GÜNEŞİN YEDİ RENGİ

GÜNEŞİN YEDİ RENGİ

Birçoklan, dinde en faydalı olanın, kendini ençok alâkad eden dal olduğunu iddia eder. Kimi hadîse, kimi fıkha, kimi ise, î dece Kur’ân-ı Kerîm içindeki emirlere uyulmasını savunur.] yüzden müslümanlann çoğu, biribirleriyle aynlıklara düşeri Herkes, kendi

beyaz görünüyorsa, dinimiz de birçok yönüy bizlere doğru dürüst, olgun müslüman olmayı öğretir.

Bizleıe, Kur’ân-ı Kerîm’in kesin emirleri yanında, Peygaml rimizin tavsiyelerine ve bizzat yapmış olduğu örnek hareketleri de uymamız emredilmiştir.

Tâ asırlar ötesinden, bu hareketleri ve tavsiyeleri bizlere ul uran Rabbimize hamd ederken, bu volda çile çekmiş din âlimle

nin öğrenme metodlanm, Abdullah îbnü’l Mübârek’in hayatından öğrenelim:

GÜNEŞİN HER RENGİNİN AYRI TESİRİ

Önce (Basra’da) Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenen Abdullah Îbnü’l Mübârek, Kûfe’de öğrendiği fikıh ilmini, “hadîs” bilindikten sonra gerekli olarak kabul eder.

Hadîs bilindikten sonra, îmâm-ı Mâlik, Süfyân ve Ebû Hanî- fe’nin reylerine müracaat edilmesi gerektiğini söyler.

Ebû Hanîfenin anlayışının en güzel, fıkıh malumatının en faz­la olduğunu bildirir. Bu üç âlimden Süfyân üs-Sevıîden bahseder­ken: “1100 şeyhten not aldım; ondan üstününü görmedim.” der. Süfyân, Kûfe’de hadîsi ilk tasnif

Yahyâ b. Kesîr’in, (v.H.129 veya 132) Abdullah îbnü’l Mübâ­rek’in tahsil için sefere çıkmasından evvel, Hakkın rahmetine ka­vuştuğu anlaşılmaktadır. Fakat el-Evzaî, kendi hadîslerinden baş­ka, elindeki diğer hadîs kitap ve sahifelerinden “Belağanî=bana ulaştı.” kelimesiyle hadîs nakletmiştir. Ebû Selfam’dan rivayetleri­nin de bir kitap tuttuğunu söyler.

El-Evzaî için, aynca Eyyûb’un da hadîs yazdığını, İsmail b. Uleyye zikretmiştir.

Yahyâ b. Kesîr’in hadîslerini rivayet eden meşhur kişilerden biri olan el-Evzaî’den, Abdullah îbnü’l Mübârek’in rivayet ettiği hadîsler, işte bu sebeplerden kıymetlidir.

Evvelki yazımızda, tâbiînden kıymetli bir kimse olan Zührî den bahsetmiştik. Abdullah îbnü’l Mübârek’in Zührî’ye ait bazı hadîsleri (v.H. 124/742), Şuayb b. Ebî Hamza’dan (V.H.162) rivayet etmek için, Şam bölgesinde Humus’a gitmiş olması muh­

ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ

Abdullah îbnü’l Mübârek’in çocukluğu hakkında pek malu­mat yoktur. Ancak genç yaşta, Merv’de ilim meclislerinde ilim ararken ona rastlıyoruz.

Arapçasımn Merv’de geliştiğini, onu hocası Hammâd’ın tak­dir etmesinden anlıyoruz. Kuvvetli hafızasının ilim elde edişinde­ki önemini, arkadaşının naklettiği bir hâdiseyle izah ediyoruz: Sahr ismindeki arkadaşıyla uzun bir hutbe dinlemiş, arkadaşına hutbeyi ezberlediğini söyleyerek tekrarlamıştı. Buna rağmen o, hafızasına güvenip dayanmaz, işittiğini yazardı.

Hattâ, bir şiirinde, şöyle söylemişti:

“Ey ilim arayan!..

Hammâd îbnü Zeyd’e gel!…

Hikmet ve ilim elde et, ve

Sonra onu kayd et”

Onun, ilim öğrenmeğe ne maksatla başladığım kendi sözün­den anlıyoruz: “Biz, ilmi dünya için öğrendik. O, bize dünyayı terk etmeyi gösterdi.”

Buna rağmen, onun dünyayı terkedip oturmadığını, ticaretle meşgul olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Hattâ o : “Kazanma zil­letini tatmayan insanda hayr yoktur” demiştir.

însanlan dâimâ çalışmağa teşvik ederdi. “Ahmet îbn Hanbel, zamanında Abdullah îbnü’l Mübârek kadar ilmi arayan olmadığı­nı” söylerdi. îlim elde etmek için, Merv’den evvelâ Irak’a gel­miştir. “6u maksatla Mervden ilk çıkısı H.141 senesine rastlar.

