Yazar Arşivi: kozlu

İBADET ve KÜLTÜR

İBADET ve KÜLTÜR İbadet ve kültür, insan hayatının değişmez ikı’ana unsurudur. Ve her ikisi de bir inancın gereğidir. Toplum hayatına hangi inanç hakimse, o inancın ibadet ve kültürü toplum gündemini meydana getirir. Meselâ, Hristiyan inancının hakim olduğu Avrupa toplumunda ibadet ve kültürün kaynağı da Hristiyanlıktır. Kiliseler, kilise âyinleri, nikah merasimleri, özel günler, bayramlar, vaftizler ve daha niceleri hep mevcut Hristiyanlık ...

Devamını Oku »

TARİH ŞUURU

TARİH ŞUURU Bir toplumun millet olabilmesi, zannedildiği kadar kolay ve basit değildir. Hele, kâğıt üzerinde hiç mümkün değildir. Çile ile rahatın, yoklukla bereketin, kederle sevincin, zahmetle rahmetin, külfetle nimetin, feragatin, fedakârlığın, şecaatin, sadâkatin, göz yaşının, alınterinin, kanın, canın beslediği, koruyup yücelttiği bir inanç gerek, bir fikir gerek, bir ideal gerek, zaman gerek, mekân gerek, insan gerek, insan!.. Ve bu inancın, ...

Devamını Oku »

Söz konusu yasak bir imtiyaz hakkı olarak düşünülse

Söz konusu yasak bir imtiyaz hakkı olarak düşünülse Anayasa buna da müsaade etmiyor: Anayasa’nm 10. maddesinde; “Herkes… (hiçbir) ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir”, denildikten sonra; “hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz”, hükmünü getirmektedir. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması, ancak kanunla ve Anayasal gerekçelerle mümkündür. Bu gerçek, Anayasa’nın 13. maddesiyle sabittir. Yine, Anayasa’nın 38. maddesine göre; “suçluluğu hükmen sabit ...

Devamını Oku »

“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ESAS” İSE

“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ESAS” İSE.. Her Türk vatandaşının, vatandaşlık görevlerinin başında, yasalara saygı, hukuk ölçülerine uymak gelir. Zira hukuk, vatandaşların teminatıdır. Vatandaşların hukukunun teminat altına alındığı toplum, hukukun üstünlüğüne saygı gösteren toplum demektir. Hukukun üstünlük prensibine, hem vatandaşların hem de kamu görevlilerinin uyduğu yerde hukuk hâkimdir. Böyle bir devlete ‘Hukuk Devleti’ denir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olduğuna göre, hukuka uymak ...

Devamını Oku »

İNSAN MU’CİZESİ

İNSAN MU’CİZESİ Kur’ân-ı Kerim’in,Tıb ilmini âciz bırakan beyanları karşısında imana gelmemek için ‘insan’ olmamak gerekir. Hergün binlerce bebek doğuyor. Bunlardan birine dikkatlice baktığımızda, insanın küçük bir yavrusu olduğunu ve onda tümüyle bir mükemmellik, enteresan bir canlılık ve herşeyin yerli yerince konduğunu sezdiren bir hal görürüz. Halbuki bu küçük yavru, dokuz ay önce babasından annesinin rahmine intikal eden bir damla meni ...

Devamını Oku »

KİMYA ve JEOLOJİYİ ACİZ BIRAKAN GERÇEKLER

KİMYA ve JEOLOJİYİ ACİZ BIRAKAN GERÇEKLER Şimdi, yine ‘Makrokozmoz’a; dünyaya, uzaya yönelip Kur’ân’m gözlüğünden temâşâ edelim: Bilindiği gibi dünyamız 6370 km. yarıçapında, küreye yakın geometrik bir şekildir. Dünyayı dıştan içe doğru kabaca en dışta katı, sonra (çeşitli kategorilere ayrılabilen) sıvı, en içte de ağır metallerden oluşan katı bir çekirdek oluşturur. Bu sistemde katı-sıvı kontağı kesin bir geçiş yerine, sıvı-katı karışımı ...

Devamını Oku »

İNANMAMAKTAN BÜYÜK İŞKENCE VAR MI?

İNANMAMAKTAN BÜYÜK İŞKENCE VAR MI? İnsanoğlu ister kabul etsin, ister inkâr etsin, kendisini kuşatan fıtrî ortamın dışına çıkamaz; İlahî kanunların hükmünden sıyrılamaz. Hiçbir şeyin, Yaratıcı’nın izin ve iradesi dışında varlık ve hayat sahibi olması mümkün değildir. Bu yüzden ‘insanlık tarihi’ boyunca, ‘inkârcılar’ın yaptıkları sadece boşa kürek çekmek olmuştur. O kadar ki, gün ışığından kaçan yarasalar gibi, onlar hakikat güneşinden kaçtıkça, ...

Devamını Oku »

MEDENİYET ve TEKNOLOJİ

MEDENİYET ve TEKNOLOJİ Eşref-i mahlukât olarak yaratılan insanın, bütün maharet ve kâbiliyetlerini cem eden ve ulvî gayesini hülâsa eden iki ana vazifesi mevcuttur: İnsanın, dolayısıyla insanlığın ihyâsı ve âlemin, eşyanın imarı… Burada, birinci vazife medeniyetin, ikinci vazife de tekniğin esasını teşkil eder. Bu iki ana vazife ifa edildiğinde ancak, insanın İnsanî gayesi ve maksadı hasıl olabilir. Medeniyet, insanın İnsanî hasletlere ...

Devamını Oku »

TEZİMİZ MAARİF

TEZİMİZ MAARİF İnsanın tâbi olduğu esaslar, ilâhî ve beşerî olmak üzere iki kısma ayrılır. İlâhi esaslar, kaynağı beşere dayanmayan, kaynağı bizzat Hak olan; beşerî esaslar ise, kaynağı Hak olmayan esaslardır. Bu esaslar, her devirde beşerin önüne sergilenmiştir. İlâhî esaslara uyan insan ve toplumlarda, istenilen huzur ve beklenilen netice, beşerin menfaatine her devirde zuhur etmiştir. Hal böyle iken, beşerî esaslarda temel ...

Devamını Oku »

İHTİLAF, TEFRİKA, İTAAT vc TESLİMİYET

İHTİLAF, TEFRİKA, İTAAT vc TESLİMİYET Mazide ve günümüzde insan olmanın tabiî ve fıtrî gereği olarak mü’minlerin iki asıl vazifesi, yahut iki ana mükellefiyeti vardır ki bunlar; salim bir imana muvaffak olmak ve Tevhid’in esprisinden hareketle sağlam İçtimaî temellere istinat eden bir cemaat oluşturmaktır. Bunlardan iman, asıl -çekirdek, kök- mesabesinde olup, cemaat bu imanın içtimai plândaki tezahürüdür. ‘İman’ ve ‘cemaat’ kavramlarından ...

Devamını Oku »

Yine cihad meydanlarında öyle şehitler görüldü ki

Yine cihad meydanlarında öyle şehitler görüldü ki, onların son nefesindeki sözleri zaferin kime ait olduğunu sormakla noktalanmıştır. Şehid, Hakk’m büyüklüğüne şa-hiddir. Cihad, Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) mübarek haberleriyle, muadili bulunmayan bir ibadettir. Cihadda çileli aşkın, canı feda ettiren muhabbetin eşsiz örnekleri vardır. Nasıl ki, havfullah saygı ve hürmet ifadesi ise, cihadda da çileye dayalı muhabbet asildir. Bu muhabbet; nefse zor gelen ...

Devamını Oku »

CİHAD

CİHAD Şuur sahibi insanların, hayatlarını iman üzere bina etmeleri ve de imanlarını aksiyon haline getirmeleri tabii bir neticedir. İmanın, gönül ufuklarında dal-budak salması, bâtınî hükümlere uymayı zaruri kılar. Gerek zahir, gerek bâtın ahkâmın zuhuru zahmet ve meşakkati gerektirdiğinden, imanın aksiyon haline gelmesi gerekir. İşte bu aksiyonun adına ‘cihad’ denir. Aksiyonsuz imanın hiçbir fonksiyonu olamıyacağına göre, hayatın bütünü, başka bir ifade ...

Devamını Oku »

FATİH ve FETH-İ MÜBİN

FATİH ve FETH-İ MÜBİN O tarihe kadar Bizanslılar’m elinde bulunan İstanbul, 29 Mayıs 1453 Salı günü Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildi. İstanbul, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü durumundaydı ve Karadeniz’le Marmara denizini birbirine bağlayan Boğaz’ın üzerine kurulmuş olması ile jeopolitik açıdan da bütün dünyanın nazarını üzerinde toplamıştı; bugün de aynı durumunu korumaktadır. Onun için birçok defa kuşatılmış ve ...

Devamını Oku »

AKİF’İ ANARKEN

AKİF’İ ANARKEN İnsanlık hayatı, her devirde kavgalara sahne olmuştur. Esasen kavgaların, harplerin temelinde yatan asıl faktör inançtır. Harplerde mücadele eden toplar, tüfekler, kılıçlar ve kalkanlar çarpışan inançların sözcülüğünü yapmışlardır. Bugün bile, Batı ile olan münasebetlerimizin temelinde inançların mücadelesi yatmaktadır. Bugün Batı dünyası, inancı adına ve hesabına ictimâî, İktisadî ve hukukî müesseseler oluşturmuştur. Tarihte Batı, topyekün İslâm âleminin karşısına Haçlı zihniyetiyle ...

Devamını Oku »

Bir dert ki, ölümden başka devâsı yok

Bir dert ki, ölümden başka devâsı yok. Ben, nasıl olur da bu derde deva bul derim!”. “Ben o padişah değilim ki, tahttan ineyim de tabuta bineyim. Benim tabutumun yazısı ebediliktir” diyen Hazret-i Mevlânâ, son sözleri arasında 17 Aralık 1273 Pazar günü sevgilisine kavuşmuştu. Rahmeti bol olsun! Himmeti üzerimizden eksik olmasın. Amin! Sözlerimizi Hazret’in şu bey iti ile bitirelim: “Gelsin; varlık ...

Devamını Oku »

HZ. MEVLÂNÂ

HZ. MEVLÂNÂ Âşıklar sultanı, mârifet nûrunun aynası, gönüllerde e-bediyete kadar ölmezlik sırrına eren büyük veli; İslâm’ın tolerans yönüyle belirdiği mekân “Kur’ân’m bendesiyim” diyen hakikat kölesi; “Biz ezel ve ebedliyiz” deyip zaman kabuğunu delen, “Ölmeden evvel ölünüz” gerçeğinde öteleri seyreden kâmil insan, “Kâinatın seyri aşk sarhoşluğuyla Allah’ı arama seferberliğidir” deyip her zerrenin O’na koştuğunu söyleyen ârif; herkesi hiçbir fark gözetmeden dergâhına ...

Devamını Oku »

Mİ’RÂC

Mİ’RÂC Peygamberimize şerefli bir gecede bahşedilen İlâhi tecellilerin, hitapların ve iltifatların herbiri sonsuz bir kıymeti haiz olmakla beraber, dinin direği olan namazın bunlar arasında ayrı bir yeri vardır. Zira; “Namaz mü’minin mi’râcıdır”. Mi’râc lügatte; “yükseğe çıkma aracı” demektir. İsrâ ise, “gece yolculuğu” manasındadır. Mi’râc mucizesi, Hicretten birbuçuk yıl evvel Mekke’de, geceleyin vuku bulmuştur. Peygamberimiz, bir gece Mes-cid-i Haram’dan alınarak Mescid-i ...

Devamını Oku »

ÂLEMLERE RAHMET HZ. MUHAMMED

ÂLEMLERE RAHMET HZ. MUHAMMED (s.a.v.) Vahyin sırrına ermiş peygamberler, Cenab-ı Hakk’ın lütuflarına mazhar olmuşlardır. Bazıları melekut âlemini, bazıları göklerin esrarını, bazıları mahlukatın hükümdarlığını, bazıları Cennetin ahvalini ve yine bazıları da Cenab-ı Hakk’m âyetlerini seyr ve müşahede eylemişlerdir. Her Peygamber ve velinin arzulayıp yükselmek istediği en üstün makamlara ve hatta Cemâlullah’ı müşahedeye, mükâlemeye yükselen tek seçilmiş nebi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. ...

Devamını Oku »

Asrımızın maddî ve manevî bunalımda olması

“Asrımızın maddî ve manevî bunalımda olması, o ekmelin vârislerinin azalması ve becerin Vâris-i Resulullah’a ters düşmesi sebebiyledir. O kâmilin hakikatlerine ters düşmek, saadeti temin etmede kâinatı şekillendiren mimarlardan mahrum olmak demektir.”

Devamını Oku »