wiki

OSMANLI ZAMANI

ekran-alintisi

Dil nazargâh-ı Hudâ’dır Yıkma kalbin kimsenin
Demirkapı: Bu binaların arka kısmında Demirkapı vardır. Bu kapı, Bostancılarla, padişahın özel hizmetçilerinin giriş ve çıkışlarına mahsus idi. Demirkapı’dan deniz kıyısına doğru uzanan duvar demiryoluna geçit vermek için yıktırılmıştı. Eski resimlerde çok güzel fark edilen bu surdan bugün eser bile kalmamıştır.

ekran-alintisi

Demirkapı’nın da bizde bazı tarihî hatıraları vardır: Sultan Üçüncü Ahmed’in yerine geçen Sultan Birinci Mahmud, H. 1168 yılı Safer ayının bir Cuma sel ile hisardan gelirlerken bostancıbaşı, Tophane’ye yanaştıkları sırada bunları geri çevirerek Yalıköşkü’ne götürmüş ve bir taş üzerinde ney ve kudümlerini mlığından dönerken ve Demirkapı’dan Saray-ı Hümayun’a girerken at üzerinde vefat etmişti. Hatta, o gün camiye gidemeyecek kadar hasta iken yakınlarının yardımıyla ata binebilmiştir. Sultan Mahmud Han, Nuruosmaniye Camii’nin tamamlanmasına az bir zaman kala, buraya kendisi için bir de türbe yaptırmıştı. Fakat yerine geçen biraderi Sultan Üçüncü Osman, bu camiyi sahiplenerek merhum Sultan Mahmud’u Yeni Cami’ye defnettirmişti. Gariptir ki, kendisinin de bu türbesine defni nasip olmamıştır. Yeni Cami’de defnolunan Sultan Mahmud Han, kardeşi Üçüncü Osman’ın kendi yanına defnedilmesiyle kabrinde rahat etmiştir!…
Demirkapı’nın sağındaki ilk burç üzerine yerleştirilmiş çeşmenin kitabesi:
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın Tuğrası
Levhaşallâh ol melek-haslet şâh-ı devrâna kim Sâyesinde halk-ı âlem eylesin lyd üzere lyd
Hak Teâlâ eylesin a’dâya gâlib her zamân Âdeti sarf etmedir hayrâta nakd-i bî-adîd
Hâtırından geçmez iken kimseyi incitmesi İstedi zor ile şimdi kahrın a’dâ-yı anîd
Ol sebepten asker-i İslâmî techîz olmayıp Düşmenin karşısına gönderdi çok sedd-i sedîd
Gâziyânın yolu üstüdür diye bu çeşmeyi Yaptı tâ kim matarasın doldura bin merd-i saîd
Çeşmesâr-ı lütfunun sîr-âbıdır halk-ı cihân Üstümüzden sâyesin dûr etmesin Rabb-i mecîd
Geldi şâhâ hâtır-ı Mahvî’ye bir târîh-i tâm Askerine çeşme yapdırdı seni Abdülhamîd – H. 1294
Nemekahu Abdülfettah – Sersikke-künan
Demirkapı’da, vaktiyle bazı vezirlerin ve devletin ileri gelenlerinin konakları vardı. Meselâ saray bahçesinden bostancıbaşılıktan yükselerek kaptan-ı derya olduktan daha sonra, Lala Mehmed Paşa’nın makamına yükselerek arzularının son haddine ulaşan aslen Bosna Derviş Paşa’nın burada mükemmel bir
konağı vardı. Hadîkatü’l-Vüzerâ diyor ki: “Saray bahçesinde bahçıvanken, talihinin yaver gitmesiyle bostancıbaşı, H. 1014’te vezirlik ile kaptan-ı derya olarak seçilen ve H. 1015 Muharreminde Lala Mehmed Paşa makamına yükselen, yükü ağır olan İran Seferi’ni Divane Ferhad Paşa’nın omzuna yükleyerek kendisi İstanbul’da huzur içinde oturan Derviş Mehmed Paşa’nın Naima Tarihi’nde yazılmış olduğu üzere zulüm ve

fesatlıkları tabire sığmaz olduğundan başka, Divane Ferhad’ın gürültü, delilik ve rüşvet hâlleri türlü türlü olmuştu. Bu esnada yaptırmakta olduğu sarayda, bina emini olan Yahudinin türlü oyunları ve hileleri ile padişahın emriyle öldürüldü ve cesedi hakaret çukuruna atıldı.” Öldürülüş tarihi ‘Kıydı Dervîş’ine şâh’. Gerçekten de, adı geçen Paşanın Demirkapı’da bulunan konağında, Saray-ı Hümayun’un içine bir çukur kazdırıp Sultan Ahmed Han’a karşı kötü bir niyeti olduğunu bir Yahudi vasıtasıyla duyulduğunu Naima yazıyor. Hiç şüphe yoktur ki, Yahudi, sözü geçen sarayın bina emini olan kişidir. Ve çoğu yapılarda görüldüğü gibi, hane sahibi ile kalfa veya mültezim* arasında çıkan anlaşmazlık ve çekişme gibi Derviş Paşa da böyle bir anlaşmazlığın ve çekişmenin, hile ve oyunların kurbanı olmuştur… Derviş Paşa Üsküdar’da Miskinler’de gömülüdür. Bununla beraber, merhum Mevlâna Hâletî’nin Hadd-i Mestân adıyla şöhret bulan kasidesinde yazıldığı ve hikâye edildiği gibi Derviş Paşa’nın reva görülmeyen bu durumu padişahın kızmasına ve hiddetlenmesine sebep olmuştur… Derviş Paşa’nın vezirlik müddeti Ahmed Han’ın devrinde yedi ay kadardır. Demirkapı’da, Sadrazam Mustafa Nailî, Mısırlı Kâmil Paşa, Hekimbaşı Salih Efendi’nin konakları da vardı. İstanbul’umuzun eski hatıralarına ilişkin konularda kıymetli bir müracaat lügati olan Keçecizade Re- şad Fuad Beyefendi’den duyduğuma göre, Mısırlı Kâmil Paşa’nın konağı, tahin renginde boyalı, direk üzerinde geniş avlulu, binek taşlı, iki katlı, muhteşem bir konakmış. Eski Sadrazam merhum Keçecizade Fuad Paşa, Şehzadebaşı’nda, cami-i şerifin karşısındaki Mısırlı İlhamî Paşa konağında kiracı olarak ikamet ediyordu. Bu sırada kitap odasındaki ocaktan çıkan yangın sonucu mağdur olmuştur. Sadaret makamına lâyık bir konağın temininde zorlanılması üzerine şimdiki Darülfünun Dairesini inşa eden Mısırlı Kâmil Paşa’nın Demirkapı’daki eski ahşap, kârgir konağı bir hafta içinde padişah tarafından döşenerek buraya nakledilmiştir. Ne yazık ki bu konakların hiçbirisinin resmi yoktur. Konakların varlığı, Demirkapı’nın bir zamanlar kazandığı bayındırlığı hatırlatıyor. Demirkapı’dan Hoca Paşa’ya ve Bâb-ı Âli civarına kadar olan mahalleler, bundan yirmi beş, otuz yıl öncesine kadar tamamen Müslümanlardan oluşmaktaydı. Ayrıca İstanbul’un nüfuz sahibi, itibarlı ve kibar insanlarının oturduğu yerdir. Hoca Paşa yangınından sonra bu insanlar sağa sola dağılmışlardır. Emlâklarının itibarlı ve kıymetli olması ve maddî olarak daha fazla istifade etme düşüncesiyle, evlerini ve mülklerini çoğunluğu Musevî ve Rum ailelerine ya satmışlar ya da kiraya vermişlerdir. İstanbul’un en kibar ve güzel mahallelerinden birini oluşturan bu bölge günümüzde geçim sıkıntısı çeken fakir ailelere mesken olmuştur. Bu Müslüman haneleri, apartman olarak kullanılmaktadır. Salkımsöğüt’te, Aydınoğlu Dergâhı karşısında, havuz hizasında, İbrahim Paşa için açılan Süleyman Han Kapısı’nın bitişiğindeki bir evin altında (Demirkapı Caddesi) Zeynep Sultan Çeşmesi’nin kitabesi bulunmuştur. Kitabe şöyledir:
Gâzî Ahmed Hân-ı Sâlis duhteri cûd-ı zamân Cami’ül-hayr u kerem Hazret-i Zeyneb Sultân
Rûh-ı Sultânîye ayağını câri kıldı hem Çok eser yapdı duâsın ediyor pîr [ü] cüvân
Yoluna girdi bu su dest-i melekde açılıp Menba’-i lutf ve atâ cûy-ı revândır bu mekân

Gören ecdâdı ki rahmet deyü târîhin okur Suyu ayn-ı selsebîl sâz-ı çeşme-i âb-ı revân * 1184
Demirkapı’nın civarındaki eski binaların ortasında bulunan Elvan Camii, demiryolunun Sirkeci’ye kadar uzatıldığı tarihe kadar duruyordu. Bu cami, tramvay yolunun ana hattından Demirkapı’ya kadar olan hattın köşesinde ve sağındaydı; tren yoluna feda edildi. Hadîkatü’l-Cevâmi”de belirtildiğine göre burayı Fatih devri bilginlerinden Sinan Efendi inşa ettirmiştir. Vefatı Mısır’ın feth edildiği. Azapler Camii de onundur. Elvan kelimesinin doğrusu ‘ayın’ harfiyle ‘ul- van’dır; unvan manasındadır. Fakat Elvan olarak şöhret bulmuştur.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir