Türkiye’deki Değişimin Toplumbilimcisi

Türkiye’deki Değişimin Toplumbilimcisi

Mübeccel B. Kır ay

Sosyal bilimler bilim midir, değil midir? Sosyal bilimi ciddiye almak mı gerekir, yoksa ondan korkmak mı Bir zamanlar oldukça hararetle tartışılan bu konulan bugün ne yanıt verildiği açık. Sosyal bilimlerin ülkemizdeki yükselişi, bu alanda yetiştirdiğimiz bilim aaarr’ar sa.esnae oldu. Bunlardan biri de Prof.Dr.

cszos Be x Kıray hiç şüphesiz. Türkiye’de top-sa Gâgs”er.n yaşandığı yıllarda, bu değişimleı ,yorumlayabilecek bir bilim kadını ola Kıray, yetiştirdiği sosyologlar sayesinde de, Türk sosyolojisinin yapı taşı olma özelliğini taşıyor.
UZ, \ VE MACERALI bir y-siam oyküsii var Mübec-ceî Belik Kıray’ın. Sürekli değişen bir yaşamı olan Kı-ray, belki de bu özelliği sayesinde Türkiye’deki değişimlere ilgi duymuş, onları araştır mış. Bu yazı azimli bir sosyologun yaşamını ve bir dönemin Türkiye’sini anlatıyor.

________Mübeccel Belik Kırav,

1923 vılında İzmir’de
ıudur o \illar. \ılesi (jirır
rın başlarında Anadolu’ya gelirler. Babası Mehmet Hilmi Bey İzmir’e, annesi Fatma Hanım ise Çanakkale’ye yerleşmiştir. İki kuzen olan Mehmet Hilmi Bey ve Fatma Hanım birbirlerini önceden tanımaktadır ve bir süre sonra evlenmeye karar verirler.

“Babam, mühendis mektebinin ilk mezunlarındandır, demiryollarında inşaat mühendisiydi. O ara Hicaz hattına gidiyor. Hicaz hattı Abdülhamit’in Osmanlı parasıyla yaptırdığı bir hat; diğerleri va-
bancı sermayeyle yaptırılmıştır. Bir süre bu hatta çalıştıktan sonra dönüşte annemle evleniyor. Tam o sırada da Birinci Dünya Savaşı başlıyor; babam o dönemde Nusaybin hattında görevliymiş, çok zor şartlarda geri dönmüşler. Yolda trenin yakıtı bitermiş, gider To-roslar’dan odun toplarlar, yola öyle devam ederlermiş. Ermeni, Kürt hadiseleri varmış. Annem 18-19 yaşların-
k / ehilde bir
\1.bet.e! B-
dünyaya gelir. Babası Mehmet Hilmi Bey Kurtuluş Savaşı*na des-“‘teTTvenneK^çîrr^nKârâ’,y’a’ geçtiğinde, Ege Bölgesi’ndeki demir yollarının işler halde tutulması görevini üstlenir. Türk ordusu adım adım ilerledikçe düşmandan geri alınan yerlere olan demiryolu bağlantısını ayakta tutmaktadır. Bir süre Deni/.li-Çivril hat komiserliğini yapan Mehmet Hilmi Bey, İzmir düştüğünde buraya gelir. Bir süre sonra ise Mübeccel Belik doğacaktır: “Ben İzmir’in geri alı-
nışından üç-beş ay sonra, o gürültüni içinde doğmuşum. Dolayısıyla ben a lamdan ve ağabeyimden daha fazla Cur huriyet çocuğuyum. Babamın kuşağı, a nemler, evimize gelip gidenler mütl idealist insanlardı. Memleketi düzeı kavuşturmak için insanlar var güçleri^ didinirlerdi.”

Mübeccel Kıray’ın babası, Mehm Hilmi Belik, ülkeyi demir ağlarla ör mühendislerdendir. Mübeccel Kıray:
o a nr

ray’ın, İzmir’de yatılı öğrenci olarak kalmasına karar verilir. Dokuzuncu sınıfa geldiği yıl babası ağır bir kalp krizi geçirir ve bir süre sonra vefat eder.

“O arada ablam enstitüyü bitirmişti ve evlenmişti. Annem ablamın yanına gitti, ben de yazları ablamın yanına, kışları da okula, İzmir’e giderek yeni bir düzenin içine eirdim. Ablam halamın
deyişiyle tüm aile nerede sorunlu bir demiryolu hattı varsa oraya gitmiştir. Bu da onun eğitimini etkileyecektir. “Ben ilkokula Eskişehir’de başladım, orada cer atölyesi, lokomotif fabrikası vardı; montaj yapılıyordu, ama önemli bir yerdi. Ankara-Istanbul demiryolunu işler halde tutmak gibi bir problem vardı ve babam ora-
i- Yollan’mn kendi personelinin çocukları için açtığı bir ilkokul vardı. Biz ablamla birlikte oraya giderdik.”

Bir süre sonra bir tayin sonucu Be!ık ailesi İstanbul’a gelir. Mehmet Hi’.m:

‘ Bey Toroslar’daki tünellerin bakımı için onlardan ayrılır. “Kışın okula İstanbul’da devam ettim. Yazın Toroslar’a babamın vanına giderdik. Orada geyikler sincap-iar, çam ağaçlan, menekşeler… Çok ilginç dağlardı onlar. Ablam o yaz tavuk yetiştirmişti, on beş-yirmi tavuğu vardı. Evimizin hemen yanıdan dağlar doksan de-| rece diklikle başlardı. Kocaman kerten-j keleler vardı. Kaldığımız yer bir şanti-j vevdi ve çalışanların kaldıkları evler var-| dı. Orada on aile hep birlikte kalırdık, i Ben üçüncü sınıfa geçiyordum ki yeni-

* den Eskişehir’e döndük. Ben burada il-j kokulu bitirdim ve babam Adana’ya ta-j vin edildi.”

j Mübeccel Kıray, ortaokula Adana’da

bulundukları dönemde başlar. O sıralarda f Avdın-Bandırma demiryolu satın alınmış-! ;ır. Daha öncesinde Ege Bölgesi’ndeki demiryollarında çalışmış olan Mehmet Hilmi Bey bu hattı tanıdığı ve burada ta-
nındığı için İzmir’e tayin edilir. “U samanlar ulaşım çok ilginçli, i/ıt seı ive :x_e-muıiara “Han; Tefriş \’2azS ~..r
l ¿i
Jtar\ <‘‘tJU’v. ”u.
dıı, bir c\ gibidir. B’.^Lr. jerr…r:. manlar’dan alındığında Dize vagonlardı. Biz Adana’dan İzmir’e ^ günde o vagonla geldik. Annem, ben \e iki kardeşim, babam, bir de o vagondan sorumlu kişi, günlerce yolculuk yaptık. Bana o üç gün yarım asır gibi gelmiştir. Üç gün üç gece bağlantıları değiştirerek İzmir’e kadar geldik. Annemin bize yüksek sesle kitap okuduğunu hatırlıyorum.” Mübeccel Kıray, o yıl ortaokulun birinci sınıfından ikinci sınıfına geçmiştir. İzmir’e gelindiğinde İzmir Kız Lisesi’ne başlar. Bir süre sonra ablası Ankara’ya, ağabeyi de İstanbul’a yatılı okumak üzere gider. Ertesi yıl Mehmet Hilmi Bey, Balıkesir’de kurulmakta olan \eni bir işletmeye tayin edilince ailenin yeniden yolculuk etmesi gündeme gelir. Her yıl bir okul değiştirmekten rahatsız olan Kı-
riye Hukuk ‘

Coğrafya Fakülte kuk Fakültesi’ni istemez \e D:. u • Coğrafya Fakiiltesi’ne girmeye k^rır rir.

“İmkan olsa İstanbul’a gidip tıp ukj-mak istiyordum. Ben burada bir okul bulurum, bir yıl sonra da bir burs bularak tıbba geçerim diye düşünüyordum. Ankara DTCF’nin Felsefe bölümü o yıllarda sosyal bilimin altın çağını yaşıyordu. Sosyal psikolog Muzaffer Şerif Başoğlu vardı; dünyanın üç büyük sosyal psikologundan biriydi ve çığır açmıştı. Aksıra tıksıra, ıkına sıkma, ama müthiş düzgün ders anlatırdı, sistemliydi. Dersten çıktığınızda heyecanlanmış olurdunuz. İkincisi, Behice Boran vardı. Sosyolojide Türkiye’ye onun gibi biri bir kere daha gelmedi. Ben sonraları ABD’ye gittiğim zaman, Kolombiya Üniversitesi asansörlerinden birinde Leslie White adlı oldukça tanınmış bir sosyal bilimciyle karşılaştım. Michigan Üniversitesi’ni Michigan yapan oydu. Yanımda bir Türk öğrenci vardı ve biz Türkçe konuşuyorduk. White bana Türkiye’den misiniz?’ diye sordu, ‘Evet’ ‘Burada ne yapıyorsunuz?’ ‘Sosyoloji doktorası yapıyorum.’ ‘Behi-cc’vi tanır mısın?’ ‘Onun talebesivim.’ dedim ‘Ne Michigan’a ne başka bir yere onun gibi bir talebe daha gelmedi.’ dedi.

Behice Hanım’ın derslerine katılmak ayrı bir zevkti; ben de yapsam, ben de ka-tılsam diye geçirirdiniz aklınızdan. Niyazi Berkes de oradaydı ve ‘Fikir Tarihi’ dersine gelirdi. Eski fikirleri yeni biçimde vermenin ustasıydı. Antropolojide Muzaffer Şenyürek vardı, Pertev Naili Boratav folklor dersleri verirdi. Bu insanların hepsinin birarada olmasını düşünebiliyor musunuz? O dönem okuyan öğrencilerin hepsi çok iyi yetişti. Bu hocafa-
Babasının demir yolcu olması Mübeccel Kıray’ın öğrencilik yıllarını farklı okullarda geçirmesine neden olur. Bu değişikliklerin son durağı İzmir Kız Lisesi’dir.

nn en önemli yanı kendi konularında çok önemli araştırmalar yapmalarının yanısı-ra, bölümü de geliştirmeleri ve öğrencilerini iyi yetiştirmeleriydi.”

Mübeccel Kıray o günlerde Behice Boran ve Niyazi Berkes’in teşvikiyle İngilizce öğrenmeye de başlar. Lisede gördüğü İngilizceyi yeterli görmeyen Kıray. Boran ve Berkes’in. Orhan Buriyan adlı İngilizce hocasına rica etmeleri sonucu, yabancı dilini geliştirir. Bu sırada savaş
bütün şiddetiyle sürmektedir. Almanl; Sovyetler Birliği’ne saldırmış ve ikim cephe açılmıştır. O yıllarda Ankara’nı politik rüzgârı Alman ve Müttefik yani lan olmak üzere ikiye ayrılmıştır. “Yalnı okullarda, gazetelerde değil, sokakt; otobüste bile Almanlar’ı ya da Müttefil ler’i tutan gruplar vardı. O günlerde dış: rıda vakit geçirmek isterseniz gidilece Karpiç diye bir yer vardı. Oranın sahil kimin hangi tarafı tuttuğunu bir bakışı anlardı ve Almanlarla Alman yanlılarıı bir tarafa, diğerlerini başka tarafa oturtu du. Siz de gittiğinizde orada gergin b hava olduğunu hissederdiniz. Karpiç oı ları idare ederdi. Bir yılbaşı gecesi gitti oraya; Karpiç yine insanları ayrı ay oturtmuştu. Bizim masamızda hep mü tefik yanlıları vardı. Benim ailem ileri* kişilikteydi ve Türkiye’nin batıdan ba; ka türlü olduğunu düşünmeyen bir çe1 renin içindeydi. Bu arada gece yarısı geı ti. İngilizler kol kola girip kendi aralarıı da her yılbaşı söyledikleri bir şarkıyı sö’ lemeye başladılar. Tabi bu Almanlaı çok kızdırdı; rap diye ayağa kalkıp b marş söylemeye başladılar. Karpiç her ş< yi bıraktı, ortalığı sakinleştirmek için o
Geçiş Topiumunun Sosyoloğu Mübeccel Kıray
BahatEr Asşît

P^z(,Dr. GST^’SzSj^Cy: 3ö,urr.it

Türkiye’de olduğu gibi çok kısa süre içinde çok yoğun ve kökten dönüşümler geçirmiş bir toplumun sosyoloğu olmak hem çok heyecanlandırıcı ve hem de çok zordur. 1923 yılında Cumhuriyetle birlikte doğan Prof.Dr. Mübeccel Belik Kıray işte bu zor ve heyecanlandır« sosyal bilimci hayatını son 50 yıl içinde geçiş topiumunun bir sosyoloğu olarak yaşamıştır. Onun deyimiyle “dipten gelen kökten

./■JA/iiısünûlıai’İp11 hllnloini. hacn ofooiı^molûrû. ..dû………I/Anrll. kuav/ofev /lo AmAİ/lı^m!©Wi’
pılan araştırmaları anlatıyordu. Dersi alan bi grup arkadaşla o kadar heycanlanmıştık ki bi; de Ankara çevresinde iki köyde benzer bir araş tırma yaptık ve dersin ödevi olarak sunduk. Da ha sonra ben Antalya köylerinde benzer araştır malara devam ettim ve 1967 yılının başında bi üçüncü sınıf sosyoloji öğrencisi olarak köy araş firmalarına dayalı bir kitap yayınlayabildim. Bı şunu ortaya koymaktadır. Mübeccel Kıray kırss dönüşüme yönelik bilimsel bir araştırma progra mı 1965 yılında oluşturmuş, onu lisans öğrenci lerlnin anlayabileceği düzeyde anlatmış ve on lardan bazılarını araştırma için harekete geçire bilmişti. 1972 yılında yayınlanan Örgütleşeme yen Kent (Sosyal Bilimler Derneği Yayını, An

hûn7ûr. Kir.orao.timaa.r^rvrv/nrarnıru-Lr-arvh-aroo
deks’lerine göre, M. B. Kıray’ın eserlerine 1970’lerden bu yana 100’ün üzerinde gönderme yapılmıştır.

Mübeccel Kıray, bilimsel çalışmalarda bilimsel soğukkanlılık ve heyecanı bir arada yaşayabilmenin en başarılı örneklerinden birisini ortaya koymuştur. Onun bu heyecanı, gelecekte meslektaşı olacak öğrencileriyle paylaşmada gösterdiği yetenek onu bir çok akademisyenden farklı kılmıştır. Araştırma ve yayın kadar öğrencileri yönlendirme ve yetiştirmenin de önemli olduğunu hem söylemiş ve hem de
rumlaşması ve genel olarak Türkiye’de sosyal bilimlerin gelişmesi yönünde çok önemli katkıları olmuştur. Alanında yaptığı çalışmalar birçok bakımdan öncü olma niteliğindedir. Akademik kariyerinin her döneminde verdiği eserler, sosyal bilimlerin yerel boyutta olgunluk kazanmasında birçok araştırmacıya yol göstericilik etmiştir. Türkiye’de toplumsal yapının analizinden, kırsal ve kentsel dönüşümün sorunlarına; aile yapısından yurt dışında göçün etkilerine uzanan geniş bir yelpaze içinde nitelikli ürünler vermiş ve bu konularda politikalar üretilmesine ışık tutmuştur. Uluslararası bilim camiasına Türkiyeli bir sosyal bilimci olarak yaptığı katkılar, çalışmalarına yapılan göndermelerin niceliğiyle de anlaşılabilir: Atıf In-
nı, Ankara) kitabını 1965 yılında okuduğumda henüz sosyoloji birinci sınıf öğrencisiydim. O zamana kadar birçok edebi, felsefi ve genel sosyal bilim kitabı okumuştum. Tablolarla dolu olan bu kitabı okuduğumda bir kasaba topiumunun toplumsal yapısının, ekonomisinin, teknolojisinin, nüfusunun ve bunlara uygun kültür ve değerler yapısının nasıl bir bütün oluşturduğunu ve nasıl tampon kurumlar oluşturarak bu bütünün değiştiğini anladım. Aynı yıl Mübeccel Hoca’dan Köy Sosyolojisi dersini aldım; daha sonra, 1970 yılında, Social Stratification as an Obstrale to Development (Gelişmeye Blr Engel Olarak Toplumsal Tabakalaşma) (Prager, New York) (J. Hinderink İle birlikte) başlığıyla yayınlanan kitabın içeriğini oluşturan Çukurova köylerinde ya-
rak devam etmektedir ve hızıa artan sorunlara çözümünde fen, mühendislik ve tıp yaklaşımla kadar sosyal bilim yaklaşımlarının da önem li olduğu birçok kesim tarafından kabul edilmiş tir. Mübeccel Belik Kıray’ın bu kabulün oluşma sındakl katkıları çok büyüktür. Bu kabulün olma dığı dönemlerde, kendisi ve onun kuşağındaı ve blr sonraki kuşaktan birçok sosyal bilime önemli engeller ve zorluklarla karşılaşmıştır. Bu na rağmen, sosyal bilimin toplumda kabul gör mesi, bilimsel özgürlüğün ve demokrasinin hiç bir şekilde askıya alınmaması Mübeccel Kıray’ıı yeşertmeye çalıştığı sosyal bilim yaklaşımlarımı serpilip olgunlaşmasına ve toplumsal modern leşmemlzln daha az kayıplara yol açıcı ve dahi sağlıklı olmasına yol açacaktır.

iivıutHvum» VITIIPCIOUCOI HU&yfttHİ, 5d^Ud~

kestraya alelade bir tango çaldırmaya başladı. İşte o yıllarda Ankara’nın havası böyleydi. Sosyal bilimler o sıralar Anglo-Sakson etkisindeydi. Hocalar da Ingiliz, Amerikan, Fransız ekollerine göre yetişmişti; fakat son derece de Türkiye’ye yönelik insanlardı.”

Kıray ve çevresindekiler o yıllarda herkesin yaptığı gibi savaşı dikkatle takip etmekte ve Almanlar’m Türkiye’ye de saldırıp saldırmayacağını merak etmektedir. “İnsan ister istemez bilinçli bir iünya görüşü ediniyordu. Biraz aklınızı sallanırsanız, bu yalnızca körükörüne şu va da bu tarafı tutmak değil, bir dünya rülgisi haline geliyordu. Size bunları ansıtmamın nedeni nasıl sosyal bilimci ol-iuğumu anlatmak. Aileden, çocukluğumdan, tahsilimin ve üniverite yıllarının harp içerisinde geçmesinin getirdiği müthiş bir duyarlılık oluştu bende. İnamlar nasıl yaşar, niçin yaşar, hangi etki-altında kalır… O zamana dek Türki-. ;’de sosyoloji diye bilinen şey biraz ge-

– d sosyoloji, biraz da istatistikten ibaret–. İstatistiğin sosyal hadiselere nasıl tat-
bik edildiğini dîşSnnezirnız. Hıir^k: tarihte Dil Tarih*« “x~ k:r~£ v.’Z£.sr~. ilişkisi ile, hem tabak; i h:

veriliyordu. İlk defa ş .n

ilgili bir ders verilmeye başlamıştı ki 3_. beni çok heyecanlandırmıştı; çünkü kırdan kente göç başlamıştı ve gecekondu hadiseleri görülüyordu. Gecekondu hadiselerinin ele alınmasını, tabakalaşmayı ve şehir sosyolojisini Behice Hanım, kırla ilgili olanı Niyazi Bey’in hanımı Medi-ha Berkes verirdi. Fikir tarihini, yani sosyolojinin bugüne nasıl geldiğini Niyazi Bey anlatırdı. Psikolojide öğretim üyesi azdı ama Muzaffer Bey hepsinin altından kalkardı. Bir de felsefe ve mantık derslerini aldığımız Nusret Hızır vardı. Bütün öğrendiklerimiz birbirini tamamlardı.” Mübeccel Kıray, mezun olduktan sonra doktorasını yapmaya başlar. Tez konusu tüketim normları ve tabakalaşmayla ilgilidir. Bu konuda bazı seminerler de gerçekleştirir. Bu günlerde Kıray’ı etkileyen bir olay olur: Muzaffer Şerif tutuklanır. Hocaların sergiledikleri tutum ve İsmet İnönü’nün girişimleriyle Mu-
-ytr-
Bir sars 5 ..m :

Mübeccel Karay versitesi’ndcn alij irjríli _îr.:r ¿2 r.:-leşik Devletleri’ne gider ve r_ k-.zı ikinci doktorasına başlar. O dizsmis-re Northwestern, Harward ve Prxce::¡n s -bi okullardan sonra en gözde üniversitelerden biridir. Buradaki eğitimini üç yti sekiz ayda bitiren Kıray, beş ülkede tabakalaşma ve tüketim tercihleri konulu tezini yazar. Yazları Kolombiya Üniversite-si’nin derslerini takip eder ve burada Leslie White ile tanışır. Tezini bitirdikten sonra Amerika’da kalma teklifi alan Kıray, ailesinden gelen idealizmle bunu kabul etmez ve 1950 yılının Ağustos ayında Türkiye’ye döner. Büyük bir heyecan ve umutla Türkiye’ye dönen Kı-ray’ı kötü bir sürpriz beklemektedir. Üniversitelerde tasfiye eylemleri gerçek-
X
Mübeccel Kıray sosyal bilim eğitimine o yıllarda attın çağını yaşayan DTCF’de başlar. 1945’te çekilmiş bu resimde Muzaffer Şerif, Behice Boran, Fatma Başaran,Mübeccel
ıfaif I/O
*j-ay, 1965’te Bursa, İnegöl’de Şehir ve Bölge Planlama öğrenci ve hocalarıyla bir araştırmada. Fotoğrafta Rauf Beyru, Mübeccel •j^y. Ilhan Tekeli ve Tansı Şenyapılı, Hayriköy sakinleriyle,sağda. Deniz Kandiyoti, Mübeccel Kıray, Ayşe Öncü, Şefik Uysal, sağda.

leşıirilmiş. Dil Tarih’teki kadro dağıtıl-“Türkiye’ye döndüğümde gör-djrr. i: Muzaffer Şeriften sonra Anka-

Ti .ı.zr’.i ^?\i’,ır!.v.vr a:;.“
gerek suru yarısı ~üiiîii”dan. gerekse venrr.-Sk bakjırar.dan Befcke Hanım’dı.

O kadar kolay kavranr-Iaşrünı o kadar güze! jnajtz ederdi ki. etkilenmemenin imkânı yoktur. Ama onun bir başka hissi vardı: Sorumluluk. İnsanların sorumlulukları vardır diye düşünüyordu, onunki de Türkiye’de kalmak ve yazmaktı. Be-hice Hanım buradaydı fakat yapabileceği pek bir şey yoktu. Bu arada siyasi çekişmeler artmıştı, Barış Derneği hadisesi olmuştu. Ben böylece ortada kaldım. Gerçi iki doktoram vardı, Amerika’da makaleler yayımlatmıştım. Bu genç ve tanınma-mij bir sosyal bilimci için olağanüstü bir şeydi. Çünkü sosyal bilim kaypaktır,

pan bir şey yaptığınız zaman herkes imzasına bakmadan kabul eder, oysa sosyal bilimde bu böyle değildir. Ben geldim ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ne müracaat ettim. Ankara’ya hiç gitmedim; çünkü Dil Tarih’e gidip ne yapacağım diye düşündüm. Ama geçinmek de lazım; bunun üzerine Amerikan Haberler Bürosu’na başvurdum, işe alındım. ‘Kültür işleri Müşaviri’ oldum ama tabi küçük bir işti. Bu arada İstanbul Edebiyat Fakültesindeki toplumbilim kürsüsünün başın-
daki Hilmi Ziya Ülken’e akademisyen olabilmek için başvurdum; beni fena şekilde sepetledi. Nereden mezun olduğunu öğrenince ‘Haa övle mi?’ dedi ‘H:v
^_;:nı iu”.un Kıraıy. buraya da urun takat Ziyaeddin Fahri Fındıkoğiu. Hiimi Ziya gibi dolambaçlı olarak değil, açıkça onu alamayacağını söyler. Bunun üzerine Kıray. Amerikan Haberler Ajansı’ndaki görevine devam ederken doçentlik tezini bitirmeye karar verir. Doçent unvanını dışarıdan alacaktır.

“Doçentlik tezimi hazırlıyorum ama, nereye vereceğim konusunda çok kararsızım. Acaba hangisine vereyim, ismime bakar bakmaz DTCF’den mezun derlerse ne yaparım? İzmir Kız Lisesi’nde birlikte okuduğumuz Nermin Abadan Unat vardır. O, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndey-di. ‘Ne dersin vereyim mi?’ dedim Gidip uradakilcrlc konuşmama karar verdik. Orada Seha Merav. Yavuz Abadan, Sadıın
ama, bakalım ne oiur?’ Kimse bana gel çalışmaya başla demiyor, tabi tezini verebilirsin diyorlar. Ben burada Kültür tşle-ri’nde çalışıyorum, ama kağıt işlerini çok kötü gördüğüm için ve çok kötü daktilo yazdığım için bana Fullbright burslularıyla ilgilenme görevini verdiler. Ben onlara İngilizce olarak oryantasyon dersleri vermeye başladım.”

Bir süre sonra bu işi de bırakan Kıray, iVbbot İlaç Firması’na tercüman olarak girer ve onların bütün literatürünü İngi-
lizce’den Türkçe’ye çevirir; bu arada dc çentlik tezini de bitirmiştir. Mübecct Kıray, 1952 yılına gelindiğinde göğü hastalıkları uzmanı olan İbrahim Kıray il evlenir. 1957 yılında kızı Emine dünyay selecektir.

“Ben tezimi bitirdim ve Ankara Ün: versitesi’ne verdim, dil imtihanına giı dini. Dil imtihanını yapan jüride baş: mızda duran kişi inanılmaz derecede İr gilizce’si bozuk biriydi ve beni çaktırd Böylece bir senem gitti; ben tezi ge: çektim, biraz değiştirdim ve bir daha veı dim. Anlaşılan ben epey inatçı imişin Sonra geçtim, tez de geçti, tezin müdafc sı meseleleri geldi. Seha Meray, Fehrr Yavuz, Sadun Aren, Ziyaeddin Fahri v Münir Aktepe de jürideler. Ben bir prot lemle karşı karşıya kaldığımda kendim çok güvenirim. Ben sınav sırasında konu şuyorum ama, ha burada sizinle konuşu yorum ha orada… Böyle bir süre konuş tum. Fehmi Yavuz beni tanımazdı, Seh Meray’ı da bir kere gördüm, Sadun Be beni biraz daha tanırdı. Yavuz Abada ‘.ardı, o tanıyordu beni ama o da 141’iik
pat diye bir soru. ‘Dosyada var efendim dedim, ‘Nereden çıktınız?’ dedi. Çünk ben orada sosyoloji ile uğraşır bilinenle rin hepsinden iyi konuşmuştum. Herke her şeyi bıraktı; o zamanlar planlama d kuruluyordu, dağ köylerini nasıl hailede riz? Gecekondu sorununu nasıl çözeri gibi sorular sormaya başladı. Teorik kc nuşacaktık, sosyal politika üretmenin za manı değildi. Buna rağmen tamam de dim ve konuştum. Ziyaeddin Fahri ‘Ne reden çıktınız?’ diye sorunca ‘Ben il] En rahat ortamlardan birinin sahada veri toplarken olduğunu söyleyen Mübeccel Kıray, Safranbolu araştırmasında, üstte. ODTÜ’de bir mezuniyet töreni sırasında Kıray ve Sevin Osmay birarada görülüyor, sağda.

doktoramı DTCF’den aldım, İkincisini ¿e \orthwestern’den. Gelir gelmez de

• /e başvurdum; siz beni dinlemediniz r:le.’ dedim. Öbürleri Ziyaeddin Fah-::‘ye baktılar. O, ‘O kadar çok başvuru

vii ki, insan seçemiyor.’ gibi sözlerle geçtirdi. Onun da bir adayı vardı. ‘Siz _z:kça bizim adayımızdan çok daha iyisi-

Rpn Hnrv-nr nlrlıım ”

Mübeccel Kıray, doçentliğini aldıktan -jrsra Seha Meray ve Fehmi Yavuz kı-rıy’a Ankara’ya gelip gelemeyeceğini so–arlar. Oysa o şansını İstanbul’da denemek istemektedir ve önerileri kabul etmez. Bir süre sonra Hilmi Ziya’ya ve Zi-raeddin Fahri’ye giden Kıray, onlardan •dne red cevabı alacaktır. Bahaneler ileri >iirülür ama neden bellidir, DTCF’den ,;elen birini istememektedirler. “O sıra-‘ırda eşim Ankara Devlet Demir Yollan dastahanesine gitmişti. Ablam, benim öğrenciliğimde olduğu gibi Ankara’da yaşıyordu. Ben de Ankara’ya gittim. Siyasal Bilgiler’e gidip tanıdığım kişileri gördüm, şöyle bir baktım, İbrahim Yasa hayır di-vecek o belli; kurulmuş düzenlere girmek Türkiye’de her zaman zordur. Tam o sıra-ia, Siyasal’dayken, kim olduğunu şimdi hatırlamıyorum, Orta Doğu’ya gitmeyi düşünmez misin dedi. O sırada OD-Tl ’nün tam ne olduğunu bilmiyorum. ‘Oraya git, Haşan Tan’ı gör.’ dediler. Gittim, görüştük; rahat bir İngilizce’yle ders anlatacak birini bulmakta o kadar çaresizdi ki… Hem ben doçenttim ki. urr.x: olan hoca bulmak da zordu. Hasar. Tar.. ‘Bakalım ne yapabiliriz’ dedi.”

Ankara’dan da ümidi kesen Mübeccel Kıray, yeniden İstanbul’a döner. Bir süre sonra, martın ilk günü bir telgraf alır;
sorunun yanıtını vermenin :~ki tur; ne yaparsanız odur sr^v^-derse genel toplun; “-‘¿r:- ‘ . ■. başladım. Evveli r * – ” ■

dakika geçtikte” – : ■

ve virmt dirîîkı – -*; .

ycrd’j;. Es-? ^ l r.-: ” .
Bir Sıire •> nr^ .. – ~ .

ağırlık vermeye başiad:™ * â s:—’;: , -gilendiriyordu ve Tark:ye‘^;r. bir olguydu bu. Büyük değişim gelenler yoluyla oluyordu. ”

Mübeccel Kıray’ın neredeyse tek başına yürüttüğü dersleri, Çiğdem Kağıtçı-başı, Deniz Kandivoti gibi hocalarla ve sonradan hoca olacak Sencer Ayata ve Ba-hattin Akşit gibi öğrencilerle renklenir ve Kıray 1973 yılında ODTÜ’den ayrılırken sosyoloji bölümü on altı kişidir. Mübeccel Kıray sayesinde sosyoloji dikkat edilmesi gereken bit bilim haline gelir. “Sosyoloji kaypak bir konu olduğu için kimin konuyla ilgilendiği çok mühim. Fizikte bile zaman ve toplum hangi konuların işleneceğini tayin eder. Sosyoloji gibi bir konuda bu çok daha önemli bir mesele. Bir de bakış açınız ne kadar objektif olursa ol-
Mübeccel ve İbrahim Kıray, Yeşilyurttaki evlerinin bahçesinde Yaşar Kemal’le birlikte.
telgrafta Haşan Tan’ın imzası vardır: Tayininiz çıktı. Pazartesi derslere başlayın.’ Ailesiyle konuşan Kıray, Ankara’ya gitmeye karar verir ve telgrafı almasının ilk cuma gününde Haşan Tan’la oturup bir plan yaparlar. Mübeccel Kıray iki ders verecektir. Böylece Mübeccel Kırav’m önünde ODTU’lü yeni bir dönem başlamaktadır.

“Ben pazartesi günü derse Sınıf seksen kişiydi: ders «psvre ;” * dersiydi ve o dönemde mtıhe-.i – • _-rencilerine dek’jürî: is–: i: rilirdi. S^vâ” .-
dinlemeye hiç niye:: v >k:u. “er.

çok inatçıyım. Ben derse başlarken ‘Sosyoloji nedir?’ i anlatmam. Çünkü bu
Dostlar bir arada… Fotoğrafta Nermin Abadan Unat, Bozkurt Güvenç, Ilhan Tekeli,

Tansı Şenyapılı, Ayşe ve Sencer Ayata, Mübeccel Kıray, Müşerref Hekimoğlu görülüyor.

sun, insan olduğunuz için bazı etkenler girer işin içine. Bunu iyi değerlendirmek lazım. Türkiye’de niye iyi sosyal bilim yapılır? Çünkü değişme halindedir. Eğer değişmeye hassassanız, duyarlıysanız çok iyi analizler yapabilirsiniz. Halbuki bizde lise eğitimi ezbere dayalıdır, bunun için de çocuklar betimleme (tasvir) yapmayı bilmeden gelip karşımıza oturuyorlar. Onlara yalnızca betimlemeyi değil, sistemli betimleme, analiz, ilişkileri görme gibi şeyleri öğretirseniz çok iyi şeyler çıkıyor. Ama bunun için çocukları iyi yönlendirmek gerek. Onun için ODTÜ’de bu iş iyidir, onun için bazı eski üniversitelerimizde bu iş sakat gidiyor.”

Mübeccel Kıray, en önemli çalışmalarından biri olan Ereğli: Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası adlı kitabını 1962 yılında başladığı Ereğli araştırmaları sonucunda yazar. Devlet Planlama Teşkilatı’nın önerdiği bu proje o yıllarda Ereğli’ye yeni kurulacak olan demir-çe-lik fabrikalarının halk üzerindeki etkisini ve toplumsal değişime katkılarını gözlemlemek amacıyla yapılır. “Ereğli kitabını okuduğunuzda size çok basit gelir, sosyal hadiselere baktığınızda bunları herkes bilir diye düşünürsünüz. Elbette -ki sosyal hadiseleri herkes bilir, içinde yaşıyoruz; mühim olan onların yorumudur. Orada daha sonraki değişmeye temel olacak bilgileri toplamaya karar ver-iniş çımamıza rağmen^—± urKiys ııın ^c-nelindeki değişmeler Ereğli’ye çok iyi yansımış olduğundan çok iyi bir çevre geçti elime. Bütün o birikimle toplumun içine girip iyi veri toplama şansını elde edince, o hızla 1962’nin sonunda kitabı neredeyse hazır hale getirdim. Basit görünmesine karşın o kitapta çok temel analizler vardır, hâlâ da geçerlidir. Türkiye’nin ikinci değişmesinin, yani 1923’ler-deki büyük siyasal değişimle gelen alt yapı değişimlerinin oluşturduğu hadiseler 1962 senesinde Ereğli’de sanayileşme
ve yeni insan ilişkileri halinde elime geldi. O zamanlar din konusuna dokunmamış olmaktan hiç müteessir değilim; elime gelseydi alırdım ama yoktu öyle bir mesele. Sonra 1982’de gittim, müthiş tarikat meseleleri vardı. Dolayısıyla Ereğli,

o çok basit görüntüsünün altında son derece önemli yapısal değişikliklerin ilk anlamlı analizini mümkün kıldı; yalnız onu değil, insan hayatını oluşturan ve çerçevesini çizen temel kavramlar, zaman, mekan, mesafe, hız gibi, parasal değer gibi etkilerin sübjektif tarafının sübjektif olması dışındaki çerçevesini de çizdi ki bu tarafı üzerinde genç sosyal bilimciler hâlâ durmuyor; dursalar iyi olacak çünkü Ereğli bunları ilk oluşturan kitaptı. Bence Ereğli genç sosyal bilimciler için hâlâ kapı açıcı olabilir. Bu kitap onları çok daha ileri götürebilecek bir dönemeci oluşturdu. Onun için de adı çok geçiyor. Okuyunca insanlar ‘Ama bu çok basit’ diyorlar. Keşke siz ne kadar zor olduğunu bilseydiniz. Onun arkasında DTCF’nin altın çağındaki hocaların aktardıkları, Amerika’da Northwestern ve Kolombiya’nın birliktelikleri ve benim bunları bir peynir gibi on yıl olgunlaştırmam var.” Bu çalışmayı izleyen başka bir araştırma ise Ege Bölgesi’nde gerçekleştirilen ve Turizm Bakanlığı adına yapılan yapı araştırmasıdır. Türkiye’de kendi tıırunde ilk olması özelliğini taşıyan bu araştırma,
tutumu arasındaki ilişkileri belirlemeye yöneliktir. Bu yıllarda yaptığı bir başka önemli çalışma da Çukorova’daki büyük tarımsal yapı değişikliğini ortaya çıkarmak için yapmış olduğu çalışmadır. Bu iki çalışma Mübeccel Kıray’ın OD-TU’deyken yaptığı son çalışmalardır. Bir zamanlar DTCF’de yaşanan tatsız olayların benzerleri o günlerde ODTU’de yaşanmaktadır. Bunu üzerine Kıray 1973 yılında emekli olur ve ODTÜ’den ayrılır. Bu tarihten sonra London School of Eco-
nomics’de ve Bergen’de dersler veren Kıray, Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul’a yerleşir ve İstanbul Teknik Üni-versitesi’nde dersler vermeye başlar.

“İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans seviyesinde şehir sosyolojisi dersleri verdim. Teknik Üniversi-te’den ayrıldıktan sonra İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde ders vermem istendi, tamam dedim ve bir süre de orad; çalıştım. Bu arada akademi üniversite ol du ve ben kendimi Marmara Üniversite si’nde akademisyen olarak buldum. Bun lann hepsi farkına varmasanız da psikolo jik baskı yaratan işlerdi; 1985’te bir kal] krizi geçirdim. Bu oldukça ağır bir krizdi ben sekiz ay yattım, ondan sonra da bü tün çalışmalarım en aza indi.”

Mübeccel Kıray bugün eşi İbrahin Kıray’la, İstanbul Yeşilyurt’taki evlerinde yaşıyorlar. Kıray, geçmişe dönüp baktı ğında yapmak istediği işleri yapamamak tan hayıflanıyor. “Sınıftaki derslere v araştırmaya mani olmayacak sakin bi üniversite çevresi, batıda en çok özendi ğim şey bu; kampüse giriyorsunuz, ki tüphane elinizde, sekreterler elinizde çocuklar uyanık; orada bir şeyler yazam; mak suçtur. Oysa bizde hem siyasal mi cadele vereceksiniz hem küçük insa kıskançlıklarını çekeceksiniz hem de n; sil yardım alacağınızı bilmeden her işin zi kendiniz göreceksiniz. Sakin bir ün versite, biraz olanak ve iyi dersler, çok i: terdim bunu…”

Mübeccel Kıray bugün genç sosy bilimciler arasında bir efsane gibi anlat lir. Dil Tarih’in altın çağında öğrenci ola Kıray’ın, ODTÜ Sosyoloji Bölümü’ne a tın çağ yaşattığı söylenir. Kıray’ın sosyı lojinin Türkiye’de yerleşmesine ve kı rumsallaşmasına yaptığı katkılar tartışıl maz. Üstelik bu katkılar yetiştirdiği ö rencileri sayesinde dolaylı olarak deva ediyor.

Bu yazının hazırianmasındakt kaikıianndan uvt M’jh’rrr! B Kıray’a

f’a tssah.hğ.r .-A?..
Gökhan T
jvima^sseii^s

Bu aile fotoğrafında Mübeccel ve İbrahim Kıray, kızları Emine ile birlikte görülüyor.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*