SULTAN ÜÇÜNCÜ AHMED HAN’IN MUHTEŞEM ÇEŞMESİ
Varlık âlemini oluşturan dört unsurdan birisi sudur…
İnsanlarır، temel içecek ve temizlik maddesi olması, suyu her türlü hayat tarzında, temini ilk önce düşünülmesi gereken bir ihtiyaç haline getirmiştir. Dinimizce de suya büyük ehemmiyet verilmiş ve insanlara su sağlamanın, sevabı çok olan hayır işlerinden birisi olduğu telakki edilmiştir. Bu sebepledir ki ihtiyaca göre Müslüman memleketlerinde her türlü vakıf müessesesi görmek mümkündü. Bu vakıfların içinde sayıca fazla olanı şüphesiz çeşmelerdi. Nitekim “İnsan öldüğü zaman onun ameli kesilir (sevâbı yazılmaz). Ancak üç şey hariçtir: Sadâka-i câriye (cami, hastane, çeşme gibi faydası devamlı olan hizmet), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden salih evlât.” (Hadîs-i şerif, Sahîh-i Müslim) düsturuna uygun olarak idareciden idare edilene kadar geniş bir yelpazedeki halk kitlesi imkân nispetinde malını insanlığın hizmetine sunmuştur.
Osmanlı insanı, yapmış olduğu eserlerle sosyal ihtiyacı karşılamanın yanında göze de hitap etmesini bilmiştir, işte bu yapılardan birisi de günümüzde Topkapı Sarayı’mn Bâb-ı Hümayun kapısı önündeki küçük meydanda bulunan Sultan Ahmed Çeşmesi’dir.
İstanburun Her Köşesinde Bir Şaheser Vardır
Sultan Üçüncü Ahmed Han Ayasofya ile Topkapı Sarayı arasında bir çeşme yaptırmak istiyordu. Çeşme, Ayasofya ve Sultanahmet gibi muhteşem abidelerin bulunduğu bir mekânda ve Devlet-i Aliyye’nin idare merkezi olan sarayın birinci kapısı önünde yapılacaktı.
Böylesine önemli bir mevkide olmasından dolayı yapılacak eserin susuz dudakları serinlettiği kadar ihtişamıyla da Osmanlı’nın güç ve azametini göstermesi gerekiyordu. 1728’de saray başmimarı Kayserili Mehmed Ağa, sultanın emriyle bu çeşmeyi inşa etmek için kolları sıvadı.
Tarih Beytini Padişah Kendisi Düşürmüştü
Şiirleriyle de meşhur çeşmenin on dört kıtalık kitabesi devrin şairlerinden Seyyid Vehbi tarafından kaleme alındı. Şiirler, Bâb-1 Hümayun ileAyasofya arasına bakan köşedeki sebilin üzerinde başlamakta ve Ayasofya’ya karşı olan cephede $on bulmaktadır. Bu cephedeki tarih beyti ise Osmanlı memleketinin olduğu kadar şiirin de sultanı Ahmed Han tarafından söylenmiştir:
“Tarihi Sultan Ahmed’irı câri zebân-ı lüleden”
“Aç besmeleyle iç suyu Han Ahmed’e eyle dua”
Çeşmenin Mimarisi
iki basamakla çıkılan bir zemin üzerine yerleştirilmiş dörtyüzlü yapı hem çeşme, hem sebil olarak inşa edildiği için “Sultan Ahmed Çeşme ve Sebili” diye de ‘ Kare planlı çeşme 10×10 ebadında olup yüksekliği saçak hizasına kadar 7,50 metre, çatı tepesine kadar 11 metredir.
Her cephenin ortasında sivri kemerli birer çeşme nişi ile ilti yanda mukarnaslı birer küçük niş bulunuyor. Yapının üstünde kurşun kaplı ahşap bir saçak mevcut. Ortada bir kubbe ve sebil, uzantılarında da ufak kubbeler yer almış. Çan dışa doğru açılarak çevresindekileri yağmur ve güneşten koruyacak geniş bir saçak oluşttrrmuş. Çeşme nişinin iki yanında yer alan mihrap şeklindeki nişler sebilin seviyesinden başlıyor. Ayrıca bu yüzde porfir taşından yapılmış bir çerçeve içinde Sultan Üçüncü Ahmed Han’ın yazdığı tarih beyti bir satır halinde yer alıyor.
Kuşlar da Unutulmamış
Sivri kemerli çeşme nişinin il<i yanında yer alan nişler ise kuşların su içebilmesi için çeşnre teknesinin *’ başlıyor. Sivri kemerin üzerine kitabe panosu yerleştirilmiş. Yapının köşelerinde yer alan sebiller ise dilimli kemerlerle birbirine bağlanan mukamas başlıklı sütunlar ile üç bölüme ayrılmış. Yapı yeşim çini, çin bulutu, Pers beneği ve kaplan çizgisi gibi borclürlerle kuşatılmış. Köşelerdeki sebiller küçük kubbeciklerle örtülmüş… Döneminin özelliklerini taşıyan oldukça yüksek yapılmış çok boğumlu tunç alemlerin içinde oyma yazılar bulunuyor. Yekpare ağaçtan oyma saçak altında ise üzüm, armut, nar vb. meyveler ve dal kıvrımları gibi süsler mevcut…
Bibliyografya: Ayla ödekan, “Ahmet III Sebili ve Çeşmesi”, DBİA, c . 1, İstanbul 1993, s.116-117; Alin Talasoğlu, İstanbul’un Meydan ,irelemşe ؟ (İ.Ü. Sos Bil. Ens. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul 1994; E rtan Ünal, “İstanbul’un Çeşmeleri”, Hayat Tarih M ecmuası, s. 6, İstanbul 1969, s.56-61.