wiki

hammâd bin müslim debbâs

Bağdat’ta yetişen büyük velîlerden. Seyyid Ab- dülkâdir-i Geylânî’nin tasavvuf ilmini öğrendiği ho- calarındandır. Aslen Şamlı olup, hayâtı Bağdat’ta geçti. Doğum târihi bilinmemektedir. 1131 (H.525) senesinde vefât etti. Kabri Şünûziyye Kabristânı’nda- dır. Şam’da Bâb-ı Mûsul Kabristam’nda olduğu söyleniyorsa da, doğrusu Bağdat’ta olduğudur. Hammâd bin Müslim Debbâs, talebelerini en güzel terbiye ile yetiştiren âlimlerdendi. Keşf ve ke- râmet sahibi evliyanın başta gelenlerindendir. Zamânında yaşayan evliya ve âlimler kendisine bağlıydılar. Abdülkâdir-i Geylânî, bu hocasını çok över, kerâmetlerini anlatırdı. Yine evliyanın büyüklerinden Tâc-ül-Ârifîn Ebü’l-Vefâ hazretleri Bağdat’a geldiğinde onun evinde kalır ve çok hür met ederdi. Ebû Necîb Sühreverdî; “Hammâd bin Müslim, benim karşılaştığım Bağdat velîlerinin büyüklerinden idi. Onun büyüklüğünü, talebesi Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî’ye bakarak anlamak mümkündür. Abdülkâdir-i Geylânî, hocasının büyüklüğünü anlatan en büyük delildir” buyurdu. Hammâd hazretlerinin lakabı Debbâs (pekmez kaynatıcısı)tır. Pekmez kaynatırken yanına arı sinek hiç birisi gelip kon
mazdı. Çok kerâmetleri görüldü. Güzel halleri ve sözleri meşhurdur. Hammâd bin Müslim hazretleri yapılması haram olan bir şeyle karşı- laşsa veya başkaları tarafından yapılan bir haram işi görse, hatâyı kendisinde bulur, tövbe ve istigfâr ederdi. Bir gün yolda giderken, bir evden çalgı ve şarkı söyleyen bir kadının sesini işitti. Hemen tövbe ve istigfâr ederek evine gelip evdekilere, “Biz hangi günahı işledik de, bugün yolda bir günah ile karşılaştım?” diye sordu. Âilesi de, “Akşam eve, içinde canlı resmi olan bir tabak hediye getirmişlerdi” dedi. Tabağı getirip kırdıktan sonra; “Bir daha böyle bir şey kabûl etmeyiniz” buyurdu. Hammâd bin Müslim’in tasavvufa âit pek kıymetli sözleri vardır. Buyurdu ki: “Allahü teâlâya kavuşmanın en yakın yolu,
Hammâd bin Müslim Debbâs’ın Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin
92 bağdat evliyaları
O’nun sevgisidir. İnsan, İslâmiyet’in emirlerini yapıp huzûr ve sükûna kavuşmadıkça hakîkî Allah sevgisini tadamaz.” “Fenâ makâmına kavuşmayı dileyen, yâni Allahü teâlâdan başka her şeyin sevgisinin yok olmasını isteyen, O’ndan gelen her şeye, dert ve belâlara râzı olmalıdır.” El-Keymanî el-Bezzâz ve Ebü’l-Hasan Ali şöyle nakletmektedirler:bugün yolda bir günah ile karşılaştım?” diye sordu. Âilesi de, “Akşam eve, içinde canlı resmi olan bir tabak hediye getirmişlerdi” dedi. Tabağı getirip kırdıktan sonra; “Bir daha böyle bir şey kabûl etmeyiniz” buyurdu. Hammâd bin Müslim’in tasavvufa âit pek kıymetli sözleri vardır. Buyurdu ki: “Allahü teâlâya kavuşmanın en yakın yolu,
Hammâd bin Müslim Debbâs’ın Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin
92 bağdat evliyaları
O’nun sevgisidir. İnsan, İslâmiyet’in emirlerini yapıp huzûr ve sükûna kavuşmadıkça hakîkî Allah sevgisini tadamaz.” “Fenâ makâmına kavuşmayı dileyen, yâni Allahü teâlâdan başka her şeyin sevgisinin yok olmasını isteyen, O’ndan gelen her şeye, dert ve belâlara râzı olmalıdır.” El-Keymanî el-Bezzâz ve Ebü’l-Hasan Ali şöyle nakletmektedirler Hammâd bin Müslim hazretlerinin vefâtından bir süre sonra şeyhimiz Abdülkâdir, yanında birçok âlimler olduğu halde Şünûziyye Kabristanı’nı ziyâret etti. Şeyh Hammâd bin Müslim’in kabrinde arkasındaki cemâatle birlikte bir hayli durdu. Ayrılıp giderken güldü, neşeliydi. Sebebini soranlara şu cevâbı verdi: “1106 yılı Şâban ayının ortasında bir Cumâ günü Şeyh Hammâd’ın talebeleri ile birlikte Cumâ namazını Resafe’de kılmak maksadıyla Bağdat’tan çıktık. Şeyh de be- râberimizdeydi. Nehrin kenarına geldiğimizde Şeyh beni tuttuğu gibi nehrin içerisine fırlatıp attı. Hemen Cumâ guslüne niyet ettim. Üzerimde yünden bir cübbe elimde de başka bir cübbe vardı. Beni bırakıp gittiler. Sudan çıktım, cübbeyi sıktım ve onları tâkib ettim. Haddinden fazla üşümüş tüm. Yanımdaki insanlardan bâzıları beni ısıtmak istedilerse de Şeyh râzı olmadı, onları bu hareketten men etti ve; “Ben onu imtihân için yapıyorum. Çünkü o kımıldatılama- yan bir dağ gibidir..” dedi. Şimdi ise onu kabrinde, üzerinde cevher işlemeli nurdan bir elbise, başında yakuttan bir tâc, ellerinde altın bileziği, ayaklarında altından pabuç olduğu halde gördüm. Yalnız sağ eli yoktu, sebebini sordum. “Seni o elimle nehre atmıştım. O gün çok eziyet çektin değil mi?” diye sordu. “Evet” dedim. “Şimdi Allahü teâlâya duâ et de o elimi bana geri versin” buyurdu. Bunun üzerine ellerimi semâya kaldırıp, Allahü teâlâya duâ etmeye başladım. Beş bine yakın velî de kabirlerinden kalkıp Şeyhin elinin geri verilmesi için benimle duâ  etti. Nihâyet Allahü teâlâ duâlarımızı kabûl ederek, ona elini geri verdi. Şeyh ferahladı ve çok sevindi. Yüzümde gördüğünüz bu sevinç ve neşe alâmetlerinin sebebi işte budur.”
1) Tabakât-ül-Kübrâ; c.l, s.135 2) Kalâid-ül-Cevâhir; s.81 3) Câmiu Kerâmât-il-Evliya; c.l, s.409 4) Sefinetü’l-Evliya; s.42 5) Nefehâtü’l-Üns; s.587 6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.6, s.221

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir