Genel

SÜREĞEN ALKOLİKLİK

SÜREĞEN ALKOLİKLİK

Süreğen alkoliklik bir uyuşturucu madde düşkünlüğüdür: Kişi alkolün sağladığı huzuru ve gevşemeyi arar. Böylece bir gereksinme doğar. Alkolün sürekli kullanılmasıyla kişinin bedensel dayanıklılığı azalır ve bulaşıcı hastalıklardan çok çabuk etkilenir. Daha sonra, sinir sisteminin sarsıldığım gösteren zihinsel bozukluklar ortaya çıkar: Uyku bozuklukları (uyuklama; sıkıntı; tuhaf düşler görme); zihinsel yetenek bozuklukları (dikkat, bellek, zihin ve irade bozuklukları); kişilik bozuklukları (duygulanma yetisi bozulmuştur; alkolik güçsüzdür, sıkıntılıdır ve sürekli içki ister). Bu ruhsal zayıflık anında, bir sayıklama durumu ortaya çıkabilir: Delirium tremens krizi
bir sarsıntıyla ya da bir belirmesiyle başlar. – İç genel ve şiddetli bir birlikte hasta çeşitli sam ler, cesetler, hayvanlar] başlar ve büyük bir korku Sanrılar görsel ya da işits Kriz birkaç gün sürüp g< yeniden gelebilir. Alkolde lanan polinevrit (yaygın çı leri iltihaplanması), sinir bozulduğunu gösterir (bı özellikle bacaldarı etkiler) psikozunda, yaygın sinir: ması zihinsel bozukluklar! lama, bellek yitimi) birlikt Aynı anda, çeşitli organL masında da bozuklukli çıkar: Sabahları balgam ç bulantıyla birlikte iştahsı: rim sisteminin de etkilendi rir. Karaciğer yetersizliği tikçe artar. Sonunda, kı büyümesine ya da kaburg tında büzülmesine yol a hastahğı oluşur. Ayrıca, k salgı bezlerinde bozukluk] çıkar.
TEDAVİ
Alkolikliğin tedavisi so: nazik bir konudur ve tedaviyi tam olarak benimı rekir. Önce, alkol alışken derilmesine çalışılır: Kola] lecek durumlar söz konusı da, hastanın etkinliğim alı bir tedaviye gidilir. An ağırsa, hastanın yaklaşık kadar hastanede yatmas Tedavi üç aşamah sürdüri lardamarların içine alkc edilerek alkolün ağızdan : engelleme; apomorfin iğnt larak alkolden tiksinti du sağlama; disülfiirlerle ted dürme. Ayrıca tedavi, ( psikoterapiyle, hastanın i ilgili bir düzenlemeye gidilı hastaların tıbbi bir gözeti tutulmasıyla tamamlanma büyük tehlike, hastanın süre sonra yeniden içkiye sidir.
almanca Hint-Avrupa dil ailesinin Batı Ger-
men grubuna bağlı dü. Almanca, yüksek almanca (Hochdeutsch) ve aşağı almancanın (Niederdeutsch) yerel ağızlan ile ortak dili kapsar. Yüksek almanca üç lehçe grubu içerir: Bavyera lehçesi; alaman ya da alemanik; frankça. Aşağı alman-cayla akraba olan frankçaya, ortak dilin gerçek kaynağı sayılan orta almanca (Mitteldeutsch) adı da verilir. Yahudi almancası ya da yiddiş diye adlandırılan lehçe de yüksek almancaya bağlıdır. Yüksek
almancayı oluşturan lehçeler Bav-yera’da, Avusturya’da, Tiroİ’un bir bölümünde, İsviçre’nin Alman bölgesinde, Alsace’ta ve Lüksemburg’ da konuşulur. Aşağı almanca, Plattdeutsch denilen birçok ağıza aynl-mıştır. Daha çok kuzey ovasına yayılmış olan bu ağızların yayılma alanı, Hollanda sınırlarını aşar: Hollandaca da aşağı almancaya bağlıdır.
XIV. yy’da şanşölyelikler, lehçeleri yazı diline dönüştürme gereksinmesi duymaya başlayınca. XVI. yy. ba-
şında Luther, imparatoruı sonya seçici prensinin ye bölgenin dilini ‘ yaymağa Luther’in yazıları ve İncil ç söz konusu dil. protestanla dığı kesimlere yayıldı v yavaş yüksek almanca almancanın konuşulduğu 1 girdi. Günümüzde ortak di Almanya’nın ve Avusturyt mî dilidir. Lüksemburg ve İ de önemli ölçüde konuşul dil. ayrıca, Fransa’nın Yul Aşağı Ren ve Moselle böl;
106
de yönetim ve hukuk dili olarak kullanılır. Almanya ve Avusturya top-raklarinda yaklaşık 90 milyon kişi tarafından konuşulan almanca, işgaller sonucu Macaristan’ın, Romanya’nın ve S.S.C.B ’nin bazı bölgelerine de yayılmıştır; ayrıca Amerika kıtasına yapılan kalabalık göçler nedeniyle A.B.D ’nde, Brezilya’da ve Arjantin’de (Almanların yoğun olduğu yerleşim bölgelerinde) de konuşulmaktadır.
Almancada dört durumlu ad çekimi vardir: Ad durumu; tamlayan durumu; yönelme durumu; belirtme durumu. Sayı karşıtlığı (tekil/çoğul) ad çekimlerinde (-e, -en, -er’li çoğullar) ve sıfat çekimlerinde (tammlığm durum belirticisi taşıpp taşımamasına göre “güçlü” ya da “zayıf” sıfatlar) , belirtilir. Almancada, “güçlü” fiiller (geçmiş zaman kullanımında kökte ünlü değişimi olur), geçmiş zamanda -te soneki, ortaçta
XI. yy’ın ikinci yarısına kadar dinden esinlenen Alman edebiyatı bu arada eski İskandinav ve Germen mitlerinden de yararlandı. İlk uyaklı şiirler Ottfried von Wissemburg adlı bir papaz tarafından yazıldı. XI. yy’dan sonra genellikle Bavyera lehçesiyle yazılmış anonim yapıtlarla (XII. yy’da Nibelungen; Xlffl. yy’dş Gudrun) Alman edebiyatı doğmaya başladı.
Fransız ve İtalyan edebiyatının etkisi altında kalan bu edebiyat, Or-taçağ’ın değişik beğenilerini de benimseyerek gelişti. Nitekim bir yandan kahramanlık şiirleri yazılır-ken(sözgelimi Wolfram von Eschen-bach’ın Parzifal’i), bir yandan da burjuvazinin gelişmesiyle, alegoriye ve taşlamaya ilgi duyuldu. Provence şiirinin etkisiyle, söylu aşk anlayışını dile getiren saray edebiyatı ürünleri oluşmaya başladı ve bir çeşit aşk destanı olan “minnesang” doğdu (başlıca temsilcileri: Walther von der Vogelweide [1170—1225]; Hartmann von Aue [11-70—1220]).
Ozan-müzikçilerden oluşan Meister-singer’lerin (Usta Şarkıcılar) lonca toplulukları biçiminde örgütlenmesiyle, XTV. yy’dan sonra gerçek bir şiir tekniği gelişti. Ama, gerçekçiliğe ve mizaha en iyi biçimde uyan düzyazı, daha çok yaygınlaştı: Anonim bir anlatı olan Till Eulenspiegel (XV. yy.); Strasbourglu Brandt’ın Das Narrenchiff’i (Deliler Gemisi). Bu arada, düzyazı ustaları (Usta Eckhart ve öğrencileri) çalışmalarını Saksonya’da ve Thüringen’de yoğunlaştırdılar ve Alman edebiyatını güçlendirdiler.
LUTHER’DEN GOETHE’YE
REFORM, Almanya’da matbaanın da bulunmasıyla Alman edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynadı. Luther, Melanchton’la birlikte çevirdiği İncil’de kullandığı karma bir dili benimseterek, öncülük yaptı.
XVI. yy’a önceleri Reuchlin’in (1455-1522) ve lutherciliği benimseyen Ulrich von Hutten’in (1488-1523) hümanizmi egemen oldu. Usta-Şar-kıcılar’m sonuncusu olan Hans Sachs (1494-1576), şarkı ve ilahilerin lirizmini geliştirdi .Luther sonrası dönemin en önemli yergi yazarlarından biri sayılan Fischart (1545’e doğru- 1590), Fransız Rabelais’nin dildeki buluşlarını anımsatan üslubuyla, barok anlatımın öncülüğünü yaptı ve Karşı-Reform hareketi,
XVII. yy’dan başlayarak bir barok edebiyatın doğmasına yol açtı. Fransız ve İtalyan akımlarının karıştığı bu edebiyat anlayışı, özellikle Opitz’in (1597-1639), yapıtları ve jakob Böhme’nin dinsel şürleriyle gelişti, jakob Böhme, ayrıca Friedrich von Spee’nin (1591-1635) ve Cherubinischer W andersmann ’ın (Melek Yüzlü Gezgin) yazarı Angelus Silesius’un (1624-1677) ortaya attıkları alman idealizminin öncüsü oldu. Öte yandan, öykücü Grimmelshausen (1625’e doğru-1676), İspan-ya’daki Pikaro romanlarından esinlenerek Simplicius Simplicissimus (1669) adlı eğitici bir roman ve Cesaret Serseri (1672) adlı bir anlatısını yayımladı (Brecht, Cesaret Ana adlı oyununu bu yapıttan
da-t soneki alan “zayıf ’ fıillerdeı ayrılır; tümcede sözcüklerin yeri edatların işlevleriyle belirlenen biı düzene uyar: Temel tümcede fü ikinci sırada yer alırken, yan tümce lerden sonra atılır.
