Hennad Bin Seri

Kûfe’de yetişen hadîs âlimlerinden. Adı, Hennâa bin Serî bin Mus’ab-ı Teymî’dir. Künyesi Ebû Serî’ dir. Büyük bir hadîs âlimidir. Doğumu hakkında kesin bilgi yoktur. 243 (m. 857) senesinin Rabî-ul-evvel ayında vefât etti. Hadîs âlimlerinden olan Hennâd bin Serî, insanların kendisini örnek aldığı bir âlimdi. Dünyâya düşkünlüğü yoktu. Haramlardan sakınması çok olup, dâima ilimle meşgûl olur, ilmiyle amel ederdi. Birçok âlimden ilim aldı. Onlardan rivâyet ettiklerini toplayıp kitap hâline getirdi. (Kitâb-üz-zühd) eserinin sâhibidir. O, Şüreyk bin Abdullah, îsmâil binlyâş ve bu ikisinden rivâyette bulunanlar ile Ebû Sa’ îd-ül-Eşec ve daha birçok âlimden ilim alıp, hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de, îmâm-ı Buhârî’den başka, Küttib*i sittenin müellifleri olan îmâm-ı Müslim, Nesâî, Tirmizî, Ebû Dâvûd, îbn-i Mâce ve Ebû Zür’a, Ahmed bin Hanbel ve daha pek çok âlim ilim alıp, hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundular. O’nun hadîs ilmindeki üstünlüğünü ve rivâyetindeki sikalığını birçok âlim bildirdi. Ahmed bin Hanbel’e: “Kûfe’de hangi âlimin rivâyetlerini yazalım?” diye sorulduğunda: “Sizin Hennâd bin Serî’ye yapışmanız lâzımdır” buyurdu. Kuteybe de: “îmâm-ı Şâfiî’nin hocası olan Vekî’nin, Hennâd’ı ta’zim ettiği kadar başka birisini ta’zim ettiğini görmedim.” îmâm-ı Nesâî, “O, sika bir râvidir” dedi. Muhammed bin Ahmed bin Hammâd bin Süleymân-ı Kûfî, hicrî 331 senesinde vefât eden âlimler hakkında bilgi verirken buyurdu ki: “Hennâd, hadîs ilminde çok kuvvetli ve sika bir râvi idi. Ondan çok ilim alıp, yazdım. Fakat cenâzesinde bulunamadım.” Ahmed bin Seleme Nişâbûrî, onu şöyle anlatıyor: Hennâd, çok ağlar ve çok ibâdet ederdi. Birgün Kur’ân-ı kerîm okumasını bitirdikten sonra, tekrar abdest alıp mescide gitti. Zevâle (öğleye yakın vakte) kadar namaz kıldı. Ben de onunla berâber mescidde idim. Sonra evine döndü. Tekrar abdest alıp mescide geldi ve bize imâm olup namaz kıldırdı. Daha sonra ikindi vaktine kadar namaz kıldı. Bu sırada Kur’ ân-ı kerîm okurken sesini yükseltiyor ve çok ağlıyordu. İkindi vakti girince, bize imâm olup namaz kıldırdı. Bundan sonra da Kur’ân-ı kerîmi alıp okumaya başladı. Akşam namazına kadar devam etti. Onun 1013 ba’zı komşularına, “İbâdette ne sabırlı kimse!” dedim. Onlardan birisi dedi ki: “Bu, onun 70 seneden beri devâm ettiği gündüz ibâdetidir. Sen onun gece ibâdetinin nasıl olduğunu bir görseydin! 0, evlenmedi ve eğlenmedi. Onun için “Ona, Kûfe’nin garibi” denilir. â Onun rivâyet ettiği hadîs-i şerifler, —– Sahîh-ı Buhârf’mn dışındaki Kütüb-ı sitte- HUMEYD BİN MAHLED ZENCEVEYH nin hepsinde mevcuttur. Bu hadîs-i şeriflerden ba’zılan şunlardır: “Bir kimse helâya girmeden, (Allahümme inrd eûzü tike minel-hubsi vel-habâis) desin!” Imâm-ı Mesrûk, Hz. Âişe’ye, Resûlullahın (s.a.v.) amelini sorduğunda, O da: “Resûlullah (s.a.v.) devamh olan ameli severdi” cevâbını verdi. “Ne zaman namaz kılardı?” deyince, “Horozun sesini işittiği zaman kalkar, namaz kılardı” de^i. Yine Hz. Âışe şöyle anlatır: “Yanıma Medîne yahudilerinden iki ihtiyar kadın girdi ve “ölüler, gerçekten kabirlerinde azap olunurlar” dediler. Ben, kendilerini yalanladım. Onlan tasdik etmeye gönlüm râzı olmadı. Sonra çıkıp gittiler. Yanıma Resûlullah (s.a.v.) girdi. Kendisine; “Yâ Resûlallah! Medîne yahudilerinden iki kocakarı yanıma geldiler ve ölülerin kabirlerinde azap gördüklerini söylediler” dedim. Resûlullah da (s.a.v.): “Doğru söylemişler! Hakîkaten onlar, öyle azap görürler ki, o azabı hayvanlar bile işitir” buyurdular. Artık bundan sonra, Resûlullahın (s.a.v.) hiçbir namazda, kabir azabından Allahü teâlâya sığınmadığını görmedim!

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*