Daha önce yapılan üç toplantıdan sonra dördüncü ve son olarak 19.12.1987 tarihinde İSAV merkezinde yapılan toplantıda, yazılı ve sözlü olarak ileri sürülen itirazlar ile sorular tarafımızdan aşağıdaki şekilde cevaplandırılmıştır : İtiraz: Zaruret ayrı, hacet ayrıdır. Meselâ buzdolabı, çamaşır makinesi hâcet-i aslıyyedir, herkes buna muhtaçtır, evsiz yaşamak zordur, ama bunlan temin etmek için gasb veya hırsızlığa başvurmak caiz değildir. Ev sahibi olmak için haram olan ribaya girmek caiz değildir. Teşvik kredisi de böyledir, vatandaş buna muhtaçtır, ama zaruri değildir… Cevap: Bu itirazın dayandığı temel düşünce, zaruret ile temel ve önemli hâcetin (ihtiyacın) aynı şey olmadığı, zaruretin haramı helal kıldığı, halbuki ihtiyacın böyle bir özelliğinin bulunmadığıdır. Örneklere geçmeden önce bu temel düşünceyi delillerle çürütmek gerekecektir. Bunun için de önce «zaruret ile hâcetin haramları mübah kılma bakımmdan aynı rolü oynadıklannı» ortaya koyan kaide ve ifadeleri verecek, sonra bu kaideye dayanılarak zaruret sayılan ve mahzurlann mübah olmasını sağlayan hâcet (ihtiyaç) örnekleri vereceğiz. Geçen haftalarda yaptığımız konuşmalarda Mecelle’nin 32. maddesi ile Süyûti’nin el-Eşbâh ve’n-nezâir isimli kitabmda geçen kaideyi zikretmiştik. Bu iki kaynak, açık ve kesin bir ifade ile «Hâcet (ihtiyaç), umumi olsun, hususi olsun zaruret sayılır.» diyordu. Aynı ifadeyi Zeynuddîn İbn Nuceym’in (v. 970/1563) el-Eşbâh ve’n-nezâir isimli eserinde de görüyoruz (C. I, s. 126). Kaidede zikredilen «umumi ihtiyaç», amme ihtiyacı, genel ihtiyaç; «hususi ihtiyaç» ise fertlerin, şahıslann ihtiyacıdır. Genel ihtiyacm hem zaruret sayıldığı, hem de özel ihtiyaçtan daha önemli ve güçlü bulunduğu birçok fıkıh âlimi tarafmdan zikredilmiştir. Bunların başmda büyük şâfü fakih İzzüddîn b. Abdisselâm (v. 660/1262) vardır. el-Kavâ’id isimli eserinin «ivazlı akitlerle ilgili kaidelerin istisnalan» bahsinde şöyle diyor: «Haram yeryüzüne öyle yayılsa ki, artık helal bulunamaz hale gelse, ihtiyaç kadar haramı kullanmak, bundan faydalanmak caiz olur. Bu durumda haramdan faydalanmak, zaruret hallerine bağlı değildir; çünkü haramdan faydalanmak zarurete bağlı kılınırsa giderek müslümanlar zayıflar, düşmanlar islâm toprakl annı istilâ ederler, insanlar, amme menfaatini ayakta tutan zanâat ve meslekleri yapamaz hale gelirler. Bu durumda RAPORLAR, TENKİTLER VE CEVAPLAR 341 h a r a m m a l d a n , i h t i y a c ı n ö t e s i n d e — l ü k s v e r e f a h s e v i y e s i n d e — i s t i f a d e e d i l e m e z , i h t i y a ç k a d a r i s t i f a d e e d i l e b i l i r . M e s e l â i s t i f a d e e d i l e n h a r a m m a l m b a ş k a l a n n a a i t o l d u ğ u b i l i n s e , f a k a t s a h i p l e r i h e n ü z b i l i n e m e z o l s a — i l e r i d e d e b i l i n m e s i m ü m k ü n d e ğ i l s e m a l z a t e n a m m e y e i n t i k a l e d e r — b u m a l d a n i s t i f a d e e t m e k c a i z d i r ; ç ü n k ü a m m e m e n f a a t i , ö z e l z a r û r e t g i b i d i r . Z a r û r e t b i r k i m s e y i , h a l k ı n m a l ı n ı g a s b e t m e y e m e c b u r b ı r a k s a o n u n i ç i n b u c a i z o l u r ; h a t t a a ç l ı k , s o ğ u k , s ı c a k g i b i b i r s e b e p le ö l e c e ğ i n d e n k o r k s a , b u i h t i y a ç l a r ı n ı k a r ş ı l a y a c a k m a l ı g a s – b e t m e s i g e r e k l i h a l e g e l i r . B i r k i ş i y i h a y a t t a b ı r a k m a k i ç i n b u g e r e k l i o l u r s a , b i n l e r c e h a y a t ı k u r t a r m a k i ç i n g e r e k l i o l m a z m ı ? İ ç i n d e A l l a h ’ı n m a k b u l k u l l a n m n d a b u l u n m a s ı m u h t e m e l o l a n t o p l u m u a y a k t a t u t m a k , b i r k i ş i n i n z a r u r e t i n i g i d e r m e k t e n d a h a ö n e m l i d i r v e o n a t e r c i h e d i l i r . D i n , i l â n e t t i k t e n s o n r a s a h i b i b u l u n a m a y a n k a y ı p e ş y a y ı , b u l a n ı n y e m e s i n i c a i z g ö r m ü ş , b u n u n i ç i n z a r u r e t i ş a r t k o ş m a m ı ş t ı r . İ s l â m d i n i n i n , « m e n f a a t i n e ld e e d i l m e s i , z a r a r ı n v e k ö t ü l ü ğ ü n o r t a d a n k a l d ı r ı l m a s ı » m a k s a d ı n a y ö n e l i k h ü k ü m l e r i n i i n c e l e y e n k i m s e d e – h a k k ı n d a ö z e l b i r n a s , i c m â v e k ı y a s b u l u n m a s a d a h i – m e z k û r m a s l a h a t l a n n i h m a l e d i l m e m e s i , s ö z ü e d i l e n m e f s e d e t l e r e d e y a k l a ş ı l m a m a s ı g e r e k t i ğ i k o n u s u n d a b i r i n a n ç v e b i l g i h a s ı l o l u r . D i n i iy i a n l a m a k k i ş i y i b u s o n u c a g ö t ü r e c e k t i r . B u ş u n a b e n z e r : F a z i l e t , h i k m e t v e a k ı l s a h i b i b i r i n s a n i l e u z u n z a m a n b e r a b e r y a ş a y a n , h e r k o n u d a o n u n n e y i t e r c i h e t t i ğ i n i v e n e y i h o ş g ö r m e d i ğ i n i a n l a y a n b i r k i m s e , o z a t ı n h a k k ı n d a n e d e d i ğ i n i b i l m e d i ğ i b i r m e n f a a t – m e f d e s e t m e s e l e s i i le k a r ş ı l a ş t ı ğ ı z a m a n — y o l v e â d e t i n i b i l d i ğ i i ç i n — b u k o n u d a k i t e r c i h i n i d e k e s t i r e b i l i r …» K a – v â ’ i d u ’l – a h k â m , M ı s ı r , 1934, C. II, s . 180-181.) Muâsır âlimlerden Prof. D r . M. Mustafâ Şelebı, Ta’lîlu’l-ahkâm isimli eserinde ihtiyacın zaruretle bir tutulduğunu şu satırlarıyla ifade ediyor: «Deliller zaruret olan menfaate (maslahata) olduğu gibi ihtiyaç seviyesinde bulunan menfaate de itibar edildiğini isbat etmektedir. Birini caiz sayıp diğerini saymamanın delili yoktur. Ayrıca sahabeden beri geçmiş nesillerin, nas karşısında bile işlettikleri menfaat prensibi, zaruret haline gelen menfaatler değildir. Aslında nas karşısında menfaat prensibi ile amel etmek, akıl ve reyi işletip nassı terketmek değildir; tam aksine bir nas ile ameli, birçok nassa dayanarak askıya almaktır… Ş u da unutulmamalıdır ki âlimler «ihtiyaçlann zaruret sayılması» kaidesini benimsemişler, bu kaide aralarında meşhur hale gelmiş, tartışmasız kabul edilmiştir.» (Kahire, 1947 s. 302). «Sözün özü Ebû-Hanîfe ve arkadaşları mesâlih prensibini kullanmışlar, bununla naslan tahsis etmişler, 342 İSLÂM’IN IŞIĞINDA GÜNÜN MESELELERİ hatta bazen bunlan askıya almışlardır; bu menfaatlerin de kimi zaruret derecesindedir, kimi ondan daha aşağıdadır…» (s. 362 vd.). Şelebı burada hanefi müctehidlere ait birçok örnek zikretmiştir. İhtiyacın zaruret kabul edildiğini gösteren örneklere geçmeden önce yine muasır âlimlerden Tunuslu M. et-Tâhir b. Âşûr’un, özellikle içtimâi ihtiyaca (genel zaruret ve ihtiyaca) dikkat çekmek üzere yaptığı bir tasnifi gözönüne almak faydalı olacaktır: İbn Âşûr’a göre fukahâ, zaruretin fertlere ait ve geçici olan çeşidi üzerinde durmuş, örneklerini de bu çeşitten seçmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan «…darda kalana (zarurete düşene) başkasmın payma el uzatmamak ve gerekli miktan aşmamak üzere (haramı yemek ve ondan faydalanmakta) günah yoktur.» (Bakara: 2/173) meâlindeki âyet, geçici ve özel olan zaruretlerle ilgilidir. Bunun yanında biri devamlı .diğeri gelip geçici olmak üzere iki çeşit zaruret daha vardır ki bunlar aynı zamanda genel (umumi, içtimâi) zarurettir. Umumi zaruret ve ihtiyacın devamlı olanı, yine devamlı olan istisnâî hükümler gerektirdiği için Sünnet kaynağı bu hükümleri getirmiştir; selem, zirâî ortakçılık vb. hükümler bu kabildendir. Umumi zaruret ve ihtiyacın gelip geçici olanı da ya ümmetin tamamım, yahut da büyük kitleleri ilgilendirmektedir. Din, ümmetin selâmetini, güçlü olmasını, dirlik ve düzen içinde bulunmasını istemektedir. Dinin bu istek ve maksadı tehlikeye düşer, bu mânada bir zaruret meydana gelirse ilgili yasaklar kalkar, haramlar helal olur. Şüphe yok ki bu nevi zarureti ruhsatlarla gidermek, özel zarureti gidermekten daha önce gelir. (Meqâsıdu’ş-şeri’a, s. 125). Bu tasnifi esas alarak sıralayacağımız örnekler, hem ihtiyacın zaruret kabul edilmesi, hem de ihtiyaç dolayısıyle bir kısım yasakların serbest hale gelmesi konusunda şüpheye yer bırakmayacaktır:
1. Özel (ferdi) zaruret ve ihtiyaçlara dayalı ruhsatlar:
13
Ara