ŞEYH VEFA

ŞEYH VEFA (K.S.)Şeyh Muslihiddin Mustafa İbni Vefa ( k.s.) Hicrî 800 – 900 yılları arasında yaşamış, büyük velîlerdendir. Konya’da dünyaya teşrif etmiştir. Seksen bir yıl ömür sürmüştür. İstanbul’da fenâ âleminden bekâ âlemine irtihâl eylemiş, kendi isminin verildiği Vefa semtinde, cami avlusuna defnedilmiştir. Türbesi el’an mâmur ve ziyaretgâhdır.Çocukluğu ve tahsil hayatı Konya’da geçen Şeyh Vefa hz., daha küçük­ken, maddî ve manevî güzelliği ile dikkatleri üzerinde toplamıştı. Yalnız bir kusuru vardı: Mahallenin sokaklarının su kırbalarını deler, kaçardı. Sakalar, Mustafa’yı cezalandırmaya kıyamazlardı. Ancak bir gün dayanamayıp, babası­na vaziyeti anlattılar. Canını yakmadan, tenbihatta bulunmasını istediler. Babası bu yaramazlığın sebebini tesbit için, hanımını uyardı. Kendi kusurlarını araştırmaya başladılar. Nihayet Mustafa’nın annesi: “Hatırladım”, dedi. “Mus­tafa’ya hamileyken bir gün, komşuda masa üzerinde gördüğüm portakala imrenip, ev sahibesinin odada olmadığı bir sırada, elimdeki şişle delerek biraz suyunu emmiştim. Sebebi bu olsa gerektir.” Ertesi gün komşuya gidip helâllik aldıktan sonra, küçük Mustafa’nın bir daha kırba deldiğini gören olmadı.Konya’da tahsilini tamamlayan Şeyh Vefa’ya Karaman oğlu İbrahim beyin büyük saygısı vardı. Bu saygının bir ifadesi olarak, onun adına Köyce­ğiz’de bir cami yaptırdı. Deniz yoluyla hacca giden Şeyh Vefa, dönüşte Rodos şövalyelerine esir düştü. İbrahim bey büyük bir fidye ödeyerek, şeyhi esâretten kurtardı.Şeyh Vefa hz., yapraklar üzerine yazılan yazıların vefasından çok; imânlı gönüllerdeki sefada vefa aramış, bulmuş bahtiyar pirlerden biridir. Bursa’da Zeyniler’de kabri bulunan Abdüllâtif Makdisî’nin mânevî terbiyesinde kemâle ermiştir. İstanbul’un fethinde bulunmuş büyük mücahitlerdendir. Fetihten sonra Konya’ya dönmek istemişse de Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’da kalarak, Müslüman – Türk kültürünün teessüs ve inkişafında vazife almasını rica etmiştir. Bugün kendi adıyla anılan semte yerleşen Şeyh Vefa hz., zama-HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİnında büyük âlimlerin uğrağı olan tekkesinde oturur, müslümanların dinî ve ahlâkî terbiyeleri ile meşgul olurdu. Şeyhülislâm Zembilli Ali Efendi daima kendisine uğrardı. Astronomi (nucum) ilmindeki üstün ilmine “Ruznâme-i Vefa” adıyla yazmış olduğu “Daimî Takvim” canlı şahittir. Devrinde hıristi-yanlar, paskalya yortusunu tayinde ihtilâfa düşmüşlerdi. Papazlar: “Gidelim, Şeyh Vefa’ya soralım” dediler. Şeyh şöyle bir düşündü ve: “Mart içinde giren arabî ayın on beşinden sonraki çarşambayı takip eden pazar günü, paskalya­nızda’ ‘ dedi. Bütün hıristiyanlar, bu hesabı yakın zamana kadar unutmadılar ve takip ettiler.Bir gün Şeyh Vefa hz.ne: “Muhyiddini Arabî, “Firavun mü’min ve temiz olarak ölmüştür”, diye bir hüküm yürütmüştü. Siz ne buyurursunuz?” diye sorulduğunda: “Keşke Muhiddin gibi tam bir müslüman, benim hakkımda da şehâdette bulunsaydı” cevabını vermiştir.Bir gün cemaatten birisi: “Şeyhim! Acaba Hallac-ı Mansur, neden “Enel Hâk – Ben Hakk’ım” dedi?” diye sorduğunda “Enel Bâtıl mı demeliydi?” diye cevap vermiştir.Şeyh Vefa hz. daima murakabe üzerinde idi. Az yer, az konuşur, faydasız söz söylemezdi. Derin din bilgisi ve riyaziyeciliğinden başka musikî ilminde de çok kuvvetli olduğu, yazdığı kitabında görülmektedir. Akaid ilminin büyük kitaplarından “Tecrîde Haşiye”yi yazmıştır.Şeyh Vefa hz.’nin kabri şeriflerinin yanında, kedisinin de mezarı vardır. Bu kedi hakkında şöyle bir menkıbe anlatılır:”Bir akşamüstü dergâha yaşlı bir kadın gelir. Yedi senedir askerde olan biricik oğlundan bir haber alamadığını ve hasretine artık dayanamaz olduğunu anlatır. Oğluna kavuşması için dua etmesini ve himmet buyurmasını rica eder. Şeyh Efendi de yanmaşında yatmakta olan kedisine dönerek:- Duydun mu, bak ne diyor? Haydi bakalım, der. Kadın Şeyh Efendininkendisi ile alay ettiğini zannederek çıkar ve evine gider. İki saat kadar sonra oğluçıkagelir. Kadın hem sevinir, hem şaşırır. Oğlu gelişini şöyle anlatır:- Anacığım, kumandanıma akşam yemeği için balık ayıklıyordum. O esnâda bir iri kedi geldi; balığı önümden kaptı, kaçtı. Ben, “kumandanıma ne derim” diyerek, o kedi önde ben arkada kovalamaca oynayarak kendimi burada buldum, der.Annesi oğlunu, elinden tuttuğu gibi doğru tekkeye götürür. Şeyh hz.nin huzuruna çıkarır ve oğluna kediyi gösterir. Çocuk, yeminle- Bu kediydi, anne, der.Şeyh Efendi, buna mani olmak isterse de zaman bulamaz ve kedi kalıbı dinlendirir. Ona Şeyh Vefa’nm türbesi yanında bir türbe yapılıp, oraya gömer­ler. Kederi sürura, elemi meserrete, üzgün göz yaşları sevinç göz yaşlarına dönen yaşlı kadın, Şeyh Vefa hz.den özür diler. Anne ve oğul, o dergâhın malı olurlar.Şeyh Vefa hz., şiir de söylemiştir. Bu yolla da mü’minleri tenvire çalışmıştır:Bir şeyh-i kâmil ara Neye oldun avare Kimseyi fena görme Derviş olayım dersenRüyaya yalan katma Elden söz alıp satma Vakt-i seherde yatma Derviş olayım dersenHak söze inat etme Refıksiz yola gitme Eyvallahı terk etme Derviş olayım dersenDostunda kusur görme Ak yüze kara sürme Başına çorap örme Derviş olayım dersenEvvel tevhidi zikret Sonra cürmünü fikret Var yoluna doğru git Derviş olayım dersenHer yere ayak basma Her söze kulak asma İhsandan elin kesme Derviş olayım dersenGaflet ile çalışma Çok gezmeye alışma Hiç bir şeye ilişme Derviş olayım dersenŞeyhine kıl râbıta Meclisinde çok durma Nafile yere yorma Derviş olayım dersenHaram lokmayı yutma Hiç kimseye kin tutma Şeyh Vefa’yı unutma Derviş olayım dersenFatih Sultan Mehmed ve sonraları yerine geçen oğlu Sultan 2.Bayezid, Şeyh Vefa hz.ne büyük saygı ve sevgi gösterirlerdi. Ancak kaç sefer tekkeye ziyarete gittilerse, demir kapıyı kilitli bularak kendisini görmeden geri dönmüş­lerdi. İçeride bulunan Şeyh Vefa’nın hem kapıyı önceden kilitlemesi hem de bu esnâda üzüntüden sararması, müridinin dikkatini çeker ve sorar:- Şeyhim, mademki Hünkâr’ı görmek dilemezsin, neden gelişinden rengin sararır, mahzun olursun? Madem Hünkâr’ı seversin, neden görmek dilemezsin?Şeyh Vefa derin bir düşünceden sonra konuşmaya karar verir:- Benim ona meylim ve onun bana ihtiyacı o kadar fazladır ki; bir defa birbirimizi gördükten sonra o, benden ayrılmak istemeyecek, ben onu bırakma­yacağım. Halbuki o, devlet-i saltanatı yürütmekle mükellef. Biz de nizâm-ı âlemi muhafazaya memuruz. Bizim birbirimizi görmemizin bir mahzuru daha var: Hünkâr gelecek ve ziyâde olan şevkinden ihsanlarda ve atiyelerde buluna­cak. Biz bunları kendi nâmımıza kabul etmeyeceğiz. Sizin nâmınıza da reddet­meyeceğiz. Böylece ihvanla arama, ister istemez, dünya girecek. Şimdi anladın mı? Gönlüm onu görmek diler, vazifem ona kapıları kapar. Beni mahzun eden, benzimi sarartan budur.Ölümü üzerine tekkeye gelen Sultan Bayezid, hayatta göremediği yüzü­nü açıp bakmak ister. Fakat rivâyete göre; Şeyh Vefa elini yüzüne kapamış olarak görünür ve yine yüzünü göstermez.Rahmetullahi aleyh rahmeten vâsia.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*