Genel

william faulkner

william faulkner

william faulkner

william faulkner

Faulkner, Albert Camus’ye göre «Batı’nın nadir yaratıcılanndan biri» olmuştur. Nobel Ödülü’nü kazanan yazar hemen hemen bütün ömrünü Amerikan İç Savaşı’mn izlerini taşıyan Mississippi’nin küçük bir kasabası olan Oxford’da geçirmiştir. Güneyli hemşerileri tarafından ağır bir şekilde kınanmıştır: eserlerinde Güneylilere en küçük bir hoşgörü göstermemiş ve onları oldukça kötü tanıtmıştır. Romanlarında korkunç bir şiddet egemendir: fizikî şiddet, psikolojik ve hatta cinsel şiddet. Bütün bunlan çoğu zaman anlaşılması güç bir üslup içinde ifade etmiştir.
SENARYO YAZARI FAULKNER

1933 «Bizden Sonra Tufan» (Today We Live), Howard Hawks.

1936 «Şan ve Şeref Yolu»ÇThe Road to Giory), Howard Hawks.

1937 «Son Köle Gemisi»

(Slave Ship),

Tay Garnett.

1945 «Sahip Olmak veya Olmamak» (To Have and Have Not),

Howard Hawks.

1946 «Büyük Uyku» (The Big Sleep), Howard Hawks.

1955 «Firavunların Ülkesi»

(Land of the Pharaohs), Howard Hawks.
Bir avuç aydın tarafından tanrılaştırılmış olan Faulkner ömrünün büyük bir kısmını sıkıntı içinde geçirmiş, kişisel dertlerinin ağır bastığı zor şartlar altında yazmıştır. Eserlerinde Güney Eyaletleri çok önemli bir yer tutar, ama bu arada insanlık tarihinin büyük mitlerini aksettirmekten de geri kalmamıştır.

GEÇMİŞİ VE YETİŞME TARZI

William («Bili») Faulkner (1924’e kadar soyadı atalarındaki gibi Falkner’di) 1897’de New Albany’de İskoç kökenli eski bir Güneyli ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Büyük büyükbabası William Clark Falkner albay rütbesiyle Iç Savaş’a katılmış, savaş dışında birkaç adam öldürmüş, öncü avukat, kaçakçı, sanayici, politikacıydı, hatta çok satan romanlar bile yazmıştı. Bir eski ortağı ve rakibi tarafından sokak ortasında öldürüldü. Bu yarı mitolojik kişi torununun oğlunun hayatını ve eserlerini büyük ölçüde etkileyecektir.

Yazarın büyükbabası John Falkner de renkli bir kişiydi. Sanayici, politikacı, banker ve içkiye düşkün biriydi. Birinci Dünya Sa-vaşı’ndan sonra modern hayata ayak uyduramadığı için iflas etti. Onun da sagada yeri olacaktır. Ama William’m babası Murry Cuthbert Falkner için aynı şeyler söylenemez. O sadece tutunamamış biri, bir ayyaş ve karısı Maud Butler’in sözünden çıkmayan bir kılıbıktı (karısı «Miss Maud, Falkner’in eşi» diye anılırdı).

Annesi, başarısız bir sanatçı annenin başarısız sanatçı kızı olarak ailenin «dişli kişisi»ydi. Oğlunun dehasına körü körüne inan-
makla beraber, ona öyle yıkıcı bir bağlılık ve kadınlarda duygusu aşıladı ki, William hayatının sonuna kadar bun sinden kurtulamadı. Kendinden küçük iki erkek kardeşi ı beş yaşma geldiğinde, aile Mississippi Üniversitesi’nin b ğu Oxford şehrine taşındı (Lafayette ilçesi). Romancının da Oxford şehri Jefferson, Lafayatte ilçesiyse Yoknapa adını alacaktır.

Genç VVilliam garip, az konuşan bir çocuktur ve Este ham adındaki güzel fakat biraz gereğinden çok yosma kc zina âşıktır. Sanat ve edebiyat alanındaki yeteneği, gezip ya, biraz da serseriliğe eğilimi, zaman zaman hırpanî, zaı man «kibar züppe» kılığıyla (ki burjuvalar için ikisi de re; yılırdı) dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Zengin bir I evlenen Estella’nın ihanetine uğrayınca, Bili gönüllü olara da Hava Kuvvetleri’ne yazıldı (boyunun kısalığı sebebi> ordusu tarafından çürüğe çıkarılmıştı). Genç VVilliam Kan kümetiyle bir sözleşme imzalamak için soyadının c «u» harfini ekledi: Falkner böylece Faulkner oldu.

Yedek subay öğrencisi daha uçmasını öğrenmeden Dünya Savaşı sona erer. Ama kimin umurunda! Faulkner yarak ülkesine geri döner, yaraları ve savaş sırasındaki tü ramanlıklarıyla övünür. Eserlerinin büyük bir kısmı kahr; temasını (iç savaşta büyük yararlıklar göstermiş olan bü; yükbabasının anısı?) veya pilotluk maceralarını işler.

Bili şiir yazmaya ve şiirleriyle birlikte desenler yayım başlar ve bu arada ufak tefek işlerde çalışır. Ama yaradık siplinsiz ve tembeldir: üniversite postanesinde çalıştığı kendi ifadesiyle «gelen bütün mektupları çöp kutusun için» işinden kovulur! Hem annesinin kuvvetli ve ezici kiş hem de Estella’nın ihanetinin etkisi altında kalan Faulkne: rest bir püriten olarak yaşamaya başlar: aşka susamıştır f; dınlardan korktuğu için ilişkilerinde başarılı olamaz. Bu ı hayatından gelip geçen bir Gertrude ile bir Helen’in unı hatıraları bile yaşamında gelip geçici olacaktır. 1924’te y dığı ilk şiir derlemesine isabedi bir şekilde «Mermer Fam verdi: hem coşku, heyecan ve sıcaklık hem de soğukluk s

OXFORD’DAN HOLLYVVOOD’A

New Orleans’da kısa bir süre kalıp burada Shervvood son’la tanıştıktan sonra, 1925’te Paris’e gitti, fakat orada < kalmadı. Gençlik romanı olan Askerin Ödülü yayımlandıkt ra Oxford’a döndü ve kocasından boşanmış olan iki çocu si Estella’yla evlendi.

Bundan sonra geçim sıkıntısı çeken bir romancının haya şar. Kitapları çok az satılmakla beraber, çok geçmeden çok bir yazar olarak şöhret yapar (Sartoris; Ses ve Öfke; Dö Ölürken-, Kutsal Sığmak, 1931; Ağustos Işığı ve Absalom, Al

1936). Parasızlık yüksek zevklerini tatmin etmesine ve sat ğı enkaz halindeki güzel bir konağı onarmasına izin verm tün bunlar yetmezmiş gibi aile hayatında da huzur yoktı le şiddetli geçimsizlik içindedir. Öte yandan kamuoyunda li saldırılara uğrar, çünkü Güneyliler kendilerini oldukları £ lim ve soylu, yoksulluklarına rağmen para bakımından £ ama ırkçılıklarında bayağı olarak anlatmasını hazmedemı

Kölelik, İç Savaş’ırı izleri, memleketinin uğradığı felaketler Faulkner’in eserlerine damgasını vurmuştur: Ses ve Öfke’de Ûuentln şöyle der:

«İnsan Güney den kurtulamaz, İnsan geçmişinyaralannı saramaz.»
«Büyiik Uyku» filminden bir sahne. Raymond Chandler’in bir romanından sinemaya uyarlanan, baş rollerini Humphrey Bogart ile Lauren Bacall’ın oynadıktan ve Howard Hawks’un yönettiği bu filmin senaryosunu VVilliam Faulkner yazmıştır. Faulkner kendi eserlerini sinemaya uyarlamaya hiçbir zaman yanaşmamıştır.
ulkner birkaç defa yüklü ücretler karşılığında senaryolar yaz-üzere Hollywood’a çağrılır. Orada sinemacı Howard ’ks’ın sekreteri Meta Carpenter’la tanışır. Küçük kardeşi De-ı sırf kendisinin pilotluk hevesi kursağında kalmasın diye salmış olduğu uçağı kullanırken bir kazaya kurban gitmesi Fa-er’i vicdan azabına sürükler ve ağır bir ruhsal bunalım geçir-ne yol açar. Meta’yla ilişkilerinin iyi gitmesi suçluluk duygu-biraz dindirmeye yardım ederse de, karısı Estella’yla küçük

■ ill’e karşı sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiğine karar ve istemeyerek sevgilisinden ayrılır. Bu ayrılık ona son ve en

I romanı olan «Yaban Palmiyelerini ilham eder, kat, sanki edebiyat kendisi için bir günah çıkarma veya teda-acıymış gibi bir izlenim yarattığından, bu eserden sonra bir-.stisna dışında artık eski romanları kadar geçmişinden esin bir şeyler yazamamıştır. Aşkta da mudu olmaz ve gittikçe . çok içmeye başlar. 1941’den 1948’e kadar yedi yıl Hollywo-a kalarak birçok senaryo ve bu arada özellikle De Gaulle’ün ves/’ni (The De Gaulle Story,1942) yazar. 1990’da bir Fransız :zyon filmi olarak çekilmekten başka bir işe yarayamayan ;naryo borçlarını ödemesini sağlarsa da, artık tükenmiş olan :Sinı canlandıramazdı. Gene de şans yüzüne gülmeye başlar ?49’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanır, uikner artık bir «toprak ağası»mn gamsız tasasız hayatını ya-svlanır, ata biner, içki içer, bir yandan da konferanslar verme-; bunun için turnelere çıkmaya razı olur ve Virginia Üniver-

YABAN PALMİYELERİ

•–.tn Palmiyelerimde Faulkner birbirine paraiel iki hikâye anlatır. Gö-_rde aralarında hiçbir bağ yoktur ve bölümleri de birbirine girmiştir. :ar böylece çok sesli hikâyeler anlatma zevkini tatmin eder.

_k hikâye bize toplumdan kaçan bir çiftin yasak aşkım anlatır. Âşık-r^tkulan uğrunda yakınlarını sinsice aldatmışlar ve adam bir hırsızlık mıştır. Sonunda kadın gebe kalacak, sevgilisi çocuğu düşürtmeye ça-;ak. fakat bu arada kadının ölümüne sebep olacaktır. Adam intihar :ektense, kadımn hatırasını ölümsüzleştirmek için ömür boyu hapse -kûm olmayı tercih edecektir.

hikâye, Mississippi Nehri’nde boğulmaktan kurtulan ve istenerek kaçan bir kürek mahkûmunun hikâyesidir. Canını dişine taka-ztbe bir kadını azgın dalgalardan kurtarır ve kıyıya çıkarır. Kadın kü-mahkûmunun yardımıyla çocuğunu doğurur ve adam kadını bir Ii-“.3 götürüp bıraktıktan sonra hafiflemiş bir halde cezaevine geri dö-Bu cezaevi öbür hikâyede mahkûm edilen âşığın yattığı cezaevidir.

; -ulkner ayrıca kürek mahkûmunun şahsında insanlığın doğa güçle-: karşı kahramanca mücadelesini, cesaretini ve insanın başlıca haslet-över. Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı ünlü teşekkür .^masında bunları şöyle ifade etmişti: «insan ölümsüzdür: bütün

2 r_klar içinde susturulamayan, sesi kısılamayan tek yaratık olduğu isgil; acımaya, kendini feda etmeye ve acılara katlanmaya muktedir rSn’d ve aklı olduğu için… Şairin sesi insanın hikâyesini anlatmakla .-.—emeli, onun acı çekmesine ve sonunda muzaffer olmasına yar-r den. dayanaklardan, desteklerden biri olmalıdır.»
sitesi’nde ders verir. Siyahlara eşitlik ve özgürlük tanınması için cesurca savaşır ve onlara bütün kitaplarında önemli bir yer verir. «Yağmacılar» yayımlandıktan kısa bir süre sonra, 16 temmuz 1962’de, içkinin ve üst üste geçirdiği attan düşme kazalarının da etkisiyle hayata veda eder.

ESERLERİ

Faulkner’in romanları ve çok sayıdaki hikâyesi (ki bunların çoğunu para kazanmak için yazmıştır ama hepsi de ustaca kaleme alınmış eserlerdir) derinlikleriyle olduğu kadar yoğun, girişik ve girift üsluplarıyla da kendilerini kabul ettirmişlerdir.

Üslubu. Bazı cümle ve ibareleri o kadar karmaşıktır ki, kendi bile ne demek istediğini tam olarak anlayamadığını itiraf etmiştir. Ama mesela Ses ve Öfke’nin «Benjy’nin monologu» diye bilinen ünlü parçası ilk bakışta anlamsız gibi görünürse de, dünyanın bir aptal tarafından ve aynı zamanda Faulkner’in kendisi tarafından nasıl göründüğünü aksettirmeyi amaçlar. Faulkner’in insanlığın geleceğine ilişkin görüşü ve düşüncesi bu stilistik özelliği haklı kılar. Aym şey, Jean-Paul Sartre tarafından uzun uzadıya incelenmiş olan zamaniçindelik duygusu için de söylenebilir…

Romancı birbirine karışan almaşık seslerden oluşan hikâyeler kurar ve gerçek bunların arasından yavaş yavaş imbikten süzülür gibi bin bir çelişkinin arasından geçerek ortaya çıkar: aslında Faulkner’in üslubu gerçeğin saklanmasını, tamamen açığa çıkarılmamasını amaçlamaktadır; okuyucu eyleme katılarak bunu kendi kendine keşfetmek zorundadır. Yazarın çok özel ve çok göreceli bir gerçeklik anlayışı vardır. Öte yandan, böyle bir üslup tekniğini kullanmış olması, belki de kendi kişisel psikolojik sorunlarıyla ilgili söylenemezi ifade etmenin de bir yoluydu.

Faulkner mitolojisi. Faulkner’in eserleri dünya çapında bir başarıya ulaşmışsa, bu belki acıları ve duyarlılığıyla insanlığı yaratan ve bütün zamanlarda ve bütün ülkelerde geçerli olan büyük mitleri kendinde bulmasına izin verdiği içindir. Nitekim, Andre Malraux Amerikalı eleştirmenlere katılarak şöyle demiştir: «Kutsal Sığınak, Yunan trajedisinin bir polisiye roman kılığına girmesidir.»

Bu çok eski mitler arasında ABD’nin kurucu atalarının da yeri vardır ve bunlar özellikle yazarın büyük büyükbabası tarafından Albay Sartoris’in şahsında temsil edilmiştir. Fakat bütün uygarlıklarda mevcut olan ensest miti de Faulkner’in eserinde, doğurganlığa bağlı bütün diğer miderle birlikte yer alır. Gebe kadın teması romanlarının çoğunda tekrar tekrar ortaya çıkar.

Hümanizm. Faulkner’in titreşimler ve gelecekle yüklü eseri bize bir Macbeth dünyası sunar: «… bir budala tarafından anlatılan, gürültülü ve şiddet dolu, fakat hiçbir anlamı olmayan bir hikâye.» Yazarın zamanı kırarak tarif ettiği, düşsel bir tanrının elinde, bir uzay gemisi gibi kozmik sonsuzluğa fırlatılmış bir dünya ki uzun yolcuğunun sonunda, herkese ve her şeye rağmen, son zafer insanlığın (yazarın bizzat söylediğine göre) olacaktır. □

BAŞLICA ESERLERİ

1924 «Mermer Faun» (The Marble Faun), şiirler.

1926 «Askerin Ödülü»

(Soldier’s Pay).

1927 «Sivrisinekler» (Mosquitoes). 1929 Sartoris.

1929 Ses ve Öfke (The Sound and the Fury).

1930 Döşeğimde Ölürken (As I Lay Dying).

1931 Kutsal Sığmak (Sanctuary).

1932 Ağustos Işığı, (Light in August).

1933 «Yeşil Bir Dal»

(A Green Bough), şiirler.

1935 «işaret Kulesi» (Pylon).

1936 «Absalom!Absaloml».

1938 «Yenilmeyenler» (The Unvanquished), hikâyeler.

1939 «Yaban Palmiyeleri»

(The Wüd Palms).

1940 Köy (The Hamlet).

1943 «İn Musa în» (Go

Down, Moses), hikâyeler.

1948 «Tozun içine Giren» (İntruder in the Dust).

1949 Duman (Knight’s Gambit), hikâyeler.

1951 «Bir Rahibenin Ruhu İçin Dua» (Requiem foraNun).

1954 «Parabol».

1955 «Büyük Ormanlar»

(Big Woods), hikâyeler.

1957 «Kasaba» (The Town).

1959 «Malikâne» (The Mansion).

1962 «Yağmacılar» (The Reivers).

1967 Dilek Ağacı (1927’de yazdı).

1977 Mayâay (1926’da yazdı).

1978 «Kuklalar», bir perdelik oyun (1920’de yazdı).

1981 «Bir Flört ve Mississippi Şiir leri» (Helen: A Courtship and Mississippi Poems), 1926 ve sonraki yıllara ait.
AYRICA BAKINIZ

ib-ansli Amerikan dili ve edebiyatı
WİLLİAM FAULKNER
Faulkner, Albert Camus’ye göre «Batı’nın nadir yaratıcılarından biri» olmuştur. Nobel Ödülü’nü kazanan yazar hemen hemen bütün ömrünü Amerikan İç Savaşı’nın izlerini taşıyan Mississippi’nin küçük bir kasabası olan Oxford’da geçirmiştir. Güneyli hemşerileri tarafından ağır bir şekilde kınanmıştır: eserlerinde Güneylilere en küçük bir hoşgörü göstermemiş ve onlan oldukça kötü tanıtmıştır. Romanlarında korkunç bir şiddet egemendir: fizikî şiddet, psikolojik ve hatta cinsel şiddet. Bütün bunları çoğu zaman anlaşılması güç bir üslup içinde ifade etmiştir.

Bir avuç aydın tarafından tanrılaştırılmış olan Faulkner ömrünün büyük bir kısmını sıkıntı içinde geçirmiş, kişisel dertlerinin ağır bastığı zor şartlar altında yazmıştır. Eserlerinde Güney Eyaletleri çok önemli bir yer tutar, ama bu arada insanlık tarihinin büyük mitlerini aksettirmekten de geri kalmamıştır.
SENARYO YAZARI FAULKNER
1933
1936
1937
1945
1946
1955
«Bizden Sonra Tufan» (Today We Live), Hovvard Havvks.

«Şan ve Şeref Yoiu»(The Road to Glory),

Howard Havvks.

«Son Köle Cemisi»

(Slave Ship),

Tay Gamett.

«Sahip Olmak veya Olmamak» (To Have and Have Not),

Howard Havvks.

«Büyük Uyku» (The Big Sieep), Howard Havvks. «Firavunların Ülkesi» (Land of the Pharaohs), Hovvard Havvks.
GEÇMİŞİ VE YETİŞME TARZI

VVilliam («Bili») Faulkner (1924’e kadar soyadı atalarındaki gibi Falkner’di) 1897’de Nevv Albany’de İskoç kökenli eski bir Güneyli ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Büyük büyükbabası William Clark Falkner albay rütbesiyle İç Savaş’a katılmış, savaş dışında birkaç adam öldürmüş, öncü avukat, kaçakçı, sanayici, politikacıydı, hatta çok satan romanlar bile yazmıştı. Bir eski ortağı ve rakibi tarafından sokak ortasında öldürüldü. Bu yarı mitolojik kişi torununun oğlunun hayatını ve eserlerini büyük ölçüde etkileyecektir.

Yazarın büyükbabası John Falkner de renkli bir kişiydi. Sanayici, politikacı, banker ve içkiye düşkün biriydi. Birinci Dünya Sa-vaşı’ndan sonra modem hayata ayak uyduramadığı için iflas etti. Onun da sagada yeri olacaktır. Ama William’ın babası Murry Cuthbert Falkner için aynı şeyler söylenemez. O sadece tutunamamış biri, bir ayyaş ve karısı Maud Buder’in sözünden çıkmayan bir kılıbıktı (karısı «Miss Maud, Falkner’in eşi» diye anılırdı).

Annesi, başarısız bir sanatçı annenin başarısız sanatçı kızı olarak ailenin «dişli kişisi»ydi. Oğlunun dehasına körü körüne inan-
makla beraber, ona öyle yıkıcı bir bağlılık ve ka duygusu aşıladı ki, VVilliam hayatının sonuna kadar r sinden kurtulamadı. Kendinden küçük iki erkek kara; beş yaşma geldiğinde, aile Mississippi Üniversitesi r_r ğu Oxford şehrine taşındı (Lafayette ilçesi). Romancr. da Oxford şehri Jefferson, Lafayatte ilçesiyse adını alacaktır.

Genç VVilliam garip, az konuşan bir çocuktur ve 5 ham adındaki güzel fakat biraz gereğinden çok yn>~.. zma âşıktır. Sanat ve edebiyat alanındaki yeteneği. g£ ya, biraz da serseriliğe eğilimi, zaman zaman hırpani man «kibar züppe» kılığıyla (ki burjuvalar için ikisi de yılırdı) dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Zengir. : evlenen Estella’mn ihanetine uğrayınca, Bili gönüllü e. da Hava Kuvvetleri’ne yazıldı (boyunun kısalığı ser: ordusu tarafından çürüğe çıkarılmıştı). Genç VVilliaır: kümetiyle bir sözleşme imzalamak için soyadın: «u» harfini ekledi: Falkner böylece Faulkner oldu.

Yedek subay öğrencisi daha uçmasını öğrenme Dünya Savaşı sona erer. Ama kimin umurunda! FauLk yarak ülkesine geri döner, yaralan ve savaş sırasında» ramanlıklanyla övünür. Eserlerinin büyük bir kısmı i temasını (iç savaşta büyük yararlıklar göstermiş olar yükbabasının anısı?) veya piloduk maceralarını işler.

Bili şiir yazmaya ve şiirleriyle birlikte desenler y< başlar ve bu arada ufak tefek işlerde çalışır. Ama yar siplınsiz ve tembeldir: üniversite postanesinde çalı kendi ifadesiyle «gelen bütün mektupları çöp kut için» işinden kovulur! Hem annesinin kuvvetli ve ezi< hem de Estelia’mn ihanetinin etkisi altında kalan Fau rest bir püriten olarak yaşamaya başlar: aşka susamı: dınlardan korktuğu için ilişkilerinde başarılı olamaz hayatından gelip geçen bir Gertrude ile bir Helen’iı hatıraları bile yaşamında gelip geçici olacaktır. 192*1 dığı ilk şiir derlemesine isabedi bir şekilde «A’Iermer verdi: hem coşku, heyecan ve sıcaklık hem de soğul

OXFORD’DAN HOLLYVVOOD’/

New Orleans’da kısa bir süre kalıp burada Sherv son’la tanıştıktan sonra, 1925’te Paris’e gitti, fakat o kalmadı. Gençlik romanı olan Askerin Ödülü yayımk ra Oxford’a döndü ve kocasından boşanmış olan iki si Estella’yla evlendi.

Bundan sonra geçim sıkıntısı çeken bir romancımı şar. Kitapları çok az satılmakla beraber, çok geçmedi bir yazar olarak şöhret yapar (Sartoris; Ses ve Öfl Ölürken; Kutsal Sığınak, 1931; Ağustos Işığı ve Absal

1936). Parasızlık yüksek zevklerini tatmin etmesine ğı enkaz halindeki güzel bir konağı onarmasına izir tün bunlar yetmezmiş gibi aile hayatında da huzur le şiddetli geçimsizlik içindedir. Öte yandan kamuo

li saldırılara uğrar, çünkü Güneyliler kendilerini oldı lim ve soylu, yoksulluklarına rağmen para bakımı ama ırkçılıklarında bayağı olarak anlatmasını hazn

Kölelik, İç Savaş ’m izleri, memleketinin uğradığı felaketler Faulı eserlerine damgasını vurmuştur: Ses ve Ûfke’de ûuentin şöyle «İnsan Güney’den kurtulamaz, insan geçmişin yaralannı saram,
«Büyük Uyku» filminden bir sahne. Raymond Chandler’in bir romanından sinemaya uyarlanan, baş rollerini Humphrey Bogart ile Lauren Bacall’ın oynadıktan ve Howard Hawks’un yönettiği bu filmin senaryosunu William Faulkner yazmıştır. Faulkner kendi eserlerini sinemaya uyarlamaya hiçbir zaman yanaşmamıştır.
ulkner birkaç defa yüklü ücretler karşılığında senaryolar yaz-üzere Hollywood’a çağrılır. Orada sinemacı Howard ■ks’m sekreteri Meta Carpenter’la tanışır. Küçük kardeşi De-ı sırf kendisinin piloduk hevesi kursağında kalmasın diye salmış olduğu uçağı kullanırken bir kazaya kurban gitmesi Fa-er’i vicdan azabına sürükler ve ağır bir ruhsal bunalım geçir-ne yol açar. Meta’yla ilişkilerinin iyi gitmesi suçluluk duygu-biraz dindirmeye yardım ederse de, karısı Estella’yla küçük ılTe karşı sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiğine karar ve istemeyerek sevgilisinden ayrılır. Bu ayrılık ona son ve en 1 romanı olan «Yaban Palmiyelerimi ilham eder, kat, sanki edebiyat kendisi için bir günah çıkarma veya teda-ıcıymış gibi bir izlenim yarattığından, bu eserden sonra bir-stisna dışında artık eski romanları kadar geçmişinden esin bir şeyler yazamamıştır. Aşkta da mutlu olmaz ve gittikçe çok içmeye başlar. 1941’den 1948’e kadar yedi yılHollywo-ı kalarak birçok senaryo ve bu arada özellikle De Gaulle’ün ,’esi’ni (The De Gaulle Story,1942) yazar. 1990’da bir Fransız izyon filmi olarak çekilmekten başka bir işe yarayamayan naryo borçlarını ödemesini sağlarsa da, artık tükenmiş olan 3inı canlandıramazdı. Gene de şans yüzüne gülmeye başlar 49’da Nobel Edebiyat Odülü’nü kazanır, jlkner artık bir «toprak ağası»nın gamsız tasasız hayatını yaylanır, ata biner, içki içer, bir yandan da konferanslar verme-bunun için turnelere çıkmaya razı olur ve Virginia Üniver-
YABAN PALMİYELERİ

’an Palmiyelerimde Faulkner birbirine paralel iki hikâye anlatır. Gö-rde aralarında hiçbir bağ yoktur ve bölümleri de birbirine girmiştir, ır böylece çok sesli hikâyeler anlatma zevkini tatmin eder.

hikâye bize toplumdan kaçan bir çiftin yasak aşkını anlatır. Âşık-ıtkuları uğrunda yakınlarını sinsice aldatmışlar ve adam bir hırsızlık niştir. Sonunda kadın gebe kalacak, sevgilisi çocuğu düşürtmeye ça-îk? fakat bu arada kadının ölümüne sebep olacaktır. Adam intihar rktense, kadının hatırasını ölümsüzleştirmek için ömür boyu hapse kûm olmayı tercih edecektir,

inci hikâye, Mississippi Nehri’nde boğulmaktan kurtulan ve istemek kaçan bir kürek mahkûmunun hikâyesidir. Canını dişine taka-ebe bir kadını azgın dalgalardan kurtarır ve kıyıya çıkanr. Kadın kü-nahkûmunun yardımıyla çocuğunu doğurur ve adam kadını bir li-î götürüp bıraktıktan sonra hafiflemiş bir halde cezaevine geri dö-5u cezaevi öbür hikâyede mahkûm edilen âşığın yattığı cezaevidir, ulkner ayrıca kürek mahkûmunun şahsında insanlığın doğa güçle-çarşı kahramanca mücadelesini, cesaretini ve insanın başlıca hasiet-över. Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı ünlü teşekkür şmasında bunları şöyle ifade etmişti-. «însan ölümsüzdür: bütün ıklar içinde susturulamayan, sesi kısîlamayan tek yaratık olduğu ‘eğil; acımaya, kendini feda etmeye ve acılara katlanmaya muktedir ıhu ve aklı olduğu için… Şairin sesi insanın hikâyesini anlatmakla memeli, onun acı çekmesine ve sonunda muzaffer olmasına yar-;den dayanaklardan, desteklerden biri olmalıdır.»
sitesi’nde ders verir. Siyahlara eşitlik ve özgürlük tanınması için cesurca savaşır ve onlara bütün kitaplarında önemli bir yer verir. «Yağmacılar» yayımlandıktan kısa bir süre sonra, 16 temmuz 1962’de, içkinin ve üst üste geçirdiği attan düşme kazalarının da etkisiyle hayata veda eder.

ESERLERİ

Faulkner’in romanları ve çok sayıdaki hikâyesi (ki bunların çoğunu para kazanmak için yazmıştır ama hepsi de ustaca kaleme alınmış eserlerdir) derinlikleriyle olduğu kadar yoğun, girişik ve girift üsluplarıyla da kendilerini kabul ettirmişlerdir.

Üslubu. Bazı cümle ve ibareleri o kadar karmaşıktır ki, kendi bile ne demek istediğini tam olarak anlayamadığını itiraf etmiştir. Ama mesela Ses ve Öfke’nin «Benjy’nin monologu» diye bilinen ünlü parçası ilk bakışta anlamsız gibi görünürse de, dünyanın bir aptal tarafından ve aynı zamanda Faulkner’in kendisi tarafından nasıl göründüğünü aksettirmeyi amaçlar. Faulkner’in insanlığın geleceğine ilişkin görüşü ve düşüncesi bu stilistik özelliği haklı kılar. Aynı şey, Jean-Paul Sartre tarafından uzun uzadıya incelenmiş olan zamaniçindelik duygusu için de söylenebilir…

Romancı birbirine karışan almaşık seslerden oluşan hikâyeler kurar ve gerçek bunların arasından yavaş yavaş imbikten süzülür gibi bin bir çelişkinin arasından geçerek ortaya çıkar: aslında Faulkner’in üslubu gerçeğin saklanmasını, tamamen açığa çıkarılmamasını amaçlamaktadır; okuyucu eyleme katılarak bunu kendi kendine keşfetmek zorundadır. Yazarın çok özel ve çok göreceli bir gerçeklik anlayışı vardır. Öte yandan, böyle bir üslup tekniğini kullanmış olması, belki de kendi kişisel psikolojik sorunlarıyla ilgili söylenemezi ifade etmenin de bir yoluydu.

Faulkner mitolojisi. Faulkner’in eserleri dünya çapında bir başarıya ulaşmışsa, bu belki acıları ve duyarlılığıyla insanlığı yaratan ve bütün zamanlarda ve bütün ülkelerde geçerli olan büyük mitleri kendinde bulmasına izin verdiği içindir. Nitekim, Andre Malraux Amerikalı eleştirmenlere katılarak şöyle demiştir: «Kutsal Sığmak, Yunan trajedisinin bir polisiye roman kılığına girmesidir.»

Bu çok eski mitler arasında ABD’nin kurucu atalarının da yeri vardır ve bunlar özellikle yazarın büyük büyükbabası tarafından Albay Sartoris’in şahsında temsil edilmiştir. Fakat bütün uygarlıklarda mevcut olan ensest miti de Faulkner’in eserinde, doğurganlığa bağlı bütün diğer miderle birlikte yer alır. Gebe kadın teması romanlarının çoğunda tekrar tekrar ortaya çıkar.

Hümanizm. Faulkner’in titreşimler ve gelecekle yüklü eseri bize bir Macbeth dünyası sunar: «… bir budala tarafından anlatılan, gürültülü ve şiddet dolu, fakat hiçbir anlamı olmayan bir hikâye.» Yazarın zamanı kırarak tarif ettiği, düşsel bir tanrının elinde, bir uzay gemisi gibi kozmik sonsuzluğa fırlatılmış bir dünya ki uzun yolcuğunun sonunda, herkese ve her şeye rağmen, son zafer insanlığın (yazarın bizzat söylediğine göre) olacaktır. □
BAŞLICA ESERLERİ
1924

1926

1927 1929

1929

1930

1931

1932

1933

1935

1936

1938

1939

1940 1943

1948

1949 1951
1954

1955

1957

1959

1962

1967

1977

1978

1981
«Mermer Faun» (The Marble Faun), şiirler.

«Askerin Ödülü»

(Soldier’s Pay).

«Sivrisinekler»(Mosquitoes). Sartoris.

Ses ve Öfke (The Sound and the Fury). Döşeğimde Ölürken (As ILayDying).

Kutsal Sığınak (Sanctuary). Ağustos Işığı, (Light in August).

«Yeşil Bir Dal»

(A Green Bough), şiirler. «İşaret Kulesi» (Pylon).

«Absaloml Absalom!».

« Yenilmeyenler» (The Unvanquished), hikâyeler. «Yaban Palmiyeleri»

(The Wild Palms).

Köy (The Hamlet).

«İn Musa İn» (Go Down, Moses), hikâyeler. «Tozun İçine Giren» (Intruder in the Dust). Duman (Rnight’s Gambit), hikâyeler.

«Bir Rahibenin Ruhu İçin Dua» (Requiem foraNun).

«Parabol».

«Büyük Ormanlar»

(Big Woods), hikâyeler.

«Kasaba»(The Town).

«Malikâne»(The Mansion). «Yağmacılar» (The Reivers). Dilek Ağacı (1927’de yazdı). Mayday (1926’da yazdı). «Kuklalar», bir perdelik oyun (1920’de yazdı).

«Bir Flört ve Mississippi Şiir leri» (Helen: A Courtship and Mississippi Poems), 1926 ve sonraki yıllara ait.

william faulkner

william faulkner

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir