Osmanlı’da Etnik Kökene Yaklaşım Nasıldı?
Osmanlı Devleti’ni kuran ve ona güç verip yöneten aile, köken itibariyle Oğuz boylarına mensuptur. Böyle olunca ailenin kökeninin büyüklüğünün farkında olunmuş, fakat bu bir ayrıcalık vesilesi olarak görülmemiştir. Onlar, ayrıcalığı İslam’a sadakat ve halka hizmette gözetmişlerdir. Osmanlı ailesi her hususta hareket merkezine İslam dinini koymuştur. Böyle olunca Osmanlılar, devlet ve halk idaresinde hiçbir zaman insanların etnik kökeniyle ilgilenmediler. Herkesi kanunlar önünde eşit tutmuş olmaları da bunu gösterir.
Osmanlı padişahları ırk ayrımı yapmadan bütün tebaalarına adaletle davranmışlardır. Bir İslam devleti olması itibariyle elbette ki Müslümanlar bu devlette hâkim güç olmuşlar, fakat asla zâlim güç olmamışlardır. İslam hukuku pusulasının gösterdiği istikamette Osmanlı gemisi gidebildiği kadar gitmiştir. Osmanlı Devleti için önemli olan adaletti. İnsanlar; Boşnak, Arnavut, Hırvat, Sırp, Bulgar, Rum, Ermeni, Macar, İtalyan veya Alman kökenlidir denilerek ayrıma tâbi tutulmuyorlardı. Eğer bir Türk, Hıristiyan ise o gayrimüslim muamelesi görürdü. Eğer bir Rum, bir Ermeni Müslüman ise onun diğer Müslümanlardan bir farkı yoktu. Osmanlılar etnik kökene baksalardı hiç Rum asıllı olduğu halde Mahmud Paşa, İtalyan asıllı olduğu halde Makbul İbrahim Paşa, Hırvat asıllı olduğu halde Rüstem Paşa, Boşnak asıllı olduğu halde Sokullu Mehmed Paşa, Arnavut asıllı olduğu halde Koca Sinan Paşa saltanat makamından sonraki en yüksek makam olan sadrazamlığa getirilirler miydi? Müslümanlar itibar görürdü de gayrimüslimlere hor ve hakir mi bakılırdı? Elbette ki hayır; onlar da yine İslam hukukunun çizdiği gayrimüslimlere dair hukukun çerçevesinde muamele görür, Osmanlı adaletinin gölgesi altında mutlu ve mesut yaşarlardı. Adaletle değil de zulümle muamele yapılsaydı altı asırdan fazla bir zaman hükümran olmak hiç mümkün olur muydu?