Bileşik zamanlarda geçmiş zamaı ortacı ya da mastar sona gelir:
Ich weiss,dass er ein Buch geschri eben hat (Ben biliyorum ki o biı kitap yaz-dı). ı
esinlenerek yazmıştır). AUFKLÄRUNG (1700-1770), yan “Aydınlanma Çağı”, döneminde ik yönlü bir özgürleşme görüldü: Biı yandan, yeni Almanya’nın eğitimcis Wieland’da (1773-1813) görüleı Fransız etkisine, öte yandan geçmiş teki bilgisiz ve karanlıkta bırakım alışkanlığına karşı çıkılmağa baş landı. Alman Aydınlanma çağmu en ünlü temsilcisi Leibniz, en ünli kuramcısı da Lessing (1729-1788′ oldu. Lessing’le birlikte, joham Nicolai (1733-1811) ve Moses Men delssohn (1729-1799), Alman düşüncesini Fransız ve İngiliz felsefele rine açtılar. Akılcı ve yaradanc (deist) görüşlerin egemen olduğı Aufklärung döneminde, Klopstock un (1724-1803) ortaya attığı duygu sal ve dinsel bir akım olan piyetizn de yaygınlaştı. Lichtenberg de gerek ustaca anlatımıyla, gere! yergi yazılarıyla dikkati çekti. STURM UND DRANG ya da “Fırtım ,ve Atılım” (1770-1785) akımıyla Aufklârunğ’un akılcılığına karşı,ro mantizmin habercisi olan doğal
Goethe
Kafka
Alman
sanatı
hayalgücü ve deha kavramları ortaya atıldı. Akımın gerçek temsilcileri olan Hamann (1730-1785), Herder (1744-1803), Klinger (1752-1794), Lenz ve Bürger’in (1747rl794) yanı sıra, Schiller (Haydutlar, 1781) ve Goethe (Werther) de bu akımın içinde ün kazandılar.
KLASİSİZM (1775-1805), Weimar’ da Goethe’nin çevresinde, Winckel-man’ın (1717-1768) yapıtlarını izleyen Moritz (1727-1793) ve Kari Wilhelm von Humboldt (1767-1835) gibi helenistler ile Lessing ve Wieland’i bir araya getirdi. Alman sanatı, klasisizmle Eski Yunan yazarlarındaki uyumun kurallarını yeniden yaratmak zorunda kaldı (bu uyum, aklın estetik içindeki uygulanmasından kaynaklanıyordu). Alman helenizmi en güçlü anlatımım Hölderlin’in yapıtlarında buldu, je-an-Paul Richter’se (1763-1825), romantizmin habercisi oldu.
ROMANTİKLER VE GERÇEKÇİLER
ROMANTİZM, 1799’da jena’da, August Wilhelm von Schlegel’in (1767-1845) çevresinde doğdu. At-henaeum dergisinde toplanan ilk romantik kuşak, felsefeciler, ozan-
lar, filologlar ve yazarlardan oluşuyordu: Fichte; Schelling; Friedrich von Schlegel (1772-1829); Ludwig Tieck (1773-1853): Wackenroder (1773-1798). “Büyülü bir idealizm” ve şiirsel sezginin yönlendirdiği Mutlak’ın aranışı olarak tanımlanan romantizm döneminde, Novalis, Heinrich von Ofterdingen’i yayımladı
(1802). İkinci kuşaksa Heidelberg’ de oluştu: Brentano; Arnim (Bkz. MASAL): Grimm; Chamisso (1781-1838).
Kleist. Hoffmann.Büchner’in yapıtlarıyla doruk noktasına varan romantizm akımının içinde birçok yazar yer aldı: Eichendorff’sa (1788-1857) son temsilcisi oldu. Heine de, sona ermekte olan romantizm ile Feuerbach’m maddeci anlayışından kaynaklanan gerçekçi okul arasındaki bağlantıyı kurdu. GERÇEKÇİLİK, kesin biçimini Keller’ de (1819-1890) aldı. Öbür temsilcilerinin başlıcaları İmmermann (1796-1840), Mörike (1804-1875), Ludwig (1813-1865) ve Grillparzer (1791-1872) ile Hebbel (1813-1863) adlı iki oyun yazarıydı (gene gerçekçi bir yazar olan Nietzche’nin söylemiyse,
XIX. yy’a özgü çelişkili sorularla doludur ve XX. yy’a ilişkin sorunla-
rın öncüsüdür). XIX. yy’ dört akım,XX. yy’a da Doğalcılık,Hauptmann’ın ( son derece karanlık o; temsil edilirken, Liliencr 1909) ve Christian Mo izlenimciliğin, Viyanalı 1 Hofmannsthal (1874-1929) mantizmin, Stefan Georj
1933) simgeciliğin temsilci lar. Simgeciliğin sınırında Rainer Maria Rilke’yse, v da “ölüm”ü ve “görü işledi.
DÜNYA SAVAŞLARI VE S<
Birinci Dünya savaşında 1925’e kadar anlatımcılıi sanatına ve edebiyatına 1 canlılık kazandırdı. Buna bazı yazarlar (Wassermî mas Mann, Franz Kafki edebiyat okullarının dışınd yeğlediler. Hermann Hes 1962), XX. yy’da “Doğu’n sı”na uyan Alman yazarla lıcası oldu. Nazi rejimi önci ve militan oIm3 amacı güd edebiyatını,özellikle Berto temsil etti. Nazi dönemine Brecht ve Zweig gibi j sürgün edilmesiyle edebi yük bir gerileme görüldü; propaganda amaçlı yapıtl landı (ama o dönemde jünger ve Ernst von Salı yazarlar yetişti). İkinci Dü şından sonra, Avusturya Musil ve . Heimito von James Joyce ve Proust kad yazarlar sayıldılar.
“Triimmerliteratur” denil sonrası yıkıntı edebiyatı teı nin (Federal Almanya Cuml de Nossack. Heinrich Böl ra tik Alman Cumhuriyeti’ı Seghers) ardından gelen geçmişle bağları koparan 1 yat akımı olarak değer] Grass’ın (Teneke Trampe borg Bachmann’ın ve U son’un yapıtları bu akın nırken, özellikle Gottfriı (1886-1956) ve Paul CeİE 1970) çağdaşlarını büyü] etkilediler.
Alman sanatında sürekli olarak karşılaşılan eğilimler arasında, özellikle alışılmamış öğelerin kullanımı, maniyerizm, ayrıntılara önem verme ve barok yaklaşım dikkati çeker.
ROMAN ÜSLUBUNDAN BAUHAUS’A
Alman sanatının en eski kalıntıları, Charlemagne’ın ve Otto hanedanı-
nın etkisiyle ortaya çıkan roman öncesi sanattan da önceki dönemde gerçekleştirilmiş anıtlar ve mücevherlerdir.
Roman üslubu Ren bölgesine özgü bir mimarlık anlayışının doğmasına yol açarken, tunç heykelciliğinde büyük aşamalar gerçekleştirildi: Hildesheim katedralinin kapıları (XI. yy. başlangıcı). Alman roman sanatı kendine özgü nitelikler de getirdi: Sözgelimi kiliselerde iki koro
yeri (Mainz’deki kilise) j absid yuvarlağı vardır. I bu özellikleri gotik üslub nimsenmesinden sonra d£ lar: Gerçekten, gotik ij yayılmaya başladığı 125C Köln katedrali. Fransa’da! katedrali örnek alınarak tır. Ama daha sonraki yılk mimarlık üslubu öylesine yi ki, Rönesans’tan sonraki da. yöresel özellikler k
108
sürüp gitti. Roman üslubundan esinlenilerek yapılmış iki koro yerinin yanı sıra, tuğla yapılar da yapıldı (en belirgin örneği Lübeck’teki Marienkirche’dir). XIV. yy’ın sonunda da “sondergotik” denilen özel bir “geç üslup” doğdu (bu üslubun özelliklerini en iyi yansıtan anıt, yan sahınları ile orta sahm aynı yükseklikte olan Hallenkirche’ dir). Ama Almanya’da sanat alanında asıl atılım, burjuvazinin gelişmesiyle başladı; yeni bir sanat ve büim koruyuculuğu ortaya çıktı. Augs-burg’da, sanatçılar bankacı bir aile olan Fuggerlerin koruyuculuğunda çalışırken, Nürnberg’de Vischer dö-kümevinde, üstünde uzanmış insan heykelleri bulunan mezar kapaklarının yanı sıra, tunçtan küçük ve zarif bir heykelcik de yapıldı. Çok sayıdaki mücevher ve uygulamalı sanat ürünleri de, tıpkı resim ve heykelcilik gibi, dinsel özellikler almağa başladı. Heykelciler, coşku ve atılımlarıyla, anlatımcı ve gotik heykeller yaparak, önbarok denilen ve başlıca temsilcileri Nürnberg’de Veit Stoss, Adam Kraft ve Fischer-ler, Franken’de de Tilman Rie-menscheider olan üslubu yarattılar.
Bir yandan Refpfm düşüncesi, bir yandan Ortaçağ sanat biçimlerine bağlılık nedeniyle durgunluk geçiren Rönesans döneminde, yapılar, bazen aşırı süslemelerle ağırlaştırılmalarına karşın, gotik görüntülerini korudular (Heidelberg’de, Seçici Prens Otto Heinrich’in sarayının cephesi). Eichstâtt’ta Loy Hering, Mainz’de de Hans Backofen tarafından sürdürülen heykel sanatı, Ortaçağ geleneklerini korurken, mücevherlerde ve tunç eşyalarda göze çarpan kalıplaşmış süsler, XVII. yy’da sanat alanında görülecek çöküşün habercisi oldu.
Barok sanat, en yüksek gelişme düzeyine Alman ülkelerinde ulaştı. Mimarlar, İtalyan sanatından aktarılmış verilere dayanarak özgün bir dinsel mimarlık üslubu geliştirdiler. Ama din dışı mimarlıkta Fransız etkisi egemendi ve prens konutlarının yapımında, Versailles şatosu örnek alınıyordu. Zimmermann’dan Feuchtmayer’e kadar birçok heykelci ve yalancı mermer yontucuları, son derece başarılı yapıtlar ortaya koydular. Fransız mimarı Boffrand’ m öğrencisi olan Cuvillies (1695-1768), Münih’te, “Bavyera rokoko-
su”nu yarattı. Ressam Mengs vı kuramcı Winckelmann’in klasisizmı ve eski sanata düşkünlükleriyse Avrupa sanatını XVIII. yy’ın sonla rmda büyük ölçüde etkiledi. Çeşit] Alman kentlerindeki yapıların bi: bölüftıü de yeni-klasik üsluba uyguı olarak gerçekleştirildi (yeni-klasi sizmin başlıca temsilcileri, yapıtla rını Berlin’de gerçekleştiren mima: Schinkel ile Schadow ve Rauch adi heykelcilerdir). XIX. yy’da Avrupa nın da her yerinde, yeni-klasi] beğeni ile romantik eğilimlerin kay naştığı bir seçmeci anlayış yaygın laşmaya başladı. Yeni-gotik v< yeni-rönesans üsluplarında çalışaı mimar Semper, Julius Raschdorf v< Bavyera lı Ludwig H’nin mimarı Lei von Klenze. eskiye öykünmemi yarattığı bir üslup geliştirdiler. Ber lin’deki katedral, demir mimarimi ilk başarılı örneklerinden biri oldu. Büyük etki yapan /ugendstii’in (yen sanat ya da modern üslup anlamın da) yayılmasından sonra, XX. yy’u başlarında yenilikçi ve özgün biı akım ortaya çıktı. Peter Berhens vı joseff Hoffmann’ın öncülüğünü yap tığı Deutsche Werkbund adlı toplu luk, 1907 yılından başlayarak yen
i’
bir ¡sanayi ve ticaret mimarlığı yarattı. İlkelerini Gropius’un ■ da benimsediği bu anlayış, yavaş yavaş dünyanın her yanma yayıldı ve uluslararası düzeyde çağdaş bir üslubun doğmasına yol açtı. Deutsche Werkbund’un atılımı. Birinci Dünya savaşında Almanya’nın bozguna uğramasıyla durakladıysa da, Weimar Cumhuriyeti döneminde Bauhaus’un (Weimar’da Gropius’un kurduğu mimarlık ve uygulamalı sanatlar okulu) kurulmasıyla yeniden canlandı. Bu arada, anlatımcılık özellikle Barlach’m (1870-1938) dinamik ve derli toplu yapıtlarıyla dikkati çekerken, 1918’de Berlin’de,Dada akımı doğdu ve Pop’art’ın öncülerinden sayılan Kurt Schwitters’in (1887-1948) yapıtları bu akımla birlikte önem kazandı.
RESİM SANATINDA DEĞİŞMEYEN ÖZELLİKLER
Almanya’da en eski Ortaçağ yapıtları, ressamların başvurdukları ilk resim dilinin anlatımcı bir araştırmaya dayandığım ortaya koymaktadır. Gotik dönemden başlayarak bölgesel okulların sürekli arttığı bir gerçektir (bu, ülkenin siyasal bölünüşünden kaynaklanıyordu); ama aynı sanat eğilimlerim temsil eden bazı toplulukların belli akımlar çevresinde bir araya geldiği de görülür. Arklarında sıkı ticaret ilişkileri bulunan bazı kentlerde, güçlü renkçi ressamların (özellikle Usta Francke) yaşadığı bilinmektedir.
Bourgogne sanatım özümleyen Kon-rad von Soest. söz konusu sanatın ilkelerini VVestfalen’de başarıyla uygulamıştır.
Güneyli ressamların çoğu (Schwa-ben’de Lucas Möser, Bavyera’da Mâleskircher, Ulm’da Multscher), Fransa’daki Dijon ve Avignon sanatının etkisiyle sert ve güçlü bir üslup geliştirirlerken. Köln okulu en verimli resim merkezi haline gelmiştir (okulun incelik ve yapmacık dolu bir gizemcilikle ortaya çıkan üslubunun en belirgin örnekleri Ren Meryemi, Cennet Bahçesindeki Meryem Ana ve Gül Bahçesindeki Meryem tablolarıdır) .
Gotik resim. “XV. yy’ın sonunda Flamand resminin etkilerine açık olan Ren okulunun doğmasıyla gerilemiştir (bu okulun başlıca temsilcisi, yapıtlarının çoğu Colmar’daki müzede bulunan Matthias Grüne-vvald’dır). XVI. yy’da gerçek bir Rönesans sanatçısı sayılan. Alman ressamlarının en ünlüsü Albrecht Dürer yetişmiş, öğrencisi Büyük Lucas Cranach. maniyerizm ile yalın anlatımı kaynaştırmayı başarmıştır. Küçük Hans Holbein’ın babası tarafından yetiştirildiği dönemlerde etkili bir sanat merkezi olan Augsburg’da Ortaçağ geleneklerinin egemenliği sürmüş, ama aynı dönemde. Büyük Hans Holbein’m son çalışmalarını etkileyen İtalyan maniyerizmi de yayılmaya başlamıştır. Portre dalında çalışan Küçük Hans Holbein, özellikle Almanya dışındaki ülkelerde üne kavuşurken,
aynı dönemde. Tuna Altdorfer’in barok üslub larıyla ün salmıştır. A ressamı, bu arada da A( mer’i (1578-1610) etkileı türü maniyerizm, Alma özgün bir biçimde geliş, yy’a kadar dondurmuş. I lık romantizm, en seçkin rinden birini (Caspar-Df rich) yaratırken, gerçel da gerçeküstücülüğün ör İsviçreli ressam Arnok esin kaynağı olmuştu Ölüler Adası adlı tablosı co’yu son derece etkiled Öte yandan, anlatımcılık de.Kirchner ve Kokoschk turduğu Die Briicke (1906 ve Kandinsky çevresindt Blaue Reiier ressamlar Macke. özellikle de Franı Dada akımı. Alman estet: etmiş, bu yaklaşımlardan çeküstücülüğe (Max Era mer gibi iki büyük ustanı sine karşın) ve Klee nin ) ilgisiz kalan Alman res (Feininger). anlatımcı metafizik (Hundertwasse yutlama ile “çözümsel” Klapheck) ve erotik (W nesnelerinin betimlemesi bocalamağa başlamıştır. Bununla birlikte, çağdaş s soyut sanatın,hem de hipı Op’art gibi değişik akimli meşine katkıda bulunmuş man okullarına, çok şey bc
Almanya
Orta Avrupa’da devlet (Deutschland).
İktisadi açıdan Avrupa’nın en güçlü devleti olmasının yanı sıra gerex iktisadi gücünün, gerekj askerî gücünün desteğiyle dünya siyasetinde de önemli rol oynar.
COĞRAFYA
Almanya topraklarında kuzey-güney doğrultusunda birbirine koşutüç büyük bütünden oluşan yüzey şekilleri, ilk bakışta yalınlıklarıyla dikkati çekerler. Oysa daha ayrıntılı bir inceleme, kuzey ovasının, ortadaki kütleler ile havzaların ve Bavyera’daki Önalp-ler ile yaylaların birkaç tekdüze görüntüye indirgenemeyeceklerini, karmaşıklıklarıyla, çeşitlilikleriyle ve parçalanmışlıklarıyla etkileyici
lılıklan, akarsu örtüsünün düzeni ve insan elinin biçimlendirdiği binlerce görünüm, daha da belirginleştirir. Güney Almanya, Önalpler bölgesi ile kuzeyde Tuna’mn çığırıyla sınırlanan ön kesiminden oluşur. Önalpler
yörede, birbirinden avn özellikler gösteren üç dar kütle oluşturur: Lech’in batısında Allgâu’nun otlarla örtülü yamaçları, Hochvogel’de (2 589 m) en yüksek noktasına ulaşır; Lech ile İli arasında dar kıvrımlı Bavyera Önalpleri’nde Zugspitze, Almanya’nın en yüksek doruğudur (2 964 m); doğuda sarp Berchtesgaden Alpleri’nde Watzmann’in yuk-
356 954 km2 79 100 000 (1991 tah.) Km2fye 221,5 kişi Berlin
(3 345 513 nüf; 1991 tah.) Hükümet merkezi: Bonn
(276 653 nüf.)
: Almanca : Protestan;
katolik : Mark (DM)
Yüzölçümü
Nüfusu
Nüfus yoğunluğu Başkenti
Dili
Dini
Para birimi
seltisi 2 700 m’yi bulur. G kuzeye doğru eğimli olan,’ kollan (İller, Lech ve İşar u tarafından yanlan Schwabe ra yaylası, bir çeşit şev o ağaçlık buzultaş tepeleri ve örtülü topraklar birbirini izi ca ulaşım eksenini oluştur vadisinin kuzeyden sı: Schwaben-Bavyera yaylasu iklimi egemen olduğu için, 1 güneyde yer almasına karşı koşullan oldukça çetindir: K derece sert, yazlar da hem ç< hem de bol yağışlı ve fırtına İlkbahar ve sonbahardaysa i ğunlukla kapalıdır. Söz konıı özellikleri ve yöre topraklar yerde verimli olmaması, tan malanm sağmal hayvan yeti ğine ve buna bağlı etkinlik neltmiştir.
Ülkenin temel çatısını oluştı ta Almanya, Herşinyen kütle zalar ve çöküntüovalanndaı gerçek bir mozaik görünümi Ren ovası ve çevresindeki da mozaiğnftemel öğesini oluşt mak Basel’den Mainz’e doğ]
110
daki Vosges dağlarım doğuda Kara-orman’dan ayıran çöküntü hendeğinde akar; vadisinde su baskınlarına uğrayan bir ova (bataklık “Ried”) ile verimli balçıklarla örtülü, taraca-larla, bağlarla ve meyve bahçeleriyle kaplı tepeler yer alır. Mainz’den sonra çığın kuzeybatıya yönelen Ren ırmağı, şistli Ren kütlesine girer ve kollan Mosel ile Lahn aracılığıyla, kütleyi, ormanlarla ve geniş fundalıklarla örtülü dört bölüme ayınr (Hunsrück, Taunus, Westerwald ve Eifel); bu kütlelerden çıktıktan sonra, Westfalen havzasını aşar (Westfalen havzasında Ruhr bölgesi, taşkömürü ya-takları sayesinde dünyanın başlıca sanayi bölgelerinden biri haline gelmiştir).
Ren, Main ve Tuna ırmaklarının vadilerinin arasında yer alan Schwa-ben-Franken havzası, ic içe geçmiş bir yaylalar (batıya dönüJc dik yamaçlarla birbirlerinden ayrılırlar) üçgeni biçiminde uzanır; zengin tuz ve demir filisi yataklan vardır. Şistli Ren kütlesinin doğusunda, parçalı bir kütleler bütünü ve zengin tortul havzalar yer alır: Güneyde Erzgebirge ve Bohemya kütleleri Almanya’yı Çekoslovakya’dan ayınr: Kuzeydoğuda yükselen Harz’ın ortasında, dar Thüringen ormanı uzanır, batıda Rhön ve Vogelsberg’in parçalanmış yanar-dağlan yükselir. Sular, batıda Hessen, doğuda Thüringen, kuzeydoğuda da Saksonya tortul ovalarında toplanır. Orta Almanya’da genel olarak kara iklimi egemense de, kütlelerde
dağ iklimi özellikleri (ormanlar ve fundalıklar yer alır) gösterir; ama ovalarda yumuşar ve daha kurak, daha yumuşak bir iklime dönüşür. Ren, Neckar, Main ve Mosel ırmaklarının vadilerindeyse, iklim koşullan meyve ağaçlarının ve üzüm bağlannm gelişmesine plverişlidir.
Kuzey ve Kuzeydoğu Almanya, buzul aşındırmasının biçimlendirdiği tekdüze bir ova görünümündedir. Güneyde “börde”, çokverimli, dar bir toprak şerididir, lös tabakasıyla örtülü hersinyen kütlelerin kıyısında, Westfalen’den Saksonya’ya kadar uzanır (burası Almanya’nın en zengin yöresidir ve daha kuzeydeki bölgelerle büyük farklılık gösterir). Kuzey bölgeleri büyük turbalık ovalar, kumlu fundalıklar ve buzultaş tepelerinden oltışur; buzultaş tepeleri güneyde Flâming ve Lausitz tepelerini, kuzeyde Baltık kıyısı sırtlarım oluştururlar. Son derece düz ve polder-lerle çevrili olan Kuzey Denizi kıyıla-n, karaya büyük girintiler yapan haliçlerle parçalanmıştır; Baltık kıyılan boyunca alçak yamaçlar ve kalkerli yahyarlar birbirini izler. Batı kesimde yumuşak ve nemli olan iklim, fundalıkların, gür yapraklı ormanların ve çayırların gelişmesine elverişlidir; ama doğuda sertleşir ve daha çok kara iklimi özellikleri gözlenir; yapraklarını döken ağaçların yerini, kozalaklı ağaç ormanları alır. Almanya topraklarının gerek doğu, gerek batı kesiminde, yüzey şekilleri belirgin bir sınır oluşturmaz.
TARİH
Almanya topraklarına ilk olaral Yontmataş devrinde yerleşilmiştir yapılan kazılarda bulunmuş olan Ho mo heidelbergensis’m ve Neandert hal İDsam’mn fosilleri bunun kanıtlarından biridir.
Önce Dördüncü Zaman’daki buzul İaşmalardan etkilenmeyen bölgelere yerleşen insanlar, daha sonra buzul-lararası dönemler boyunca ve Cilalı taş devrinde, aşağı yukan ülkenir her yanına yayıldılar; yarattıklan uy garlığın tarımla uğraşan kesimine daha sonra doğudan gelen halkla] (önce Keltler, sonra Germenler) katildi. Germenler, İskandinavya ve Kuzey Almanya’yı ele geçirirken, Keltler Hersinyen topraklar bölgesinde toplandılar. I.Ö. VÜI. yy’da Keltleı Galya’yı ele geçirdiler. Germenler de onlan izleyerek Galya’mn Almanye kesimini işgal ettiler; İ.Ö. 51’de, o tarihte Galya’mn fethini tamamlayar Romalılann yayılmasına karşı çar pışmaya başladılar ve l.Ş. 6’da Va-rus’un lejyonlan, Teutoburg ormanında Arminius’un Cherusci’lerine yenildiler; bu, öylesine büyük biı bozgun oldu ki, Romalılar, imparatorluğun sınırlarını Ren ve Tuna’yî kadar geriletmek zorunda kaldılar Î.S. IH. ve IV. yüzyıllarda Germenle] Roma’yla banş içinde yaşadılar; V yy’da, Asya’dan gelen Hunlar’daı kaçan Gotlar, kendileriyle birlikte başka halklan.daBatı’ya sürükledileı ve onları durduracak gücü olmayan
Bavyeralı Prens ailesi Wittels bachlann Hohenschwangau şatosu.
Münih’te BMW fabrikaları.
