PEYGAMBER İN (s a v) MEZHEP ve MEŞREBİ VAR MIYDI ?
İstesek de istemesek de kabul etmek mecburiyetindeyiz ki, insanların düşünceleri çeşitli sebeplerden dolayı birbirinden farklıdır. İnsanların ilgisini çeken çeşitli faktörlerin ayrı ayrı olması, mizaç ve kaabiliyetlerinin değişik bulunması, ilim ve kültürlerinin birbirine nisbetle çok veya az olması… gibi faktörler insanların farklı düşünmelerine sebep teşkil etmektedir.
İnsanların bu farklı düşünceleri nedeniyle ihtilâfa düşmeleri de tabiîdir. Her insan, meseleleri kendi istek ve eğilimine göre kavrar. Esasen, eşyayı bize güzel gösteren de hislerimizdir. Çok defa hislerimizi kullanarak aklımızı yönlendiririz.
Bütün bunlardan çıkarmak istediğimiz netice şudur: Madem ki insanlar olayları ve meseleleri farklı farklı algılamaktadırlar; o halde tabiî olarak insanların algılayış biçimine göre aynı meseleden farklı hükümler ortaya çıkacaktır. İslâm’ın itikat, ibadet ve kalbî ahkâmı hiçbir devirde (muamelât müstesna) değişmeyeceğine ve Kur’ân terbiyesinden ve metodundan mahrum yetişmiş insanların aynı neticeye
varması mümkün olamayacağına göre, bu insanların İslâm’ı belli mikyaslar içinde öğrenmesi ve yaşaması şarttır. O bakımdan ‘inandım’ diyen her mü’minin bir mezhebi ve bunu takiben de bir meşrebi olması zaruridir.
Buraya gelmişken şu soruyu sormakta fayda mülâhaza ediyoruz: Madem ki her insanın istikamet üzere olması için bir meşrep ve mezhebe ihtiyacı vardır; o halde bu kadar mühim olan mezhep ve meşrep müessesesi Peygamberimiz için de geçerli midir? Yani Peygamberimiz’in bir mezhebi ve meşrebi mevcut mudur? Buna cevap olarak deriz ki:
Hiç şüphesiz ki, Peygamberimiz’in bir meşrebi ve mezhebi yoktur. Peygamberin hayatı vahiy ile kontrol altındadır. Dolayısıyla, Cenab-ı Ahmed Efendimiz’in yönü, zaman ve mekandan münezzeh olan Allah’a doğru olduğu için O, bütün yönlerin merkezi durumunda idi. O bakımdan, peygambere ait ne bir mezhep ve ne de bir yol vardır. Ancak
O, bütün yolların ulaştığı merkezdir. Bu duruma göre, bir meşrep ve mezhebi olmayan Peygamberimiz, bütün mezhep ve meşrebin “mezhep ve meşrebi”dir. Zira O, merkezdir. Merkezin ise yönü yoktur. Her muhit merkeze bağlıdır ve bu sebeple de her sahabenin bir meşrebi ve mezhebi vardır. Her sahabenin yolu Peygambere, yani Hakk’a gider. Nitekim Peygamberimiz: “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız, Hakk’a gidersiniz” hadis-i şerifi ile sahabenin kendini temsil ettiğini ifade buyurmuşlardır.
Mezhepler ve Meşrepler
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) merkez olduğuna göre, O’na dayanan mezhep ve meşreplerin çeşitlerinin kısa da olsa ifade edilmesinde büyük faydalar vardır. Mezhepler itikadî, amelî, siyasî olmak üzere üç kısma ayrılır:
1 – İtikadî mezhepler: Bunlar, inancın temel meselelerinde ihtilâf etmemiş, (kulun yaptığı işleri cebren mi yoksa
kendi isteği ile mi yaptığı meselesinde olduğu gibi) kelâmcı-ların ihtilâf ettikleri fer’î meselelerde ihtilâf etmişlerdir. Meselâ: Bütün mezhepler, İslâm inancının temelini teşkil eden Allah’ın birliği mevzuunda ittifak etmişlerdir.
2- Fıkhî mezhepler: Fıkıh, insanların birbiriyle olan münasebetlerini, kul ile Allah arasındaki meseleleri, Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ölçüsüne göre tanzim eder. Kitap ve Sünnet hükmü bulunan mevzular dışındaki meselelerde ihtilâfların olması, Kitap ve Sünnetin mânâlarını iyice anlamaya ve onlardan çıkarılacak kıyaslamalara vesile olmuştur. Her fıkıhçı, diğer fıkıhçıların ulaştığı güzel görüşlerden istifade etmiş, bazen onlara tamamen katılmış, bazen de muhalefet ederek hiç katılmamıştır. Ama Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadına dahil olan her mezhep, İslâm’a ayna olmuştur. Bu yönü ile onlar istikametin tâ kendisidirler.
3- Siyasî mezhepler: Siyasî mezhepler, İslâm’ın ruhuna mutabık olabilmek maksadıyla, devletin inanç kuralları içerisinde kalmasıyla ilgili meselelerden bahseden mezheplerdir.
Mezhepler gibi meşrepler de İslâm’da haktır. Meşrepler belli başlı 12 adet olmakla beraber, bunlara bağlı çok meşhur kollar da mevcuttur. Meşreplerin vazifesi; gönül yolu ile Allah’a gidişi, nefsi tezkiye ve terbiyeyi ve de ruhu yüceltmeyi programlamaktır.
Netice
İslâm, zamanımıza kadar bu iki ana yolla; mezhep ve meşreple gelmiş, fertler, cemaatler, milletler tarafından tatbik edilmiştir. Zamanımızın problemlerinin halli için de, İslâm’ın geçmişte olduğu gibi mezhep ve meşrep ölçüleri ile yaşanması gerekmektedir. •