Güzel sanatlar; mîmârî, çinicilik, minyatür
sahalarında muhteşem, nâdide eserler verildi. Mîmarlık
sahasında, kendine has, estetik mâhiyette
sanat eserleri yapıldı. Bunu sivil, askerî, dînî, mülkî,
adlî, sosyal ve kültürel eserlerde en güzel şekilde
başta İstanbul olmak üzere, memleketin her
tarafında görmek mümkündür. Topkapı, Yıldız,
Çırağan, Göksu Kasrı, Dolmabahçe, Beylerbeyi sarayları,
Selimiye Kışlası, Kuleli Askerî Lisesi,
Anadolu ve Rumeli Hisarları, Bursa Yeşil, Ulu
câmileri, Edirne’deki Selimiye Câmii, İstanbul’daki
Fâtih, Mahmûdpaşa, Süleymâniye, Şehzâdebaşı,
Sultanahmed, Nûruosmâniye, Vâlide
Sultan; Manisa’da Murâdiye, Hâtuniye câmileri;
Mahmûdpaşa, Sultan Süleyman, Sultanahmed,
Fuadpaşa, Mahmud Şevket Paşa, Hürrem Sultan,
Nakşidil Sultan türbeleri; Nilüfer Hâtûn İmâreti,
Kapalıçarşı, Sultanahmed Çeşmesi, Mîmar Sinân
Sebili, Fâtih, Süleymâniye medreseleri, Haseki,
Gureba Hastâneleri Osmanlı mîmârî eserlerinin
nümûneleridir (Bkz. Mîmarlık). Çinicilik; dekoratif
şekiller olup yaygın olarak câmilerde, saraylarda
ve diğer eserlerde kullanıldı. Minyatür;
nakkaşlar tarafından kâğıt, duvar, tahta ve taşa
zarif şekilde işlenirdi. Kat’ı denilen kâğıt oymacılığı
sanatı da vardı. Hat; güzel yazı sanatı olup,
yazarlarına hattat denir: Kûfî, Sülüs, Nesih, Muhakkak,
Reyhânî, Tevkî’, İcâze, Ta’lik, Divânî,
Celi, Rik’a, Ma’kili dâhil, bin kadar çeşidi vardı
(Bkz. Hat). Halıcılık, kumaşçılık, dericilik, ciltçilik,
kitapçılık, tezhipçilik, porselencilik, kehribarcılık,
mürekkepçilik, mobilya, sandalcılık da ayrı,
birer sanat dalı olarak, her sahada eserler verildi.
Ahlâk; Osmanlı idâresinde İslâm ahlâkı hâkimdi.
Pâdişâhın sarayında İslâm ahlâkı en güzel
şekliyle yaşanır, buradan halka yayılırdı. Enderunda yetiştirilerek taşra çıkarılan beyler ve askerler
bir taraftan haremde yetiştirilerek üstün ahlâk
sâhibi kimselerle evlendirilen câriyeler, güzel
ahlâkın çevreye yayılmasında başlıca âmil oldular.
Memlekette umûmî kâideler dâhil gayri
müslimler hâriç herkes İslâm ahlâkına ve örfe uymak
mecburiyetindeydi. Vatanseverlik, Osmanlılık
şuuru, vakâr, büyüğe hürmet, küçüğe şefkât, vefâ
ve sadâkat, hayırseverlik, cömertlik, merhamet
ve müsâmaha, tevekkül, nâmus, temizlik, hayvan
ve bitki sevgisi, his, kıymet ve idealleri başlığı altında
toplanabilen ahlâk ölçülerine riâyet edilirdi.
Güzel ahlâk, kıymet ölçüleri sâyesinde memleket
emniyet ve huzur içinde olup, tam bir kardeşlik havası
hâkimdi. Osmanlı ahlâkını gören devrin sefir
ve seyyahları yazdıkları eserlerde gıbtayla bahsetmekte
ve okuyanları imrendirmektedirler. Sultan
İkinci Abdülhamîd Han (1876-1909) zamânmda
Osmanlı ülkesinde bulunan Edmondo da
Amicis, Constantinople (İstanbul) 1883 adlı eserinde
şöyle yazmaktadır: “Paşasından sokak satıcısına
kadar istisnâsız her Türkte vakâr, ağırbaşlılık
ve asillik ihtişamı vardır. Hepsi derece farkları
ile, aynı terbiyeyle yetiştirilmişlerdir. Kıyâfetleri
farklı olmasa, İstanbul’da bir başka tabakanın olduğu
belli değildir… İstanbul’un Türk halkı, Avrupa’nın
en nâzik ve kibar cemâatidir. En ıssız
sokaklarda bile bir yabancı için küçük bir hakârete
uğrama tehlikesi yoktur. Namaz kılınırken bile
bir Hıristiyan câmiye girip Müslüman ibâdetini
seyredebilir. Size bakmazlar bile, küstahça bir bakış
değil, sizinle ilgilenen mütecessis bir nazar
dahi göremezsiniz. Kahkaha ve kadın sesi duyamazsınız.
Fuhuşla ilgili en küçük bir tezâhüre şâhit
olmak imkân dışıdır. Sokaklarda bir yerde birikmek,
yolu tıkamak, yüksek sesle konuşmak,
çarşıda bir dükkânı lüzûmundan fazla işgâl etmek,
ayıp sayılır.”
Osmanlıda Güzel sanatlar
21
Eki