Nasıl Okunur ?
Okumak yalnız göz gezdirme, göz ucuyla kelimeler üzerinde kayıp gitmek değil;okumak derin derin düşünmek demek;gözün gördüğünü kalbinde görebilmesi,onu sindirmesi ve derunîleştirmesi demek…
Okumak deyince önce Cenab-ı Hakk’ın Efendimiz’e ilk vahyettiği âyet-i celile geliyor. Burada Efendimiz’e hitabın “Oku!” olduğu muhakkak; fakat bu keyfiyetten hepimizin idrak edebildiği apaçık bir husus daha var: Okumak, dolayısıyla bilmek önemli.
Peki, neyi ve nasıl okuyalım? İşte bu makalenin de davası bundan ibaret. İnsanımıza ve sesimizin ulaştığı kitleye “Oku!” emri gereğince ne yapabileceklerini anlatmak.
Önce Sözlükler
Okumak nedir, önce lügatlerden tarayalım; bakalım eskiler ve yeniler nasıl tarif etmişler okumayı? Okumak onlar için ne demekmiş? Görelim… Sözlük karıştırmaya bugünden başlıyoruz; seyrimiz tarihe doğru bir gidiş olacak. Misalli Büyük Türkçe Sözlük kelimenin kökünün “okı-” olduğunu söylüyor; manası ise “çağırmak, davet etmek” demek. Sözlükte “okumak” fiiliyle kurulan deyimlerden ayrı tam 13 farklı mana verilmiş bu kelime için. İlki, “Bir yazıda ne yazıldığını sadece gözle ve aynı zamanda seslendirerek çözmek.” İkincisi, “Bir yazıda anlatılmak istenen manayı anlamak, öğrenmek.” Diğer 11 ayrı anlamı buraya kaydetmek bu yazının hacmini artıracağı için terkediyoruz. Şimdi zamanda kısa bir yolculukla hemen yirminci yüzyılııı başına, yani tam 110 yıl öncesine götürüyoruz sizi. Şemseddin Sami Bey’in Kamus-1 Türkî’sinde “okumak” maddesini şöyle bir gözden geçiriyoruz. Sami Bey de 5 farklı maııa vermiş kelimeye. “Gözden geçirmek, tahsil görmek” vs. Relime hakkındaki bu kısa tetkikten sonra şunu hemen belirtelim; ehlince malumdur ki, ecdât okumak yerine daha çok “mütalaa” kelimesini kullanıyordu. Mütalaa ise bir işi iyice ve etraflıca düşünmek demek. Mütalaa etmek ya da o günkü tabirle “mütalaagüzârı olmak” da Şemseddin Sami Bey’in ifadesiyle, “Anlamak şartıyla okuyuş.” Söz konusu mütalaa kelimesi tulu’ mastarından türetilmiş. Tulü’ doğmak, meydana çıkmak demek. Dolayısıyla okunan şey içimizde bir ışık, bir ateş doğuracak. Meselenin özü ve bu bütün yazının üzerine kurulduğu iskelet de işte burası! Okumak yalnız göz gezdirmek, göz ucuyla kelimeler üzerinde kayıp gitmek değil; okumak derin derin düşünmek demek; gözün gördüğünü kalbin de görebilmesi, onu sindirmesi ve derunileştirmesi demek. Mütalaadan başka bir de “kıraat” kelimesi var tabii. O da okumak anlamında kullanılmış, fakat “kıraat”, bahsettiğimiz “anlamak, düşünmek” üzere okumak fiili yerine daha çok “okuma-yazma” deyimindeki okuyabilmek kabiliyeti için sarf edilmiş.
En Yerinde Tercih !
Tarih ! Okumayı tarif ettikten sonra, ne okumamız gerektiği meselesine geldi sıra. Zira ne okunacağı bilinmezse okumanın manidar olduğu şüphe götürür. Okunup anlaşılan, akılda ve kalpte yer eden her bilgi kırıntısı bize önümüzü göstermiyorsa, yolumuzu aydınlatmıyorsa eğer, manasız ve yersizdir. Okunan kitap, dergi ya da okunabilecek herhangi bir malzeme ancak bir “fener” olabilecekse, bir “rehber” olabilecekse iyidir ve güzeldir. Aksi halde hem vaktin hem de sağlığın israfıdır bu! Dolayısıyla öncelikle okunması gereken ilim, görünen o ki “tarih”tir! Her şeye rağmen bu hususta tarafsız olmak kaygısıyla kendi fikrimizi beyan yerine tarihi kalemleriyle bugüne taşıyan büyüklerin sözlerini aktaralım sizlere.