wiki

VEHHABİ SEKİZİNCI KISM

— K itâbın yüzaltm ışsekizinci ve üçyüzelliüçüncü
sahîfelerinde: (A llahü teâlâ ile kulları arasında birini vâsıta
yapmak, ondan birşey istemek, sözbirliği ile küfr olur, ibni Kayyım,
ölüden birşey istemek, ondan Allahü teâlâ katında şefâ’at etm esini
dilemek, büyük şirkdir, dedi. H anefî kitâblarından Fetâvâ-yı Bezzâ-
ziyye, ervâh-ı meşâyih hâzırdır diyen kâfir olur demekdedir. Meyy
itd e his ve h a re k e t o lm a d ığ ı, â y e tle rd e n ve h a d îs le rd e n
anlaşılm akdadır) diyor.
— 111 —
Y etm işinci sahîfesinde, (U kâşe, C ennete hesâbsız girm esi
için R esûlullahdan düâ istedi. Bu da, diriden düâ istem ek câiz
olduğunu gösterm ekdedir. Fekat gâibden ve ölüden düâ istem ek
şirkdir) dem ekdedir. R esûlullahın düâsı kabûl olduğu gibi, O ’
n u n yolunda, izinde b u lu n an ların da, d ü â la n kabûl olur. K endisi
de, üçyüzseksenbirinci sahîfede, tm âm -ı A hm edin ve
M üslim in «rahim e-hüm allahü teâlâ», Ebû H üreyreden «radıyallah
ü teâlâ an h » b ild ird ik le ri h ad îs-i şerîfde, (Saçları dağınık
ve kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey
için yemîn etseler, Allahü teâlâ onları doğrulamak için, o şeyi
yaratır) b u y u ru ld u ğ u n u , y azm ak d ad ır. A llah ü teâlâ, sevdiği
kullarını yalancı çık arm am ak için, yem în etdikleri şeyleri bile
yaratın ca, d ü âların ı elbette k ab û l b u y u ru r. A llahü teâlâ, M ü ­
m in sûresinin altm ışıncı âyetinde (Bana düâ ediniz! Düânızı
kabûl ederim) buyuruyor. D ü âların kab û l olm ası için şartlar
vardır. Bu şa rtla n taşıyan d ü â elbet k ab û l olur. H erkes bu
şartları bir aray a getirem ediği için, d ü â la r k abûl olm ıyor. Bu
şa rtla n y a p d ık la n n a güvendiğim iz A lim lerin, Velîlerin d ü â
etm eleri için, o n la ra y alv arm ak , niçin şirk olsun? Biz, A llahü
teâlâ, sevdiklerinin rû h ların a işitdirir. O n ların hâtırı için, istenileni
yaratır diyoruz. A llahü teâiâ için hayvan kesiyor ve K u r’ân-ı
k e rîm .o k u y o ru z . Sevâbını m eyyitin rû h u n a gö n d erip o n d an
şefâ’at, yardım istiyoruz. Ö lü için ibâdet eden elbet m üşrik
olur. A llahü teâlâ için ibâdet edip, sevâbını ölüye bağışlıyan
m üşrik olm az ve hiç suçlu olm az. B unları, arab ça (Minhat-ülvehbiyye)
kitâbı da çok güzel bildiriyor.O radan türkçeye tercem e
ederek yirm idördüncü m addede bildirdik. H azret-i M eryemin
ve Esyed bin H udayrın ve Ebû M üslim A bdüllah H avlânînin
« ra h im e -h ü m u lla h ü teâlâ» k e ra m e tle rin i, kendisi de y azm ak –
dadır. [Abdüllah-ı Havlânî «rahm etullahi aleyh» 62 de Şam da vefât
etdi.] Evliyânın «rahim e-hüm ullahü teâlâ» rûhlanndan yardım
isteriz. Ç ünki, A llahü teâlânın sevdiği k u llan n ın rû h la n , diri
iken de, öld ü k d en so n ra da, A llahü teâlânın verdiği kuvvet ile ve
izni ile, dirilere yardım ederler. Böyle in an arak E vliyâdan
« rahim e-hüm ullahü teâlâ» yardım istem ek, A llahü teâlâdan
başkasına tap ın m ak olm az. O ’n d an istem ek olur.
V ehhâbî kitâbının (Allâme) ism ini verdiği ve yazılarını kendilerine
sened o larak kullandığı İbni K ayyım -ıC evziyye 751 [m.
1350] de vefât etd i. B u n u n (Kitâb-ür-rûh) d a , (B ir kim se,
b ir k a b ri ziy âret edince, k a b rd e b u lu n a n m eyyit, ziy âret
— 112 —
n am adı. H ucre-i se’âdete gelip (Y â R esûlallah! Bu gece sana
m üsâfıriz) dedi. Bir y an a o tu rd u . G özlerin i kapadı. B iraz
so n ra, başını kaldırıp güldü. S o n ra çok ağladı. G ö z ü n ü açıp,
R esûlullah elim e p a ra verdi dedi. A vucunu açdı. P araları görd
ü m .B u n ları hem kullan d ık , hem de sad a k a verdik. R âh atca
Şîrazda evim ize geldik. [E bû A bdüllah bin H afif « rah m etu llahi
aleyh» 371 [m. 981] de vefât etm işdir.]
A hm ed bin M u h am m ed Sofi «rahim e-hullahü teâlâ» diyor
ki, H icâz çöllerinde varlığım kalm adı. M edîneye geldim . H ucrei
se’âdet yanında R esûlullaha selâm verdim . Bir yana o tu ru p
uyudum . R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» g ö rü n ü p ,
(A hm ed geldin mi? A vucunu aç!) buy u rd u . A vucum u altınla
doldurdu. U yandım . Ellerim altın dolu idi. [E bül-A bbâs A hm ed
bin M uham m ed V â’iz E ndülüsî «rahm etullahi aleyh» 671 [m.
1284] de M ısırda vefât etdi.]
R esûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» âşıklarının
tem iz k alblerinden çıkan sözler, edebe, saygıya uyg u n su z g örü­
nürse, b u n la ra birşey dem em eli, susm alıdır. B u rad ak i edeblerden,
saygılardan biri de, susm akdır. Â şık lard an biri, K abr-i
se’âdetin y an ın d a her sab âh ezân o k u r, n em âz u y k u d an d a h â
iyidir derdi. M escid-i N ebî hizm etçilerinden birisi Resûlullahın
«sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem» h u z û ru n d a terbiyesizlik
yapıyorsun diyerek, b u n u döğdü. Bu d a, (Y â R esûlallah! Y üksek
h u zû ru n u z d a ad am dövm ek, söğm ek, edebsizlik sayılm az
mı? dedi. B iraz sonra, döğen kim senin felç olduğu, eli ayağı
tutm adığı görüldü. Üç gün so n ra d a, öldü. B unu, hâfız EbülK
âsım «rahim e-hullahü teâlâ» k itâb ın d a y azm ak d ad ır. Sâbit
bin A hm ed B ağdâdî «rahim e-hullahü teâlâ» de, b u n u gördü
dem ekdedir. [Ebül-K âsım Ali ibni A sâkir 571 [m. 1176] de
Ş am da vefât etdi.
İb n ü n -N u ’m ân « rahm etullahi aleyh» k itâb ın d a diyor ki,
İbnüs-S aîd «rahim e-hullahü teâlâ» ve ark ad aşları M edînede
p arasız kalm ışlardı. H ucre-i se’âdeti ziyâretden so n ra (Y â R esû­
lallah! P aram ız bitdi. Yiyeceğim iz kalm adı!) deyip çekildi. M escid
kapısından çıkarken birisi b u n u evine g ö tü rü p , bol bol
h u rm a ve p ara verdi.
Şerif E bû M u h am m ed A bdüsselâm Fâsî «rahim e-hullahü
teâlâ» diyor ki, M edînede üç gün kaldım . M inber ö n ü n d e iki
rek ’at nem âz kılıp, (Ey yüce ceddim ! Açlığa dayanam ıyacak
hâle geldim !) dedim . B iraz so n ra, birisi gelip, bir tepsi yiyecek
— 117 —
– | t i – –
getirdi. Pişm iş et, tereyağı ve ekm ek vardı. B ana birisi yetişir
dedim ise de, hepsini yiyiniz! B unları R esûlullahın em ri ile
getirdim . Ç o cu k larım için h âzırlam ışdım . R ü ’yâda R esûlullahı
«sallallahü aleyhi ve sellem » g ö rd ü m . (Bir parçasını da, Mesciddeki
din kardeşine götür yisin!) buyurdu.
Şerif M ühessir K âsım î «rahim e-hullahü teâlâ», H ucre-i se’
âdetin Şam tarafın d ak i teheccüd m ihrâbı ö n ü n d e uyum uşdu.
A nsızın kalkıp, H ucre-i se’âdetin önüne geldi. G ülerek geri
gitdi. M escid-i N ebi hizm etçilerinin m üdîri olan Şem seddîn
Savâb, m ih râb y an ın d a idi. N için g ü ldüğünü sordu. (B irkaç
gündenberi evim de yiyecek yokdu. H azret-i F âtım an ın m ak â-
m ında, Yâ R esûlallah «sallallahü aleyhi ve sellem». Aç kaldım
dem iş, b u ray a gelip u yum uşdum . R ü ’yâda, Yüce C eddim bir
kâse süt verdi. îçdim . U yandım . K âse elim de idi. T eşek k ü r için,
H ucre-i tâhire ö n ü n e geldim . O rad ak i zevkden, lezzetden güld
üm . İşte kâse!) dedi. (Misbâh-uz-zulâm) kitâbı b u n u u zu n
y azm ak d ad ır.
Alî bin İb râh im Busrî «rahm etullahi aleyh» diyor ki,
A bdüsselâm bin E bî K âsım S ahâbî «radıyallahü teâlâ anh»,
H ucre-i se’âd et ö n ü n d e d u ru p (Y â R esûlallah! M ısırdan geldim .
Beş aydır sana m üsâfîrim . K aç g ü n d ü r aç kaldım . A llahü teâlâ­
d an yiyecek isterim ) dedi. Bir y an a çekilip o tu rd u . Bir kim se
gelip H ucre-i se’âdete selâm verdikden so n ra A bdüsselâm ın
elinden tu tu p , çadırına g ö tü rd ü . Y em ek ikrâm eyledi. B iraz
yidi. M edînede b u lu n d u ğ u zem an, bu ad am o n u çad ırın a g ö tü ­
rü r d o y u ru rd u .
İm âm -ı S em hûdî «rahim e-hullahü teâlâ» kapısının a n a h ta ­
rını d ü şü rd ü . B ulam adı. H ucre-i se’âd et ö n ü n e gelip, Yâ R esû­
lallah «sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem » ı A n ah tarım ı
d ü şü rd ü m . Evim e gidem iyorum dedi. Bir çocuk elinde an ah tarı
getirdi. B unu b u ld u m . A cab â sizin mi dediğini, (Medine târihi)
ad ın d ak i kendi k itâb m d a yazm ak d ad ır. [N ûreddîn A lî bin
A hm ed S em hûdî, 911 [m . 1505] de vefât etdi. (EI-vefâ) ve
(H ü lâ sa t-ü l-v e fâ ) k itâ b la r ın d a M e d în e -i m ü n e v v e re y i
an latm ak d ad ır.]
Şeyh Sâlih A b d ü lk âd iı «rahim e-hullahü teâlâ» b u y u ru y o r
ki, M edîne-i m ünevverede b irkaç gün aç kaldım . H ucre-i se’
âdeti ziyâretden so n ra, R esûlullahdan ekm ek, et, h u rm a istiyecek
k a d a r ileri gitdim . S o n ra (Ravda-i mutahhera) d a iki rek ’at
n em âz kılıp, bir y an d a o tu rd u m . B iraz so n ra k ib ar b ir kim se
gelip, evine g ö tü rd ü . Et kızartm ası, ekm ek ve h u rm a yidirdi.
— 118 —
D edi ki, (öğle vakti (Kaylûle) sünnetini yapm ak için uyum uş-
dum . R ü ’yâda R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» efendim
iz g ö rü n d ü . Bu yem ekleri size verm em i söyledi.)
Seyyid A hm ed M edenî, (Delâil-ül-hayrât) k itâbının sâhibi
olan Süleym ân C ezûlînin «rahim e-hullahü teâlâ» soyundandır.
(M ir’ât-i Medîne) kitâbının yazıldığı (1301) [m. 1883] senesinde
sağ idi. B abası fakîr imiş. Ç ocuk, elm a, a rm u t, h u rm a gibi
şeyler isteyince, satın alam azm ış. O yalam ak için, git R esûlullahd
a n «sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem» iste derm iş. H ucre-i
se’âd et kapısına gidip, dilediğini isterm iş. Şebeke-i se’âdetin iç
tarafın d an b u n la r uzatılır, alır yirmiş.
Kilisli M ustafâ Işkî efendi «rahim e-hüllahü teâlâ»
(Mevârid-i M ecîdiyye) târih kitâb ın d a diyor ki, M ekkede yirm i
sene kaldım . 1247 [m. 1831] senesinde altm ış altın birikdirip,
çoluk çocuk ile M edîneye geldik. P aralar yolda bitdi. Bir tan ıd ı­
ğım a m üsâfır olup, H ucre-i se’âdete geldim . R esûlullahdan «sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem » yardım istedim . Üç gün so n ra,
b u lu n d u ğ u m eve bir bey gelerek, benim için bir ev kiraladığını
söyledi. E şyâlanm ı o ray a taşıtdı. Bir senelik kirâ bedelini ödedi.
B irkaç ay sonra, bir ay h asta yatdım . Evde yiyecek ve satacak
birşey kalm adı. Zevcem in yardım ı ile d am a çıkıp R esûlullahın
«sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem » türbesine karşı, sıkıntım ı
an latıp yardım dilem ek istedim . Ellerim i kaldırınca, dünyâlık
istem ekden utandım . Birşey söyleyem edim . O d am a indim .
E rtesi gün, bir kim se gelip, filân efendi bu altınları sana hediyye
g ö nderdi, dedi. Keseyi aldım . G eçim im iz düzeldi ise de, h astalık
d an k u rtu lam ad ım . Y ardım la H ucre-i se’âdet ö n ü n e gelip,
R esûlullahdan «sallallahü aleyhi ve sellem» şifâ istedim . M escidden
çıkıp, kim seden yardım istem eden evim e y ü rü d ü m . Eve
girerken, hastalığım hiç kalm adı. N azar değm em esi için, sokağa
b irk aç gün b asto n a d ay a n a ra k çıkdım . F ek at, p a ra bitm işdi.
Ç o lu k çocuğu k aran lık d a b ırak ıp , M escid-i Nebeviye geldim .
Y atsı n em âzın d an so n ra sıkıntım ı R esûlullaha «sallallahü
aleyhi ve sellem» söyledim . Y olda tanım adığım bir kim se
y anım a gelip, elim e bir kese verdi. İçinde, beheri d o k u z k u ru ş­
luk k ırk d o k u z altın vardı. M u m ve lüzûm lu şeyleri aldım , eve
geldim .
M ustafa Işkî efendi, d iy o r ki, O ğlum M u h am m ed Sâlih
k u n d a k d a iken, anası hastalan d ı. S ü tü kesildi. Ç ok sıkıldık.
— 119 —
Ç ocuğu H ucre-i se’âdete g ö tü rd ü m . P erde eteğine bırakdım .
(A llahüm m e innî es’elüke ve eteveccehü ileyke bi-N ebiyyinâ ve
seyyidinâ M u h am m ed in «sallallahü aleyhi ve sellem » N ebiyyirrah
m e, yâ seyyidinâ, yâ M u h am m ed «sallallahü aleyhi ve sellem»!
İnnî eteveccehü ilâ R abbike ersil m ürdiate li-hâzel-m a’
sûm ) diyerek d ü â etdim . S ab ah erken, Şerif ism inde bir subay
gelip (Efendim ! Üç aylık kızım vefât etdi. V âlidesinin sütünü
kesem iyoruz. A cabâ, süt anası a n y a n varm ı?) dedi.
Ç ocuğu gösterdim . Ç ocuğu bize verirseniz, A llahü teâlâ-
nın rızâsı için o n a sü t veririz. İyi terbiye ederiz. Zevcem de, b u n a
sevinir dedi. Ç ocuğu gö tü rd ü .
Yine diyor ki, (1257) senesinde çok sıkıntı çekdim .
İstan b u l’a gitm eği d ü şü n d ü m . (Regâib) gecesinde, R avda-i
m ü tah h eran ın b ir köşesinde o tu rd u m . R esülullah’d an «sallallahü
aleyhi ve sellem» izn istem ek için, g önlüm ü H ucre-i se’
âdete bağladım . U yum uşum . R ü ’y âd a bir ses, üç kerre
(İstan b u l’a git. M ustafâ p aşaya m üsâfır ol!) dedi. Eve gitdim .
Ç o lu k çocuğa vedâ edip yola çıkdım . İskenderiye şehrine k a d a r
y ü rü d ü m . V ap u r p aram yokdu. Ç ok sıkıldım . (İşlerinizi şaşınp,
sıkıldığınız zeman kabrdekilerden yardım isteyiniz!) hadîs-i şerifini
hâtırladım . (Kasîde-i bürde) y a z a n olan im âm -ı B usayrînin
«rahim e-hullahü teâlâ» türbesine gitdim . Z iyâret etdim . A llahü
teâlânın sevgili kullanndan olan bu zâtın m übârek rûhunu vesile
ederek, Cenâb-ı H ak ’dan yardım diledim. [İm âm -ı M uham m ed
B usayrî, 695 [m. 1295] de vefât etm işdir]. D ışarı çıkınca Serezli
A h m ed Bey a d ın d a birisi ile karşılaşdım . Beni arıyorm uş.
(E fendim O sm anlı D evlet a d a m la rın d a n S a’îd M uh îb efendi
«rahim e-hullahü teâlâ» yola çıkdığınızı işitip, sizi görm ekle
şereflenm ek istiyor. Z ahm et b u y u ru p , gelirseniz çok sevinecekdir)
dedi. K onağa gitdik. M uhîb efendi, b üyük bir nezâk et ile ve
saygı ile karşıladı. (K abûl b u y u ru rsan ız, v ap u rla İsta n b u l’a birlikde
gidelim ) dedi. Ertesi gü n , M ısır vâlisi M uham m ed Alî
p aşad an «rahim e-hullahü teâlâ» üç kese p a ra geldi. V ap u rla
İsta n b u l’a geldik. Y irm ibir gün, v ap u rd a k a ra n tin a d a kaldık.
C u m ’a günü, v ap u rd an çıkınca, d o ğ ru E yyûb su ltân a gitdim .
H â lid b in Z ey d h a z re tle rin i « ra d ıy a lla h ü te â lâ an h » ziy âret
edip, kendisine garîb bir m üsâfır o ld u ğ u m u kalbim den geçirip,
y ardım etm esi için yalvardım . E yyûb câm i’inde, C u m ’a nem â-
zını k ıldıkdan so n ra, cem â’at ile birlikde türbeye girdik. Bir
— 120 —
yan d a o tu rd u m . B ilm ediğim bir zât, (N ereye gideceğiz? em r
ediniz efendim ?) dedi. A rk a m d a n , birisi, sırtım a y u m ru k vurup
(em r o lu n an yere) dedi. Y olda giderken:
— A rk am a y u m ru k v u ran kim idi dedim .
— O n u n ismi M ah m û d d u r. E y y û b eh âlisi, kendisine meczûb
derler dedi.
— Beni nereye g ö tü rü y o rsu n u z dedim .
— B endeniz, eski ser kâtib-i yâri ve şim di ser ask er (H a rbiye
n âzın ) olan M ustafâ N üri paşan ın «rahim e-hullahü teâlâ»
adam ıyım . Sizi bulm ağı em r b u y urdu.
— M ustafâ paşa ile tan ışm ıy o ru z. A cabâ, niçin böyle em r
verdiler?
— O rasını bilem em . A dınızı saygı ile söyliyerek, sizi beklediklerini
bildirdiler.
— Beni bilm ez idin. E yyûbde hiç bilen de y okdur. A cab â
yanlışlık olm asın dedim .
— H ay ır efendim ! Paşa hazretleri beni gönderirken,
(B ugün E yyûbde, C u m ’a n em âzın d an so n ra, şöyle m ü b ârek
bir zât bulacaksın. Saygı ile, edeb ile alıp b u ray a getir) dedi.
Şeklinizi an latd ı dedi.
Bu sözleri işitince, M u stafâ p aşan ın m a ’nevî bir işâret
aldığını d ü şü n d ü m . K arşısına çıkınca, b ü y ü k bir incelikle ve
saygı ile ve edeb ile karşıladı. E fendim benim m üsâfîrim sin.
İstediğin k a d a r kalırsın. D ilediğin yerleri gezer, dolaşır, yine
gelirsin dedi. Bir o d ay a yerleşdirdi. E m rim e b irk aç hizm etçi
verdi. Ertesi gün, şeyh A b d ü lk âd ir M evlevi tekkesinin ziyâret
gü n ü imiş. G id ip bir y an d a o tu rd u m . Biri gelip edeb ile (E fendi
hazretleri? M ü b ârek ism iniz nedir? N e zam an geldiniz? K im in
y a n ın d a m ü sâ firsin iz ? ) d ed i. C e v â b la rım ı d in ley ip g itd i.
A kşam d ö n ü şte, M u stafâ paşa h azretlerine bu soruları anlatdım
. (Yüce pâdişâhım ız «rahim e-hullahü teâlâ», b u gün orasını
şereflendirdiler. K endileri M ekke-i m ükerrem e ve M edîne-i
m ünevverede b u lu n an m ü slim ân lan çok sever ve sayarlar.
Soran kim senin p âdişâhım ız efendim iz tarafın d an gönderilm iş
olm asını san ın m ) b u y u rd u . P âdişâhım ızın m ü b ârek y ü zünü
görm ekle şereflenebilirm iyim dedim : Evet, C u m ’a nem âzı kıld
ık tan selâm lığa giderseniz, o şerefe kavuşabilirsiniz dedi. Beni,
C u m ’a selâm lığına gönderdi. Selâm lık m erâsim i, Beylerbeyi
– 121 —
C âm i’î şerifinde idi. Bir yana d u ru p , sultânın m ü b ârek cem âlini
görm ek için bekledim . Pâdişâhım ızın hak k ı gören m übârek
gözleri, bu âşık fakire ilişince, şah lan arak giden atını d u rd u rd u .
Ser ask er paşayı gönderdi. Ser ask er paşa gelip (Işkî efendi!
P âdişâhım ız selâm söylediler! Size üçyüz kuruş m a ’âş irâde
b u y u rd u lar. Ç oluk çocuğu düşünerek üzülm esin! İsta n b u l’un
her yerini gezsin, görsün b u y u rd u lar) dedi. Sultân A bdülm ecîd
h ân «rahim e-hullahü teâlâ» efendim izin bu şâhâne ferm ân lan –
nın, her zem an işitm iş olduğum keşf ve kerâm etlerinden biri
olduğ u n u anlıyarak, çoluk çocuk düşüncesinden k u rtu ld u m .
B irkaç ay sonra, M edîne-i m ünevvereye d ö n d ü m . Ç oluk ço cu ­
ğum u râ h a t ve sevinç içinde buldum . M eğer, P âdişâh A b d ü lm ecîd
hân «rahim e-hullahü teâlâ» h azretleri, benim adım
ile, çoluk çocuğum a üçbin k u ru ş gönderm iş. A rk a m d a n da,
yedi bin k u ru ş d a h â gö n d ererek , hepim izi sevindirdiler. B ütün
m ü slim ân lar gibi, b iz de, h er n em âzd a o m ü b ârek p âd işâh a
d ü â eyledik. A bdülm ecîd h ân « rahm etullahi aleyh» h azretlerinin
ihsânlarını ve kerâm etlerini an latm ak la şereflenm ek için, şu
k ıt’ayı her yerde o k u r oldum :
Şehinşâh-ı m u ’a z z a m hazret-i A bdülm ecîd h ân a,
N asıl A rz-ı hâl eylesem diye d ü şd ü m d ü feryâda,
K erâm eti çok, ihsâm bol, ol şâh-ı cihân ârâ,
G ö n lü m ü anladı, bildi, bir fak îr gelm iş üftâde.
K erâm etid ir beni kald ırd ı hâk-i m ezelletden,
M u ’az z e z eyledi fakîri, rağ m en çeşm -i hüssâde,
Işkî efendinin gitm iş o lduğu B eşiktaş M evlevî-hâne tek ­
kesi idi. S o n rad an , E yyûbde B ehâriye caddesindeki tekkeye
taşınm ışdır. O zem an, tekke şeyhi A b d ü lk â d ir dede imiş.
Işkî efendi, büyük bir zât olm alıdır. Ç ünki, H ucre-i se’­
âd et ö n ü n d e h er ne dilem işse, k ab û l o lm u şd u r. B ahriye şûrâsı
kâtiblerinden hâcı Tevfik bey «rahim e-hullahü teâlâ», M edîne-i
m ünevverede iken gözleri pek ağrım ışdı. H ucre-i se’âdeti ziyâ­
ret edip, ağ rıd an k urtulm ası veyâ İstan b u l’a gitm esi için d ü â
etm iş, evine d ö n m ü şd ü . A rkasından evine Işkî efendi gelip gözlerine
o k um uş, üflem iş, ağrı hem en kalm am ışdır.
İstan b u llu bir kim se yedi sene M edine’de kalıp, her gün
(Ravda-i mütahhera) denilen yerde (D elâil-i hayrat) k itâbını
o k u rd u . F ek at D elâil-i şerifi, ne zem an o k u m ağ a başlasa, üstü
— 122 —
tem iz, güzel k o k u lu , sakalı, bıyığı sünnete uygun o larak kesilm
iş bir ihtiyârı y an ın d a görürm üş. İstan b u la döneceği zem an,
H ucre-i se’âdetin ö n ü n d e d ü â ederken (Y â R esûlallah! B iliyorsun
ki, bu m ü b ârek yerde her gün delâil-i şerif o k u y u p bitirdim .
K abûl o ld u ğ u n u anlıyam adım . O m ü b ârek kitâbı o k u rk en
acab â gerekli saygıyı yap am ad ım mı?) dedi. Bir k en âra o tu rd u .
U yuyuverdi. R ü ’yâda, R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem »
efendim izin (Muvâcehe-i se’âdet) penceresinden bir kâse süt
ihsân b u y u rd u ğ u n u görerek, hem en alıp içer, uyandığı zem an,
y an ın d a o güzel k o k u lu ihtiyâr g ö rü n erek (âfıyet olsun k ard eşim)
d er ve gider.
R esûlullahı «sallallahü aleyhi ve sellem » vesile ederek
yapılan d ü âların kab û l o ld u ğ u n u bildiren ve m isâller veren,
nice k itâb lar yazılm ışdır. E bû Süleym ân D âvüd Şâzilînin
«rahim e-hullahü teâlâ» (Beyân-ı intişâr) k itâbında şaşılacak çok
şeyler yazılıdır. E bû Süleym ân D âv ü d Şâzilî İskender! 732 [m.
1332] de vefât etdi. M âliki idi.
İbni M uham m ed Eşbilî «rahim e-hullahü teâlâ» diyor ki, İspanyada
G ırn ata şehrinde, eski bir arkadaşım ın evinde müsâfır
idim. A rkadaşım hasta oldu. Y aşam asından üm rnîd kesildi. O zem
an vezir olan İbnül-H isâl «rahim e-hullahü teâlâ» hastayı ziyârete
geldi. Hucre-i se’âdete götürüp bırakm ak üzere bir m ektûb yazdı.
H astan ın iyi olm ası için R esûlullah’d an «sallallahü aleyhi ve
sellem» yardım diledi. H asta, birkaç gün sonra iyi oldu.
(Şakâyık-i Nu’m âniyye) k itâ b ın ın te rc e rre sin d e ikinci
cildde diy o r ki, O sm ânlı devletinin ilk Şeyhül-islâm ı ve zem anı-
m n m üceddidi o lan b ü yük İslâm âlim i M evlânâ Şem seddîn
M u h am m ed bin H a m z a F en ârîn in «rahim e-hullahü teâlâ» g ö zlerine
perde geldi. G ö rem ez oldu. Bir gece, R esûlullah «sallallahü
aleyhi ve sellem » efendim iz (Tâhâ sûresini tefsir eyle!)
b u y u rd u k d a, (yüksek h u z û ru n u z d a , K u r’ân-ı kerim i tefsir
etm eğe gücüm olm adığı gibi, gözlerim de g ö rm ü y o r) dem iş.
Peygam berlerin tabibi olan R esûlullah efendim iz, m ü b ârek hırkasından
bir p arça p am u k çıkarıp, m übârek tük rü ğ ü ile ıslatdıkd
an sonra, gözleri üzerine koym uşdur. M olla F enârî uyanıp,
p am u ğ u gözlerinin üstünde b u larak kaldırm ış, görm eğe başlam
ışdır. A llahü teâlâya h am d ve şü k r etm işdir. P am uk ipliklerini
saklayıp, öldüğü zem an gözleri üzerine konm asını vasiyyet
etm işdir. 834 [m . 1431] de B ursa’d a vefât edince, vasıyyetini
yerine getirdiler.
– 123 —
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem » efendim izi vesile
ederek A llahü teâlâya yapılan d ü â la r kab û l o ld u ğ u n d an , m üslim
ânların halîfesi, hazret-i Ö m er «radıyallahü teâlâ anh»,
M edînede kıtlık olunca, A bbâs bin A bdül M uttalibi «radıyallahü
teâlâ anh» vesîle edinerek yağm ur düâsına çıkdı ve (Yâ
R abbî! Sevgili Peygam berini «sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem»
yesîle y ap arak d ü â ederiz! R esûlünün m uhterem am cası h ü rm etine,
senden yağm ur isteriz! D üâm ızı kabûl buyur!) dem işdir.
H azret-i Ö m er «radıyallahü anh» halîfe iken, bir d ah â
kıtlık olm uşdu. K â’b -ü l-A h b âr «rahim e-hullahü teâlâ» h a z re tleri
(Y â E m îrel m ü ’m inîn»! İsrâil oğullan zem anında, kıtlık
olunca, Peygam berleri vesîle ederek d ü â o lu n u rd u ) dedi. B unun
üzerine, h azret-i Ö m er, R esûlullahın «sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem » m inberine çıkıp (Y â R abbî! Peygam berinin am casını
vesîle ed erek sa n a y a lv a rırız ve o n u n h ü rm e ti için sen d en
m ağ firet ve ih sân d ileriz) d em işd ir. C e m â ’a te d ö n ü p (R ab –
b in ize d ü â ediniz! O , d ü â la rı k a b û l edicid ir) d em işd ir.
H alîfenin bu em ri üzerine, hazret-i A bbâs, u zu n b ird ü â y a p d ı.
D ü â bitm eden önce, y ağ m u rd an M edîne so k ak ları su d an geçilem
ez oldu. O gün, hazret-i A b bâsın adı (Sâkî-i H arem eyn)
oldu. R esûlullahın şâiri olan H assân bin Sâbit «radıyallahü
a n h ü m â» o gün, hazret-i A bbâsı öven bir şi’r oku d u .
A bbâsî halîfelerinden E b û C a’fer M ensûr, M escid-i N ebevi
içinde İm âm -ı M âlik «rahim e-hullahü teâlâ» ile k o n u şu y o rlardı.
Ey M ensûr! Burası m escid-i se’âdetdir! H afif sesle söyle!
H ak teâlâ, H u cu rât sûresinde m eâlen (Sesinizi Resûlullahın
sesinden dahâ yüksek yapmayınız!) b u y u rarak bir cem â’ati azarlam
ışdır. (Resûlullahın yanında hafif sesle konuşanlar) âyet-i kerî­
mesi ile de, hafif k o n u şa n la n övm üşdür. R esûlullah’a, öldükden
so n ra saygı gösterm ek, sağ iken saygı gösterm ek gibidir dedi.
M ensûr, boyn u n u b ükerek Yâ E b â A bdüllah! Kıbleye karşı mı
d u rm alı, yoksa K abr-i se’âdete karşı m ı durm alı dedi. İm âm -ı
M âlik hazretleri, R esûlullahdan yüzünü çevirm e! K ıyâm et
g ü n ü n ü n şefâ’atçısı olan o yüce Peygam ber «sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem », K ıyâm et günü, senin ve b ab an A dem aleyhisselâm
ın k urtulm ası için vesîle olacakdır. K abr-i se’âdete d ö n erek
ve R esûlullahın m ü b ârek rû h u n a sa n la ra k şefâ’a t
dilem elisin! N isâ sûresinde altm ışd ö rd ü n cü âyetin m eâl-i şerifi,
(N efslerine zulm edenler, sana gelip, Allahü teâlâdan afv
— 124 —
dilerse ve Resulüm de, onlar için afv dilerse, Allahü teâlâyı, tevbeleri
kabûl edici ve merhamet edici bulurlar) dir. Bu âyet-i kerim e,
R esûlullahı vesile edenlerin tevbelerinin kabûl olunacağını söz
verm ekdedir dedi. B unun üzerine, M ensûr, olduğu yerden kalkıp,
H ucre-i se’âdet ö n ü n d e d u rd u . (Yâ R abbî! Bu âyet-i kerî­
m ede, R esûlünü vesîle edenlerin tevbesini k abûl edeceğine söz
verdin. Ben de, Yüce Peygam berinin «sallallahü aleyhi ve sellem
» yüksek h u z u ru n a gelip senden afv diliyorum . K endisi sağ
iken afv dileyip afv b u y u rd u ğ u n kulların gibi, beni de afv eyle!
Yâ R abbî! N ebiyyür-rahm e o lan yüce Peygam berini vesîle edinerek
sana yalvarıyorum . Ey Peygam berlerin en ü stü n ü olan
M u h am m ed aleyhisselâm ! S ana tevessül ederek, R abbim e yalvardım
. Yâ R abbî! O yüce Peygam beri b an a şefâ’atçı eyle!)
diyerek yalvarm ağa başladı. A rkası kıbleye, y üzü (Muvâcehe-i
se’âdet) penceresine karşı ay ak d a d u ru p , d ü â eyledi. M inber-i
nebevî sol tarafın d a kalm ışdı.
«
DİKKAT — İm âm -ı M âlikin M ensûr halîfeye «rahim ehü
m allah ü teâlâ» verdiği n asih at (Hucre-i se’âdet) ö n ü n d e düâ
edenlerin çok uyanık olm aları lâzım geldiğini gösterm ekdedir.
O m ak âm a uygun edebi ve saygıyı gösterem iyecek o lanların,
M edîne-i m ünevverede çok k alm aları doğru olm az. İm âm -ı
a ’zam E bû H anîfe « rahm etullahi aleyh», (B iz B ağ d âd ’da
kalbim iz b u ra d a olm ak; biz b u rad a, kalbim iz B ağ d âd ’da
o lm ak d an d ah â iyidir) b u y u rd u .
A n a d o lu köylülerinden biri, M edîne-i m ünevverede senelerce
kalm ış, evlenm iş ve H ucre-i se’âd etd e belli bir hizm et
y aparm ış. Ateşli bir hastalığa y akalanm ış. C anı ay ran istem iş.
E ğer köyüm de olsaydım , y o ğ u rtd an ay ran y apdırıp içerdim ,
düşüncesini g ö n lü n d en geçirm iş. O gece, R esûlullah «sallallah
ü aleyhi ve sellem », (Şeyh-ul-Harem ) efendiye rü ’yâd a g ö rü ­
n ü p , o k im se n in y a p d ığ ı işin b a ş k a s ın a v erilm esin i e m r
b u yurm uş. Şeyh-ul-H arem , Yâ R esûlallah! O hizm eti, üm m etinden
filan kim se y a p m a k d a d ır deyince, (O kim seye söyle!
K öyüne gidip, ay ran içsin!) b u y u rm u şd u r. E rtesi gün, bu em r
bildirilince, köylü baş üstüne diyerek m em leketine gitm işdir.
Y alnız gö n ü ld en geçen bir düşünce, bu k a d a r z a ra r
verince, A llah k o ru su n , şaka bile olsa, uyg u n su z bir sözün
y âh u d edebe uym ıyan bir h arek etin ne b ü y ü k bir zararı o lacağını
b u n d an anlam alıdır.
— 125 —
H ucre-i se’âdeti ziyâret edenlerin çok u y an ık o lm aları
lâ z ım d ır. G ö n lü n d e d ü n y â d ü şü n c e le ri b u lu n m a m a lıd ır.
M u h am m ed aleyhisselâm m n û ru n u ve derecesinin yüksekliğini
düşünm elidir. D ü n y â işlerini ve b ü y ü k kim selerle g ö rü şü p
fâide sağlam ağı ve alış-veriş d ü şünenlerin d ü âları kabûl olm az.
D ileklerine k av u şam azlar.
H ucre-i s?’âdeti ziyâret etm ek çok şerefli bir ibâdetdir.
B una inan m ıy an larm , m ü slim ân h k d an çık m aların d an k o rk u ­
lur. Ç ü n k i b u n lar, A llah ü te â lâ ’ya ve O ’n u n R esûlüne ve b ü tü n
m ü slim ân lara karşı gelm iş olur. M âliki âlim lerinden birkaçı,
R esûlullahı «sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem» ziyâret etm ek
vâcibdir dem iş ise, de m ü steh âb olduğu sözbirliği ile bildirilm iş-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir