Dünyada bundan, temiz bundan düzenli bir sofa daha düşünülemezdi. Mermerleri, sütunları, fıskiyeleri, kıymetli halıları, köşkü çevreleyen gezinti yerleri, boğaza nazır güzel manzarası, iç düzeninin tavanlarının pervazlarının işlemesindeki inceliği, zarafeti hiçbir şeyle kıyaslanamazdı. Velhasıl bu köşk bütün zevklerin alındığı ve hissedildiği güzel bir yer görünümündeydi. Ben buraya geldiğim zaman, köşkü resmetmem için katiyen müsaade etmek istemediler. Çünkü, bos- tancıbaşı oraya gelmek üzereydi. Gerçekten de bu köşke yirmi adım kadar yaklaştığımda, bostancıbaşı, sarayın kapısından çıkageldi. Köşklere bu kapıdan girilir. Bostancıbaşı beni görünce, yanına çağırdı ve beni köşkten içeri alan kişiye, benim buraya ne için geldiğimi sordu. Kılavuzum olan kişi de ‘Âlemin sultanının eşsiz ve yüce köşkünün küçük bir kısmını’ görmek için kendisine çok ricada bulunduğumu ve yalnız köşkün kapısından bakmama müsaade ettiğini, kendini mazur göstermek üzere beyân etti. Ancak, bu köşkü bostancıların bulunmadıkları zamanlarda ve her yerde olduğu gibi biraz bahşiş vererek ziyaret etmek mümkündür. Bu köşkün yakınında saltanat kayıklarının muhafazasına mahsus beş altı kayıkhane* vardır. Burada, padişahın emrine her zaman hazır küçük kadırgalar, büyük kayıklar ve diğer deniz vasıtaları bulundurulurdu. Bu kayıkların her tarafı, hatta küreklerine varıncaya kadar Arap usulü güzelliğinde birtakım nakışlar ile süslenmişti. Köşklerden çıktıktan sonra, sarayı kuşatan surlar, şehrin surlarından ayrılır ve Aya- sofya’ya kadar çıktıktan sonra bostancıbaşınm köşkünün yukarı tarafından Marmara’ya kadar araziyi beş fersah çevreler (Bir fersah, bir çeyrektir).” Grelot’nun yukarıdaki tarifinden ve İstanbul’un bu kısmının eski hâlini tasvir eden resimlerin araştırılmasından ortaya çıkan sonuca göre, Harem-i Hümayun’a mahsus olan köşk, günümüzde Sepetçiler Köşkü dediğimiz köşktür, diğeri ise Cebeciler Köşkü, yani Alay Köşkü’dür. Kanunî Sultan Süleyman Han’ın yaptırdığı köşk, kemerler üzerine bina edilmişti; Sepetçiler Köşkü de öyledir. Onun pencereleri kafesliydi; Sepetçiler Köşkü’nün eski resminde pencerelerinde kafes bulunduğu çok güzel fark ediliyor. Demek ki burası vaktiyle Harem-i Hümayun’a mahsus imiş. Sepetçiler Köşkü’nün girişi geride, Sarayı-ı Hümayun suru dahiline rastlardı ki, Grelot’nun “Bu köşke dışarıdan görül- meksizin saraydan geçilirdi” dediği tarife tamamen uyuyor. Padişaha mahsus olan diğer köşk de, yine eski tariflere göre Cebeciler Köşkü olacak. Zaten bu köşklerin durumu ve eski tarifleri bunun böyle olduğunu gösteriyor…
SARAY İÇİNİN DEMİR KAPISI
09
Eki