NAMÂZ VAKİTLERİ

NAMÂZ VAKİTLERİ
(Makaüinıtt-ils-s^il) ve (TefdN MitzİMÜfieki hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Cebrail aleyhisselâm Kâ’be kapısı yanında iki
gün bana imâm oldu. İkimiz, fecr doğarken ftaMh Bemâzıuı, giineş tepeden ayrılırken öğleyi, herşeyin gölgesi kendi fcoyii olunca
ikindiyi, güneş batarken [üst kenarı gayb olunca] akşamı ve şafak
kataffüü yatsıyı kıldık. İkindi gttnii de, sabâh nemâzmı, tava aydmianmca, öğleyi, tıerşeyia gölgesi kendi boymmm iki katı ılımca,
ikindiyi bundan hemen ü s r i y akşamı oruç bozulduğu zeman, yat*
siyi gecenin içde biri oîunca kıldık. Sonra yâ M ıta ım d , senin
ve geçmiş Peygamberlerin nemfiz vaktleri budur. Ümmetin, beş
vakt nemâzın fıerbırini, bu kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar
dedi). Hergün kılınması emr olundu. Nemâz sayısının beş olduğu
buradan da anlaşıtmakdadır.
Sabâh nemâzı, dört mezhebde de, (Fecr-i sâdık) denilen beyâzlığm doğması ile başlar. Oruç da, bu zeman başlar. Ya’nî şarkda beyâzlık başlamasından i’tibâren, güneş üfk-ı şer’îden doğuncaya; ya’nî ziyâsı en yüksek tepeye gelinceye kadardır. Beyâzlık,
güneş bir mahallin üfk-ı şer’îsi hattına 19 derece yaklaşınca, ya’nî
üfk-ı şer’îsine nazaran irtifâ’ı 19 derece olunca başlar. Merkezleri
Erdin merkezinde olup, nısf kutrları [yarı çapları] muhtelif olan
sonsuz küreler tasavvur edelim [düşünelim]. Bunlardan, güneşin
bulunduğu küreye (Semâ küresi) denir. Bu küre, tam küre değildir. Yumurta şeklindedir. Biz, küre şeklinde kabûl edeceğiz.
Üzerlerinde yıldızların bulundukları küreler, dahâ büyük, Erda
dahâ uzak iseler de, hepsini bu semâ küresi üzerinde kabûl edeceğiz. İslâmiyyetin bildirdiği yedi semâ tabakaları başkadırlar. Sonsuz mikdârda dediğimiz yıldız kürelerinin hepsi, islâmiyyetin bildirdiği birinci semânın içindedirler. İki yıldız arasındaki mesâfe,
bu iki yıldızdan geçen semâ küresi kavsinin derecesidir. Erd mihverinin [ekseninin] semâ küresini kesdiği iki noktaya (Kutub) de-
— 368 —

nir. Erd küresinin bir yerinden geçen nısf kutru istikâmetine o mahallin (Şâkûlu) denir. Erdin merkezinden geçen ve bir mahallin şâkûlüne amûd olan düzlemin semâ küresinde hâsıl etdiği dâireye bu
mahallin (Hakîki üfk)u denir. Bir mahallin şâkûlünden geçen düzlemlerin semâda hâsıl etdikleri dâirelere o mahallin (Semt dâiresi
= Azimut)leri denir. Bir mahallin Semt dâireleri, bü mahallin üfkuna amûd [dik]dir. Güneşden geçen semt dâiresinin, güneş ile
üfuk hattı arasındaki kavs [yay] parçası, güneşin bu mahaldeki
(İrtifâ’ı = hauteur)dır. Erdin mihverinden geçen semt dâiresine
bu mahallin (Nısf-ün-nehâr dâiresi = Meridien) denir. Nısf-ünnehâr dâiresinin bulunduğu düzlemin, üfk düzlemini kesdiği doğruya (nısf-ün-nehâr hattı) denir. Üfuk üzerindeki beyâzlık, kırmızıIıkdan iki derece evvel başlar. Üfk-ı şer’îye 20 derece yaklaşınca
başladığını bildirenlerin de bulunduğu İbni Âbidînde ve M.Ârif
beğin takvîminde yazılıdır. Böyle bildirenlere göre beyâzlığın ve
kırmızılığın başlamaları arasında üç derece irtifâ’ farkı bulunmakdadır.
Zuhr, ya’nî öğle nemâzmın evvel vakti, güneşin arka kenarının mahallin zevâl vaktinden, ya’nî şer’î gâye irtifâ’ından ayrıldığı
vakt başlayıp, asr-ı evvele kadar, ya’nî gölge, o şeyin uzunluğu
mikdârı uzayıncaya kadar veyâ asr-ı sânîye kadar, ya’nî iki misli
uzayıncaya kadardır. Birincisi, iki imâma, ikinci zeman ise,
İmâm-ı a’zama göredir.
İkindi nemâzmm vakti, öğle vakti bitince başlıyarak, güneş
üfkdan batıp, üst [arka] kenarı gayb oluncaya kadar ise de, güneş
sarardıkdan sonra, ya’nî alt [ön] kenarı üfk hattına beş derece [bir
mızrak boyu] yaklaşınca, her nemâzı kılmak ve ikindiyi bu vakte
gecikdirmek harâmdır. Türkiyede şehrlerde ikindi ezânları, iki
imâma göre okunduğundan, ikindi nemâzını, bu ezândan, kışın
36 dakîka, yazın ise 72 dakîka sonra kılmalıdır ki, böylece İmâm-ı
a’zama da, uyulmuş olur.
Akşam nemâzı, güneş gurûb edince, ya’nî deniz ve sahra gibi
düz yerlerde, güneşin üst kenarının üfk-ı mer’îden gayb olduğu
görününce başlar. Hadîs-i şerîfde (Gece başlayınca, orucu bozunuz!) buyuruldu. Gecenin başlaması, şark tarafının kararması ile
olur. Bu hadîs-i şerîf ve İbni Âbidîn ile Tahtâvînin “rahmetullahi
aleyhimâ” açıklamaları gösteriyor ki, güneşin gurûb etmesi görülemiyen yerlerde ve hesâb yapılırken, ziyâsmm en yüksek tepeden
çekilmesi gurûb vakti olur. Akşam nemâzmın vakti, şafak kararıncaya, ya’nî garbda, iki imâma göre, kırmızılık gayb oluncaya
veyâ İmâm-ı a’zama göre, bundan iki derece sonra, beyâzlık gayb
oluncaya kadar devâm eder. Akşam nemâzını, vaktin evvelinde
— 369 — İsîânı Ahlâkı-F: 24
kılmak sünnetdir. (İştibik-I nücum)dan, ya’nî yıldızlar çoğâldıkdan, ya’m güneşin arka kenarının üfk-ı şer’î altına on derece irtifâ*a indikden sonraya bırakmak harâmdır. Hastalık, seferî ol*
m ak» hâzır ta’âmı yimek için, yıldızlar çok görülünceye kadar gecikdîrilebilir.
Yatsı nemâzmm vakti, işâ-i evvelden, ya’nî garbdaki kırmızılık gayb oldukdan, ya’nî güneşin üst [arka] kenan üfk-ı şer’î hattından [gurûb etdiği noktadan değil. Çünki güneş, üfle hattına
mMI, eğik hareket etmekdedir] onyedi derece irtifâ’a indikden sonra veyâ [İmâm-ı a’zama göre “rahmetullahi aleyh”] işâ-ı sânîden,
ya’nî beyâzlık gayb oldukdan sonra başlayıp, fecrin ağarmasına
kadardır. Şâfi’î mezhebinde yatsı nemâzmm âhır vakti, vaktinin
yarışma kadar diyenler vardır. Yatsıyı, vaktinin yarısından sonra
kılmak, bunlara göre câiz değildir. Hanefîde ise, mekrûhdur. Öğle
ve akşam nemâzlarmı iki imâmın bildirdiği vaktlerde kılamıyan,
kazâya bırakmayıp, îmâm-ı a’zamm kavline göre edâ etmeli, bu
takdirde, o gün ikindi ve yatsı nemâzlarım da, İmâm-ı a’zamm
bildirdiği vaktden önce kılmamalıdır.
Beş vakt nemâzın ve bilhâssa sabâh ve yatsı nemâzlarmın başlangıcı, her memleketin, tûl ve arz derecelerine göre, başkadır.
Kutba yaklaşdıkça, güneşin doğma ve batma zemanmdan uzaklaşır. Yer küresi üzerinde, bir derece tûl farkı, ya’nî iki meridyen
dâiresi arasındaki fark, dört dakikalık bir zeman olduğu hâlde,
güneşin, üfk altında ve üstünde bir derecelik irtifâ’ kazanmasının
müddeti, dört dakîka değil, dahâ çokdur. Ya’nî güneş, her gün
36Ö derecelik bir dâireyi 24 sâ’atda dönüyor ise de, bu dâire, ya’nî
güneşin hareket istikâmeti, Ekvatorden başka yerlerde, üfka dik
[amûd] olmadığından, güneşin, üfk dan bir derece yükselmesi veyâ
alçalması için, dört dakîkadan dahâ fazla zeman geçer. Bundan
dolayı, her memleketin nemâz vakti, hatt-ı üstüvâdan [Ekvatorden] uzaklığına, ya’nî arz derecesine [Enlem = Latitude =<P] ve
güneşin meyline, [Declination = ö ] ya’nî ay ve günlere göre, değişir.
Arz derecesi altmışaltıdan ziyâde olan, ya’nî 67 dereceden geçen [kuzey kutub dâiresinin] şimâlinde bulunan soğuk memleketlerde, güneşin meyli, çok olduğu [beş dereceden ziyâde olduğu yaz
aylarında] zemanlarda, şafak gayb olmadan, fecr başlar. Bunun
için, şimâl memleketlerinde, meselâ enlem derecesi altmışaltı olan
Baltık denizinin şimâl ucunda, yazın gece olmayıp, yatsı ve sabâh
nemâzlarmın vaktleri başlamaz. Hanefî mezhebinde vakt, nemâzm, yalnız bir şartı değil, hem de sebebidir. Sebeb bulunmazsa,
nemâz farz olmaz. O hâlde, böyle memleketlerdeki müslimânlara,
— 370 —

bu iki nemâz farz olmaz. Âlimlerimizin çoğu böyle dedi. Cenûb
yarım küresinde, her yer deniz olduğu için, böyle bir memleket
yokdur.
Nehâr-ı şemsînin dörtde biri, (Duhâ) vaktidir. Ya’nî güneşin
tulû’u vakti ile, gurûbu vakti arasındaki gündüz zemanınm dörtde
biri, tulü’ vaktine ilâve edilir.