O, tâbiîn’le karşılaşmış, bir çok âlimden hadîs rivayet etmiş, edep öğrenmiştir. Tâbiînden sayılan, Süleyman îbnü Mihrân El A’meş’ten (vef.H. 145-148) hadîs rivayet etmiştir. Fakat bunların sayısı azdır.

İşte Abdullah îbnü’l Mübârek’in, kuvvetli ilim aşkı, hâfizası, intizamlı çalışmasıyla, Peygamber(S.A.S.)’in ashâbını görenler­den hadîs öğrenip, edep elde etmesi, onun “Hadîs doktoru” olarak tanınmasını bizlere izah eder.

 

Ebû’l-Mu’temer el-Kaysî olan Süleyman et-Teymî, tâbiîndem Bu zatın, Ehl-i Sünnet imamlarından Ahmed İbnü Hanbel’e, tal beleri Süfyan es-Sevrî, Süfyan b. Uyeyne, Vekî vasıtasıyla tesir < tiği kaydediliyor. O, kaderi inkâr edenlerle çekişindi. Süleyman ( Teymî hakkında, o devrin fıkıh ve hadîs âlimi, meşhur Şu’be, “O dan üstün bir hadîs âlimi ve ondan doğru bir kimse görmediğini” “hadîsi ref ” etmeyi “(yani aradaki rivayet halkalannın bir kısmı atlıyarak hadîs nakletmeyi) sevmediğini söyler.

Süleyman b.Bilâl’e gelince: O, birçok kitap yazmıştı. Kitap] nm Abdülazîz b. Ebû Hâzim’e vasiyet etmiştir. Çok hadîs rivaj etmiş olan, itimada şayan bir âlimdi.

Künyesi “Ebû Mes’ûd” olan, Hicrî 144 de vefat eden Saîd îlyas el-Cüreyrî de tâbiîndendi. O da itimada şayan bir âlimdi.

GÜNEŞİN YEDİ RENGİ

Birçoklan, dinde en faydalı olanın, kendini ençok alâkad eden dal olduğunu iddia eder. Kimi hadîse, kimi fıkha, kimi ise, î dece Kur’ân-ı Kerîm içindeki emirlere uyulmasını savunur.] yüzden müslümanlann çoğu, biribirleriyle aynlıklara düşeri Herkes, kendi inandığına uymayanı, neredeyse İslâm dışı tutma kalkar.-Bu çok yanlış düşüncedir. Güneş ışığı, nasıl 7 renkten b leştiği halde, bize beyaz görünüyorsa, dinimiz de birçok yönüy bizlere doğru dürüst, olgun müslüman olmayı öğretir.

Bizleıe, Kur’ân-ı Kerîm’in kesin emirleri yanında, Peygaml rimizin tavsiyelerine ve bizzat yapmış olduğu örnek hareketleri de uymamız emredilmiştir.

Tâ asırlar ötesinden, bu hareketleri ve tavsiyeleri bizlere ul uran Rabbimize hamd ederken, bu volda çile çekmiş din âlimle

 

nin öğrenme metodlanm, Abdullah îbnü’l Mübârek’in hayatından öğrenelim:

 

ABDULLAH İBNÜ’L MÜBAREK İNSANLARI DEĞERLENDİRİRDİ.

İlmin temellerini atan Abdullah îbnü’l Mübârek’in, Kur’ân, hadîs ve edebi öğrendikten sonra, Kûfe’ye geçtiğini, H.150 sene­sinde vefat eden Ebû Hanîfenin yanında fıkıh öğrendiğini, muhte­lif rivayetlerden öğreniyoruz.

Küfe, Irak’ta, Fırat nehrinin suladığı ovada, Kerbelâ’nın cenu- bundadır.

Mucâlid b. Saîd el Hamedânî El-KûfTden (v.H.144), pek az olmak üzere El-A’meş Süleyman b. Mihrân’den (v.H. 143) hadîs ri­vayet eder.

Abdullah îbnü’l Mübârek, Küfe ehlinin hadîsini, akranların­dan olan Ebû İshak el Fizâıfnin ve El-A’meş’in ifsad ettiğini bildir­miştir. Bunun sebebi, “tedlîs etmeleri”, yani hadîsi kendine rivayet eden şahsın ismini saklayıp, ayıbını gizlemeleriydi.

Abdullah îbnü’l Mübârek, tedlîsi sevmediğim söylemiştir.

Ebû îshak El-Fizârf nin, fıkıh bilgisini takdir etmiştir.

Bu davranışından, fakîh’i, hadîs âlimini, edep sahibini ayır- dığmı ve herbirinin kıymetini takdir ettiğini anlıyoruz.

Kûfe’de Ebû Abdullah Şureyk b. Abdullah en-Nahaî (v.H.177) den, arkadaşı VekT ile beraber hadîs yazdığım öğreniyo­ruz. Buna rağmen, Şureyk’in, hadîsim kıymetli görmediğim zikre­der. Ancak, Kûfe’Iilerin hadîsini bilmede, onu Süfyân’dan daha âlim görür. Onun hadîslerini aslıyla karşılaştırdığım şu hâdise bize gösterir:

“Süfyân b. Abd’ul-Melik, Abdullah Îbnü’l Mübârek’e, Şu- reyk’in kendisine, Zeyd b. Sabitten rivayet ettiği, “alış-veriş” hak- kmdaki bir hadîsi anlatır. Buna karşılık, Abdullah Îbnü’l Mübârek: “Şureyk sana kitabında bulunmayanı getirmiş. Biz bu hadîsin kö­künü bulamadık.” demiştir. Bununla da, Şureyk’in, kitabı dışında­ki hadîslerde yanılabildiğim ifade etmektedir.

Şureyk, Küfe kadılığına da getirilmiştir. Oğlu, “onun yanında, Câbir el CâfTden 10 bin meselenin, 10 bin de garip meselenin oldu­ğunu zikreder.”

Abdullah îbnü’l Mübârek, insanlan muhtelif açılardan değer­lendirirdi:

Göıdüğü insanlann içinde en fazla ibadet edenin, Abdu’l Azîz b. Ebî Ravvâd (v.H.159), Allahtan en fazla korkanın, Fudayl b. îyâd (v.H. 187), en bilgininin Süfyân üs-Sevrî (v.H.161), en anla­yışlı ve fakih olanın da Ebû Hanîfe olduğunu ve fikıhda onun gibi­sini görmediğini ifade etmiştir.

İnsanlan, en mükemmel yönleriyle tanıyan bu örnek insan, kendisini her yönden mükemmel yetiştirmeğe gayret ederdi. Bu­nu, başkalarının son derece takdirini kazanmasından ve önderliğe layık bir insan olarak anılmasından anlıyoruz.

GÜNEŞİN HER RENGİNİN AYRI TESİRİ

Önce (Basra’da) Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenen Abdullah Îbnü’l Mübârek, Kûfe’de öğrendiği fikıh ilmini, “hadîs” bilindikten sonra gerekli olarak kabul eder.

Hadîs bilindikten sonra, îmâm-ı Mâlik, Süfyân ve Ebû Hanî- fe’nin reylerine müracaat edilmesi gerektiğini söyler.

Ebû Hanîfenin anlayışının en güzel, fıkıh malumatının en faz­la olduğunu bildirir. Bu üç âlimden Süfyân üs-Sevıîden bahseder­ken: “1100 şeyhten not aldım; ondan üstününü görmedim.” der. Süfyân, Kûfe’de hadîsi ilk tasnif edenlerdendir.

Kendisinden rivayet ettiğini yukarda zikrettiğimiz Zâide İbnü Kudâme’nin (v.H.161), Kûfe’li olduğu bilinmektedir. Îbnü’l Mübârek onu, müslümanlann önderlerinden, insanları anlamakta ölçü kabul ettiği dört kişiden biri sayar. Bu dört kişi: Basra’da İbnü Avn, Medine’de Mâlik b. Enes, Şam’da el-Evzaî, Kûfe’de ise Zâide b. Kudâme’dir. İnsanlardan her kim, bu dört kişiye, din konusunda hücum eder veya kötülerse, o kimsenin islâma muhalif olduğunu anladığını söylemiştir. Bu dört âlim zattan sayılan El-Evzaîden, daima hürmetle bahsederdi.

ŞAM’DA

Hadîslerim karışık bulduğu Kûfe’den, daha sağlamım öğrene­bilmek için Şam’a geçtiğini söylemesinden, Kûfe’den soma Şam’a gittiğim tahmin etmekteyiz.

Beyrut Câmiinin hem imâmı, hem müezzini olan el-Evzaî (v.H.157), Abdullah îbnü’l Mübârek’le konuştuğu zaman, Ebû Hanîfe’yi sormuştur. Abdullah îbnü’l Mübârek, Ebû Hanîfenin fı­kıh meselelerinden bazılarını seçip bir risâle halinde el-Evzaî’ye vermiştir. Bu risaleyi tetkikten sonra, el-Evzaînin de, mezhep imâ- mımız Ebû Hanîfe’yi takdir ettiği anlaşılmaktadır.

Abdullah îbnü’l Mübârek’in ilim pınarlannı, daha derinden araştıralım:

Hadîs âlimlerinden Yahyâ b. Kesîr ve Zührî, rivayet etmesi için el-Evzafye birer sahife vermişlerdir. El-Evzafnin böylece, Zührî gibi, (V.H.124/M.742) tâbiînden kıymetli bir kimsenin hadîs­lerine ulaştığını anlıyoruz.

