wiki

MUCİZE

ekran-alintisiMUCİZE; Alm. Wunder (f), Fr. Miracle (m), İng. Miracle. Peygamberlerden hâsıl olan hârikulâde şey, hâdise. Peygamber olduğunu söyleyen kimsenin, doğru söylediğini ispat etmesi için, Allahü te- âlâmn âdetini değiştirerek, bozarak, İlâhî kudretle Peygamberlerine ihsan ettiği hârikulâde şeylerdir. Bir Peygamberin elinde, peygamberliği zamânmda peygamberlik iddiası sebebiyle görülen âdet dışı şeylere ve hâdiselere mucize denir. Diğer insanlar onun benzerini getirmekten âciz oldukları için böyle denmiştir. Mûcize, lügatte “acze düşüren âciz bırakan hârikulâde hal” mânâlarına gelir, hârikulâde; âdet olmayan, sık rastlanmayan şeyler demektir. Allahü teâlânm yarattığı şeylerin hepsi, O’nun ezelde tâyin ettiği âdet-i ilâhiyesi içinde meydana * gelmektedir. Yâni Allahü teâlâ her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere, tabiat kuvvetleri, fizik, kimyâ kânunları denir. Bir işi yapmak, bir şeyi elde etmek için, bu işin sebeplerine yapışmak lâzımdır. Meselâ, buğday hâsıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lâzımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri Allahü te- âlârnn bu âdeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ sevdiği insanlara iyilik, ikrâm olmak için ve azılı düşmanlarım aldatmak için, bunlara âdetini bozarak sebepsiz şeyler yaratıyor. Mesela, peygamberlerden âdet-dışı olarak kudret-i İlâhiye ile meydana gelen bu şeylere mûcize denir. Peygamberlerin mûcize göstermesi lâzımdır. Evliyâda meydana gelen âdet dışı şeylere kerâmet denir (Bkz. Kerâmet). Sâlih, îtikâdı ve ameli temiz Müs- lümaniarda olanına da fîrâset denir. (Bkz. Firâset) Mûcize, Peygamber olduğunu ileri süren kimsenin, bu iddiasını kabul etmeyen kimselere karşı meydan okumak üzere elinde bulunan ve eşyâ- nm alışılmış düzeninden ayrılan öyle bir şeydir ki, bu kimselerin bir benzerini yapmalarım imkânsız kılan bir mâhiyet taşımaktadır. Mûcize, peygamberlerin doğruluğunu göstermek husûsunda, Allahü teâlânm bir şehâdetidir. Mûcize ile, Allah’ın peygamberi olduğunu iddiâ eden kimsenin doğruluğunu ispat etmesi kasdedilmiştir. Mûci- zenin şartları, vardır: 1. Allah’ın alışılmış sebepler olmadan yapmasıdır. Çünkü O’nun peygamberini tasdik ettirecektir. 2. Hârikulâde olmalıdır. Âdet olan şeyler, meselâ güneşin hergün şarktan doğması, ilkbaharda çiçeklerin açması, mûcize olmaz. 3. Bunu, başkalarının yapamaması lâzımdır. 4. Peygamber olduğunu bildiren kimsenin istediği zaman hâsıl olmalıdır. 5. İstediğine uygun olmalıdır. Meselâ şu ölüyü dirilteceğim deyince, başka harika hâsıl olursa, meselâ dağ ikiye ayrılırsa mûcize olmaz.
6. İsteyip de hâsıl olan mûcize, kendisini ya- lanlamamalıdır. Meselâ, şu hayvan ile konuşacağım deyince, hayvan bu yalancıdır derse, mûcize olmaz. 7. Mûcize, peygamber olduğunu söylemeden önce hâsıl olmamalıdır. îsâ aleyhisselâmın beşikte konuşması, kuru ağaçtan tâze hurma isteyince eline hurma gelmesi, Muhammed aleyhisselâm çocukken göğsünün yarılıp, kalbinin yıkanıp temizlenmesi, başının üstünde bulut bulunması, ağaçların, taşların kendisine selâm vermeleri gibi önceden hâsıl olan hârikalar mûcize değildi. Kerâmet idiler. Bunlara irhâs denir. Peygamberliği kuvvetlendirmek içindir. Bu kerâmetlerin evliyâda da hâsıl olmaları câizdir. Peygamberler, peygamberlikleri kendilerine bildirilmeden önce ev- liyâ derecesinden aşağıda değildirler. Kerametleri görülür. Mûcize, peygamber olduğunu bildirdikten az zaman sonra hâsıl olabilir. Meselâ, bir ay sonra şöyle olur deyince, hâsıl olduğu zaman mûcize olur. Fakat, hâsıl olmadan önce, bunun peygamber olduğuna inanmak lâzım olmaz. Mûcize gösterirken, açıkça tehaddî etmek, yâni; “Siz de yapmız! Yapamazsınız!” demek şart değilse de, mûcizenin mânâsında tehaddî vardır. Kı- yâmet hallerinden ve ileride olacak şeylerden haber vermekte tehaddî olamıyacağı için, bunlar kâfirlere karşı mûcize değildir. Müminler bu haberlerin mûcize olduklarına inanırlar. Evliyânın kerametleri de, peygamberlik iddiâ etmedikleri için ve tehaddî bulunmadığı için, mûcize olmazlar. Mûcizenin peygamberlik iddiasının doğru olduğunu ispat etmesi, başkaları bunu yapamadıkları içindir. Bu da, mûcizenin husûsi tesiri var demektir. Hattâ asıl ispat eden budur. Sihir ve benzeri şeyler, bâzı şeylerin sebeplerini yaparak, o şeylerin meydana gelmelerini sağlamaktır. Bâzan da mevcut olmayan şeyi, varmış gibi göstermektir ki, dışarda yok olduğu halde, vehimde ve hayalde var görünür. Bunlar, hârika değildir. Her peygamber mûcize göstermiştir. Kur1 ân- ı kerîm’de bâzı peygamberlerin gösterdiği mûcizeler haber verilmektedir. Meselâ,;NııhÜe^ misinin tufandan kurtulması, Mûsâ aleyhişşelâmm asâsmın ejderha olup sihirbazların yılâniarıjıı yutması, elinin nur(ışık) gibi parlaması, Kız^ldeniz’in yarılıp Firavunfdgiı kurtulması,.Ibrâhim aleyhisse- lâmm Nemrud’un ateşinde yanmaması, îsâ aley-‘ hisselâm^n, babasız doğması, ölüleri diriltmesi, âmâların (körlerin) gözünü açması, tıbbm tedâvisini temin edemediği baras hastalarını iyileştirmesi ve diriyken göğe kaldırılması bunlardan bâzılarıdır. Allahü teâlâ her peygambere, o zamanda yayılmış olup kıymet verilen şeylere benzer mûcizeler ihsân etmiştir. Son peygamber Muhammed aleyhişşelâmmgösterdiği mûcizeler ise sayılamayacak kadar çoktur. Her peygamberin mucizesinden O’na da verilmiştir. Bunlardan bin kadarı kitaplarla yazılmıştır. Bu kadar mûcizenin en kıymetlisi, edepli olması ve güzel huylan idi. Kur’ân-ı kerîm’de, O’nun hakkında; “Sen, güzel huylu olarak yaratıldın.” buy- rulmaktadır. Hazret-i Muhammed’in (sallallahü aleyhi ve- sellem) mûcizelerinden bâzıları şunlardır: 1. Muhammed aleyhisselâmın mûcizelerinin en büyüğü Kur’ân-ı kerîm’dir. Bugüne kadar gelen bütün şâirler, edebiyatçılar, Kur’ân-ı kerîm’in nazmında ve mânâsında âciz ve hayrân kalmışlardır. Bir âyetin benzerini söyleyememişlerdir, îcâzı ve belâgati insan sözüne benzemiyor. Yâni, bir kelimesi çıkanlsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve mânâsındaki güzellik bozuluyor. Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelimeler arayanlar bulamamışlardır. Nazmı Arap şâirlerinin şiirlerine benzemiyor. Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir. İşitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar. Yo- rulsalar da, usanmıyorlar. Okumak ve işitmenin sı- kmtılân giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. İşitenlerden kalplerine dehşet ve korku çökenler, bu sebepten ölenler görülmüştür. Nice azılı İslâm düşmanları, Kur’ân-ı kerîm’i dinlemekle kalpleri yumuşamış, îmâna gelmişlerdir. İslâm düşmanlarından ve muattala, melahide ve kara- mita denilen, Müslüman ismini taşıyan zındıklardan Kur’ân-ı kerîm’i değiştirmeye, bozmaya ve benzerini söylemeye çalışanlar olmuş ise de, hiçbir arzularına kavuşamamıştır. Tevrat, İncil ise, insanlar tarafından her zaman değiştirilmiş ve yine değiştirilmektedir. Bütün ilimler ve tecrübe ile bulunamayacak güzel şeyler ve iyi ahlâk ve insanlara üstünlük sağlayan meziyetler ve dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşturacak iyilikler ve varlıkların başlangıcı ve sonu hakkında bilgiler ve insanlara faydalı ve zararlı olan şeylerin hepsi Kur’ân-ı kerîm’de açıkça veya kapalı olarak bildirilmiştir. Kapalı olanlarını, erbâbı anlayabil- . mektedir. Semâvî kitapların hepsinde, Tevrat’ta, Zebur’da ve Incil’de bulunan ilimlerin ve esrârın hepsi Kur’ân-ı kerîm’de bildirilmiştir. Hazret-i Ali ve hazret-i Hüseyin bu ilimlerden çoğunu bildiklerini haber vermişlerdir. Kur’ân-ı kerîm’i okumak çok büyük bir nîmettir. Allahü teâlâ, bu nîmeti Habîbinin (sevgili Peygamberinin) ümmetine ih- sân etmiştir. Melekler bu nîmetten mahrûmdur. Bunun için Kur’ân okunan yere toplanıp dinlerler. Bütüiı tefsirler, Kur’ân-ı kerîm’deki ilimlerden çok azını bildirmektedirler. Kıyâmet günü, Muhammed aleyhisselâm minbere çıkıp Kur’ân okuyunca dinleyenler bütün ilimlerini ve sırlannı anlayacaklar. (Bkz. Kur’ân-ı kerîm) 2. Muhatnmed aleyhisselâmın meşhur mûcizelerinin en büyüklerinden birisi de, aym ikiye ayrılmasıdır. Bu mûcize, başka hiçbir peygambere nasib olmamıştır. Muhammed aleyhisselâm elli iki yaşındayken, Mekke’de Kureyş kâfirlerinin elebaşılan yanma gelip; “Peygambersen ayı ikiye ayır.” dediler. Muhammed aleyhisselâm, herkesin ve hele tanıdıklarının, akrabâsmın îmân etmelerini çok istiyordu. Ellerini kaldırıp duâ etti. Allahü teâlâ kabul edip, ayı ikiye böldü. Yansı dağın üzerinde göründü. Kâfirler; “Muhammed bize sihir yaptı.” dediler. îmân etmediler. 3. Bir gün bir köylüyü îmâna dâvet etti. “Ve- fât etmiş kızımı diriltirsen îmân ederim.” dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi. “Dünyâya gelmek ister misin?” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Dünyâya gelmek istemem. Burada babamın evinden daha rahatım. Âhiret, dünyâdan daha iyi.” sesi işitildi. Köylü bunu duyunca hemen îmâna geldi. 4. Resûlullah, Süleyman aleyhisselâm gibi bütün hayvanların dilinden anlardı. O’na gelerek sâhibinden veya başkasından şikâyet eden hayvanlar çok görüldü. Huneyn Gazâsında, bindiği Düldül ismindeki ak katıra; “Yere çök!” dedi. Düldül, hemen çökünce, yerden bir avuç kum alıp, kâfirlerin üzerine saçtı. 5. Resûlullah’m zevcelerinden Ümmü Seleme vâlidemizin âzâd ettiği Sefine ismindeki sahâbî, Resûlullah’m hizmetinden hiç ayrılmazdı. Rumlara karşı yapılan gazâda askerden ayrılıp kâfire esir düştü. Kaçıp gelirken karşısına korkunç bir arslan çıktı. Ben Resûlullah’m hizmetçisiyim deyip başından geçenleri anlattı. Arslan buna yüzünü gözünü sürüp, “Yanımda yürü.” dedi. Düşmandan bir zarar gelmesin diye yanından ayrılmadı. İslâm askeri görülünce dönüp gitti. (Bkz. Muhammed aleyhisselam) 6. Peygamber efendimiz, bâzı savaşlarda, susuz kalındığı zaman, mübârek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap taşmıştır. Bâzan seksen, bâzan üçyüz, bâzan bin beş yüz, Tebük Gazâsında ise yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanlan, bu sudan içip kanmışlardır. Mübârek elini sudan çıkarınca kaynama durmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir