— İk iy ü zellid o k u zu n cu sahîfesinde (M escid-i nebeviye
nemâz kılmak için girenin, selâm verm ek için, kabre gitmesi
yasakdır. M escide her girişde, Kabr-i Nebiye gitmeğe, im âm -ı Mâlik
m ekrûhdur dedi. Sahâbe ve Tâbi’în m escide gelir. Nemâz kılar ve
— m —
çıkarlardı. Selâm verm ek için kabre gelm ezlerdi. Çünki, islâm iyyetde
böyle birşey em r edilm em işdir. Meyyitin rûhunun, kendi şeklinde
görünm esi yalandır. Böyle görünm ek, yalnız M i’râc gecesi olm uş-
dur. Eshâbın yapm adıklarını, sonra gelenler yapdılar. Eshâbdan birkaçı,
yalnız uzakdan gelince, yalnız selâm verm ek için kabre uğrardı.
Abdullah ibni Ö m er yoldan gelince, kabre uğrar selâm verirdi. Baş
kasının böyle yapdığı görülmedi. A hm ed Rıfâ’înin Peygam berin elini
öpdüğü yalandır, uydurm adır. H ucre-i se’âdet önünde düâ ederken,
kabre dönm eyip kıbleye dönm ek lâzım olduğu sözbirliği ile bildirilmişdir.
H ucre-i se’âdeti ziyâret için, uzak yerlerden gelm ek hadîs ile
yasak edilm işdir) d iy o r.
(M ir’ât-i Medîne) k itâb ın d a diy o r ki:
H adîs-i şerîfde (Kabrimi ziyâret edene şefâ’atim vâcib oldu)
buyuruldu. Bu hadîs-i şerifi Ibn-i H uzeym e ve B ezzâr ve D âreK
u tn î ve T ab erân î «rahim e-hüm ullah» h ab er verm ekdedir.
B ezzâr h azretlerinin bildirdiği b aşk a bir hadîs-i şerîfde (Kabrimi
ziyâret edene şefâ’atim halâl oldu) buyuruldu. M üslim -i
şerîfdeki ve Ebû B ekr bin M ekkârînin «rahim e-hullahü teâlâ»
(Mu’ceme) kitâbında bildirilen hadîs-i şerîfde, (Bir kimse beni
ziyâret etmek için gelse ve başka birşey için niyyeti olmasa, kıyâmet
günü, ona şefâ’at etmemi hak etmiş olur) b u yuruldu. Bu hadîs-i
şerif, R esûlullahı «sallallahü aleyhi ve sellem» ziyâret etm ek
için M edîne-i m ünevvereye gelenlere, şefâ’at edeceğini h ab er
verm ekdedir.
İm âm -ı T a b e râ n î’nin ve D âre-K u tn î’nin ve diğer hadîs
im âm lannın «rahim e-hüm ullahü teâlâ» bildirdikleri hadîs-i
şerîfde (H ac edip kabrimi ziyâret eden kimse, beni diri iken ziyâret
etmiş gibi olur) buyuruldu. İbn-i Cevzî «rahim e-hullahü teâlâ» de,
bu hadîs-i şerifi haber verm ekdedir. D âre-K utnî’nin haber verdiği
başka bir hadîs-i şerîfde (H ac edip de, beni ziyâret etmiyen kimse,
beni incitmiş olur) buyuruldu. Bu hadîs-i şerifi im âm -ı M âlik
« rah im e-h u llah ü teâlâ» de bildirm işdir. R esû lu llah ’ın «sallallah
ü aleyhi ve sellem » ziyâret o lu n m ak istem eleri, üm m etin
in , bu y o ld a n d a sev âb k a z a n m a la rı için d ir. İm â m -ı
B eyhekînin h ab er verdiği hadîs-i şerîfde, (Bir kimse bana selâm
verince, Allahü teâlâ? ruhumu geri verir. Onun selâmına cevâb
veririm) b u y u ru ld u . İm âm -ı B eyhekî, b u hadîs-i şerîfe d ay an arak
, P eygam berler m ezârların d a dirid irler b u y u rd u . M ü b â re k /
rû h u n u n geri verilm esi dem ek, yüksek m ak âm ın d a iken, selâm
verene cevâb verir dem ekdir.
— 134 —
Peygam berlerin «aleyhim üssalevâtü vetteslîm ât» m ezârlan
n d a diri olduğunu bildiren hadîs-i şerifler o k ad ar ço k d u r ki,
birbirlerini kuvvetlendirm ekdedirler. M eselâ, (Kabrimin yanında,
benim için okunan salevâtı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana
bildirilir) bu y u rulm uşdur. Bu hadîs-i şerifi E bû B ekr bin Ebî
Şeybe «rahm etullahi aleyhim â» bildirm işdir ve altı b ü yük hadîs
im âm ının k itâb lan n d a vardır.
A bdüllah bin A bbâs «radıyallahü teâlâ anh ü m â» d an İbn-i
E biddünyâ’nın h ab er verdiği hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, bir tanıdı
ğının kabrine uğrayıp selâm verse, meyyit onu tanır ve cevâb verir.
Tanımadığı meyyite selâm verirse, meyyit sevinir ve cevâb verir)
buyuruldu. R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem’», dünyânın
her yerinde, aynı zem anda salât ve selâm edenlerin herbirine ayrı
ayrı nasıl cevâb verir denilirse, öğle vakti güneşin, bir an d a
binlerce şehre ışık salm ası gibidir cevâbı verilir. R esûlullah «sallallahü
aleyhi ve sellem» hazretlerine selâm verince, onu tanıdığı
ve cevâb verdiği anlaşılınca, bir m üslim ân için b u ndan büyük bir
şeref ve se’âdet olabilir mi? İb râh îm bin Bişâr «rahm etullahi
aleyh», (H ac etdikden so n ra, kabr-i se’âdeti ziyâret için M edîne’
ye gitdim . H ucre-i se’âdet önü n d e selâm verdim . V ealeykesselâm
cevâbını işitdim ) b uyurm uşdur. Şi’r:
Sakın terk-i edebden, küy-i mahbûb-i Hudâdır bu,
Nazargâh-ı İlâhîdir, makâm-ı Mustafâdır bu!
Murâ’ât-i edeb şartiyle gir Nâbî bu dergâhe,
M etâf-i kudsiyândır, bûsegâh-i Enbiyâdır bu!
H adîs-i şerîfde (Ben öldükden sonra, diri iken olduğu gibi
anlarım) b u y u ru ld u . B aşka b ir hadîs-i şerîfde (Peygamberler
kabrlerinde diri olup nemâz kılarlar) b u y u ru ld u . Bu hadîs-i
şerifler, P eygam berim izin «sallallahü aleyhi ve sellem » k ab rd e,
bilm ediğim iz bir h ay ât ile diri o ld u ğ u n u gösterm ekdedir. Evliyânın
büyüklerinden Seyyid A hm ed R ıfâ’înin ve birçok Velîlerin
«rahim e-hüm ullahü teâlâ» R esûlullaha «sallallahü teâlâ aleyhi
ve sellem» verdikleri selâm ın cevâbını işitdikleri ve A hm ed R ıfâ’
înin, R esûlullah’ın m übârek elini öpm ekle şereflenm iş olduğu,
çok sağlam kitâb lard a yazılıdır. B unlara yalandır dem ek güneşi
balçıkla sıvam ağa benzer. Seyyid A hm ed R ıfâ’î, 578 [m. 1183] de
B asrada vefât etdi. İkinci A bdülham îd h ân «rahim e-hullahü
teâlâ» b u n u n türbesini ve m escidini ta ’m îr ve fevkal’âde tezyîn
— 135 —
etdi. İslâm âlim lerinin büyüklerinden C elâleddîn A b d ü rrah m an
Süyûtî «rahim e-hullahü teâlâ» (Şeref-ül Muhkem) adındaki kitâ-
bında bunlara vesikalarla cevâb verm ekde, R esûlullah’ın «sallallahü
aleyhi ve sellem» kabrinde diri olup, selâm verenleri
işitdiğini isbât eylem ekdedir. Bu kitâbında bildirdiği hadîs-i şeriflerden
biri (M i’râc gecesinde, Mûsâ peygamberi kabrinde nemâz
kılarken gördüm) dür. Bu hadîs-i şerifi, (Hilye) kitâbının sâhibi
Ebû N u ’aym «rahim e-hullahü teâlâ» da bildirm ekdedir. A b
d ü rra h m a n Süyûtî, 911 [m. 1505] de M ısırda vefât etm işdir.
E bû Y a’lânın «rahim e-hullahü teâlâ» (Müsned) inde bulunan
bir hadîs-i şerîfde (Peygamberler, kabrlerinde diri olup nemâz
kılarlar) buyuruldu. Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» son
hastalığında (Hayber’de yimiş olduğum yemeğin acısını her zeman
duyardım. O gün yidiğim zehr, şimdi ebherimi, ya’nî avort damarımı
koparmakdadır) buyurdu. Bu hadîs-i şerif, R esûlullah’ın «sallallahü
aleyhi ve sellem» şehîd olarak vefât etdiğini bildiriyor.
A llahü teâlâ, İm rân sûresinin yüzaltm ışdokuzuncu âyetinde
meâlen (Allah yolunda şehîd olanlan, ölü sanmayınız! Onlar diridirler)
buyurdu. Resûlullah efendim izin de «sallallahü aleyhi ve
sellem» b ü tü n şehîdler gibi kabrinde diri olduğu b u rad an da
anlaşılm akdadır.
İm âm -ı Süyûtî «rahm etullahi aleyh» kitâbında, (Y üksek
derecedeki Velîler «rahim e-hüm ullahü teâlâ» Peygam berleri
ölm em iş gibi görürler. Peygam ber efendim izin «sallallahü aleyhi
ve sellem» M ûsâ aleyhisselâm ı m ezân n d a diri olarak görm esi bir
[M u’cize] idi. Evliyânın da böyle görm eleri [Kerâmet] dir. K eram
ete in an m am ak , câhillikden ileri gelir) b u y u rm ak d ad ır.
İbn-i H ab b ân ve İbn-i M âce ve E bû D âv ü d ’ün «rahim ehüm
ullahü teâlâ» bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Cum’a günleri
bana çok salevât okuyunuz! Bunlar, bana bildirilir) buyuruldu.
Ö ldükden sonra da bildirilir mi denildikde, (Toprak, Peygamberlerin
vücûdünü çürütmez. Bir mü’min bana salevât okuyunca, bir melek
bana haber vererek, ümmetinden falan oğlu filân, sana selâm söyledi
ve düâ etdi der) buyurdu. Bu hadîs-i şerifler, P eygam berim izin
«sallallahü aleyhi ve sellem» m ezân n d a, d ü n yâdakilerin bilem ediği
bir h ayât ile diri olduğunu gösterm ekdedir. Zeyd bin Sehl
«radıyallahü anh» b u y u rd u ki, bir gün R esûlullahın «sallallahü
— 136 —
aleyhi ve sellem» h u z û ru n d a o tu ru y o rd u m . M übârek yüzü
gülüyordu. N için tebessüm b u y u rd u k ların ı sordum . (Nasıl
sevinmiyeyim? Biraz önce Cebrâil aleyhisselâm müjde getirdi:
Allahü teâlâ buyurdu ki, ümmetinden biri sana bir salevât söyleyince,
Allahü teâlâ, ona karşılık on salevât eder dedi) buyurdu.
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» diri iken, E shâbına
A llahü teâlânın bir rahm eti olduğu g ib î;:ökiükden sonra da
bü tü n üm m eti için, büyük n i’m etdir. İyiliklere stffeebdir.
M ehâl bin A m r diyor ki, bir gün Sa’îd bin M üseyyib ile
birlikde « rahim e-hüm ullahü teâlâ» U m m -i Seleme «radıyallahü
an h â » v âlid em izin o d a sın ın y a n ın d a o tu ru y o rd u m . H u cre-i
se’âd et ö n ü n e geldiler. S a’îd, b u n la ra şaşıp, ne k a d a r ah m ak
adam lar! R esûlullah’ı «sallallahü aleyhi ve sellem » k ab rd e sanir
yorlar. Peygam berler k abrlerinde k ırk g ü nden ziyâde k alırlar
mı? dedi. H âlb u k i Sa’îd M edine’deki H a rre denilen felâket
g ü n ü n d e, kabr-i se’âd etd en ezân sesi işitdiğini h ab er verm işdir.
H azret-i O sm ân «radıyallahü teâlâ anh» evi sarıldığı zem an, (Ben
M edine’den ve Resûlullah’ın yanından ayrılıp başka yere gitmem)
buyurm uşdur. M ehâl bin A m r’ın Sa’îd’den işitdim dediği söz doğ
ru olsaydı, Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» kabrini ziyâret
için çağırm azdı. Şöyle ki: Bilâl-i H abeşî «radıyallahü teâlâ anh>-
K udüs’ün fethinden sonra, rü ’yâsında Resûlullah’dan «sallallahü
aleyhi ve sellem » aldığı em r üzerine M edine’ye gelip, K abri
se’âdeti ziyâret etdi. M ü slim ân lan n halîfesi olan Ö m er bin
A b d ü l’azîz «radıyallahü teâlâ anh» Ş am ’d a n M edine’ye husûsî
m e’m ûrla salât ve selâm gönderirdi. H azret-i C m e r «radıyallahü
anh» K u d ü s’ü ald ık d an sonra, M edîne-i m ünevvereye
dö n ü n ce, önce H ucre-i se’âdete girip, R esûlullah’ı ziyâret etdi ve
salât ve selâm söyledi. [Sa’îd bin M üseyyib, M edînedeki yedi
m eşhûr âlim den biri olup, 91 (m . 710) de M edînede vefât etm iş-
dir.]
Y ezîd bin M ehrî diy o r ki, Ş am ’d an M edîneye giderken,
M ısır vâlîsi olan Ö m er bin A b d ü l’azîze «radıyallahü teâlâ anh»
uğradım . B ana dedi ki, ey Yezîd! R esûlullah’ı ziyâret se’âdetine
kavuşduğun zem an benden salât ve selâm söylem eni ricâ
ederim !
A bdüllah ibn-i Ö m er «radıyallahü an h ü m â» , her seferden
dö n ü şd e, H ucre-i se’âdete girer, önce R esûlullah’ı «sallallahü
aleyhi ve sellem », so n ra hazret-i E b û B ekri, o n d an so n ra
babası hazret-i Ö m eri «radıyallahü teâlâ an h ü m â» ziyâret edip,
her birine selâm verirdi. B unu, İm âm -ı N âfi’ «rahim e-hullahü
— 137 —
teâlâ» h ab er verm ekdedir. D o ğ ru o ld u ğ u n u (Feth-ul Mecîd)
vehhâbî kitâbı d a y azm ak d ad ır. H em , Peygam berin kab rin i
ziyâret etm ek, islâm iyyetde bildirilm em işdir diyor. H em de,
yalnız A b d ü llah bin Ö m er ziyâret ederdi diyor. B aşkaları ziyâ
ret etm edi diyor. H âlb u k i, E shâb-ı kirâm ın ço ğ u n u n «radıyallah
ü teâlâ an h ü m ecm a’în» ziyâret etdikleri, kıym etli k itâb lard a
bildirilm işdir. [N âfı’, A b d ü llah bin Ö m erin «radıyallahü teâlâ
an h ü m â» âzâdlısı idi. 120 [m. 737] de, M edînede vefât etdi.]
A b d ü llah ibni Ö m er’in islâm iyyetde izn verilm em iş bir şeyi
yapdığını söylem ek çirkin bir iftirâdır. K itâbın y a z a n , işine
geldiği zem an, E shâb-ı kirâm ı ço k övm ekde, işine gelm ediği
zem an da, böyle çok çirkin iftirâ y ap m ak d an sıkılm am akdadır.
K abr-i se’âdeti ziyâret edip, salât ve selâm o k u m a k câiz o lm asaydı,
A b düllah bin Ö m er «radıyallahü an h ü m â» böyle y ap
m azdı ve onu gören E shâb-ı k irâm «radıyallahü teâlâ an h ü m
ecm a’în» yasak olduğ u n u o n a söylerlerdi. O n u n yapm ası ve
görenlerin ses ç ık a rm a m a lan , câiz ve sevâb o ld u ğ u n u gösterm
ekdedir. İm âm -ı N âfi’ « rahm etullahi aleyh» diy o r ki, A b d ü llah
ibn-i Ö m erin R esûlullah’ın kabri başına gelip (Esselâtnü
aleyke yâ Resûlallah!) dedikden so n ra, (Esselâmü aleyke yâ Ebâ
Bekr!) dediğini ve so n ra (Esselâmü aleyke yâ ebî) dediğini, belki
yüzden fazla g ördüm .
H azret-i A lî « radıyallahü an h » , birgün m escid-i şerife
girip, F â tım a n ın «rad ıy allah ü an h â » odası ö n ü n d e çok ağladı.
S o n ra H ucre-i se’âdete girip, (Esselâmü aleyke yâ Resûlallah)
dedi. Y ine ağladı. S o n ra (Aleykümesselâm ya ehaveyye ve rahmetullah)
diyerek, h azret-i E bû B ekr ile hazret-i Ö m ere «radıyallahü
an h ü m â» selâm verdi. S o n ra çekilip gitdi.
B unun için, fıkh âlim lerim iz « rahim e-hüm ullahü teâlâ»
hac vazifesini y ap d ık d an so n ra, M edîne-i m ünevvereye gelerek,
M escid-i şerîfde n em âz kıldılar. S onra (Ravda-i mutahhera) ile
m inber-i m ünîri ve A rş-ı a ’lâd an efdal olan K abr-i şerifi, so n ra
o tu rd u k la n , y ü rüdükleri, d a y a n d ık la n yerleıj, vahy geldiği
zem an d a y a n d ık la n direği ve m escid yapılırken ve ta ’m îr edilirken
çalışan ve p a ra verm ekle şereflenen E shâb-ı k irâm ın ve
T â b i’înin «radıyallahü teâlâ an h ü m ecm a’în» geçdikleri yerleri
ziyâret ederler, görm ekle bereketlenirlerdi. O n lard an so n ra
gelen âlim ler, sâlihler de, h acd an so n ra M edîneye gelirler, fıkh
— 138—
âlim lerim iz gibi yap arlard ı. B ugüne k a d a r h âcılar da, b u nun
için M edîne-i m ünevverede ziyâretler y ap m ak d ad ırlar.
 lim ler, önce M edîneye mi gitm eli, y o k sa K abr-i se’âdeti
h acd an so n ra m ı ziyâret etm eli süâline b a şk a b aşk a cevâb
verdiler. T â b i’înin b ü y ü k lerin d en A lk arn a ve Esved ve A m r bin
M eym ûn «rahim e-h ü m u llah ü teâlâ» önce M edîneye gitm eli
dediler. İslâm âlim lerinin güneşi olan im âm -ı E bû H anîfe
«rahim e-hullahü teâlâ» önce H ac yap m ak , sonra M ekkeden
M edîneye gitm ek d a h â iyi o lu r buyurdu. Ebülleys-i S em erkandî-
nin «rahim e-hullahü teâlâ» fetvâsında da böyle yazılıdır. [E bülleys
N asr S em erkandî, 373 [m. 9851 de vefât etm işdir.]
Sultân ikinci A b d ü lh am îd hân «rahm etullahi aleyh» zem an
ın d a b u n d an dolayı O sm anlı İlâcılarının iki b ay ram arasın d a
M edîne-i m ünevvereye gidip, hac zem anı gelince, M edîneden
M ekke’ye gitm eleri âd et olm uşdur. H âcıların bir kısm ı da, önce
M ekkeye gidiyor. A rafâtd an so n ra M edîneye gelip ziyâretleri
yapıyorlar. B u rad an Y en b û ’ iskelesine gelip v ap u rlara biniyorlar.
Süveyş kanalı yolu ile m em leketlerine d önüyorlardı.
(Şifâ-i şerif) k itâbının yazarı kâdî İyâd ve Şâfı’î âlim lerinden
im âm -ı N evevî ve H an efî âlim lerin d en İb n i H ü m ân ı
« ra h im e -h ü m u lla h ü teâlâ» b u y u rd u la r ki, R e sû lu lla h ın
«sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem» m übârek türbesini ziyâretın çok
sevâb olduğu, icm â’i üm m et ile belli o lm u şd u r. V âcib diyen
âlim ler de vardır. K a b r ziyâreti, sü n netdir. K ab rlerin en kıym
etlisi olan (Hucre-i se’âdet) i ziy âre^sü n n etlerin en kıym etlisi
o lu r.[K ad ı İyâd, 544 [m. 1150] de M errâk işd e, Y ahyâ Nevevî
676 [m . 1277] de Ş a m d a , İbni H ü m â m M u h a m m e d Sivâsî
de 861 [m. 1456] de vefât etdiler.]
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem » B akî k ab ristân ın ı
ve U h u d şehîdlerini ziyâret ederdi. H in d istân ın b ü y ü k âlim lerinden,
 b dülhak-ı D ehlevî «rahim e-hullahü teâlâ» 1052
[m. 1642] de vefât etdi. Fârisî (Medâric-ün-nübüvve) k itâbında
U hud gazvesini anlatırken b u yuruyor ki, E bû Ferde
«radıyallahü anh» b u yurdu ki, R esûlullah «sallallahü aleyhi ve
sellem», birgün U hu d şehîdlerini ziyâret etdi. (Ey ibâdete lâyık
olan Rabbim! Senin bu kulun ve Resûlün şâhidim ki, bunlar senin
rızânı kazanmak için şehîd oldular!) dedikden sonra, bize dönerek
(Bir kimse bunları ziyâret ederse ve selâm verirse, bunlar o selâm
— 139 —
—–OA —–
sâhibine cevâb verirler. Kıyâmete kadar, böyle cevâb verirler)
b u y urdu. Peygam berim iz, U h u d şehîdleıini ziyârete gider,
(Sabr etdiniz. Size selâm olsun!) b u y u ru rd u . H azret-i E bû B ekr
ve H azret-i Ö m er «radıyallahü teâlâ anh ü m â» de, halîfe iken,
U h u d şehdlerini ziyâret ederek, böyle söylerlerdi. F âtım a-ı
H uzâiyye « rahim e-hullahü teâlâ» diyor ki, U h u d m eydanından
geçiyordum . (E y R esûlün am cası H a m z a «radıyallahü teâlâ
anh» san a selâm olsun!) dedim . (A llahın selâm ı ve rahm eti ve
bereketi sana olsun!) cevâbını işitdim . U tâf bin H âlid M ahzûm î
« rahim e-hullahü teâlâ» teyzesinden h ab er verdi ki, U h u d şehîdlerini
ziyârete gitm işdi. Şehîdlere selâm verdi. S elâm ına cevâb
verdiler ve (B iz sizi tan ıy o ru z) dediler.
N isâ sûresinin altm ışüçüncü âyetinde m eâlen, (Onlar nefslerine
zulm etdikden sonra, gelirler. Allahü teâlâdan afv dilerler.
Resûlüm de, onlar için istiğfâr ederse, Allahü teâlâyı elbette tevbeleri
kabûl edici ve merhamet edici olarak bulurlar) b u y uruldu. Bu
âyet-i kerîm e, K ab r-i se’âdeti ziyâret etm eği em r etm ekdedir.
Bu âyet-i kerîm e, hem erk ek ler içindir, hem de k ad ın lar içindir.
K abr-i se’âdeti ziyâret ederken, bu âyet-i kerîm eyi o k u m an ın
m ü steh âb olduğu bildirilm işdir.
İm âm -ı A lî «rad ıy allah ü an h » b u y u rd u ki, M u h am m ed
bin H a rb H ilâlîden «radıyallahü teâlâ anh» işitdim . D edi ki,
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» defn o lu n d u k d an üç
gün so n ra, H ucre-i se’âd eti ziyâret edip, bir köşeye o tu rm u ş-
d um . Bir köylü gelip, kendini K abr-i se’âd et üzerine atdı. K abr-i
şerif ü stü n d en to p ra k alıp, yüzüne gözüne saçdı. Yâ R esûlullah
«sallallahü aleyhi ve sellem»! H a k teâlâ senin için b u y uruyor,
diyerek y u k arıd ak i âyet-i kerîm eyi oku d u . Ben, nefsim e zulm
etdim . İstiğfâr için seni vesîle ediyorum , dedi. K abr-i se’âd etd en
b ir ses gelerek, san a m üjde olsun! G ü n âh ların afv edildi dediği
işitildi.
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem », U hud şehîdlerini
ziyâret için, M edîneden U h u d a teşrif etm işdir. B u n d an dolayı,
K abr-i se’âdeti ziyâret için, M edîne-i m ünevvereye gitm ek de
elbette ibâdet olur. B unun çok sevâb olduğunu, İslâm âlim leri
«rahim e-hüm ullahü teâlâ» sözbirliği ile bildirm işlerdir.
(Yalnız üç mescide ziyâret için gidilir) hadîs-i şerifi, K abr-i
se’âdeti ziyâret için M edîne-i m ünevvereye gitm enin çok sevâb
o ld u ğ u n u gösterm ekdedir. Bu ziyâreti y ap m ıy an lar, bu çok
sevâbdan m a h rû m kalırlar. Belki de, vâcibi terk etm iş olacak—
140 —
■ » t-1
H ucre-i se’âd et kapısına getirip, d ü â ve istigâse edeceği zem an,
b u ray a defn edeceklerini san arak , içeri sokm asını istem iyenler
oldu. G ü rü ltü y ü önlem ek için, içeri sokulm ayıp, B akî’ kabristâ-
nına defn olundu. İleride böyle çirkin hâller olm am ası için,
dıvarın ve o d an ın kapısını dıvarla ö rü p , k apatdılar.
Em evî halîfelerinin altıncısı olan Velîd «rahim e-hullahü
teâlâ» M edîne vâlîsi iken, dıvâıı yükseltdi ve üzerini küçük bir
k u b b e ile ö rtd ü . Ü ç k ab r, d ışard an görülem ez ve içeri girilem ez
oldu. Ö m er bin A b d ü l’azîz «rahm etullahi aleyh», M edîne-i
m ünevvere vâlîsi iken, 88 [m . 707] de, halîfe V elîdin em ri ile,
zevcât-ı tâh irâtin « radıyallahü teâlâ anhünne» o d a la n n ı yıkdı-
n p , M escid-i se’âdeti genişletirken, etrâfına ikinci b ir dıvar yapdırdı.
Bu dıvar beş köşeli idi. H iç kapısı yokdu.
Ira k ’d a Z engîlerin idâre etdiği A tab ek ler devletinin veziri,
ya’nî başvekili ve S alâh ad d în -i E yyûbî’nin am cası oğlu olan
C em âleddîn-i İsfehânî «rahim e-hullahü teâlâ», 584 [m . 1189]
senesinde, H ucre-i se’âd etin dış d iv an etrâfına san d al ve ab an o s
ağ açların d an bir p arm ak lık yapdırdı. P arm ak lık , m escidin
tav an ın a k a d a r yüksekdi. F ek at, birinci yan g ın d a yandı. Altı-
yüzseksensekiz (688) [m. 1289] senesinde dem irden yapılıp yeşile
boyandı. Bu parm aklığa (Şebeke-i se’âdet) denir. Şebeke-i se’
â d e tin kıb le ta ra fın a (M uvâcehe-i se’âdet), şa rk ta ra fın a
(Kadem-i se’âdet), g arb ta ra fın a (Ravda-i mutahhera) ve şimal
tarafın a (Hucre-i Fâtıma) denir. M ekke-i m ükerrem e şehri,
M edîne-i m ünevvere şehrinin cen û b u n d a o lduğu için, M escid-i
nebinin o rtasın d a, y a ’nî R avda-i m u tah h erad a, kıbleye d ö n en
kim senin sol ta ra fın d a H ucre-i se’âdet, sağ o m u z u tarafın d a
ise, M inber-i şerîf b u lu n u r.
232 [m . 847] senesinde, Şebeke-i se’âd etin b u lu n d u ğ u yer
ile dış d ıv arlan n ın arasın a ve bu yerin dışına m erm er döşendi.
M erm erler, zem an zem an değişdirildi. S on o larak sultân A bdülm
ecîd h ân « rahim e-hullahü teâlâ» döşetdi.
H ucre-i se’âd etin beş köşeli dıv ârları yapılırken üzerlerine
bir de k ü çü k k u b b e yapılm ışdı. Bu kubbeye (Kubbe-tün-nûr)
denir. O sm ânlı p â d işâ h la n n m « rahim e-hüm ullahü teâlâ» gönderdikleri
(Kisve-i şerife) b u kubbe üzerine ö rtü lü rd ü . K ubbetü
n -n û r üzerine gelen, M escid-i se’âdetin b ü yük yeşil kubbesine
(Kubbe-tül-hadrâ) denir. Şebeke-i se’âd et denilen parm aklığın
dış tarafın a ö rtü len kisve, K ubbe-i h ad râ altındaki kem erlere
asılırdı. Bu iç ve dış perdelere (Settâre) denir. Şebeke-i se’âdetin
__ __ Kıyamet ve A hıret — F. 10
şark, garb, şimâl taraflarında birer kapısı vardır. Şebeke-i se’âdet
içine harem -i şerîf ağalarından başka kimse giremez. D ıvarlann içine
ise, hiç kimse giremez. Ç ünki kapılan ve pencereleri yokdur.
Y alnız kubbe ortasında ufak bir delik olup, tel kafes ile kapalıdır.
Bu deliğin hizâsında olarak, K ubbe-i hadrâya da bir delik açılmış-
dır. M escid-i şerîf kubbesi 1253 [m . 1837] senesine k a d a r k u rşun
renginde idi. S u ltân M ah m û d -i A dlî h ân ın « rah m etu llah i
aleyh» em ri ile yeşile boy an d ı. 1289 [m . 1872] da, su ltân
A b d ü l’azîz h ân ın « rah m etu llah i aleyh» em ri ile yeniden bo
yandı.
M escid-i se’âdeti ta ’m îr ve tezyîn için su ltân A bdülm ecîd
hân «rahim e-hullahü teâlâ» k ad ar çok p ara hare eden ve gayret
eden hiçbir kimse olm am ışdır. H arem eyni ta ’m îr için yediyüzbin
altın sarfetmişdir. T a ’m îr 1277 [m. 1861] de tem âm olm uşdur. H ergün
R esûlullaha bir hizm etde bulunm uşdur. Bu yolda keşf ve
k erâm etleri de g ö rü lm ü şd ü r. S u ltân A bd ü lm ecîd hân , M escid-i
nebevinin eski şeklini, İstan b u ld a H ırka-i şerîf câm i’inde
b u lu n d u rm a k için em r b u y u rm u ş, b u n u n için, 1267 senesinde,
m ühendis m ektebi h o c aların d an binbaşı ressam hâcı İzzet
efendi «rahim e-hullahü teâlâ» M edîneye gönderilm işdir. İzzet
efendi her yeri ölçerek elliüç d e fa küçültülm üş bir modelini yapıp
İstanbula gönderdi. Sultân A bdülm ecîd hânın yapdırdığı (Hırka-i
şerîf) câm i’ine kondu.
A bdülm ecîd hânın ta ’m îrinden sonra, kıble d iv an ile
Ş ebeke-i se’â d et a ra sı y e d ib u ç u k m etre, şark d ıv a rın d a n
K adem -i se’âd et şebekesine altı m etre, Şebeke-i Şâm î genişliği
o n b ir m etre, M uvâcehe-i şerife şebekesi genişliği o nüç m etre,
M uvâcehe-i şerife şebekesi ile şebeke-i Şâm î arasın d ak i uzun lu k
o n d o k u z m etredir. M escid-i nebevinin kıble tarafın d a genişliği
yetm işyedi m etre, Kıble d ıv arından, dıvâr-ı Şâm îye k a d a r u zu n
luğu yüzonyedi m etredir. H ucre-i se’âdet ile m inber-i şerîf arası
olan (Ravda-i mutahhera) genişliği o n d o k u z m etredir. Bu ölçü
ler, bir M edîne zrâ’ı kırkiki santim etre old u ğ u n a göredir.
H anefi fıkh kitâblarındaki şer’î zrâ ise, kırksekiz santim etredir.
Suûd oğullanndan A bdül’Azîz, O sm anlılann H arem eyn-i şerîfeyne
olan m u’azzam hizmetlerini gizlemek, O sm anlılann gözleri
kam aşdıran zînetli, kıymetli eserlerini yok etm ek için, 1368 [m.
1949] târihinde em r ederek, Mescid-i nebeviyi yeniden ta ’mire ve
tevsî’a başladılar. 1370’de başlayıp, 1375’de bitirdiler. B ütün sahâsı
11648 m etre-kare oldu. B undan evvel 9000 m etre-kare idi. Şark
ve garb dıvarlarm ın u zu n lu ğ u 128, şim âl d ıv an n ın uzu n lu ğ u 91
— 146 —
m etre oldu. R av ak lar y a’nî kem erler içinde 232 direk vardır.
Yeni yapılan iki m inâreden herbiri 70 m etre yükseklikdedir.
M ekkedeki M escid-ül-harâm 1375 [m 1955] de genişletildi.
29127 m etre-kare iken 160168 m etre-kare oldu. 7 m inâresi 90
m etre yüksekdir. Safâ ve M erve tepelerinin üzerleri de ö rtülerek,
M escid-ül-harâm ile birleşdirildi. B irçok yerlerin ism lerini
değişdirip kendi ism lerini koydular.
M edînenin bir dânecik (Bakî’) k a b ristâ n ın a ilk o larak
O sm ân bin M a’zûn «radıyallahü anh» defn edildi. R esûlullah
«sallallahü aleyhi ve sellem» bu süt kardeşinin kabrine m übârek
eli ile b ü yük bir taş dikdi. K a b r taşı dikm ek sünnet olduğu
b u n d an anlaşılm akdadır.
M edîne-i m ünevveredeki türbeleri m ezhebsizler yıkmışdı.
Sultân M ahm ûd hân, hepsini yeniden yapdırdı. Birinci cihân harbinden
sonra, İngilizler burasını O sm ânlılardan alıp, A bdül ’A zîz’
e verdiler. T ekrâr hepsini yıkdırdı. M übârek binâlan, hattâ Zem
zem kuyusu üzerinde, birinci A bdülham îd hânın «rahim e-hullahü
teâlâ» yapdırm ış olduğu san’at eseri binâyı yıkdılar. Resûlullahın
dünyâya teşrif etdiği m übârek evi de yıkdılar. Yerine çarşı yapdılar.
H ucre-i se’âdetden so n ra ilk yapılan türbeler, B akî’ kabristân
ın d a, R esûlullahın m ü b ârek zevcelerinin, kabrleri üzerine
yapılm ış olan kubbedir. Z eyneb bint-i C ah ş «radıyallahü
anhâ» vâlidem iz pek sıcak günde vefât etm işdi. H azret-i
Ö m er, k a b r kazılırken, cem â’ati güneşden k o ru m a k için, k ab r
üzerinde çadır k u rd u rd u . Ç adır, u zu n zem an k a b r üzerinde
kaldı. B u n d an so n ra, k ab rler üzerine çadır, çard ak , zem anla,
tü rb eler yapıldı. İslâm iyyetde ilk tab u t d a, yine Z eyneb vâlidem
iz için yapıldı. H azret-i Ö m er « radıyallahü anh», cenâzeye
m ahrem lerinden başkasının gitm esine izn verm em iş, E shâb-ı
kirâm b u n d an ü zülm üşdü. E sm â bint-i Ü m eys, (H abeşde tab u t
g ördüm . C enâzeyi ö rtü y o r) dedi. B unun anlatdığı şeklde tab u t
yapılıp b ü tü n E shâb ile birlikde gidilerek defn edildi.
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem » efendim iz, her
sene U h u d şehîdlerini ziyâret ederdi. (H u rre-i V âkum ) denilen
yerde d u ru p , şehîdlere selâm verirdi. H icretin sekizinci senesinde
ziyârete gidince, herbirine ayrı ayrı selâm verdi. (Bunlar
şehîddir. Ziyâret edenleri tanırlar. Selâm verince işitir, cevâb
verirler) b u y u rd u . F â tım a -tü z -Z e h râ «radıyallahü an h â» h a z
retleri de, hazret-i H am zan ın «radıyallahü teâlâ anh» kabrini
her iki g ü n ae bir ziyâret eder, yeri u n u tu lm am ak için, işâret
k o rdu. H er C u m ’a gecesi gidip, u zu n nem âz kılar, çok ağlardı.
— 147 —
İm âm -ı Beyhekî « rahim e-hullahü teâlâ» bildiriyor ki,
A b d u llah ibni Ö m er « radıyallahü teâlâ anh ü m â» b u y u rd u ki,
C u m ’a günü, güneş d o ğ m ad an önce, b ab am h azret-i Ö m er ile,
şehîdleri ziyârete gitdik. B ab am hepsine selâm verdi. Selâm ına
cevâb işitdik. B ana, sen m i cevâb verdin dedi. H ay ır şehîdler
cevâb verdiler dedim . Beni sağ tarafın a geçirip, herbirine ayrı
ayrı selâm verdi. H e r k ab rd en , üçer d e f a cevâb işitdik. B abam ,
hem en secdeye kap an d ı. A llahü teâlâya şü k r eyledi. H azret-i
H a m z a ile, kızkardeşinin oğlu A b d ü llah bin C ahş ve M u s’ab
bin U m eyr « radıyallahü an h ü m ecm a’în» bir k abrdedir. Y etm iş
şehîdden, geri k alanları da, ikisi üçü bir kabrdedir. Birkaçı da
B akî’ k ab ristân ın d ad ır. [Bu şehîdlerin hepsinin ism leri, (M ir’ât-i
Medîne) de yazılıdır.]
VEHHABİ ONBEŞİNCİ KISIM
05
Oca