Öğle ve ikindi vaktlerini kolayca bulmak için, fıkh kitâblarmda üsûller gösterilmekdedir. Meselâ, Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî Serhendî “kuddise sirruh” hazretlerinin sohbetinde yetişmiş
olan, allâme Abdülhak Sücâdilin “rahmetullahi aleyh” yazmış olduğu, fârisî (Mesâil-i şerh-ı Vikâye) kitâbmın Hindistânda Hayderî matbaasında 1294 [m. 1877] senesi baskısı yirmisekizinci sahîfesinde şöyle yazıyor:
Güneş gören düz bir yere, bir dâire çizilir. Bu dâireye (Dâire-i
hindiyye) denir. Çünki, önce Hind müslimânları tarafından yapılmışdır. Dâirenin ortasına, dâire kutru [çapı]nın dörtde biri kadar
uzun, düz bir çubuk dikilir. Çubuğun tepesi dâirenin üç muhtelif
noktasından aynı uzaklıkda olmalıdır ki, tam dik olsuı\! Bu dik
çubuğa (Mîkyâs) denir. Bu mikyâsın gölgesi, sabâh vakti, dâirenin
dışına kadar uzundur ve garb tarafındadır. Güneş yükseldikçe,
ya’nî irtifâ-ı artdıkça gölge kısalır. Gölgenin ucu, dâireye girdiği
noktaya işâret konur. Güneş [in üst kenârı] (Nısfünnehâr) dâiresine [gündüz ortasına] gelince, gölgenin boyu, en kısa olup, zevâlden sonra [ya’nî üst kenârı Nısfünnehârdan ayrılırken], tekrâr
uzamağa başlar ve şark tarafından, dâireden dışarı çıkar. Çıkdığı
noktaya da bir işâret konur. Dâire çenberi üzerindeki bu iki işâret
arasında kalan kavsin [yayın] prtası ile, dâirenin merkezi arasına
düz bir hat çizilir. Bu hat, o mahallin (Nısfünnehâr hattı) olur.
Nısfünnehâr hattının istikâmeti, şimâl ve cenûb cihetlerini gösterir. Güneşin doğduğu tarafa dönen kimsenin sol omuzu, şimâl cihetidir. Bundan sonraki günlerde, gölgenin ucu, bu hat üzerine
geldiği vakt, [Fennî zeval] vaktidir. Ya’nî tam gündüz ortası olup,
güneşin merkezi, hakîkî üfka nazaran gâye irtifâ’ındadır. Bu andaki gölge uzunluğu en kısa olup, bu uzunluğa (Fey-i zevâl) denir.
Fey-i zevâl, her ay başka boydadır. Mikyâsın gölgesi, bu hatdan
ayrılınca, öğle nemâzmın fennî vakti başlar. [Güneş garb cihetine
hareket ederek, şark [arka] kenârı, gurûb vaktindeki şer’î üfka nazaran gâye irtifâ’ma gelince, şer’î (zuhr), ya’nî öğle nemâzmın evvel vakti olur. Bunun için ezân, zevâlden (tam Temkin) kadar sonra okunur.] İmâm-ı a’zama göre, çubuğun gölgesi, çubuğun boyunun iki misli kadar uzayınca, fennî ikindi vakti başlar. İkindi
nemâzmın vakti başladığı zeman, gölge boyundan fey-i zevâl boyu
— 371 —
çıkarılınca, çubuk boyunun iki misli kalmalıda-. İmâm-ı Ebû Yûsiif ile imâm-ı Muhammede ve diğer üç mezhebe göre, gölge çubuk boyu kadar uzadığı zeman, fennî ikindi vakti başlar. Ya’nî
dahâ önce başlar. Bu anda, güneşin arka [üst] kenarı ve mikyâs
çubuğunun tepesi ve gölgenin ucu bir doğru üzerindedir.
Akşam nemâzmm farzından sonra kılınan altı rek’ate (Evvâbîa) nemâzı denir.
İbâdetlerin vâktlerini ta’yîn ve tesbît etmek, ya’nî anlayıp anlatmak, din biigisi ile olur. İbâdetlerin vâktlerini, din âlimleri,
ya’nî müctehidler anlamış ve bildirmişlerdir. Fıkh âlimleri, müctehidlerin bildirdiklerini (Fıkh) kitâblarında yazmışlardır. Bildirilmiş olan vaktleri, hesâb etmek ise, astronomi bilen müslimânların
vazifesidir. Hesâb edilmesi câiz olan vaktleri, astronomi âlimleri
bulur. Bunların bulduğunu, din âlimlerinin tasdîk etmeleri şartdır. Nemâz vâktlerini sâ’at ile ve kıbleyi pusula ile anlamanın câiz
olduğu (İM Âbbttı)de (Nemâzda kıbleye dönmek) bahsinde ve
(Fetâvâ-i Şemsöddfa RendOde yazılıdır. (Mevdâ’at-al-alâm)da
diyor ki, (Zemanımızda nemâz vâktlerini hesâb etmek, farz-ı kifâyedir. Müslimânların güneşin hareketinden veyâ takvimlerden anlamaları farzdır).
Erd küresi kendi mihveri [Ekseni] etrâfında, garbdan şarka,
ya’nî masa üstüne konan cep sâatinin ibreleri hareketinin ters cihetine doğru döndüğü için, güneşin ve yıldızların, şarkdan garba
doğru Erd küresinin mihveri etrâfmda hergün bir devr yapdıkları
görülmek dedir. Yıldızların bulunulan yerin Nısf-ün-nehârından
iki geçişleri arasındaki zemana bir (Yıldız günü) denir. Bu zemanın 24 de birine bir (yıldız sâati) denir. Güneş merkezinin nısf-ünnehârdan iki geçişi ya’nî iki zevâl vakti arasındaki zemana (Hakikî
güneş günü) denir. Erd küresi, Husûf düzlemi [Ekliptik] üzerinde
güneş etrafında da, garbdan şarka doğru hareket ederek, bir senede bir devr yapmakdadır. Erdin bu hareketinden dolayı, güneşin,
Husûf düzlemi üzerinde, Erdin merkezinden geçen ve Husûf düzlemine dik olan (Husûf mihveri) etrâfmda garbdan şarka doğru
hareket etdiği zan olunur. Bu hareket-i intikaliyyenin sür’ati sâniyede takriben otuz kilometre ise de sâbit değildir. Erdm Husûf
düzlemi üzerindeki mahreki, dâire olmayıp, beyzî (ellips) şeklinde
olduğu için, müsâvî zemanlarda gitdiği kavslerin dereceleri, birbirlerinin aynı değildir. Güneşe yaklaşdıkca sür’ati artmakdadır.
Erdm bu hareketi sebebi ile, güneş hergün, takriben bir derecelik
kavs kadar, şarka doğru kayar. Bu sebeble 4 dakikalık bir zeman
kadar, yıldızlardan geri kalıp, günlük devrini 4 dakîka kadar sonra temamlar. Bu (Hakîkî güneş günü), yıldız gününden 4 dakîka
— 372 —

kadar uzun olur. Bu uzunluk, her gün 4 dakikadan biraz farklı olmakdadır. Hakîkî güneş günlerinin uzunluklarının birbirlerinden
farklı olmalarının ikinci sebebi, Erd mihverinin Husûf düzlemine
dik olmamasıdır. Erdin mihveri ile Husûf mihveri arasında 23 derece 27 dakîkalık zâviye vardır. Erd küresinin merkezinden geçen
ve Erdin mihverine dik olan düzleme hatt-ı üstüvâ (Ekvator) düzlemi denir. Husûf ve Ekvator düzlemleri Erdin bir kutru [çapı] üzerinde kesişirler. Aralarında takriben 23 derece açı vardır. Erd
güneşin etrâfında hareket ederken, Erdin mihverinin istikâmeti
değişmez, istikâmetleri birbirlerine müvâzî [paralel] olur. Şimâl
kutbu güneş tarafına geldiği altı yaz aylarında, Erdin şimâl yarı
küresinin yarıdan fazlası (Tenvîr dâiresi)nin güneş tarafında olur.
Burada bulunan her mahalde gündüzler gecelerden uzun olur. Aynı arz derecesindeki binlerce mahallin binlerce hakîkî üfklarmdan
biri, Husûf ve Ekvator düzlemlerinin kesişdikleri küre çapından
geçer. Bu üfku tedkîk edeceğiz. Arz dereceleri aynı olan bütün
üfklar, aynı şartlan hâizdirler. Bir mahallin arz derecesi, (Irtifâ-ı
kutb)a müsâvı olduğu için, Güneşi gören kısmdaki, arz derecesi
66,5 dereceden az olan mahallerin hakîkî üfkları, Ekvatorun 23,5
dereceden fazla şimâlinde bulunurlar. Bu mahallerde güneş, zevâlde iken, üfuk düzleminin cenûbunda bulunur. Güneşin merkezinden geçen Nısfünnehâr dâiresinin Ekvatoru kesdiği nokta ile
güneşin merkezi arasındaki kavsin derece mikdârma güneşin o andaki (Meyl)i denir. Güneşin ve yıldızların günlük devrlerini yapdıkları mahrekler, Ekvatora paralel olan dâirelerdir. Güneşin
günlük mahreki, efrencî Martın 21. ci Nevruz günü ve Eylül ayının 23. ncü Mihrican gününde Ekvator düzlemi üzerinde bulunarak, güneşin meyli sıfır olur. Bu iki günde, Erdin her yerinde gece
ile gündüz müddetleri müsâvî olur. Bundan sonraki günlerde, güneşin günlük mahrekleri Ekvatordan uzaklaşarak, güneşin meyli,
22 hazîranda + 23 derece 27 dakîka ve 22 aralıkda —23 derece 27
dakîka olur. Sonraki günlerde meyi azalmağa başlar. Güneş ekvatorun altında iken, şimâl yarım küresinin çoğu, Tenvîr dâiresinin
güneşi görmiyen arka tarafında olur. Erd küresi mihveri etrâfında
dönerken, bir mahallin hakîkî üfk dâiresinin ön kenarı Tenvîr dâiresine gelince, güneş doğar. Güneşin meyli sıfır derece iken şarkdan doğar. Meyi artdıkça tulü’ mahalleri, üfk dâiresinin şimâline
doğru kayarlar. Güneş cenûba doğru giderek yükselir. Şekle bakınız! Hakîkî güneş gününün 24 de birine bir (hakîkî güneş sâati)
denir. Ya’nî, hakîkî güneş günleri de, hep “24 sâatdir. Fekât, bu
sâat birimlerinin uzunlukları da hergün başkadır. Sâat makinaları
kullanarak, zeman mikdarlarmr ölçmek için seçilen zeman birimlerinin, ya’nî, gün ve sâat uzunluklarının, her gün aynı olmaları
— 373 —
« v * * ‘ S 7 ’* „ ^ , > – . ‘ ” ‘ ’*,
^ ^S\. * £*•• V -VJ^ ” , ‘ ‘ ” f* j! ^ / ~f 4 ‘ ( f
” K _ ^ ( 11 1 ^
l^pd£r…pnnıın için, (Vaatti g§«f f iııi) düştlııi!rattşdtlı. Bunun
2^-İe bitine {Vasati s&at) denilmişdir, Vasatî günün nmnh#ı» bir
s ^ d e bulunan hakîkî güneş günlerinin uzunluklarının ortalamasıdır. Bir medarı senede 365, 2422 hakîkî gttntş ginü bulunduğu
için, vasatî güneş, bu kadar günde 360 derecelik yoî giderken, bir
güneş gününde, 59 dakîka 8 saniyelik bir kavs gider, demekdir.
Her gün bu kadar giden bîr güneş, Ekvator düzleminde, gündüzün en kısa olduğu zonanda, hakîkî güneş ile birlikde, harekete başlasınlar, 0nce, hakîkî güneş bunu geçer. Hakîkî güneş
günü, vasatî.güneş gününden dahâ uzun olur, Şubat ortasına
kadar, iki güneş arasındaki fark hergün artar. Bundan sonra» hakîkî güneşin sür’ati azalarak, Nisan ortasında birleşirler. Bundan
sonra, vasatî güfteşden geride kalır* Mayıs ortasında sür’ati artarak, Haziran ortasında, yine birleşirler. Sonra, vasatî güneşi geçer. Temmuz ortasında, sür’ati azalarak, Ağustos sonunda birleşirler. Sonra, vasatî güneşin gerisinde kalır. Ekim sonunda sür’ati
artarak, aralarındaki fark azalmağa başlar. Harekete başladıkları

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*