Romalılar, kitleler halinde Batı Roma İmparatorluğti’na girmelerine göz yumdular; kısa süre sonra da Batı Roma İmparatorluğu yıkıldı ve topraklan üstünde işgalciler tarafından birçok “barbar” krallık kuruldu. Çok geçmeden Franklar, öbür krallıklara egemenliklerini kabul ettirmeyi başardılar. Galya’niEf bütününe, Ger* mania’nın da bir bölümüne, egemen olan ve krallığını Westfalen’den Thüringen’e kadar genişleten Clovis döneminde başlayan hareket, Charlemagne döneminde (768-814) genişledi. Frieslandhlara ve Saksonlara saldıran Charlemagne, çok geçmeden egemenliğini kabul ettirmeyi başardı; hıristiyanhğı zorla yayarak El-be’nin batısında kentler ve piskoposluklar kurdu; böylece hıristiyan Ger-mania’yı batıdaki hıristiyan olmayan halklardan, özellikle de Islavlardan ayırdı: 888’den sonra Fransa ve İtalya’dan kopan Germania Kralhğı, hı-ristiyan olmayan halklara karşı bir kale görevi üstlendi.
Bu arada bir Roma-Germen uygarlığı
ortamı oluşmuş, hıristiyanhk gelişmiş, krallardan.Büyük Otto, imparatorluk geleneğini yeniden canlandırarak ve 962’de Roma’da taç giyerek Kutsal Roma Germen imparatoru unvanım almıştı. O dönemden başlayarak Germenler^ îslavlann Elbe’nin doğusunda işgal.ettikleri ülkeleri yeniden fethetmeye giriştiler. XII. ve Xm. yy’larda Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, Saksonya’dan Sicilya’ya kadar yayılanözgün bir uygarlık geliştirdi. Hükümdarlanndan Friedrich IBarbarossaye Friedrich 1J. hı-ristiyan dünyasındaki enyüce yetkiyi ele geçirmek isteyerek, egemenlikle-rine karşı olan ye aynı amaçlan güden papalara karşı uzun savaşlara giriştiler. Friedrich I Barbarossa, İtalya’yı ele geçirmeye çalıştı; ama Papa Alexander W’ten yafdım gören Lom-bardia’daki serbest kentlerin güç birliğiyle karşılaşınca yenildi ve hem Konstanz banşını (1183) imzalamak, hem de Lombardia’yia ilgili emellerinden vazgeçmek zorunda kaldı. İki Sicilya kralı ve imparator olan (1220)
torunu Friedrich H de onun benimsedi: Ne var ki, afoı İtalya ve Almanya’yı kargi bırakarak öldü. İ250–1273 tam bir anarşi dönemi gf manya, laik ya. da kilisı prensliklere, küçük cumh ve bağımsız kentlere aynl<
HABSBURGLARBM EGER
1438’den sonra seçici pres sürekli elinden tutan Habs leşinde özellikle Maximili< 1519), kendi devletlerini ^ torluğunu örgütlemeyi ba; sinin topraklarım evlilik y nişleterek, yüz yıl sonra büyük devletin temellerini Almanya tarihindeki en ör Reform hareketi oldu. Kilii laşmasmın, prenslerin mallarına el koymak istemi Bohemya’da husçu sapkı rattığı olumsuz etkilerin k Reform hareketi, papaz N her’in giriştiği kişisel ba:
112
ortaya çıktı (1517). Luther’in Roma Kilisesi’yle bağlarım koparmasıyla ve yeni bir Kilise kurmasıyla gelişti: 1530’da, lutherci Melanchthon’un Augsburg İnanç Bildirişim yazmasıyla, bu kilisenin yeni inanç temelleri atılmış oldu. Ama dinsel bir hareket özelliğini taşıyan Reform, ciddi toplumsal ve siyasal sonuçlar da doğurdu. Şövalyeler kilisenin malı olan topraklan yağmaladılar; sonra köylüler büyük bir ayaklanmaya giriştiler (ama kısa sürede bastırıldı). Hareketten gerçek anlamda yararlananlarsa, güçlü prensler oldu (Albrecht von Brandenburg, Töton tarikatının elinde bulunan Prusya düklüğünü elde etti); imparator tarafından tehdit edilen lutherci prensler, dinsel ve siyasal özgürlüklerini korumak için birleştiler (1530) ve François I, Henri II gibi Fransa krallarına bağlanarak, Augsburg banşıyla (1555) Kari V’ten büyük yetkiler elde ettiler. Bu arada Almanya’da dinsel birlik bozuldu: Katolik Karşı-Reform hareketi Almanya’da inanç birliğim yeniden sağlamak amacından vazgeçmedi; imparator da bu konudaki umudunu hiç yitirmedi.
İmparatorun, Almanya’da din birliğini kurarak, prenslere siyasal bakımdan egemen olma girişimleri, Fransa ile Avusturya arasındaki ça-tişmalan başlatan iki büyük anlaşmazlık sırasında kendini gösterdi. 1521’den 1559’a kadar François I ve Henri E, önce Kari V’e, sonra Ferdinand I’e karşı savaştılar. Dinsel bölünmeler sonucunda ortaya çıkan ve 1618’den 1648’e kadar süren Otuz Yıl Savaşı, sonunda bir Avrupa savaşma dönüştü ve Vestfalya (günümüzde Westfalen) anlaşmalanyla son buldu. Savaş sonunda Almanya’da her yer yıkılmış, nüfus büyük ölçüde azalmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir