür- ler.-Bunun için mobilyaları, kışın soba yanında bulundurmamak,’ yazın; da sıcaktan korumalıdır. Zaman zaman mobilyaların cilaları kontrol edilerek, ömürlerinin üzün: olması sağlanmalıdır.
MOBİLYA
16
Eki