TÜRKİYE’DE FOTOĞRAFÇILIK
. Batı’da fotoğrafçılığın geliştiği yıllar, Osmanlı Devle-ti’nde II. Mahmud’un ıslahat hareketleri yaptığı döneme rastladı. Daguerre’in buluş-
“Yirmi Yıl Sonra”, John Heartfield’in bir fotomontajı,
Gertrud Heartfield
görsel sanatçılar arasında gelişen en güçlü protestolardan biriydi.
Fotoğrafçılık 1920’lerde belgesel niteliğiyle de ön plana çıktı ve bu başlık altında pek çok sanat fotoğrafı yaratıldı. Bu türün başarılı örnekleri ABD’de Büyük Bunalım sırasında Dorothea Lange, Arthur Rotstein ve Walker Evans’ın çektiği fotoğraflardı. Lange’ın göçmen işçi fotoğraflarında insanlara nasıl sevgiyle yaklaştığı hemen sezinleniyordu.
Yapma bir kompozisyon üreten fotomontajın tersine, fotoğraf makinesinin yaşamın belirli bir anını görüntülemesine dayanan enstantane fotoğrafçılığı 1920’lerde Macar André Kertész ve 1930’larda Fransız Henri Cartier-Bresson’la(*) gelişti. Cartier-Bres-son’a göre fotoğraf makinesi gözün bir uzantısıydı. Çekeceği görüntüyü kendileri oluşturan öteki fotoğrafçıların tersine, Cartier-Bresson görüntünün kendiliğinden oluştuğu anı yakalamaya çalışıyordu. Bu arada 1958’de Belçikalı Pierre Cordier fotoğraf makinesi kullanmadan, fotoğraf kâğıdı üstünde ışık yerine kimyasal maddelerle etkide bulunarak oluşturduğu chimmigramme’ larla soyut fotoğraf sanatını geliştirdi.
1934
lan 28 Ekim 1839 tarihli Takvim-i Vekayi ve
15 Ağustos 1841 tarihli Ceride-i Havadis’te yayımlandı; ayrıca Ceride-i Havadis’te da-guerreotvpe’i tanıtan bir kitabın Türkçeye çevrildiğinden söz edildi.
II. Abdülhamid dönemi, Türkiye’de fotoğrafçılığın gelişmesinde önemli bir aşama oluşturdu. Çırağan Olayı’ndan sonra Yıldız Sarayı’na kapanan II. Abdülhamid için fotoğraf güvenli bir bilgi sağlama kaynağıydı. Böylece Yıldız Sarayı’nda görsel malzemeyle desteklenen bir arşiv kuruldu. II. Abdülhamid fotoğrafın etkili bir tanıtım yolu olduğuna da inanmıştı. 1893’te Wash-ington’daki Kongre Kütüphanesi’ne 1.200’ü aşkın fotoğrafın yer aldığı bir dizi albüm yollaması bunun kanıtıdır.
Osmanlı Devleti’nde fotoğrafçılık başlangıçta ticari stüdyolardan önce, memur fotoğrafçıların ve Doğu’nun çekiciliğine kapılarak gelen yabancı fotoğrafçıların eliyle uygulandı. Gazetelerden edinilen bilgilere göre 1842’de Kompa, 1845’te de M. Naya adlı Fransız fotoğrafçılar İstanbul’a gelerek fotoğraf çektiler. Bundan kısa bir süre sonra Rabach adlı bir Alman kimyacıyla Macar asıllı Raif Efendi İstanbul’da ilk
327 fotoğrafçılık
fotoğraf stüdyosunu açtılar. Basil Kargopu-los, Paskal Sebah, Abdullah Biraderler, Nikolai Andreomenos, Bogos Tarkulyan (Phebus Efendi) 19. yüzyılın ünlü stüdyo fotoğrafçılarından birkaçıydı. Bu arada Yüzbaşı Hüsnü Bey (1872’de Risale-i Foto-grafya adlı bir kitap yayımlamıştır), Deniz Harp Okulu fotoğraf öğretmeni Bahriyeli Ali Sami, Servili Ahmed Emin, Ali Rıza, Ali Sami Aközer, Mekteb-i Harbiye fotoğrafhane memuru Mehmet Nasri, Mühendis-hane-i Berri-i Hümayun fotoğraf öğretmeni Binbaşı Ahmet Rıfat, Erkân-ı Harbiye fotoğrafhane memurlarından Miralay Osman Fevzi, 4. Ordu fotoğraf memuru Hacı Behçet Bey fotoğrafçılığı “görevli” olarak sürdürdüler. Yaygın bir görüşe göre ilk Müslüman Türk stüdyo fotoğrafçısı, Resne Fotoğrafhanesi sahibi Rahmizade Bahaddin Bey’dir. Onu 1915’te Cağaloğlu’nda açtığı Yeraltı Fotoğrafhanesi ile mimar Arif Hikmet Koyunoğlu(*) izledi. Birçok Osmanlı aydını fotoğrafa yakın ilgi duyuyordu. Burhan Felek 1917’de Fotoğrafçılık Rehberi adlı bir kitap hazırladı. İstanbul’un işgali sırasında Yıldız’da Hanımlar Fotoğrafhanesi adıyla açtığı stüdyoyu daha sonra Beya-zıt’a taşıyan (Binbaşı İsmail Hakkı Bey’in karısı) Naciye Suman ilk Türk profesyonel kadın fotoğrafçı idi.
Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’ in yanından ayırmadığı Esat Nedim Tengiz-man bütün cephelerde fotoğraf çekerek savaşı belgeledi. Bir başka Kurtuluş Savaşı fotoğrafçısı olan Etem Tem de Türk ordusunun İzmir’e girişini saptadı. (Atatürk’ün ünlü Kocatepe fotoğrafı da ona aittir.) Cemal Işıksel, Cumhuriyet döneminin ilk fotoğraf sanatçılarından biri oldu.
1930’larda bir yandan eski fotoğraf stüdyoları kapanırken, bir yandan da, resmî belgelere vesikalık fotoğraf yapıştırma zorunluluğunun getirilmesi nedeniyle, yeni stüdyolar çığ gibi çoğaldı. Türkiye’de fotoğrafçılığın bir sanat dalı olarak benimsenmeye başlaması da gene bu yıllarda oldu. 1929’da İzmir’de ilk fotoğraf sergisi açıldı, 1930’da Sabah Mecmuası’nca ilk fotoğraf yarışması düzenlendi. Halkevleri’nin 1939’da düzenlemeye başladığı sergiler 1950’ye değin sürdü. Bu arada fotoğraf sanatının yayılma aşamasında önemli rol oynayan sanatçılardan biri de Şinasi Barutçu’ydu. Türkiye’de ilk renkli fotoğraf sergisini açmış, ilk fotoğraf dergisini yayımlamış (Foto, 1945), fotoğrafçılığın kurumlaşması için çaba harcamıştı. İlk fotoğraf derneğini de 1950’de o kurdu (Türkiye Amatör Foto Kulübü-TAFK). Bugün etkinlik gösteren en eski fotoğraf derneği, 1959’da kurulan İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği’dir (İFSAK). 1977’de kurulan Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) dergi yayımlama, panel, sergi ve yarışma düzenleme gibi etkinliklerini sürdürmektedir. Adana, Antalya, İzmit, Samsun, Trabzon, Bursa ve Ayvalık’ta da fotoğraf dernekleri bulunmaktadır.
II. Dünya Savaşı dönemi ve izleyen yıllar, malzeme sıkıntısı nedeniyle Türkiye’de fotoğrafçılık için bir duraklama dönemi oldu. 1960’tan sonra ise daha genç sanatçıların çalışmalarıyla değişik anlayış ve eğilimler gelişmeye, taze bir coşku egemen olmaya başladı. 1970-1980 arasında Türk fotoğraf sanatında evrensel boyutları yakalama eğilimi bilinçli biçimde yaygınlaştı. Adlarını yurt dışında da kabul ettiren çeşitli sanatçılar özgün çalışmalarıyla bu sanata ayrı birer renk kattılar.
fotoiletkenlik 328
1980’lerde dernekler ve gruplar düzeyinde yürütülen fotoğraf çalışmaları, dış ilişkilerin de etkisiyle, oldukça nitelikli bir çizgiye ulaşmıştır. Bazı deneysel yaklaşımların yanında, belirgin bir üslup arayışı da kendini göstermektedir. Reklam ve tanıtım fotoğrafçılığı da bu dönemde gittikçe daha çok önem kazanmıştır.
Bugün Türkiye’de Fotoğraf Sanatı Uluslararası Federasyonu (FIAP) tarafından unvan verilmiş birçok fotoğrafçı vardır. Bu unvanı alan ilk Türk sanatçı ise Baha Gelenbevi’dir (1960).
fotoiletkenlik bak. ışıliletkenlik
fotoiyonlaşma bak. ışıliyonlaşma
fotokatot, fotosellerde(*), üzerine ışık düştüğünde elektron salan ve böylece aygıtın içinde elektrik akımı oluşmasını sağlayan eleman. Fotokatotlarda çoğunlukla, kısmen yükseltgenmiş gümüş-sezyum alaşımı kullanılır.
fotokimyasal eşdeğerlik yasası, ışığın etkisiyle başlayan ya da gerçekleşen kimyasal tepkimelerde, soğurulan her ışınım ku-vantumu için maddenin bir molekülünün tepkimeye girdiğini, başka bir deyişle soğurulan ışıma enerjisi ile dönüşen madde kütlesinin doğru orantılı olduğunu belirleyen kimya yasası. Elektromagnetik ışınım birimi olan bir kuvantumun enerjisi, ışınım frekansı ( v ) ile Planck sabitinin (h) çarpımına eşittir. Kimyada maddelerin nicel ölçümleri gram-mol cinsinden gösterildiğine ve bir gram-molde 6,0225xl(P (Avogadro sayısı) molekül bulunduğuna göre, fotokimyasal eşdeğerlik yasası şöyle tanımlanabilir: Tepkimeye giren bir maddenin her molü
6,0225 XlOa ışık kuvantumu soğurur.
Fotokimyasal eşdeğerlik yasası, fotokimyasal bir tepkimenin başlangıcında doğrudan ışığın soğurulmasına bağlı ilk kimyasal değişiklikleri kapsayan birincil süreç için geçerli-dir. Bu tür tepkimelerde birincil süreci izleyen ikincil süreçler genellikle ışığı soğur-maksızm tepkimeye girebilen maddeler arasındaki normal etkileşmelerdir; dolayısıyla bu etkileşmelerde bir kuvantum-bir molekül madde ilişkisi geçerli değildir. Ayrıca bu yasanın geçerliliği, orta şiddette ışık kaynaklarının etkisiyle gerçekleşen klasik fotokimyasal süreçlerle sınırlıdır, çünkü hızlı ışılaynşma (fotoliz) ve laser deneylerinde kullanılan çok güçlü ışık kaynakları bir maddenin bir molekülünün iki ışık foton soğurmasına yol açar.
Fotokimyasal eşdeğerlik yasası, 1908-13 arasında birbirlerinden habersiz olarak çalışan Alman asıllı fizikçiler Johannes Stark ve Albert Einstein tarafından geliştirildiği için, bazen bu iki bilim adamının adıyla Stark-Einstein yasası olarak da anılır.
fotokimyasal tepkime, işilkîmyasal tepkî-me olarak da bilinir, görünür, morötesi ya da kızılötesi ışımaların soğurulmasıyla başlayan kimyasal süreçlerin ortak adı. Yeşil bitkilerin karbon dioksit ve sudan yararlanarak karbonhidratları ürettikleri fotosentez, bütün canlılar dünyası için en önemli fotokimyasal süreçtir. Hayvanlardaki görme olayı da gözde oluşan fotokimyasal tepkimelerle gerçekleşir; ayrıca fotoğrafçılıkta, çamaşırların ağartılmasında, derinin Güneş ışığıyla esmerleştirilmesinde ve kimya sanayisinde kullanılan pek çok işlemde hep fotokimyasal tepkimeler rol oynar.
Fotokimyasal bir sürecin başlayabilmesi için, görünür ışık, kızılötesi ya da morötesi
ışınım biçimindeki enerjinin bir madde tarafından soğurulması gerekir. Birincil fotokimyasal süreçler bu soğurmanın doğrudan sonuçlarıdır; ikincil süreçler ise birincil süreçleri izleyen daha sonraki değişikliklerdir. Fotokimya kuramının özü, temel olarak kuvantum mekaniği ile atom ve molekül fiziği ilkelerine dayanır.
Fotokimyasal tepkimelerin çoğunda, ışık enerjisi hemen hiç kayıp vermeksizin kimyasal enerjiye dönüştürülür. Bu etkin dönüşümün nedeni, ışık enerjisini soğuran bir atom ya da molekülün ısıtma gibi yöntemlerle kazanabileceğinden çok daha fazla enerji kazanmasıdır. Bu tür fotokimyasal süreçlerin en iyi örneği fotosentezdir. Fotokimyasal tepkimelere dayanan önemli doğa olaylarından biri de, atmosferin üst katmanlarındaki ozon üretimidir. Oksijenin üç atomlu alotropu olan ve Güneş’ten gelen zararlı morötesi ışınların çoğunu süzen ozon (O3), bazı oksijen moleküllerindeki bağların Güneş ışınlarının etkisiyle parçalanması ve serbest kalan oksijen atomlarının oksijen molekülleriyle birleşmesi sonucunda oluşur.
Fotoğrafçılığın temeli olan fotokimyasal süreçte ise, fotoğraf filmindeki gümüş klorür ya da gümüş bromür tanecikleri fotoğraf makinesinin obtüratörünün açılmasıyla filmin üstüne düşen bir miktar ışığı soğurur ve bileşik haldeki gümüş, element halindeki gümüşe dönüşür. Daha sonra uygulanan kimyasal işlemler (geliştirme banyosu) ışığın fotokimyasal etkisini artırır.
Fotokimyasal etki türleri. Işık enerjisi, bir kez uyarıldığında kendiliğinden sürüp giden bir tepkimeyi başlatabilir. Örneğin hidrojen ve klor gazlarından oluşan bir karışım karanlıkta tutulduğunda tepkime vermez; ama bu karışımın üstüne mor ya da morötesi ışık gönderildiğinde iki gaz patlayarak tepkimeye girer.
Işık ayrıca, karanlık ya da az ışıklı bir ortamda son derece yavaş ilerleyen bir tepkimeyi hızlandırabilir. Bir bileşiğin molekül geometrisini değiştiren bazı düzenleme tepkimeleri bu tür fotokimyasal süreçlerin etkisiyle oluşur.
Soğurulan ışığın başka bir etkisi de, tepkimeye giren molekülleri başlangıçtaki durumlarından daha yüksek bir enerji düzeyine getirebilmesidir. Böylece kazanılan enerji, potansiyel enerjiye dönüştürülerek depolanabilir. Biyolojik sistemlerdeki fotokimyasal süreçlerin çoğu bu türdendir.
Işık enerjisi ayrıca kimyasal enerji biçiminde depolanıp, gerektiğinde elektrik enerjisi biçiminde açığa çıkarılabilir. Foto-pillerin (Güneş pili) çalışması bu ilkeye dayanır. *
Fotokimyasal süreçlerin bütün nicel yorumlarında, enerjinin ayrı paketler ya da kuvantumlar halinde bulunduğunu kabul eden kuvantum mekaniği ilkesi geçerlidir. Bu ilkeye göre, elektromagnetik ışımadaki her kuvantumun ya da fotonun enerjisi, bu ışıma dalgasının frekansıyla bağıntılıdır. Bu bağıntı, E fotonun enerjisi (erg olarak), v ışımanın frekansı (saniyedeki devir sayısı), h de Planck sabiti (6,625 Xİ0-27 erg-sn) olmak üzere E=hv denklemiyle gösterilir.
Fotokimyasal bir süreç, atom ya da moleküllerden biri bir foton soğurduğu zaman başlar. Başlangıçta oldukça düşük bir enerji düzeyinde bulunan bu atom ya da molekül fotonu soğurduğu anda, bir elektronunun daha yüksek bir enerji düzeyine yükselmesiyle uyarılmış duruma geçer. Her elektronun yapabileceği kuvantum sıçramasının belli bir sınırı vardır ve bir elektron ancak bu sıçramaya izin verecek kadar enerji taşıyan bir fotonu soğurabilir. Fotonun enerjisi ayrıca, bu fotonu soğurabilen ato-
ma özgü soğurma çizgisine ya da bandına 3