Tarih

AVUSTRALYA YERLİLERİ. Avustralya Yerlilerinin yaklaşık 25 bin yıl önce günümüzde sulara gömülmüş olan Sahul sahanlığı üzerinden ya da sal ve kanolarla Güney Asya’dan bu kıtaya geçtikleri sanılmaktadır. Göçün kaç seferde yapıldığı ve bu halklann ırksal kökenleri kesin olarak bilinmemektedir. Avrupahlann kıtaya gelişinden önce sayılan 300 bini bulan Yerliler kuzey ve doğu kıyılanyla Munay Irmağı vadisinde ve Tas- manya’da oturmaktaydılar. Farklı çevre koşullan nedeniyle Yerli topluluklar arasında değişik sosyo kültürel yapılanmalar vardı. 500 kadar olan Yerli kabilelerin çoğu özgün adlanmn yamnda, komşulannca takılmış pek övücü olmayan ikinci bir ad da taşıyorlardı. Her kabile, sınırları belli bir yerleşim alanına sahipti. Kabilelerin tümünü kapsayan bir siyasal sistem yoktu. Geleneksel yapı. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen ve yarı göçebe topluluklar halinde yaşayan Yerlilerin ekonomileri doğal koşullara sıkı sıkıya bağlıydı. Bu yüzden özellikle toplayıcılar küçük ve dağınık topluluklar halinde yaşar, kabile üyeleri seyrek olarak bir araya gelirdi. İşbirliği kaçınılmazdı; yaşamı sürdürme konusunda dine önemli bir rol yüklenirdi. Avustralya Yerlileri insanoğlunun dünyadaki konumunu “Düş Görümü” anlamına gelen Altjira(*) kavramı çerçevesinde açıklardı. Altjira’nm bir anlamı da zamanın başlangıcında yer alan yaradılış dönemiydi. İnanca göre efsanevi yaratıklar bu dönemde yeryüzüne biçim vermiş, çeşitli canlıları yaratmış ve insan yaşamını başlatmışlardı. Bu efsanevi yaratıklann ruhları, ölmüş ya da dönüşüme uğramış olsalar bile, sonsuza değin yaşardı; çeşitli canlılar ve doğal varlıklar bu yaratıklann belirtileriydi, insanlar, doğaüstü yaratıklar ve öteki canlı ve cansız nesneler karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde birbirine destek vermekteydi. Bu yüzden insanoğlu hiçbir zaman yalnız değildi. Kendilerini bu topluluğun bir parçası olarak gören Yerliler, kan bağını da insan dışındaki gerçek ve bilinmeyen dünyayı kapsayacak bir biçimde geniş tutarlardı. Yerli yaşamının iki belirleyici öğesi din ve ekonomiydi. Din ve ekonominin karşılıklı bağımlıklık ilişkisi toplum yapısına da yansımıştı. Her Yerli geleneksel olarak iki ayrı toplumsal birimin üyesiydi. Bu birimlerden babayanlılığa ve dışevliliğe dayanan yerel soy topluluğu “mülk” denen belirli bir toprak parçasıyla bağlantılıydı. Topluluk içindeki erkekler geleneklerin yaşatılmasın- dan ve kutsal yerlerin bakımından sorumluydu. Altjira’da topluluğa verildiğine inanılan toprağın mülkiyeti devredilemez ve toprak kolektif olarak işletilirdi. İkinci ve daha geniş toplumsal birim olan band(*) birden çok soy topluluğundan ve “mülk”ten oluşurdu. Sayıca ve bileşimce sürekli değişim gösteren band!lar ortak bir ekonomik uğraş temelinde birleşirlerdi. Avustralya Yerlileri, bu temel birimlerin dışında kabilenin ikiye, dörde ve sekize bölünmesinden oluşan çeşitli alt bölümlere ayrılırlardı. Bu toplumsal bölümler, evlilik ve öteki karşılıklı bağlan belirlerdi. Örneğin, bir yanm (moiety) üyesi ancak öteki yanmdan biriyle evlenebilirdi. Her Yerli daha doğmadan belirli bir bölümün üyesi sayılırdı. Bu sistemden doğan özgün davra
mş biçimleri, bireyin uzak akrabaları ve yabancıları ayırt etmesini kolaylaştınrdı. Kan akrabalığı soy akrabalığından önde gelirdi. Yerli toplumunda soydan ya da statüden gelen hiyerarşik bir tabakalaşma yoktu. Statü ancak dinsel bağlamda belirgindi: Örneğin kadınlar gizli ayinleri yönetemezlerdi; gençler belirli eğitici törenlerden geçtikten sonra yetişkinler katma kabul edilirlerdi. Bununla birlikte Yerliler temelde “açık” bir toplumdu: Bireyin dinsel alanda önder olmasını engelleyen herhangi bir kısıtlama getirilmemişti. Dinsel alanda yükselmeyi kişinin kendi çabası, akrabalarının desteği ve göreneklere saygısı belirlerdi. Günlük yaşamda ise, yalnızca birkaç kabilede evlilik ve ittifaklar yoluyla geniş bir çevre oluşturanlar önder olarak sivrilirdi. Aile yapısı. Yerli akrabahk sisteminde yakınların tümü birkaç terim altında toplanırdı. Örneğin “baba” sözcüğü amca için de kullanılırdı. Bu, öz babanın bilinmemesinden kaynaklanmazdı. Akrabalık terimleri, cinsel ilişki, sorumluluklar ve yasaklar gibi konularda izlenecek davranış kurallarını göstermeye yarardı. Evlilik yoluyla oluşturulan akrabalıklar kan akrabalığı gibi sayılırdı. Kan ve kocanın önceden akraba olması, istenir bir durumdu. Kız ve erkek kardeşler arasında cinsel ilişki hiç hoş görülmezdi. Sakınılması gereken cinsel ilişkilerin başında bir erkekle gerçek ya da olası kaynanası arasındaki
ilişki gelirdi. Erkeğin, akrabalık ilişkileri ya da evlilik yoluyla kaynanası olabilecek tüm kadın ve kızlardan uzak durması beklenirdi. Evlilik, iki aileye ya da akraba grubuna karşılıklı sorumluluklar yükleyen bir kurumdu. Evlenen erkek, eşine karşılık bir ödeme yapardı. Erkeklerin kız kardeşlerini, kadmlann erkek kardeşlerini eş olarak değiş tokuş etmeleri yaygın bir yöntemdi. Akrabahk ve evlilik sistemi, kadmlann ve erkeklerin çok sayıda eş adayı arasında seçim yapmasına elveriyordu. Bu bakımdan evlilik öncesi ve evlilik dışı ilişkilerin de bu “eşler” doğrultusunda aranması uygun görülürdü. Söz kesme sık başvurulan bir yöntemdi. Bu anlaşma armağanlar ve hizmetlerle desteklenir ve arada büyük yaş farkı da olsa çoğu kez evlilikle sonuçlanırdı. Birlikte oturmaya başlayan çiftler evli sayılır, ilk çocuklannın doğmasıyla da evlilik kesinleşirdi. Kızlann ergenlik öncesinde evlenmesi gerekirdi; erkeğin kadından yaşça büyük olması daha uygun görülürdü. Söz kesme dışındaki evlenme yolları kız kaçırma, kocaya kaçma, savaşta tutsak alma ve dul kadınları kocalarının kardeşleri ya da üvey oğullarıyla evlendirmekti. Kocaya kaçma çoğu kez aşk büyüsüyle açıklanır- dı; romantik aşk ve örtülü bir biçimde de olsa evlilik dışı ilişkiler onay görürdü. Birden fazla kadınla evlilik meşru ve “yararlı” sayılırdı. Çok karılı evliliklerde ortalama kadın sayısı iki ya da üçtü; bu sayı
35 Avustralya
Tivilerde olduğu gibi 25’e kadar çıkabilirdi. Çok karılılık erkeklere ekonomik yararların yanı sıra siyasal üstünlük de sağlardı. Bazı kadınlar aileye daha fazla yiyecek girmesini sağlamak ve çocuklara baktırmak için koca- lannı evlenmeye zorlardı. Evliliğe son vermek isteyen kadın, başka kocaya kaçma yoluna başvururdu. Erkekler ise hoşnut olmadıklan karılan başkalanna devreder ya da boşarlardı. Kocanın hakları daha fazla olmakla birlikte, kadınlar genelde baskı altında yaşamazdı. Yetişme. Avustralya Yerlileri, Altjira’dan gelen çocuk ruhunun cenine can verdiğine inanırlardı. Çocuğun tinsel geçmişi ana ve babasıyla olan fiziksel bağından çok daha önemliydi. Çocuk, yaşamının ilk yıllannda, başta öz annesi olmak üzere yakınlannın gözetimi altında büyür, üç-dört yaşlarında memeden kesilir ve çoğunlukla annesi ve öteki kadınlarla birlikte yiyecek toplamaya giderdi. Ana ve babalar çocuklarına karşı çok sevecen davranırlardı; çocuk öldürme en kurak yörelerde bile seyrek olarak görülürdü. Kabile yaşamına çok erken yaşlarda katılan çocuklar birçok kuralı bu dönemde öğrenirler, örneğin kız kardeşlerle erkek kardeşlerin ya da “kaynanalar”la “damatların birlikte oyun oynamamalan gerektiğini bilirlerdi. Sözlü kızlar oldukça sıkı kısıtlama
T I M O R D E N İ Z İ
A R A F U R A D E N İ Z İ Me/ı////e n Goulburn Ad 0 n Bathurst£^Jirn ^ ‘Y ^ M a u n g D , r w , n ^ ~ Y*nm<laS‘ Larakya Kakacu Murngin Cauan A rn h e ^ iken Bloğu Bölgeli Q Groote Eylandt ‘ Katherine Nunggubuyu
HİNT OKYANUSU
Kı ng
Ungarinyin Baf’dVp a Ord Dağı Nyul-Nyul \ Lungga HalIsıCreek
* Sturt Creek Valmaceri I • l The Granites Mancilcara f İngalya
Mackay Göif£$
Mudbara A Wave Hill Guirinci
MERCAN
DENİZİ
TOPRAKLARI
# Alice Springs
v ^Aranda
Simpson | ^^AAyersKaya^ Çölü j
Bicancara , (Piçançaçara)
Eyre Gö^ü^iL _ GÜNEY “;> . AVUSTRALYA Ooldea
Vorkya
A İsa Dağ
Kumbaıngeri
BÜYÜK AVUSTRALYA
KÖRFEZİ
H İ N T O K Y A N U S U
100 290 300 r
200 ’ 4Ö0 km
TASMAN DENİZİ
Başlıca Yerli Kabilelerin Dağılımı
Avustralya 36
lar altında yaşar ve genellikle ergenliğe vannca kocalarıyla birlikte oturmaya başlardı. Erkek çocuğun yaşamı, dinsel törenlere katılmak üzere eğitilme çağma geldiğinde çarpıcı biçimde değişirdi. Çoğu akraba olan yetişkin erkeklerin ve dinsel otoriteyi temsil edenlerin yönetiminde yapılan yetişkinliğe geçiş törenine, çocuğun yüzünde tüyler belirdiğinde başlanırdı. Bu geçiş töreni, bireyi yetişkin olarak başlayacağı yeni yaşama hazırlamak amacıyla düzenlenmiş bir tür sembolik ölüm temsili biçiminde yapılırdı. Kadınlar yetişkin adayını ağlayıp ağıtlar yakarak yolcu eder ve adayı yutup sonradan kusarak yeni yaşama attığına inanılan efsanevi yaratıkların sesini taklit ederlerdi. Aynı zamanda çeşitli eğitici öğeler de içeren bu tören, her erkek çocuk için uygulanırdı. Sünnet, törenin en önemli öğelerinden biriydi; gizli dinsel törenlere katılmak için sidik borusunun deşilmesi gerekirdi. Çeşitli yerlerde burun delmek, diş çekmek, hacamat etmek, saç kazımak, dövme yapmak, ateşten atlamak gibi uygulamalara da rastlanırdı. Bunların hepsinin mitolojik açıklamaları vardı. Bu törenlerin ardından erkek çocuğa gerek günlük yaşama, gerek dinsel konulara ilişkin bütün bilgiler aktarılırdı. Ergenlik çağına varan kızlar eve kapatılır ve bazı yiyecekleri yemeleri yasaklanırdı. Kızlar daha sonra süslenir ve dinsel törenlerle anndınlırdı. Kızlığı bozma ya da kızlık zarını kesme yaygın bir uygulamaydı. Yerliler için doğum ve ölüm, başı ve sonu olmayan bir süreçti. Altjira’ dan gelen tinsel güç yetişkinliğe geçiş töreniyle insan bedenine girer ve ölümle birlikte Altjira’ya geri dönerdi. Yaşam ve ölüm birbirinin karşıtı kavramlar değildi; fiziksel ölümden sonra da Altjira aracılığıyla yaşamla olan bağın sürdürüldüğüne inanılırdı. Toplumsal denetim. Bireyi toplum kurallarına uymaya zorlayan, yetişkinliğe geçiş töreniyle birlikte öğrenmeye başladığı yaptırımların belki de en güçlüsü, doğaüstü varlıklar tarafından cezalandırılma ve büyü korkusuydu. Başlıca anlaşmazlıklar kadın, din ve ölüm konulannda ortaya çıkardı. Evli kadınların kocaya kaçması ya da evlilik dışı yasak ilişkiler kurmaları aileler arasında çatışmalara neden olurdu. En ciddi suç, kutsal yasaların çiğnenmesiydi. Ölümle sonuçlanan kazalar ve hatta doğal ölümler hemen her zaman sorun yaratırdı. Özellikle büyüden kuşku duyulan durumlarda doğaüstü güçlere de başvurularak bir “katil” bulunur ve gerekli görülürse cezalan dirilirdi. Yasaların ve düzenin korunmasından kan bağı ilişkilerine göre belirlenen yerel başkan sorumluydu. Yasaları çiğneyenler cezalandırılmadan önce, edimlerinin gerekçeleri soruşturulurdu. Barışı sürdürmek için çeşitli yöntemler geliştirilmişti. Belirli yargı organları bulunmamakla birlikte, örneğin tendi denen yaşlılar kurulu, komşu kabileler arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapardı. Mağarada ya da maneiag diye bilinen yöntemde de, suçlanan kişi iki yana dizilmiş suçlayıcı kişiler arasından koşarak geçer ve suçlayıcıların attıkları mızraklardan biriyle baldırından yaralandığında suçlu olduğuna karar verilirdi. Avustralya Yerlilerinde bir yaşlılar yönetiminden söz etmek doğru olmasa da, dinsel ya da kişisel konumlarından dolayı “büyükler” olarak kabul edilen kişilerin din dışı konularda da söz sahibi olduğu söylenebilir.
Ekonomik örgütlenme. Çevre koşullanna ve doğal kaynaklara bağımlılık Yerliler için yan göçebe bir yaşamı zorunlu kılıyordu. Din ve ekonomi arasında sıkı bir bağ vardı. Nerede ne bulunabileceğine, çevredeki hayvan türlerine ve mevsimlere ilişkin bütün bilgiler dinsel öyküler aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktanlırdı. Çoğu suya yakın verimli yörelerde yaşayan Yerliler yiyecek bulmak için çevredeki çalılıktan günübirlik dolaşır, akşamlan ya da bir iki gün içinde geri dönerlerdi. Daha kurak yörelerdekiler ise küçük aileler halinde iyi bilinen yollar boyunca bir su kaynağından ötekine göçerek yaşarlardı. Kuzeyde yaşayanlar ağaç kabuklanndan bannaklarda, su baskmlanna ve sivrisineklere karşı yerden yükseltilmiş kulübelerde yaşarlar ve muson yağmurlan sırasında mağaralara sığınırlardı. Çöllerde yaşayanlar rüzgâra karşı çalı çırpı ve dallardan siperlikler yaparlardı. İyi havalarda açıkta uyumayı yeğler, soğukta yatarken köpeklerini yanla- nna alarak ısınmaya çalışırlardı. Yerlilerin dingo dışında evcilleştirdikleri hayvan yoktu; ekin de ekmezlerdi. Apış aralannı örten süsler dışında çıplak gezerlerdi. Yerliler günlük yaşama ilişkin pek az eşya kullanırlardı. Bir yerleşimi terk ederken dibek taşlannı ve kaplarını arkada bırakırlardı. Avcılar mızrak, mızrak atıcı ve bumerang taşırdı. Ağaç kabuklanndan ve içi oyulmuş kütüklerden kanoları, pandanus hasınndan örülmüş yelkenleri vardı. Kadın- lann yiyecek ararken kazmak için kullan- dıklan sopalar aynı zamanda silah işlevini görürdü. Kadınlar tohum ve sebzeleri saklamak, su ve bazen de bebekleri taşımak için derin tahta kaplar kullanırlardı. Ayrıca pandanus dallanndan ördükleri sepetleri vardı. Su, kanguru derisinden torbalardan ve kafataslarından içilirdi. Yerliler bunların
Avına mızrak fırlatmaya hazırlanan bir Yerli ABC Ajansı
dışında taştan çeşitli aletler, kemikten iğne ve makaralar yapmayı, köpekbalığı derisini de zımpara olarak kullanmayı biliyordu. Erkekler avlanır, kadınlar ise yiyecek toplar ve bu işler ayrı ayrı yürütülürdü. Kadın- lann ekonomik uğraşı daha çok ailenin ve çocukların bakımına yönelikti. Erkekler için dinsel görevler ve toplumsal ilişkiler aileye karşı sorumluluktan önce gelirdi. Karşılıklı ilişkiler ve yardımlaşma ekonomik yaşamın belirleyici öğesiydi. Yerliler mallannı kıta çapında bir ağ oluşturan ve iyi bilinen yollar aracılığıyla takas ederlerdi. Bumeranglar, toprak boya, sedef kabukları belli yollardan geçerek kıtayı boydan boya katederdi.
Mal edinme önemli bir olay olmasına karşın, yerliler arasında kâr kavramı yoktu. Alışveriş, kişinin toplumsal ilişkilerini yansıtmak açısından önem taşırdı. Alışverişten zararlı çıkmamak verilen bir şeyin karşılığını almak demekti. Bireyin kişisel mal
Kıtaya gelen yabancılara ilişkin bir Yerli resmi ABC Ajansı
lan üzerinde tasarruf hakkı vardı. Ama toprak üzerinde mülkiyet hakkı iddia edilemezdi. İnanç ve estetik değerler. Avustralya Yerlilerinin totemcilik anlayışı, insanlann bütün canlılar gibi doğanın bir parçası olduğu inancından kaynaklanmaktaydı. Bu totemcilik, evreni bir toplum ve ahlak düzeni olarak yansıtan bir dışavurum, doğayı bölünmez bir bütün sayan bir felsefe, toplumun değerler sistemini yansıtan bir semboller dizisi olarak tanımlanmıştır. Totem sembolleri, insanlarla efsanevi yaratıklar arasındaki halkayı oluşturmaktaydı. Efsanevi yaratıkların çoğu, çeşitli canlı varlıklardaki yaşam gücünü temsil etmeleri açısından totem niteliğini taşırlardı. İnsan ya da insan benzeri bir biçimde ortaya çıkan öteki efsanevi yaratıklar ise, çeşitli bedenlerde dolaştıktan sonra, bir dağ, kaya, hayvan ya da bitki kılığına bürünürdü. Yerli kabilelerinin çoğunda büyük dinsel törenlere yalnızca erkekler katılırdı. Kadınlar daha çok bazı zorunlu davranışlar ve tabular yoluyla dinsel görevlerini yerine getirirlerdi. Bazı kabilelerde kadınlara özgü gizli dinsel törenler de vardı. Kutsal törenler, estetik dışavurum için geniş olanaklar sunardı. Bunlar, çeşitli oyunlar ve karmaşık danslar biçiminde olurdu. Ayrıca corroboree denen sırf eğlenceye dönük törenler de yapılırdı. Avustralya Yerlilerinin şarkıları üç dört sözcüğün yinelenmesine dayanan ikili dizelerden, benzetmeler ve düş gücüyle süslenmiş uzun şarkı sözlerine kadar değişik biçimler alırdı. Günlük olaylann anlatıldığı “dedikodu” şarkıla- n gibi türler de çok yaygındı. Kuzeyde çalgı olarak didgeridoo (bir tür tulumlu trampet) ve değnekler, güneyde ve orta kesimde de bumeranglar ve çeşitli çalparanlar kullanılırdı. Güneydoğuda kadınlar bedenlerine vurarak ses çıkardıklan dövünme yastıklanyla müzik yaparlardı. Ezgiler bölgeden bölgeye büyük değişiklikler gösterirdi. Avustralya Yerlileri arasında sözlü edebiyat çok zengindi. Kutsal mitolojik öykülerin yanı sıra, gerçek ya da uydurulmuş öyküler ve masallar anlatılırdı. Anlatıcılar öykülerini duruma göre diledikleri gibi değiştirirlerdi.
El sanatlarında her yörenin kendine özgü üslubu vardı. Düz taşlar ya da tahta parçaları üzerine oyma yöntemiyle yapılan tjurunga (kutsal eşya) sanatı, Aranda yöresinde odaklaşmıştı. Kutsal törenlerde tüy, kan ve toprak boya kullanılarak yapılan başlıklar ve vücut süslemeleri çarpıcı bir güzellik taşırdı. Amhem Bölgesine özgü tören sırıklarında (rangga) toprak boyayla yapılmış desenler ve uzun tüy askıları bulunurdu. Tiviler mezar direkleri ve ölülerin kemikleri için özel olarak biçim verilmiş ve boyanmış tahta mahfazalar yaparlardı. Ayrıca insanları ya da efsanevi yaratıkları temsil eden ahşap heykelcikler yontarlardı. Ağaç kabuklarından levhalar üzerine toprak boyayla yapılmış resimler, “röntgen” sanatı olarak adlandırılan ve insan ve hayvan figürlerinin iç organlarını da gösteren resimler ve çeşitli mağara ve kaya resimleri Yerli sanatından günümüze kalmış öteki örneklerdir. Önde gelen sanatçı ya da şarkıcılar için başlıca ödül dinsel ve toplumsal statülerinin yükselmesiydi. Sanatçıdan yaşamını sürdürmek için herkes gibi çalışması ve toplumsal yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenirdi. Dış dünyayla ilk ilişkiler. Avustralya Yerlileri başka halklar hakkında pek az şey biliyor ve yabancı bir kültürün saldırılarına karşı koyabilecek donanımdan yoksun bulunuyorlardı. Bununla birlikte Yerlilerin doğal çevreye uyum sağlamada başarılı olduğunu ve AvrupalIlardan önce kuzeyden gelen EndonezyalIlarla ilişkiye geçerek onlardan sanat, müzik, dinsel ve maddi kültür alanında önemli öğeler kaptıklarını da belirtmek gerekir. AvrupalIların 1788’de kıtaya gelişlerini sevinçle karşılayan ve onlara geri dönen efsanevi yaratıklar gözüyle bakan Avustralya Yerlileri, çok geçmeden sürülüp doğal kaynaklardan yoksun bırakıldılar. 1880’lere değin süren “zor yoluyla uysallaştırma” döneminde pek çok Yerli öldürüldü. Geri kalanların bir bölümü vahşi kıra sığınırken, bir bölümü de misyonerlerin “uygarlaştırıcı” çabalarına teslim oldular ya da yeni kent ve kasabaların kıyılarında küçük topluluklar halinde barınmaya çalıştılar. Büyük bir çoğunluğu da kırsal kesimde kalarak sığır çiftliklerindeki işgücünün çekirdeğini oluşturdu. Londra’daki Sömürgeler Bakanlığı’
mn İngiliz yurttaşı saydığı Yerlilerin haklarının korunması doğrultusundaki bildiriler kâğıt üzerinde kaldı. Yerliler bu gelişmelere, dağınık çete savaşları, sığır sürülerini öldürme ve pasif direniş biçiminde tepki gösterdiler. Ama kısa zamanda tek seçeneklerinin yeni düzene uyum sağlamak olduğunu öğrendiler. Bunu bir yoksullaşma süreci izledi. Misyonerlerin ve hükümet temsilcilerinin müdahalelerine karşın, kötü davranışlar ve şiddet olayları 1940’lara değin sürdü. Beyaz ırkla karışma sonucu saf Yerlilerin yerini melezler almaya başladı. Geleneksel yaşam biçimi kıtanın güneydoğu, güneybatı ve ortado- ğu kesimlerinde ortadan kalktı; orta ve kuzey kesimlerde ise bazı değişikliklere uğrayarak sürdü. Bazı uzak ve ıssız yörelerde eski yaşam biçimini koruyan küçük Yerli toplulukları kaldı. 1930’ların başında AvrupalIlarla Yerüler arasında bir tampon bölge oluşturmak amacıyla Yerlilere ayrılmış özel alanlar kuruldu. Bununla birlikte Yerlilerin çoğu kentlerin kenar mahallelerinde kabile ve dil açısından karışmış topluluklar olarak yaşamayı yeğlediler. II. Dünya Savaşı sonrası gelişmeler. 1940’larda başlatılan Avrupalılaştırma siyasetlerinden kuşku duyan ve buna direnen Yerlilerin bir bölümü, 1950’lerin başında
kurangara dedikleri Kimberley Dağlarına sığınma yoluna gitti. Bir bölümü ise yan- geleneksel bir temel üzerinde yeni bir topluluk dayanışması sağlamaya yönelik hareketlere girişti. Günümüzde çağdaş Avusturalya toplu- mundan bütünüyle kopuk hiçbir Yerli kalmamıştır. Çoğu güneydeki kentlerde ve kırsal kesimdeki kasabalarda yaşayan Yerliler gerek görünüşleri, gerek yaşam biçimleriyle Avrupalı bir kimlik kazanmışlardır. Yurttaşlık ve oy hakkının yanı sıra, sosyal yardımlardan yararlanmakta ve içki içmelerine izin verilmektedir. Ayrıca ilk ve ortaöğrenim olanakları da geliştirilmiştir. Bu Yerlilerin çoğunluğu gene de toplumun en alt tabakasında yer almaktadır. Beyaz AvustralyalIlar arasında henüz pek kabul görmemelerine karşın, genç kuşakların tutumu gelecek için umut verici görünmektedir. Son yıllarda Yerlilerin toplumsal gelişmesi konusunda önemli iki adım atılmıştır. 1965’te toplanan bir konferansta, eritme
Günümüzde Yerliler ABC Ajansı
siyaseti yeniden ele alınarak Yerlilere yaşam biçimleri konusunda seçim yapma hakkı tanınmıştır. Aynca 1973’te seçimle oluşturulan ve 1977’de Ulusal Yerli Konferansı (NAC) adını alan kurumun, Yerli Sorunları Bakanlığı’na topluluğun gereksinimleri ve istemleri konusunda danışmanlık yapması kabul edilmiştir. Günümüzde güneyde yaşayan aydın melez Yerli gruplar, eritme yerine bütünleşme siyasetinin benimsenmesini, Yerli kimliğinin AvustralyalIlardan ayırt edici bir simge olarak korunmasını istemektedirler. Kuzeyde ise Yerlilerin talepleri toprak mülkiyeti ve maden gelirlerinden pay alma noktalarında yoğunlaşmıştır. Bu alanda sağlanan bazı gelişmelere karşın Yerliler arasındaki hoşnutsuzluk sürmektedir. Yerli toplum ve kültürünün ayakta kalmış özelliklerini korumaya yönelik akımların giderek güçlendiği gözlenmektedir. AVUSTRALYA TOPLUMU. İlk keşifler. AsyalIların yazılı Tarihöncesinde Avustralya kıtasına çıkmış olmaları olasıdır. Çinli astronomların İÖ 6. yüzyılda Avustralya’da gözlemler yaptıkları ve bazı Çinlilerin 1432’de Danvin’de karaya çıktıkları öne sürülmüştür. Müslümanların Güneydoğu Asya seferleri sırasında kıtaya 480 km kadar yaklaştıktan bilinmektedir. Bütün bunlarla birlikte gerek Çin ve Arap belgelerinde sözü edilen “güneydeki kara”nm, gerekse AvrupalIların 16. yüzyıl haritalannda yer alan “jave la Grande”ın Avustralya olduğuna ilişkin kesin bilgi yoktur.
37 Avustralya
Avustralya’nın kuzey kıyıları açığındaki Melville Adasından köle topladıklan bilinen Portekizlilerin kıtanın kıyılanna ulaş- tıklan bir varsayım olarak öne sürülmüştür. Avrupalılann 12. yüzyıldan sonra üzerinde tartıştıklan terra australis incognita’ya. (bilinmeyen güney topraklan) Portekizlilerin ayak bastıklarına ilişkin kesin bir kanıt bulunamamıştır. Amerika’daki İspanyol genel valilerin yeni topraklar bulmaya yönelik seferlerinden birinde, 1567’de Solomon Adalan keşfedildi. 1605’te İspanya kralı III. Felipe’nin desteğiyle ve Katolikliği güneydeki topraklara yaymak amacıyla Peru’dan yola çıkan Quirös, Yeni Hebrid Adalanna (bugün Vanuatu) ulaştı ve bu takımadalara “Austri- alia del Espiritu Santo” adını verdi. Quirös’
un İspanyol Amerikası’na geri dönmek zorunda kalması üzerine, sefere katılan gemilerden birinin kaptanı olan Torres burada kalıp Torres Boğazından geçtiği halde, kıtanın kendisini fark edemedi. 1605’te Yeni Gine’yi bulmak üzere Ban- tam’dan yola çıkan Willem Jansz adlı bir Amsterdamlı, Torres’ten birkaç hafta önce aynı boğazdan geçerek York Yanmadasının batı kıyılanna ulaştı. 1616’da Batı Avustralya kıyılarında karaya çıkarak Shark Koyunda bir anıt bırakan Hartog gibi pek çok Felemenk gemici, yeni bir kıta keşfettiklerinin farkında olmaksızın, Avustralya’ya ayak bastı. 1642’de kıtanın batı kıyılanna varan ve çıktığı adaya Van Diemen’s Land (bugün Tasmanya) adını veren Tasman, 1644’te asıl kıtanın kuzey kıyılarına çıktı ve buraya Yeni Hollanda adını verdi. Denizcilikte Felemenklerden öncülüğü devralan İngilizler, keşif çahşmalannı daha ileriye götürdüler. İngiliz korsan Dampier 1688’de Yeni Hollanda’nın kuzeydoğu kıyılanna vardı ve dönüşünde gördüklerini kitap haline getirerek yayımladı. 18. yüzyılın ortala- nnda İngiltere’de terra australis incognita’
mn ilginç özellikleri ve olası ticari değeri üzerine pek çok kitap yazıldı. Kaptan Cook 1768’den sonra İngiliz Deniz Kuvvetleri adına giriştiği üç sefer sırasında, kuzeyde Botany Körfezinde ve Possession Adasında karaya çıktı ve bu topraklara Yeni Güney Galler adını verdi. Cook’un Avustralya kıyılanna yaptığı seferlerde elde edilen bilgilere, Dufresne ve du Bruni gibi Fransız kâşifler de önemli katkılarda bulundu. Avrupalılann kıtaya yerleşmeye başlamasından sonra Bass ve Flinders adlı iki İngiliz denizci, Botany Körfezi yakmlannda karaya çıkarak, Eve- rard Burnu üzerinden güney kıyılannı da dolaştılar; bu seferler sırasında Tasman- ya’nın bir ada olduğu anlaşıldı. Flinders 1801-03 arasında bütünsel bir harita çıkarmak amacıyla gerçekleştirdiği ikinci seferde kıtanın tek bir kara parçasından oluştuğunu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtladı. Onun önerisi üzerine kıtanın Yeni Hollanda olan adı, 1817’de Avustralya olarak değiştirildi. P. P. King (1817-22) ve J. C. Wickham’m (1838-39) kuzey kıyılannda yürüttükleri seferler sonucu yeni kıta konusundaki eksik bilgiler de tamamlanmış oldu. Avrupalılann kıtaya yerleşmesi. İngiltere kıtada koloni kurma çalışmalanna 1788’de başladı. Bu girişime, Amerika’daki kolonilerin yitirilmesinden sonra İngiliz hapishanelerindeki tutuklu fazlasından kurtulmak düşüncesinin yol açtığı biçimindeki yerleşmiş kanıya karşın, bazı tarihçiler bu resmî açıklamanın ardında İngilere’nin doğu denizlerinde ticari bir ileri karakol elde etme isteğinin yattığını öne sürmüşlerdir.
Avustralya 38
13 Mayıs 1787’de denize açılan ve 570 erkek, 160 kadın mahkûmun yanı sıra, 250’yi aşkın deniz erini taşıyan Arthur Philiip komutasındaki 11 gemilik filo, 21 Ocak 1788’de Port Jackson’a girdi. Koloniciler ilk yerleşim birimini limanın iç kesimindeki Sidney Cove’da kurdu. Geniş yetkilerle donatılmış olan Philiip, toprağın verimsizliği, mahkûmların çahşma isteksizliği, Yerlilerin düşmanca davranışları, hastalık ve salgınlarla uğraşırken, 1790’da ikinci filo çoğu hasta olan yeni bir mahkûmlar topluluğunu Avustralya’ya getirdi. Kıtaya mahkûm gönderme işi sonraki yıllarda da sürdürüldü; otoriter ve hiyerarşik yanı ağır basan bir toplumsal yapı ortaya çıktı. Girişimcilerin bütün çabalarına karşın, ekonomi için sağlam bir altyapı kurulamadı. Sidney’i bir yay biçiminde çevreleyen 240-320 kilometrelik bir sınır çizilerek, besicilere ve çiftçilere bu alanda topraklar verildi. Bass Boğazının keşfedilmesinden sonra, güneyde ve ardından Tasmanya’da yeni yerleşimler kuruldu. 1820’lerin ortasında Fransa’nın ve hatta ABD’nin kıtaya el atmasından çekinen İngiltere, bütün topraklarda yerleşim kurmaya başladı ve Avustralya’nın tümü üzerinde hak iddia etti. İngilizlerin Avustralya’da kurduğu otoriter yönetimde valilikler subayların elindeydi. Önceleri hiçbir temsili kurum yoktu. 1820’lerde kurulan yürütme ve yasama meclislerinde resmî görevlilerin yanı sıra, atamayla gelen siviller de yer almaya başladı. Aym dönemde yargı sistemi geliştirildi ve yüksek mahkemeler kuruldu. Ülkedeki katı yapılaşma çeşitli gruplaşmalara ve olaylara yol açmakta gecikmedi. Özellikle Yeni Güney Galler Askeri Birliği bir kaynaşma yuvası haline geldi. İktidar ve kazanç peşindeki bazı subaylar, 1808’de ayaklanarak Vali Bligh’i devirdiler. İngiliz hükümeti dunıma müdahale ettiyse de, koloninin eski subaylardan ve zengin özgür göçmenlerden oluşan “seçkinler”i (exclu- sive) ile yerel yönetim arasındaki çatışma Vah Lachlan Macquarie döneminde de sürdü. Macquarie, seçkinlere karşı eski mahkûmların yönetim ve doğal kaynaklar üzerindeki haklarını savunan Emansipist- lerle(*) ittifak kurdu. Gelişmelerden kaygılanan İngiliz hükümeti varlıklı ve nüfuzlu kişileri Yeni Güney Galler’e ve Tasmanya’
ya yerleşmeye özendirdi. Geniş topraklar verilen bu kişiler, kıtadaki toplumsal ve ekonomik gelişmenin öncüleri haline geldi. Bununla birlikte Emansipistler mahkûm bir kadının oğlu olan W. C. Wentworth’ün kurduğu Australian gazetesi aracılığıyla muhalefetlerini başanyla sürdürdüler. 1830’lara gelindiğinde Avustralya’ya 50 bini erkek 60 bin kadar mahkûm gönderilmiş bulunuyordu. Bunların çoğu hırsızlığı meslek edinmiş kentlilerden oluşuyordu. Aralarında başta İrlandalIlar olmak üzere siyasal tutuklular da vardı. Bu mahkûmlar ya devletçe çalıştırılıyor ya da özel kişilerin yanma “veriliyordu”. İlk mahkûmların yaşadığı koşullar genelde baskıcı olmadığı gibi, “azat belgeleri” ya da af yoluyla özgürleşme olanağı da bulunuyordu. 1820’
lerden sonra gelen yeni göçmenler ise köleliğe yaklaşan kısıtlamalar altında tutuldu. Mahkûmlar yeni bir suç işlediklerinde kıtada yeni kurulan korkunç hapishanelere atılıyordu. İngiliz hükümetleri uzun yıllar mahkûmlara bakmak için büyük harcamalar yapmak zorunda kaldı. Bu yüzden kıtada zengin olmanın yolu devlete yiyecek ve tahıl sağlamaktan ve iç ticareti denetlemekten geçi
yordu. Bu işleri genellikle Yeni Güney Galler Askeri Birliği’ne bağlı subaylar yürütüyordu; küçük ticari işler çeviren siviller de sayıca çoktu. Bunun dışında çok değişik ürünlerin ekimi yapılıyordu. 1830’lara doğru yün hayvancılığı kazançlı bir girişim olarak gelişmeye başladı. Fok ve balina avcılığı fazla kazanç getirmediği gibi, en zengin fok yataklan kısa sürede tükenme noktasına geldi. Kıtanın iç kesimlerindeki en önemli keşifler bu dönemde gerçekleştirildi. Gazeteci Wentworth’ün yönettiği bir sefer sırasında batıdaki dağlann 80-160 km kadar içerlerine gidildi. Evans, Oxley, Cunningham gibi öncüler yeni yöreler keşfedip ovaların ve ırmakların haritalarını çıkardılar. Charles Sturt, Murray Irmak sistemini Murray’in ağzına kadar izledi. Kâşiflerin ve öncülerin aynı zamanda kıtanın ilk edebi ürünleri olan kitapları, doğa tarihi alanında büyük ilgi uyandırdı. 1803’ten sonra çıkmaya başlayan gazeteler Avustralya’nın kültürel ve siyasal yaşamına renk kattı. Eski bir mahkûm olan Francis Greenway’in bu dönemde inşa ettiği kiliseler ve kamu binalan, günümüz Avustralya’
sının en güzel mimari yapılan arasında yer almaktadır. BÜYÜK DEĞİŞİM 1830-60. Avustralya’nın 1830-60 arasında yaşadığı hızlı değişim sürecinde, başta siyaset olmak üzere ekonomi ve kültür alanlarında, günümüzdeki yapının temelleri atıldı. Yerleşim. Avustralya’nın altı eyaletinden dördü bu dönemde kuruldu. 1827’de Swan Irmağı yöresini dolaşan İngiliz kaptanı J. Stirling iki yıl sonra buraya vali olarak atandı. İngiliz kapitalist serüvencilerin ilgisini çeken Batı Avustralya adlı bu yeni koloni, toprak bağışlarına ve yatırımlara karşın, sıcak ve kurak iklim koşullanndan dolayı uzun yıllar bir”gelişme gösteremedi. İngiliz reformculanridan Wâkefield’in toprağı “uygun” bir fiyatla satmanın verimliliği artıracağı yolundaki düşüncesi,, Güney Avustralya adıyla yeni bir koloni kurulmasına yol açtı. İngiliz liberal aydınlarının desteklediği bu girişimle koloniye akın eden göçmen aileler, 1837’de Adelaide’i kurdular. Koloniciler, birçok güçlüklerle boğuşmak zorunda kalmalarına karşın,.bu kolonide eşitliğe ve serbest piyasaya dayalı yeni bir toplum yarattılar. Yeni Güney Galler’in kuzeyi ve güneyi baştan beri iki ayrı birimden oluşuyordu. Güneydeki Port Philiip kesimi hızlı bir gelişme göstererek 1851’de bağımsız bir koloni haline geldi ve Victoria adını aldı. Kuzeydeki Moreton Körfezi kesimi ise bu denli hızlı bir gelişme gösteremediğinden buradaki Queensland kolonisi ancak 1859’da kurulabildi. 1842’de Yeni Güney Galler’de, üyelerinin üçte ikisi seçimle gelen bir yasama meclisi ve sorumlu bir hükümet oluşturulmasıyla, kolonilerde özerkleşme süreci başladı. 1850’de çıkarılan Avustralya Kolonileri Yönetim Yasası(*) ile Victoria, Güney Avustralya ve Tasmanya da aynı konumu kazandı. 1860’a değin geçen süre içinde Tasmanya dışındaki bütün özerk kolonilerde, daha demokratik bir nitelik kazanan iki meclisli yasama organları ve alt meclise karşı sorumlu hükümetler oluşturuldu. Koloniciler ile İngiliz hükümeti arasındaki anlaşmazlıklann başında imparatorluk adına toplanan vergiler gelmekteydi. Mahkûmlar için yapılan harcamalar bu vergilerle karşılanıyordu. Kıtaya mahkûmlann gönderilmesine karşı olan AvustralyalIların çoğu, toprak siyasetine ve dinsel mezheplere yapılan yardımlara karşı da hoşnutsuzluk duyuyordu. 1830’da bütün kolonilerde toprak ve
işgücü alanında serbest piyasa koşulları geçerli kılındı. Toprak bağışının yerine toprak satışının geçirilmesi, koloniciler arasında huzursuzluklar yarattı. Özgür göçmenlerin kıtaya gelmesi benimsenmekle birlikte, mahkûmların durumu sürtüşmeler yol açtı. İngiltere 1840’ta mahkûmları özel girişimcilerin yanma işçi olarak verme siyasetinden vazgeçti. Bu tarihten sonra yalnızca Batı Avustralya ile kıtanın doğu kesiminde sürdürülen mahkûm gönderme siyasetine 1868’de bütünüyle son verildi. 1850’lerin başlannda yaşanan altına hücum hareketleri kıtada önemli siyasal sorunlar doğurdu. Madencilerin vergi ödemeye yanaşmaması, 1854’te askerlerle silahlı çatışmalara neden oldu. Bu, AvrupalIlar arasında seyrek olarak görülen şiddet olaylannm en kanlısı oldu. İngiliz hükümetine duyulan genel güvensizlik zamanla yatışmakla birlikte, koloniciler arasındaki derin düşünce ve çıkar aynlık- lan gerginliği artırdı. Özellikle Sidney’de büyük toprak sahibi zenginlere cephe alan popülist-radikal bir akım gelişti. Özerkleşmeyle birlikte iç siyasal dengede sol bir eğilim ağırlık kazandı. Ekonomi. Avustralya’nın iki önemli gelir kaynağı olan yüncülük ve madencilik bu dönemde büyük bir gelişme gösterdi. Avustralya’da işgücü, sermaye ve toprak arasındaki ilişkiler yün üretimi için son derece elverişli bir durum yaratmaktaydı. Adelai- de’den güneye, kuzeye ve Brisbane’
in doğusuna uzanan yaklaşık 400 km’lik bir yayın içinde kalan kesimde yoğunlaşan koyunculukla birlikte, geniş topraklara yasadışı bir biçimde el koyan “işgalci” sürü sahipleri (squatters) ortaya çıktı. Hızla gelişen bu işin bedelini en ağır ödeyen Yerliler oldu. Valilerin ve misyonerlerin çabalanna ve Yerlilerin direnişine karşın, özellikle Tasmanya’da kıyımların önü alınamadı. Bu arada giderek zenginleşen “işgalciler”e toprak kiralama hakla tanındı. 1850’lerde başlayan göç akını ile, bu otlaklarda çiftçilik yapmak isteyen göçmenlerin, topraklann satışa çıkarılması yönündeki baskılan yoğunlaştı. Çıkarılan yasalar çerçevesinde yapılan açık artırmalı satışlarda varlıklı “işgalciler” bazı toprakları satın aldıysa da, otlaklann büyük bölümü çiftçilerin eline geçti. Bu durum “işgalciler”in toplumsal değişime ayak direyen bir güç haline gelmesine yol açtı. 1842’de Güney Avustralya’da bakır yatak- lannın bulunmasını bir dizi altın keşfi izledi. Özellikle Victoria’nın ekonomisine katkıda bulunan altına hücumla birlikte, Avustralya bir sürgünler ülkesi olmaktan çıktı. Kültür. Avustralya’da kiliselere 1830’
lardan başlayarak büyük yardımlar yapıldı. En geniş topluluğa sahip olan Anglikan Kilisesi’nin dışında, Katolik Kilisesi özellikle doğuda güçlü bir konum elde etti. Metodist, Presbiteryen gibi Protestan mezhepleri de önemli bir yandaş kitlesi buldu. Daha çok yükseköğrenimle ilgilenen kiliselerin çabalanyla Sidney (1850) ve Melbourne (1853) üniversiteleri kuruldu. Bu arada mimarlık alanında güzel örnekler verildi. Bütün, kentlerde tiyatro ve müzik gelişti. Kıtanın bilinmeyen yörelerini keşfetmeye yönelik seferler çeşitli tehlikeler göze alınarak sürdürüldü. DEMOKRATİKLEŞME 1860-1900. Resmî İlişkileri yok denecek kadar az olan koloniler, ayrı ayrı da olsa benzer bir demokratikleşme sürecinden geçti. Seçmen ve üye bileşimi bakımından seçkinlere özgü bir kurum olarak kalan üst meclisler dışında, bütün alanlarda demokrasi yönünde önemli adımlar atıldı. Sık hükümet değişikliklerine karşın, koloni anayasaları büyük değişikliklere
uğramadan işledi. Bu dönemdeki siyasal gruplaşmalar, temelde kişisel çıkarlara ve iktidar hesaplarına dayanmakla birlikte, liberal ve muhafazakâr öğeler de içeriyordu. Liberallerin çabalarıyla bütün kolonilerde toplumsal reformlar alanında ileri bir düzeye varıldı. “Parasız, laik, zorunlu” ilköğretim sloganını benimseyen reformcuların eğitim konusundaki çabalan ise, kiliselerin direnişi nedeniyle önemli sonuçlar doğurmadı. işyeri yasalarının çıkanlması ve temel sosyal hizmet birimlerinin kurulması yoluyla refah devletine doğru adımlar atıldı. Öte yandan yaşam düzeyinin düşmesi korkusunun yanı sıra, ırkçı önyargıların da etkisiyle beyaz olmayanlann kıtaya göç etmesini kısıtlayıcı önlemler alındı. Ekonomi. Bu dönemde yün ve maden ihracatından sağlanan gelir hızla arttı. Toprak düzenlemelerine ilişkin yasalara karşın, koyunculuğun gelişmesine paralel olarak “işgalci” aristokrasi 1870’lerin ortalanna değin altın çağını yaşadı. Koyun ve sığır yetiştiriciliği iç kesimlere doğru genişledi. 1891’de 16.000 km’yi bulan demiryolu ağı, kırsal ekonominin gelişmesine büyük ölçüde yardımcı oldu. Demiryolu yapımı için gerekli yatırımlar koloni hükümetlerince denizaşırı ülkelere borçlanarak sağlandı. Victoria’daki altın ve Güney Avustralya’
daki bakır yataklanna kıtanın başka yörelerindeki yeni yataklar eklendi. Tasmanya’da dünyanın en zengin kalay yatağı bulundu. 1880’lerde gümüş madenciliği büyük atılım yaptı. 1883’te Alman asıllı bir göçmen, madenler açısından çok zengin bir yöre olan Broken Hill’de, sonradan Avustralya’nın en büyük özel kuruluşuna dönüşen Broken Hill Proprietary Company’yi kurdu. 1890’larda Batı Avustralya’da yeni bir altın yatağının bulunması, piyasayı ve göç akmla- nm harekete geçirerek koloniyi zenginleştirdi. Kentlerdeki ve ikincil sanayi kollarındaki büyüme, ihracat gelirlerini doğrudan etkilememekle birlikte, olağanüstü bir gelişme gösterdi. 1880’lerde ana sanayi kollarını iyice geride bırakan imalat ve inşaat sektörleri, ulusal gelir içinde yüzde 25 gibi yüksek bir paya ulaştı. Kırsal kesimden kentlere doğru hızlı göçler sonucu, Sidney ve Melbourne dünyanın en büyük kentleri arasına girdi. 1890’lardaki aşırı sermaye yatırımlan ve yaygın arsa spekülasyonu, dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle, ikincil sanayileri sarsan bir bunalıma yol açtı. Koloniler. 19. yüzyıl sonlarında Avustralya’da biçimlenen bölgesel özellikler, 1960’lara değin kıtanın yapısına damgasını vurdu. Victoria kolonisi 1850’lerdeki hızlı gelişmesini, başta canlı bir kültür merkezi olan Melbourne’da olmak üzere, sonraki yıllarda da sürdürdü. Eğitim reformlarında ve sanayiyi geliştirmeye ve yaşam düzeyini yükseltmeye yönelik korumacı siyasetlerin benimsenmesinde, koloniye ideolojik planda egemen olan liberalizm önemli bir rol oynadı. Çok önemli değişikliklere sahne olmayan Yeni Güney Galler’de temel siyasal sorunlar, mezhep çatışmaları ile korumacılık ve serbest ticaret tartışmaları oldu. Bu kolonide Victoria’nın tersine serbest ticaret yanlı- lan ağır bastı. Sidney’de dönen ticari dolaplar kente kötü bir ün kazandırdı. Kuzeye ve batıya doğru genişlemeye devam eden Queensland’de sığırcılık ve şekerkamışı sanayisi büyük bir önem kazandı. Küçük çiftçilerin tropik bölgelere yerleşme çabalan karşısında, bu bölgeyi ellerinde tutan büyük toprak sahipleri, Pasifik Adala- nndan getirttikleri Kanakalan tanm işçisi olarak çalıştırma yoluna gittiler. Federasyo
nun kurulmasına değin sert tartışmalara neden olan Kanaka sorunü, bölgede sermaye çevrelerine karşı tepkinin yoğunlaşmasında önemli rol oynadı. Doğudaki komşularına oranla refah düzeyi düşük kalan Güney Avustralya’nın tarıma dayalı ekonomisi, iklim ve toprak koşulları yüzünden sınırlı bir gelişme gösterdi. Güney Avustralya’nın reformlar konusundaki en önemli katkısı toprak satışlarında tapu işlemlerini basitleştirmesi ve kadınlara ilk kez oy hakkı tanıması oldu. 1863’te Yeni Güney Galler’in bir bölümü Kuzey Topraklan adıyla Güney Avustralya’ya bağlandı. 1872’de koloninin başkenti Darwin’den geçen telgraf hattıyla, Avustralya kıtası ile dünyanın öteki kesimleri arasında bir haberleşme bağlantısı kurulmuş oldu. Çeşitli madenlerin bulunmasıyla ekonomisi önemli ölçüde düzelen Tasmanya’da yaşam düzeyi gene de düşük kaldı. Tasmanya, 1900’e değin oy verme hakkını mülk sahipliği esasına dayandıran geri bir demokrasiye sahip olmasına karşın, temsili demokrasiyi uygulayan ilk koloni oldu. Batı Avustralya, 1868’de mahkûm göçmen almaya son verdikten sonra, 1870’te temsilcilerinin bir bölümü halk tarafından seçilen bir yasama meclisine ve 1890’da da sorumlu hükümete sahip oldu. 1890’lardaki altına hücumla birlikte en hızlı büyüyen koloni haline geldi. Bunu çiftçiliğin gelişmesi, kentleşme, demiryolu inşası ve toplumsal yasalann çıkanlması izledi. Toplumsal hareketler. Avustralya 1830’
lardan sonra sendikal örgütlenmede önemli gelişmelere sahne oldu ve sekiz saatlik işgünü gibi önemli haklar kazanıldı. Özellikle maden işçilerinin ve koyun kapıcılarının kitleler halinde üye olduğu sendikalar, kısa zamanda koloni sınırlarım aşarak sıkı biçimde kenetlenmiş örgütlere dönüştüler ve siyasal yaşamda söz sahibi oldular. Bu temel üzerinde ortaya çıkan işçi partileri özellikle Yeni Güney Galler ve Queens- land’de hızla geliştiler. 1890’lardaki bunalım karşısında radikal arayışlar arttı. 1895’te birkaç yüz kişilik bir grup, Paraguay’da başansızlıkla noktalanan ütopik bir “Yeni Avustralya” kurma serüvenine girişti. Bu dönemde yer yer militan bir yapıya bürünen Cumhuriyetçilik, gücünün doruğuna çıktı. Dönemin etkili akımlarından biri olan federasyon düşüncesi, Kırım Savaşı’ndan (1853-55) sonra kuzeyden gelebilecek bir saldırıya karşı duyulan korkunun artmasıyla, siyasi, çevrelerde de tutulmaya başladı. 1883’te İngiltere Queensland’in olası bir Alman saldırısına karşı Papua’yı işgal etmesine göz yumdu. Federasyon kurma isteğinin ardında savunma gereksiniminin yanı sıra, Asyalı göçmenlere karşı daha sıkı önlemler alma ve koloniler arasında serbest ticaret olanakları yaratma isteği de yatıyordu. AvustralyalIlar Birliği’nin öncülük ettiği federasyon düşüncesi, 1885’te sürekli bir konferans niteliği taşıyan federal konseyin kurulmasıyla yaygınlık kazandı. En büyük koloni olan Yeni Güney Galler’in muhalefetine karşın, 1891 ve 1897-98’de toplanan konferanslarda federal anayasa taslağı hazırlandı. Bu taslağın kolonilerde ayn ayn yapılan referandumlarda kabul edilmesiyle, 1 Ocak 1901’de Avustralya Uluslar Topluluğu kuruldu. Bu yeni anayasayla eyalet adını alan koloniler, savunma, göç siyaseti, gümrük ve dış siyaset konularındaki yetkilerini federal yönetime devretti. Eşit seçim bölgelerinin birer üye göndereceği federal Temsilciler Meclisi’nin yanında, her eyaletin aynı sayıda temsilciyle katılacağı Senato oluşturuldu. Aydın çevrelerin etkisiyle bu dönemde milliyetçilik bilinci yükseldi. Sidney’de çı
39 Avustralya
kan The Bulletin gibi dergilerde, “vahşi kır”, kısa ve öz konuşan, zor koşullara dayanmasını bilen, kendi işini kendisi gören ve çevresine yardım eli uzatmaya hazır olan gerçek Avustralyalılann beşiği olarak işlenmeye başladı. Bu arada doğa tutkunluğuna ve mahkûm öykülerine dayanan edebi ürünler de büyük yankı yarattı. Üniversitelerde seçkin bilim adamları yetişti. Halkın günlük yaşamında ise spor dallan, müzikholleri ve aşk romanlanyla İngiliz etkisi egemen oldu.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*