Türkiye ve Türkiye dışındaki İslâm ülkelerinde ekonomi faaliyetlerini yürüten * müslümanlann muhtaç oldukları uzun ve orta vâdeli sermaye ihtiyacı meselesinin nasıl çözüleceğini Türkiye şartları içinde biz burada iki haftadır görüşüyoruz. Kanaatımca bir neticeye varmak, bulunduğumuz ülkede İslâm ulemâsının ya ittifak ya da ekseriyet halinde bir karara varmaları demektir. Çözüm budur. Böyle bir toplantıda bile böylesine farklı görüşler ortaya atılırsa, bir başka yerdeki toplantıda bu görüşlerin en muhafazakâr olanı bile reform diye reddedilirse ve her iki gurup görüşü dinleyen müslümanlann tereddütleri devam ederse mesele çözülmemiş demektir. Meselenin özüne girmeden önce, izin verirseniz, geçen hafta söz hakkımı kullanmadığımdan, meselenin özü ile ilgili yaklaşımlar üzerinde biraz durmak istiyorum. Benim yıllardan beri bu gibi meseleleri tartıştığımızda gördüğüm manzara şudur ki, Türkiye’de bu gibi meselelere iki türlü yaklaşım vardır: 1. Muhafazakârca yaklaşım; 2. Mücahidçe, başka bir ifade ile tavizsiz yaklaşım. Bunu temsil eden insanların temiz ve iyi niyetli olanlan da vardır şüphesiz. Bu zevat diyorlar ki: Biz yasakları delmeyelim; bu çıkar yol değildir. Bunları delmekle bir yere varamayız. Bırakalım, müslümanlar bunalsın, daralsın. Okula gitmek isteyen başını açamadıkça okula gidemesin, daralsın. Okulun kapısında yığılsın ya da önünde yığılsın daralsın. Tüccanmız, sanayicimiz, esnafımız, faiz sebebiyle banka ile muamele yapmasın. Kredi almasın ve daralsın, iflas etsin. Yani, problemleri biz böyle tavizler vererek çözmeyelim de bunalım noktasına kadar gelsin ve nihayet patlasın. Türk’ün ayranı kabarsın ve dolayısiyle sokağa çıksınlar, bundan sonrasını daha itiyatlı kelimelerle söylemek gerekirse, iradesinin gücünü kullansın ve bu yollarla tavizsiz İslâm’ı bütünü ile ikame etsin. Bu yaklaşım erbabı ile bir kere bizim metodda anlaşmamız mümkün değildir. Dolayısiyle, öyle sanıyorum ki, o gurup bu tutumlarını devam ettireceklerdir ve onlara itibar eden, onları
ÇARESİZLİK SEBEBİYLE FAİZLİ KREDİ (*)
13
Ara