EY OĞUL İLMİHÂLİ
Zemammızda her eline kalem alan, kendini İslâm âlimi sanıp,
din kitâbı yazmağa kalkışıyor. İslâm bilgilerinden haberi olmadığı
içip aklına geleni yazıyor. Çenesi kuvvetli olanlar, kârilerde zan ve
ha^Şl ile konuşuyor. Bugün gençlik, kahraman ecdâdından kendisınemîras kalan mukaddes dînini Öğrenmek isteyince, uyduma
tefsirleri, İslâm düşmanlarının kin ve garez ile İngilizce, Yehûdîce
vçyâ diğer dillerde yazdıklan kitâblardan çevrilmiş İslâm târihlerişl ve câhili»: veyâ din satarak para kazanmak isteyen münâfıklar
taf^fından hazırlanmış kitâb ve mecmuaları okumak, yâhud din ile
airoisı olmayan gazetelerden dînî bilgi edinmek mecbûriyyetind*
ki&ör. Hâlbuki, dînimizde, Benî İsrâîlin Peygamberleri gibi, çok
rrtşcdarda ve çok yüksek âlimler yetişmiş ve bunlarm yazdıkları
yüzbinlerle kitâb, islâmiyyeti bütün dünyâya anlatmış vetanıtmışdıç. Doğra alan islâim bilgilerine (Ehl-i sünnet) yolu denir. Bu
husûsda etraflı bilgi almak isteyenlere (Se’âdei-i ebediyye) kitabını
okumalarını tavsiye ederiz. Birbiri ardınca piyasaya çıkarılan ve
yaMızlı kelinftleri ile revaç bulan zehrli kitâb ve mecmûaları okuyarak, müslimânlığı yanlış ve bambaşka anlamakdan din kardeşlerimm ve müslimân yavrularını korumak için, Süleyman bin Cezâ’m
Hanefî mezhebindeki büyük İslâm âlimlerinin kitâblarından derlemiş olduğu ve (Ey Oğul) ismini verdiği ilmihâlin yeniden tab’ ve
neşrini lüzûmlu gördük. Huccet-ül-islâm İmâm-ı Gazâlî “rahimehullahü teâlâ”nin (Eyyühei veled) ismindeki (Ey Oğul) kitâbı başkadır. Onu ulemâdan Mustafa Âli efendi “rahime-hullahü teâlâ”
terceme etmiş ve (Tuhfetüssulehâ) ismini vermişdir. Ayrıca Hâdimî merhum da “rahime-hullahü teâlâ” şerh etmişdir.
Süleymân bin Cezâ’ hazretlerinin dokuzyüzaitmiş 960 [m.
1552] yılında te’lîf etdiği bu kitâbı şimdi basılırken, ba’zı yerlerinin
aydınlatılması için, başka kitâblardan yapdığımız ilâveler köşeli bir
parantez [ ] içine yazılmış veyâ (Tenbih) 1er ilâve edilmişdir. Bu
kitâbı okumak nasîb olan bahtiyârlârm, içinde ismi geçen büyüklerin rûhâniyyetlerinden müstefîd olmaları için düâ eyleriz.
EY OĞUL İLMİHÂLİ S
Elhamdii lillahi Rabbil âlemin. Vesselâtfi vesselâmü alâ
Resûlinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmaîn.
—Ey Oğul! Senin için, üçyüzaltmış hadîs-i şerîf, kırkdört
haber ve dînimizin direği olan nemâzm yedi şartı, beş rüknü,
yedi vâcibi ve ondört sünneti, yirmibeş müstehabı ve ondört
müfsidini, hanefî mezhebi âlimlerinin kitâblanndan toplayıp,
sana beyân etdim. Bunlarla amel edip, feyz-ü necâta dâhil
olasın!
Bil ki, bindoksan âdâbı sen ve senin gibi müslimân
evlâdlan için topladım. Bunlar ile amel edersen, sana yeter.
Eğer tenbellik eder de Allahü teâlâya âsî olur, bunlan terk
edersen, dünyâda esâret ve rezâlete, âhıretde azâba dûçâr
olursun.
Eğer bunlarla amel edip diğer din kardeşlerine de tavsiye
edersen, senin için fâidesi olur. Sana hayr düâ ederler. Hak
teâlâ hazretleri, inşâallah düâlannı kabûl eder. Zîrâ kul, kulun
düâsı ile afv olunur.
BİRİNCİ BÂB
Ey Oğul! [Nemâzm ve bütün ibâdetlerin kabûl olmaları
için, önce insanın Ehl-i sünnet i’tikâdmda olması ve ibâdetlerin
sahîh olmaları, sonra, ihlâs ile yapılmaları ve insanın üzerinde
kul hakkı bulunmaması lâzımdır. îbni Hacer-i Mekkînin “rahimehullahü teâlâ” (Zevâdr) kitabında yazılı hadîsi şeriflerde, (Yâ Sa’d!
Diiânın kabûl olması için hal âldan yi! Bir lokma harâm yiyenin, kırk
gün ibâdetleri kabûl olmaz) ve (Harâm cilbâb ile, ya’nî gömlek ile
kılınan nemâz kabûl olmaz) ve (Üzerinde harâmdan dlbâb bulunan kimsenin ibâdetlerim Allahü teâlâ kabûl etmez) ve (Yalnız bir
lirası harâmdan olan on lira ile alınmış elbise ile kılman nemâz
kabûl olmaz) ve (Gayr-ı müslime zulm edenden, Kıyâmet günü,
onun hakkını ben istiyeceğim) ve (Kâfir dahi olsa, mazlûmun
diiâsı red olmaz) buyuruldu. [O hâlde, ey müslimân! İbâdetlerinin kabûl olmasını istiyorsan, hırsızlık etme! Hile ve hıyânet
yapma! İşçinin ücretini, teri kurumadan önce ver! Kir adadığın
malı, umûmî yerleri taihrib etme! Borcunu çabuk ve temâm
öde! Haki vâsıtalarının ücretlerini noksansız öde. Hükümete,
katamlara, âmirlere karşı gelme! Vergi kaçakçılığı yapma!
Dârüthaıbde, ya*«4 kâfir memlekeiieîindede ve kâfirlere karşı
da, bu haklara riâyet eyle! Fitneyi uyandırma! Fitne çıkarmak
hafimdir- îslâmm şerefim her yerde, herime göster! Müslim |nltgtB güzel ahlSkmi herkes senden öğrensin. Hakikî mitelimân hem islâmiyyete uyar, günâh işlemez. Hem de, kanunlara
uyar, suç işlemez. Hiçbir mahlûka zarar vermez. (İnsanların en
iyisi, insanlar» flUdelt oîamsfcr) ve (îmânı Sstifc olanınız, ahlâkı
güzel olanmızdır!) hadîs-i şeriflerini hiç unutmaz.]
ABDEST BAHSİ
Ey Oğul! Abdesti temiz yerde almak lâzımdır. Resûlullah «sillallahü aleyhi ve sellem»: (Abdest almak iste<fiğiniz
vaitf,abdest bo&dâğnuz yerde abdest almayınız! Ç$rU, abdest
suy nnunberbir ü u n n bir yıflık nâfile nemâz sevlbı veriMyor)
ve ( A b & e k hozdeğatanz yerde, ya’nî balâda abdest alffsamz çok
v e n o d otarsnnuz) ve (Abdeste Besmele Qe başlayan kimse için
kirâmea k§tfbin n d ^ s ri, abdest bitinceye kadar sevâb yazarlar)
buyurdu.
Sultân-ı Enbiyâya Eshâb-ı kirâmdan biri sordu:
—Yâ Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ! Abdestin
hassasından bana bir şey izâh eder misiniz?
Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu ki: (Her
ne zeman bir ümmetim abdest alırken Bismillah deyip elini
yıkarsa, eliyle yapdığı [küçük] günâhların hepsi afv olur. Ağzına,
yüzüne ve şâir a’zâlarına su verdikçe, bütün [küçük] günâhtan
dökülür).
Diğer a’zâları yıkadıkça, bütün [küçük] günâhları afv
olunur. [Büyük] günâhlar ve insan ve hayvan hakları bu. afvdan müstesnâdır. Hak sâhibi, [ister müslimân, ister kâfir, ister
hayvan olsun], hak [kendisine veyâ vârislerine] ödenmedikçe,
günâh hiçbir sûrede afv olunmaz.
Hazret-i Mûsâ Kelimullah Tûr’a giderken, yolda, nemâz
kılıp Hakka ağlayıp inleyen, gözünden akan yaşı kan ile kanşdınp, düâ eden bir zâta rastlamış. Mûsâ aleyhisselâm, münâcâtında mezkûr zâtm afvı için Cenâb-ı Hakka niyâz etdiğinde,
Cenâb-ı Hakdan nidâ gelip, (Yâ Mûsâ! Ben o zâtın nemâzmı ve
dtiâsını kab&l etmem. Zîrâ, üstüne giymiş olduğu elbisenin bedelinde harâm para vardır) buyurmuşdur.
Ey Oğul! Müslimân.anasına, babasına, komşularına, arkadaşlarına, hocalarına, hükümet adamlarına, kanunlara hürmet
eder. Küçüklerine ve hayvanlara şefkat eder. Din, mezheb ve
ırk ayırımı yapmadan hiçbir mahlûka zarar vermez. Dârülharbdeki kâfirlerin bile mallarına, canlarına, nâmuslarına
dokunmaz. Kendine kötülük yapanlara da iyilik eder. Dînî
vazifelerini, kanûnî borçlarını öder. Hîle, hiyânet yapmaz.
Dînine de, dünyâsuıa da çalışır. Fitne çıkarmamağa çok dikkat
eder. Böyle islâm ahlâkına mâlik olan bir millet kuvvetlenir,
yükselir. Bütün dünyânın sevgisini, güvenini kazanır. Dünyâ
ve âhiret seâdetine kavuşur.