O ’NA DOKUNMA YA Ö M E R !
Siyer kitaplarına baktığınızda, Mekke’de amcasının yanmda yetim kalmış bir (Abdullah) göreceksiniz. Babası daha evvel vefat etmiş, anası da bir kocaya gittiği için amcasının yanmda öksüz olarak büyüyen Abdullah, baliğ olduktan sonra bir sürü miras koyun ve bir katar deveye sahip olmuştu. O •sıralarda Resul-û Ekrem Hazretleri, davetini alenîleştirmediği için, İslâmiyetLni gizlemek zorunda kalan Abdullah, ne kadar beklemişse de Îıimâyesinde kaldığı amcasında îslâma karşı bir aşk ve alâka göremediğinden, imânını da ondan saklamak zorunda kalmıştı. Nihayet Mekkenin fethinde yine Resulüllah’ı gördüğü, halde imân etmeyen amcasından ümidim kesmiş olan Abdullah, bü tün kuvvet ve cesaretim toplayarak: «— Amca, senin Müslüman olmana bakıyordum, maatteessüf şimdiye kadar sende Allah’a ve Resulüne itaat emaresi görmedim, sen mahrum kalıyorsun, bari beni mahrum bırakma, izin ver de ben îslâmiyeti kabul edeyim.» teklifinde bulundu. Bu teklif üzerine küplere binen amcası: «— Eğer sen Müslüman olursan, sırtındaki gömleğe varıncaya ka dar sahip olduğun malını elinden alır, deve dikeni gibi yapa yalnız bırakınm» tehdidini savurdu ve arkasından da bu söylediğini yapacağına dair bir sürü yemin, etti. Abdullah, o güne kadar olduğu gibi, yine ya imanını gizlemek mecburiyetinde kalacak, yahut da gömle ği dahil nesi varsa hepsini, fedaya razı olacaktı. Abdullah fedakârlığı tercih etti.Amcası: —■ Ne yapıyorsun Abdullah! Demeye kalmadı. «— Al! istediğin bu değil .mi? Şu avrfet/yetimi örtecejc bir don bana yeter, develer de, koylunlar da hepsi senin olsun!» Dedikten sonra annesinin yamna doğru ko şup, gözden kayboldu.,. Evlâdını sadece bir (izar> içindö gören anne, göz yası dökmeye başlayarak, ona evinde bulunan alaca bir kilim verdi. »Abdullah bu kilimi iki parçaya bölerek bir kısmını yukan, bir kısmini da. aşağısına sarıp, doğruca Medine’nin yolunu tuttu. »Bu dıirumda. Abdullah, babasından kalma koyunları, develeri, daha doğrusu avret yerini örtecek bir bez parçacından gş.yıı her .şeyini hatta vatanını, bile terkediyordu., Ya biz! Biz Islâm iğin nelerimizi terkediyor, ne fedâkârlıkta bulunabiliyoruz?’ Bunun Bir mukayesesini yapabilir miyiz? Mevzumuza dönerek Abdullah’ı takip edelim: Bir sabaih namazı nihayet Medineye yetişerek, Mescid-i Saadete giren Abdullaih, Ashabın arasına karışıverdi. Namazdan sonra âdeti iteere cemaatını süzen Resulü Ekrem Hazretleri, alaca elbiseli birini görünöe sordu. O da. ismiiıin (Abdiil Üzza) öldüğünü söyledikten sonra macerasını anlattı. Resulü Ekrem Hazretleri bir put adı olan (Uzza) yı değiştirerek isminin (Abdullah) ve lakabının cia sırtındaki alaca kilimden dolayı (Zülbecadeyn) olduğunu bildirdikten sonrg, şöyle buyurdu: Ya Abdullah! Bizim yakınımızda-ev tut!» Mescid’in yakınında yerleşenAbdullah kısa bir müd- * det içinde imanda öyle yüksek bir merhaleye erişti ki, Kur’aiM ilerimi okurken aşka geliyor ve etrafına bakmadan. en yüksek “perdeden ağlayarak okumaktan- fendini alamıyordu, kâr etmiş.Tebük seferi hazırlığında iken yine aşka gelen Abdullah’ın yüksek perdeden Kur’an okumaya başlaması, Hazreti Ömerin hiddetini mucip olmuş: — Ya Resulellah, baksanıza şu Zülbecadeyn’e! Kimimiz namaz kılıyor, kimimiz sefer tedariki için istişarede bulunuyoruz, bu ise hepimize mani oluyor? Diye şikâyette bulunmuştu. Allah’ın Resulü, Hazreti Ömerin bu şikâyetine nasıl cevap verdi biliyor musunuz? Bakı nız ne buyurdular: «— O’na dokunma ya Ömer! O, Allah ve Resulü için avret yerini örtecek bir bez parçasından başka her- şeyini feda ederek geldi!» Nihayet Tebuk seferine doğru yola çıkmış olan Resul-ü Ekrem Hazretlerine yolda bu «Abdullah zül Becadeyn» şöyle bir müracaatta bulundu: «— Ya Resulellah! Dua edin de bu defaki cihadda, şehid olayım!» Resulüllah Hazretleri Abdullah’ın kolundan tutup r «—îlâhi! Bunun kanını küffara haram et!» buyurdular. Abdullah: «— Ya Resulellah, benim maksadım bu değil, şehid olmaktır» diye istediğini tekrarlayınca, gayp âşinâ nazarıyla Abdullah’ın kaderini keşfeden Allahın Resûlü: «— Sen îslâm için cihat etmek niyetiyle yola çıkmadın mı?» diye sordular. Abdullah : «— Evet» dedi. «— O halde bu halis niyyet ve azim sana yeter! Sen yaralanarak değil, sıtma tutarak öleceksin! Ama üzülme! Cihad yolunda iken öleceğinden yine şehidsin» buyurdular. Dikkat edecek olursanız, Abdullah harp kazanmak diye bir şey düşünmüyor, o sadece îslâm yolunda hayatını fedâ etmek, şehit olmak emelinde.. Resulüllah ise,.Abdullah’ın azim ve imânını soruyor, «sen bu yola cihâd niyetiyle çıkmadın mı» diyor «Madfcm ki cihad azmiyle çıktın, bu yolda sıtmadan da ölsen, şehidsin». buyuruyorlar. Hakikaten Tebükte iken sıtmaya tutulan Abdullah, vefat ediyor. Gece Hazret-i RilâTin tuttuğu meş’âle ışı ğında yıkanıyor, kazılan’ bir mezara koymak için Resul-u Ekrem; Hazretleri kendi mübarek elleriyle bizzat Abdullahı kabriıie indiriyor, Ebu Bekir ile Ömer de toprağını örtüyorlar. Bu sırada Allah’ın Resûlü, henüz fiilen muharebeye girmemiş, fakat cihad azmi ile yola çıkmış, tam bir ihlâs sahibi bu (Abdullah Zülbecadeyn)e orada bulunanların gıbta ile dinledikleri şu duayı ediyorlar: — Ya Rabbi! Abdullah beni râzı etti. Seı^de AbduK lahı râzı et!» Bu duayı dinleyen îbn-i Mes’ud diyor ki: «— Keşke o kabre konan ben olsaydım, ama nerde bende öyle niyyet, öyle azim öyle ihlâs!..»