Yahyâ b. Kesîr’in kitaplannı da tasnif ettiği rivayet edilen el- EvzaTnin, böylece bu âlimin de hadîslerini çok iyi bildiği anlaşı­lır.

Yahyâ b. Kesîr’in, (v.H.129 veya 132) Abdullah îbnü’l Mübâ­rek’in tahsil için sefere çıkmasından evvel, Hakkın rahmetine ka­vuştuğu anlaşılmaktadır. Fakat el-Evzaî, kendi hadîslerinden baş­ka, elindeki diğer hadîs kitap ve sahifelerinden “Belağanî=bana ulaştı.” kelimesiyle hadîs nakletmiştir. Ebû Selfam’dan rivayetleri­nin de bir kitap tuttuğunu söyler.

El-Evzaî için, aynca Eyyûb’un da hadîs yazdığını, İsmail b. Uleyye zikretmiştir.

Yahyâ b. Kesîr’in hadîslerini rivayet eden meşhur kişilerden biri olan el-Evzaî’den, Abdullah îbnü’l Mübârek’in rivayet ettiği hadîsler, işte bu sebeplerden kıymetlidir.

Evvelki yazımızda, tâbiînden kıymetli bir kimse olan Zührî den bahsetmiştik. Abdullah îbnü’l Mübârek’in Zührî’ye ait bazı hadîsleri (v.H. 124/742), Şuayb b. Ebî Hamza’dan (V.H.162) rivayet etmek için, Şam bölgesinde Humus’a gitmiş olması muh­

 

temeldir. Bunu, Humuslu olan, küçük tâbiînden sayılan Hureyz b Osmandan (v.H.163), aynca İsmail b. Ayyâş(v.H.181) ve Bakiy< b. Velîd(v.H.197)’den, hadîslerini tenkid ederken bahsetmesindeı anlıyoruz.

Şuayb b. Ebî Hamza, Zührîden, Sultan için, imlâ yoluylî hadîs yazmıştır. Onun kitapları da muntazam kayıtlıydı.

MEKKE-İ MÜKERREME’DEKİ İLMÎ ARAŞTIRMALARI

Abdullah İbnü’l Mübârek sık sık hacca sefer yapmış, birçol kimseye de bu farzı edâda kolaylık göstererek, yardımcı olmuştur H. 149-150 senelerinde vefat eden İbnü’l Cüreyc’in önünde Kur’ân tefsirim “Mücâhidden rivayeten” okumuştur; bunu, kay­naklar zikretmektedir.

Abdulazîz İbnü Cüreyc, hadîsleri ilk tasnif edenlerden biridir Bu zat, Hicrî (80-150) senelerinde yaşamıştı. O, hadîsleri, “işite­rek, arz, kıraat, kitaptan nakle müsâade ve mükâtebe” yoluyla top lamıştır. Abdullah İbnü’l Mübârek, bu zatla ilk defa karşılaştığı za­man, İbnü’l Cüreyc ona: “-Nerede yetiştiniz?” diye sormuş, onun “Horasan’da” cevabına da “-Horasan’ın senin gibisini yetiştirece­ğini zannetmezdim.” diye hayretini belirtmiş ve kitaplanndan isti­fade etmesine müsaade etmiştir.

Yahyâ b. Saîdin, Nâfîden yazdığı hadîslerde, hiç kimseyi İbnü Cüreyc kadar sağlam bulmadığım, hattâ, onu, İmâm Mâlik’e tercih ettiğini görüyoruz. Abdülazîz İbnü Cüreyc, ZührTnin kendisine bir hadîs cüz’ü verdiğini ve onu istinsah edip (yeni bir nüshasım çı- kanp) rivayet için de, ondan izin aldığım, bizzat kendisi söyler. Bu hususda, başka rivavetler de vardır.

Abdullah İbnü’l Mübârek’in hocası olan Süfyân b. Uyeyne (v.H.198) ise, İbnü Cüreyc’in Zührî’den aldığı hadîsleri, ona oku­yup arzedemediğini, ancak rivayet için müsade aldığını söyler.

Münekkid âlim Yahyâ b. Ma’în, İbnü Cüreyc’i, (Zührî’den naklettiklerinde) yazmış olduğu hadîsleri Zühıfye arzedememe- sinden dolayı, zayıf addetmişti. Halbuki aynı zâtın, Nâffden yazdı­ğı hadîslerde en sağlam olduğunu zikretmiştik. Bu husus, dikkatle üzerinde durulacak bir konudur. Zira insan yazarken yanılırsa, ho­casına okurken düzeltebilir.

Mekke’de H. 152 veya 159’da vefat eden Yûnus b. Yezîdin, Mekke ahâlisine hitaben “Kitaplarımı, Horasanlı şu zata hamlet­tim. ” diyerek, Abdullah İbnü’l Mübârek’i kastettiğini ve onun da icâzet yoluyla, bu zatın kitaplarından istifade ettiğini öğreniyo­ruz.

Hadîs âlimi, öğrenip yaparak, yaptığı örnek hareketlerle baş­kalarına imâm olarak, yılmadan, yorulmadan çalışmış, bıkmadan usanmadan sefere çıkmıştır.

Abdullah İbnü’l Mübârek, evvelce de zikrettiğimiz gibi, İyle’li olan Yûnus b. Yezîd’i Mekke’de de görmüştür. Yalnız bu ziyaretin ne zaman olduğunu bilmiyoruz. Yûnus b. Yezîd, Zührî’nin asha- bındandır, Zührî’den ve diğer âlimlerden hadîs rivayet etmiştir. Ki­tabının doğruluğuna, Abdullah İbnü’l Mübârek şahitlik eder.

Mekke’yi muhtelif ziyaretleri esnasında, arkadaşı Fudayl b. İyâd (v.H.187), Süfyân b.Uyeyne (v.H.198), “İnsanlann en âbidi ve edebde de mütekellifi” olmakla vasıflandırdığı, Mekke’de (159 H.de) vefat eden hocası Abdulazîz b. Ebî Revvâd ve Süfyân üs- Sevrî ile (v.H.161), görüşme fırsatını bulmuştur.

Muhammed b. Câbir (v.H.168), Mekke’de hadîs rivayet edi­yordu. Abdullah İbnü’l Mübârek ona: “Yâ Şeyh! Kitaplanndan ri­vayet eL” dedi. Muhammed b. Câbir’in “Bu zat kim?” diye sorup

(öğrendikten sonra), ona kitaplanm göndermesi de, bir rivayette anlatılmaktadır.

Bu konuşmanın, Muhammed b. Câbir’in ömrünün son yılına rastlaması, çok ibret vericidir. Hadîsi öğrenip – yaşamış bir çok âlim, ömürleri sonunda, bildiklerini başkalarına öğretip, emanet­lerine karşı vazifelerini yapmışlardır.

MEDİNE’DE

Medîne-i Münevvere’de de önemli kimselerle konuşmuş, on­lardan hadîs rivayet etmiştir. Bunlar kendisiyle ayni zamanda ömür sürmüş İbnü İclân (v.H.148), Süleyman İlmi Bilâl (v.H.172), Hemedanlı Ebû İshak İsmail b. Câfer (v.H.180), İbrahim b. Sa’d (v.H.182) ve Medîne imâmı Mâlik b. Enes (v.H.179), İmâm Câfer’üs-Sâdık (v.H.148)dır.

Abdullah İbnü’l Mübârek: “Zührî’nin ashabı üçtür: 1-Mâlik, 2- Süfyân İbnü Uyeyne, 3- Ma’mer.” derdi.

İmâm Mâlik’in huzurunda hürmetle, edeple oturup onu dinle­mesinden de, bu imâma çok kıymet verdiğini anlıyoruz.

İmâm-ı Mâlik’ten “El-Muvatta”ı rivayet ettiği, onun yanında fıkıh öğrendiği söylenmektedir. Ona olan hürmeti ve takdiri, vefatı üzerine yazdığı bir şiir de gösterir.

MISIR’DA

Gerek Mâlik b. Enes (v.H.179) ile görüşmesi, gerekse Mâlik b. Enes’e yakın olan, hadîse bağlılığı ve fıkıhda büyük emeği olan

Leys b. Sâd (v.H.175) ile görüşmesi, A. İbnü’l Mübârek’in şahsiye­tine birçok faydalar sağlamış olmalıdır.

Leys, aynı zamanda, Mısır kadılığı da yapmıştır. Birçok tasnifi olan bir âlimdir. Leys, Hârûn ur-Reşîd zamanında yaşamıştır. Halîfe ona çok değer vermiştir. Ona, Mısır’ın idaresini vermek is­temişse de kabul etmemiştir. Fakat Halîfe, Leys’in emrini, bütün valilere üstün kümıştı. Onun hükmü bütün kadılara tesir ederdi. Hârûn ur-Reşîd, onun fetvâsına göre fetvâ vermiştir. Leys, Pey­gamberimiz^. A.S.) gibi Kureyşliydi. Bundan dolayı da Arapçası fasihti. Hadîs, şiir, lügat ve grameri (Nahvi) çok iyi bilirdi. Leys, kendi asnndaki ilim ve kültüre sahipti. Bu onun Kur’ân-ı Kerîm’i çok iyi anlamasına, ondan hüküm çıkarıp, deliller elde etmesine te­sir etmiştir.

Leys, tâbiînden elliden fazla insana ulaşmıştır. Onlardan hadîs işitmiş olması, bilgisinin ve naklettiği hadîs ve sünnetin ehemmi­yetini belirtir.

Abdullah İbnü’l Mübârek, Zühıfnin ashâbından olarak zikret­tiği Ma’mer’i de (v.H.153) görmek için Yemerîe gitmiştir. Ma’mer b. Râşid’in kıymeti: Zührî’den nakletmiş olduğu hadîslerin “arz” yani hocaya “yazdığını okuma” tarzında olmasıdır.

Abdullah İbnü’l Mübârek’in Ma’mer b. Râşid’den birçok riva­yetleri vardır. Zührî’den en fazla hadîs rivayet eden Ma’mer’dir. Ancak Yûnus b. Yezîd’in yazdıklarım senetle aldığım, yani rivayet zincirini kaydettiğini Abdullah İbnü’l Mübârek bahsetmiştir.

Ma’mer b. Râşid, Yemen’de sünneti toplayanlardandır. Onun bazı eserleri, bize kadar gelmiştir. Abdullah İbnül Mübârek’le bir­birlerine tefsir okumuşlardır.

 

MİHENGİ KUR’ÂN-I KERÎM OLAN HADÎS CEVHERİ

Hadîs âlimleri hakkında uzun boylu izahat lüzumsuz değildi; Doğru bir hadîs, değeri ancak Kur’ân ile anlaşılacak bir cevheı dir.Saf kalabilmesi için, Kur’ân ve sünnet ehli kimselerden dinle nip, ezberlenip, öyle rivayet edilmesi şarttır.

Abdullah İbnü’l Mübârek, Mısır’da görüşerek istifade ettiğ Leys b. Saad hakkında: Onun Zührî’den hadîs naklinin, okuma tar­zında olduğunu söyler. Abdullah İbnü’l Mübârek, Mısırda Leys’in arkadaşlarından İbnü’l Luhay’a’dan (V.H.174), kitapları yanmaz­dan evvel (H.169) hadîs almışür.

Bu hadîsler, yanmalanndan sonraki rivayetleri kontrol etine bakımından çok önemlidir.Bu zatın hadîslerinin bir kısmı, Abdul­lah İbnü’l Mübârek’in Kitâbü’z Zühd ver-Rakâik’ında mevcuttur. Hadîs âlimi Zehebî, Mîzân’ül-i’tidâl isimli kitabında, ondan, (H. 170) senesinden evvel olan rivayetleri sıhhatli kabul eder.

Hadîs münekkidi İbnü’l Mehdî “Abdullah İbnü’l Mübârek ve­ya onun gibiler müstesna, İbnü Luhay’a’nın hadîslerinden işittiği­me bir değer vermedim” demiştir.

îbnü’l Mehdî, İbnü Luhay’a’dan olan bir rivayeti, Abdullah İb­nü’l Mübârek’in kendisine gösterdiği bir kitapla mukayese etmiş­tir. O, kendi elindeki rivayetle, Abdullah İbnü’l Mübârek’in verdiği kitabın mukayesesinden, rivayet zincirinden bir halkanın düşmüş, (İshak b. Ebî Ferve’nin atlanmış) olduğunu gördüğünü söylemiş­tir.

Ebû Zur’a: “İlklerin ve sonların, ondan işitmeleri, Sema'(dinle- me) birbirinin aynıdır. Ancak, Abdullah îbnü’l Mübârek ve îbnü Vehb(v.H.197) müstesnadırlar. Bu iki âlim, rivayet edilen hadîsle­ri, öğrendikleri hocalannın hadîsleriyle karşılaştınrlardı” demiş­tir. Ebû Hâtimle beraber Ebû Zur’a’nın Luhay’a hakkındaki görüş­leri: “İşinin kanşık olup, hadîsinin ancak ibret almak için yazılma­sıdır.”

Bunun için, Abdullah îbnü’l Mübârek, onun hadîslerini “Ez- Zühd ver-Rekâik” kitabında toplamıştır. Hadîsleri “hukuk delili olarak kullanılamaz” denilmiştir.

Ahmet b. Sâlih, îbnü Luhay’a için: “kitabı sahîhdir, ilim arayan bir insandır.” demiştir.

Bundan, onun kayıtlannın doğru olduğunu, yalnız aldığı hadî­si tenkid etmediğini anlıyoruz. Abdullah îbnü’l Mübâıek ise, onlan malzeme olarak almış, tenkidlerini yapmıştır. İbn’ü Luhay’a hak­kında İbnü Hibbân: “O SâlihdirJFakat zayıf kişilerden tedlîs yapar. Sonradan da kitaplan yanmıştır. Yanmasından evvel ondan işiten Abdullahlann “İbni Mesleme el Kânabî, İbnü Vehb, Abdullah İb­nü’l Mübârek, İbnü Yezîd ul-Kurâ’nın ondan rivayetleri doğru­dur.” der. Yine îbnü Hibbân:” Ben Luhay’a’dan evvelkilerin ve sonrakilerin rivayetlerini araştırdım. Sonrakilerin rivayetlerinde kanşıklık olduğunu, çok zaman, ilklerin rivayetlerinde bulunma­yan kısımların da olduğunu gördüm. Bunu anlamaya çalıştım. Gördüm ki: İbnü Luhay’a hadîsçe zayıf olan bir kısım kimseden, kendilerini itimada şayan gördüğü bir kısım kimselere, tedlîs ile, yani rivayet edenlerin ayıbım gizleyerek hadîs nakletmiştir. Bu hareket de, somakilerin ayağım kaydırmıştır.” demiştir.

îbnü Adî de, Hz. Ömer’in oğlu Abdullahm bir hadîsini tenkid ederken; “Hz. Ali’den naklen rivayet ettiği bu hadîsin, İbn’ü Lu- hay’a’yt yanıltmış olabileceğini, sebebinin de müfrit Şiîliğinden (Bu hadîsi araştırmadan kabul etmesi)” olduğunu söylemiştir. Ona, Ebû Harita denilirmiş. Hadîs toplamak için seyahat eder, rastladığı hadîs âlimlerine bildikleri hadîsleri söylemelerini rica eder, bulduğu yeni bir hadîsi kaydeder, bir torbaya kor, boynuna asarmış.

Süfyân üs-Sevri, ibnü Luhay’a hakkında: “Onda usûl, bizde flirû vardır.” demiştir. Yani, onun, dinin temel prensiplerini işledi­ğini, kendilerinin ise, dinin ameli teferruatıyla ilgili meselelere ait hadîsleri topladığım kaydetmiş oluyor.

Ancak, en son dolarak şunu ilâve edelim ki, İmâm-ı Mâlik’e “Hadîslerini yazan, fakat ezberlemeyen bir kimseden rivayet edi­lebilir mi?” diye sorulunca; “O kimseden hadîs alınmaz, geceleyin kitabına ziyade yapılmasından korkulur.” demiştir. Mtsır’da Leys İbnü Saad’ın da kendisinden rivayette bulunduğu, fakîh, zâhid. âbid, âlim, seyyid olarak meşhur olan, Hayve İbnü Şu- reyh’den(v.H.159) Abdullah İbnü’l Mübârek’in “Kitâbüz- Züht’’ünde ve “Kitâb-ül Cihâd”ında hadîsler görüyoruz. Onur hakkında Abdullah İbnü’l Mübârek :

“Bana anlatılan insanlan gördüğümde, dâimâ vasıflanndan aşağı görrjıüşümdür. “Hayve b. Şureyh müstesna.” Onu gördüğüm zaman, tavsifinden üstün gördüm. Ona, Mısır kadılığı arzolundu Fakat kabul etmedi” demiştir.

Ebû Hâtim de: “O, bana Leys b. Saad’dan daha sevgilidir.” de miştir.

Hayve b. Şureyh’in ashâbtan meşhur Ebû Hureyre’nin köles

Yûnus’tan ve onun emsal ve akranlanndan rivayette bulımması, bu zatın kıymetini izah eder. Dibası kabul olunan bir zât olduğu da “El- İber” kitabında kayıtlıdır.

MERV’E DÖNÜŞ

Abdullah îbnü’l Mübârek, seyahatleri esnasında, bahsettiği­miz hadîs âlimlerinden ilim öğrendikten sonra Merv’e dönmüş, el­de ettiği bilgiler üzerinde düşünüp, çalışıp, amel-i sâlihlerle şahsi­yetini kazanmış, hem örnek, hem faydalı bir insan olmuştur.

Onun bir müddet Merv’de inzivaya çekildiğini şu rivayetten anlıyoruz: Ebû Dâvûd ona: “Horasan’da kiminle oturuyorsunuz?” diye sorar. O da: “Şu’be ve Süfyân ile” diye cevap verir. Bunlann her ikisi de (H. 160,161) de vefat ettiklerinden, Ebû Dâvûd bu sö- zü= “yani Şu’be ve Süfyân’ın kitaplarıyla” diye izah eder. Abdul­lah îbnü’l Mübâıek, bu iki âlimden, hayatlannda çok istifade ettiği gibi, onlann yazdığı kitaplanndan da uzun zaman istifade etmiştir. Şu’be, hadîs nakline çok büyük ehemmiyet verirdi. Hattâ “filan de­di, veya filân hadîs anlattı” diye umumî olan sözlerle nakledilmiş, meşhur Tarihçi Katâde’nin hadîslerini yazmadığını, ancak onun “filancadan işittim” yahut “filanca bana nakletti” diye açıkça be­yan edilen hadîslerini yazdığını, yanlış tartmasından dolayı Ebû Zubeyıin hadîslerini terkettiğini, bir kaç rivayetten öğreniyo­ruz.

Şu’be’nin talebelerinden olan (20 sene onun kitaplannı yazan) Muhammed îbnü Cafer Ebû Abdullah Gunder (v.H. 193), aynı za­manda yazdıklarını arz ettiğinden değerlidir. Abdullah îbnü’l Mübârek, “İnsanlar Şu’be’nin kitabmda ihtilafa düştükleri zaman, Gunderin kitabı aralarında hakemdir” demiştir.

 

Böylece o, Şu’be’den olduğu gibi, ondan sağlam olar; edilen kitaplardan da faydalanmıştır.

Ebû Hâtim, Gunder hakkında: “Şu’be’nin gayrisir hadîsi yazılır, fakat delil getirilemez” demektedir. Şu’be lerinden bazı cüzler, bizim zamanımıza kadar ulaşmışı

Merv’e döndüğü zaman, kitaplarını okuyarak inziv; diğini zikrettiğimiz diğer hocası Süfyân üs-Sevrî, ilim v zamanının efendisiydi. Abdullah İbnü’l Mübârek’in 121 arasında, onlann en üstünü olarak kabul ettiği Süfyân hadîste “Emîr’ül-Müminîn” denilen bir kimseydi. O, Ab nü’l Mübârek’e: “Allah’ın sana öğrettiklerini, insanlar neşret, fakat sultana yakın olmaktan sakın.” diye nasîl tir.

 

İBNÜ’L MÜBÂREK’İN ŞAHSİYETİ

Onun şahsiyetini, kendisini tanıyan kimselerin hakkında biz­zat söyledikleri sözlerden tanıyabiliyoruz. Rivayetler, bizim, onun üstünlüklerini kavramamıza yardım etmektedir. Abbâs b. Musâ, onun hakkında: “Hadîsi, fıkhı, Arapçayı, şecaati, ticareti, cömertliği ve yaranda olmadıkları zaman arkadaşlanna muhabbe­ti nefsinde toplamış bir insandı” demiştir.

Bu iyi meziyetleri kendisinde toplayabilmesinin âmillerinden en önemlisi, ilim dallanndan hangisini gaye edindiyse, bütün işini ona hasretmesiydi. Bunu, Haşan İbnü Şakîk, Haşan b. Ayyâş’dan naklen ifade etmiştir. Azim ve gayretinin, herkese nasîp olmaya­cak bir derecede olduğunu da, hocası Süfyân üs-Sevrî: “Bütün öm­rümde bir sene, Abdullah İbnül Mübârek gibi olmayı isterdim. Fa­kat buna gücüm yetmez. Hattâ üç gün bile” demek suretiyle ifade etmişti.Süfyân üs-Sevrî gibi, zâhid ve âbid bir insanın güç yetire- mediğini söylediği husus, Abdullah İbnül Mübârek’in bazı sıfatla­rını burada saymamızı gerektirmektedir. Bu iki âlimin de talebesi olan Abdurrahman b. Mehdî de Süfyân üs-Sevrî’nin sözünü tas­dikle, onun Abdullah İbnü’l Mübârek’e benzemeyeceğine şehadet etmiş ve itiraz edecek olanlan da:” Onlar, bu iki âlimle benim gibi doğrudan doğruya temas etmemişlerdir.” diye cevap vermiştir.

Yine, “Onun mislini görmediğini” söylediği biıgün, “Şu’be vc Süfyân’ı da mı?” sorusuna, Abdurrahman b. Mehdî: “Ne Süfyân n( Şu’be. Abdullah İbnü’l Mübârek, âlim, ilminde fakîh, hâfız, zâhid âbid, zengin, her zaman hac eden ve gazaya çıkan, nahvi iyi bileı ve şâir olan bir insandır. Onun gibisini göımedim” demiştir.

Abdullah b. İdrîs’in: “Onun tanımadığı her hadîsle bizim alâ kamız yoktur” şeklindeki ifadesi de, bunu teyit etmektedir.

Abdurrahman b. Mehdfnin: “Sünnette, ondan daha fazla top layanı görmedim”, Esved b. Sâlim’in de : “İnsanların sünnette eı sabitidir. Kendisine uyulan bir imamdır. Her kim onu ayıplarsa, < kimsenin İslâmiyetinden şüphelenirim” demesinden, bize nakle deceği hadîs ve sünnetin değerini ve sıhhatini kavnyor, şahsiyeti nin ilmiyle dengede olduğunu müşahede ediyoruz.

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*