i. (esk. türk. ıj’tan). Yapılacak veya yapılmakta olan çalışma: tş zamanı kendisini rahatsız edenlere çok kızar ve hiç yüzlerine bakmazdı. Acele bir iş. || Karşılığında para alınan çalışma: Bir aydan beri iş arıyorum, meteliksiz (O. V. Kanık). || Sanayi, tarım, ticaret ve mâliyeye ilişkin İktisadî faaliyetlerin tümü: İhap, eşsiz fırçası ile bizde de iş hayatına sanat katacaktı (Y. Z. Ortaç). İşler durgun. || Bir dairede, ticarî veya sınaî bir kuruluşta bir kimsenin görevi: işten istifa etmek. || Kamu yararını ilgilendiren faaliyetler: Devlet işleri. Dış işleri. || özel çıkarlar: İşlerini düzene sokmak. |) Meslek: Eskiden ne işle meşguldünüz? || Ticarî anlaşma, alışveriş: Bir firma ile iş yapmak. || Ticarî veya sınaî girişim. j| İlgilendiren şey: Birinin işine karışmak. || Bir şeye bağlı olan başka bir şey: Bu bir zevk işidir. Bu konuda sonuç almak vakit işidir. || Bir nesnenin yapım özelliği; işçilik: Güzel bir el işi. II Hizmet gerektiren hal: Bu e- vin işi çok. || Mesele, sorun: tş dünyayı sevmekte, yaşamakta çocuğum (Attilâ İlhan). Komiserin yanına girdik. Ben işi kısaca anlattım (B. Felek). j| Kuşku uyandırıcı gizli kapaklı şey: Bu meselede bir iş var. || Olay, olgu: Hep de bu işler bana tesadüf eder, diye talihinden şikâyet etti (A. H. Tanpı- nar). || tş gömleği (veya elbisesi), bazı mesleklerde giysi olarak kullanılan üstlük. || tş yapmak, çalışmak: Yoksa yetmişbeşi geçmiş bir adam iş yapamaz (M. Â. Ersoy). Mec. Gereksiz bir davranışta bulunmak. — ç e ş. d e y. tş açmak, gereksiz yere güç bir durumun ortaya çıkmasına sebebiyet vermek. || tş adamı, mesleği tüccarlık olan kimse. || tş ayağa düşmek, [bir mesele] yetkisiz kişilerin eline kalmak. || tş başa düşmek, kimsenin yardım etmemesi halinde kendi işini kendisi görmek zorunda kalmak: Artık çaresiz iş başa düşmüştü (R. N. Gün- tekin). || tş başı. Bk. İşb a ş i. || İş başında bulunmak, çalışıyor durumunda olmak. j| tş başındakiler, ülkeyi yönetenler. || tş bilmek, becerikli, usta olmak. || tş birliği. Bk. İŞBİRLİĞİ. || tş bitmek (veya bitmiş olmak), mesele kapanmak, sorun çözülmek (veya çözülmüş olmak): «Almanlar yapmış biz yapamayiz» demekle iş bitmez (N. A- taç). Uğraşılan şey sona ermek: tş bitince eve gittim. || tş buyurmak, yapılacak bir iş için emir vermek. || tş çevirmek, gizli a- maçlarla dolambaçlı iş yapmak. || İş çığırından çıkmak, [bir mesele] önüne geçilemez, idare edilemez hale gelmek. || tş çıkarmak, iş yapmak. Gereksiz ve uğraştırıcı bir işe yolaçmak. || tş çıkmak. [Yapılması istenen bir şey için] Yapılmak. Bir mesele ortaya atılmak. || tş {gayret) dayıya düştü. Bk. gayret. || tş değil, çok kolay. Kınama da belirtir: Onun yaptığı iş değil. || İş değişir, durum değişir: || Halbuki iyi tanıyınca bu kızı, iş değişir (S. F. Abasıya- nık). || tş edinmek, (bir şeyi) kendi m eselesi yapmak. || tş eri, işinin ustası olan, elinden iyi iş gelen, her türlü işi becerebilen. || tş görmek, iş yapmak. İş yapmağa uygun veya elverişli olmak: Bu makine biraz daha onanlsa yine iş görür. || (Birine) tş göstermek, bir kimseye yapılacak, üzerinde çalışılacak iş vermek. II İŞ gi*Ç> uğraşılan şey, meşguliyet: işim gücüm budur benim. Gökyüzünü boyarım her sabah (O. V. Kanık). || tş güç sahibi, bir işi, görevi olan. || tş icat etmek, iş çıkarmak. || tş içinde iş, bir meselenin içinde, o konu ile ilgili olmayan bir başka mesele olması hali. \ tş inada binmek, zıtlaşma sonucu karşıt görüş veya davranışta ısrar edildiğini belirtmek için kullanılır. || İş işlemek, iş yapmak. Nakış yapmak. j| İş işten geçmek, bir iş ele alınmayacak, müdahale etmekten yarar sağlanmayacak hale gelmek: Ama iş işten geçmiş, meselenin tamir Jcabul edecek bir noktası kalmamıştı (H. R. Gürpınar). ||
tş kabartmak. Esk. Meseleyi önemli bir hale getirmek. || tş kaçkını, tembel, bir iş yapmaktan kaçan. || tş karıştırmak, fitne sokmak. H tş kıvamına geldi, mesele, durum uygun hale geldi. || tş merkezi, bir işin yönetildiği yer. İş yerlerinin yoğun olduğu bölge: Otomobillerle önce iş merkezini, sonra ikamet mahallerini gezdik (F.R. Atay). || İş ola, «iş olsun diye» anlamında küçümseme belirtir. || İş olacağına varmak, bir mesele hakkında, «aldırmamak, boşvermek» anlamında kullanılır. || tş olsun diye, gereksiz bir eylemi belirtmek için kullanılır. || tş peşinde koşmak, iş ardında koşmak. Bir meseleyi halletmeğe çalışmak: Mebuslar iş peşinde koşmak için mazeretlerde değil iseler… (F.R. Atay). || İş sarpa sarmak, içinden çıkılması güç ve tehlikeli bir hal almak. || tş tutmak, çalışmak, iş yapmak. || tş ucu. Esk. Sonuç. || iş üç nalla bir ata kaldı, eline küçük bir fırsat veya imkân geçince hayale kapılanlara alay yollu söylenir. || tş veren. Bk. İşv eren . || tş yok. Tekiz► «İyi değil, işe yaramaz» anlamında kullanılır. || işe bak! Şaşılacak durumlar karşısında söylenir. || işe balta ile girişmek, bir işe kaba, yıkıcı, hoyratça girmek. || işe girişmek, bir işe şevkle başlamak. || işe karışmak, bir meseleye müdahale etmek: Biz kimsenin işine karışacak değiliz (N. Araz). Bir konuyle ilgilenmek: Yusuf Akçora derginin sahibi idi a- ma, para isine karışmazdı (Y. Z. Ortaç). || İşe kapak vurmak. Argo. Meseleyi örtbas etmek. || İşe koşmak, bir kimseyi çalışmağa zorlamak, iş yaptırmak. || tşe dört elle sarılmak, bir işi şevkle yapmak. || tşe: yaramak, yararlı olmak. Kullanışlı, elverişli olmak. || tşe yel iletmek. Halk dili. İşi soğutmak, işi unutmak, işi ihmal edip savsaklamak. || İşi alaya almak (veya vurmak), bir şeyi önemsememek, ciddîye almamak. || İşi Allah’a kalmak, güç şartlar altında bulunmak, kimseden umut ve yardım ihtimali olmamak. || İşi altın, işi, geçim durumu çok i- yi. |j İşi anlamak, meseleyi kavramak, gizli bir şeyi anlamak. || İşi azıtmak, bir konuda aşırılığa kaçmak: Gün geçtikçe Şakir Bey işi azıttı (Sabahattin Ali). || İşi başından aşmak (veya aşkın olmak), pek çok, hiç vakti olmayacak kadar işi olmak. || tşi bitmek, hali gücü kalmamak, mahvolmak: Karşı koysaydı m eğer mutlak işim bitmişti (M.Â. Ersoy). ölmek. || tşi ciddîye almak, meseleye önem vermek: Müjgân işi ciddîye alarak başını salladı (R. N. Güntekin). || tşi duman. Argo. Durumu kötü, işi berbat. || (Birine) tşi düşmek, birinin yardımına ihtiyacı olmak. || tşi gücü yok, uğraşacak bir işi olmayan. Haylaz. || tşi iş olmak, işi iyi olmak, işleri yolunda olmak. || tşi oluruna bırakmak, bir meseleyi önemsememek ve hiç müdahale etmeden olayların akışına bırakmak: Onlar her işi oluruna bırakıyorlar (N. Araz). || tşi pişirmek, gizlice anlaşmak. || tşi rast gitmek, şans yardımıyle olmayacak gibi görünen işi olmak. İşi iyi gitmek. || tşi resmiyete dökmek, bir konuda resmî yola başvurmak. || tşi sağlama (veya sağlam kazığa) bağlamak, bir meselenin aksaklık göstermemesi i- çin gereken tedbirleri alarak emniyeti sağlamak. || tşi savsaklamak, işi yavaşlatmak, işe gereken önemi vermeyerek geçiştirmek: Selâhattin Bey de şimdilik işi savsaklamayı en uygun çare buldu (Sabahattin Ali). || tşi temizlemek, meseleyi halletmek. İşi bitirmek. || tşi tıkırında gitmek, işi çok iyi olmak. || tşi var, «çekeceği var» anlamında kullanılır: Getirdiklerinizi kendin yemeğe başlarsan işimiz var (R. N. Güntekin). || tşi yolunda gitmek, işi iyi gitmek. || tşi yüzüne gözüne bulaştırmak, bir işi karmakarışık hale getirmek. || İşim dokuzdan. Argo. «İşim çok iyi, işim yolunda» anlamında kullanılır. || İşin alayında olmak, önemini ve ciddiliğini kavramayarak bir işi hafife almak. || İşin başı, işin en önemli noktası. İşin çıkış noktası. || işin gelişi, meselenin oluş tarzı. || İşin iç yüzü, meselenin gerçek yönü: İşin iç yüzü bilinmeden arkadaş lekelemek olmaz (Kemal Tahir). || İşin içinde iş var, kuşku uyandıran durumları niteler. || İşin içinden çıkamamak, meseleyi hal- ledememek: Kimse işin içinden çıkamadı (N. Araz). || işin mi yok! «Boşver!» anlamında kullanılır. || işin ucu, işin sonu, neticesi: İşin ucunda yalnız mercan küpe değil, kırmızı canfes entari de var (H. E. Adıvar). || İşin ucu (birine) dokunmak, bir işten do
laylı olarak zarar görmek. || işin üstesinden gelmek, güç bir işi başarmak. || İşinden kalmak, bir engel çıkarak yapacağı işi bir süre ertelenmek. || işinden olmak, işinden atılmak. || işine bak! «Başkasının meselelerine karışma!» anlamında söylenir. || İşine gelmek, çıkarına, durumuna uygun düşmek: Geceleri çıkmak da benim işime gelmez (Ahmed Rasim). || işine göre, çıkarına uygun. || İşine gücüne bakmak, başkasının işine karışmayarak kendi işiyle uğraşmak. || İşini bilmek, çıkarını bilmek. Yapacağı şeyi bilmek. || (Birinin) işini bitirmek. Argo. Bir kimseyi öldürmek. || İşini uydurmak, kurnaz davranarak meseleyi halletmek, || işinin eri, usta, becerikli, elinden iyi iş gelen. || işler açılmak, piyasanın canlandığını belirtmek için kullanılır. || işler becermek, uygunsuz ve gizli işler yapmak. || (Başından) işler geçmek, kötü olaylar yaşamak. || İşten anlamak, bir konuda uzman olmak, konunun inceliklerini bilmek. || işten bile değil, çok kolay. || İşten güçten kalmak, herhangi bir sebeple çalışması aksamak, işinden geri kalmak. || İşten olmamak, çok kolay olmak. || Amma da iş! Tekiz. Şaşkınlık veya kızgınlık belirtir. || Bir iştir oldu, pişmanlık belirtmek için kullanılır. || Devlet işi, çok önemli iş. || El işi. Bk. e l. |j iğne işi. Bk. İğ n e. || Gönül işi, aşk ilişkisi. |j Her işe burnunu sokmak, kendini ilgilendirsin ilgilendirmesin her meseleye karışmak. || Kendi işine bakmak, kendini ilgilendirmeyen konulara karışmayarak kendi i- şiyle uğraşmak: İyisi mi, köyüne mi gideceksin, askere mi gideceksin, bak kendi işine (M. Ş. Esendal). — Biyol ve Fizyol. Bk. a n sİk l. — Denize, huk. İş bedeli, bir başka gemiye yardım eden bir gemi kaptanına veya armatöre, bu yardım karşılığında ödenen para. (Taraflar arasında bir anlaşma yapılmamışsa, para tutarını hâkim tespit eder.) — Deneysel psikol. tşe ısınma, aktarma hakkında yapılan deneysel incelemelerde ortaya çıkan belirli etki veya sonuç. (Bu etki veya sonuç, önce A ödevini yerine getirmeğe alıştırılmış, sonra da B ödevini yerine getirmekle görevlendirilmiş bir deneysel grubunun iş düzeyiyle yalnız B ödevine tabi tutulan bir kontrol grubunun iş düzeyini karşılaştırarak ortaya çıkarılır.) — Huk. tş arama izni, iş sözleşmesi, bildirim mehli ile feshedilen işçiye, işveren tarafından iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapılmadan verilen izin. (Bk. a n sİk l.) || || tş gücü. Bk. İş g ü c ü. || iş günü. Bk. İşg ün ü . i| İş güvenliği veya işçinin korunması, iş yerindeki çalışmanın çalışanlar bakımından tehlike taşımaması için alman ön tedbirlerin tümü. (Bk. k o r u n m a.) || tş hukuku, birbirine hizmet akti ile bağlı işveren ile işçiler arasında meydana gelen ferdî ve toplu ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının bütünü. (Bk. a n sİk l.) || iş kazası, işçinin işyerinde bulunduğu sırada veya kanunun işçiyi işyerinde farzettiği durumlarda meydana gelen ve onu derhal veya daha sonra meydana çıkacak biçimde, bedence veya ruhça olumsuz olarak etkileyen olay. (Bk. a n sİk l.) || tş kolu. Bk. İşk o l u. || tş mahkemeleri, işçi ve işveren arasındaki ilişkilerle işçilerin kanundan doğan diğer ilişkilerinden ortaya çıkan uyuşmazlıkları halletmekle görevli özel mahkemeler. (Bk. a n sİk l.) || tş mevzuatı, işçi ile işveren arasındaki ilişkileri, işçilerin ve işverenlerin teşkilâtlanmalarını ve genellikle bütün çalışma hayatını düzenleyen kanun, tüzük ve yönetmelikler. (Bk. a n sİk l.) || tş mücadelesi, işçilerle işverenler arasında, işçilerin sosyal ve İktisadî durumlarını düzeltmek için başvurulan tartışma yollarının bütünü. (Bk. a n sİk l.) || İş sağlığı. Bk. k o r u n m a. || tş sözleşmesi, işçi ve işveren arasındaki hak ve borçları düzenleyen sözleşme. (Bk. h İz m e t sözleşmesi.) || iş şahadetnamesi, işinden ayrılan işçiye işveren tarafından verilen, işinin niteliğini ve çalışma süresini gösteren belge. (Çalışma belgesi, bonservis de denir.) [Bk. a n sİk l.] || iş yeri. Bk. İşy e rİ. || Ferdî iş sözleşmesi. Bk. Hİz m e t sözleşmesi. || İşkolu seviyesinde toplu iş sözleşmesi, belli bir işkolu ve bu işkolu ile ilgili işkollarında yapılan toplu sözleşme. || İşyeri seviyesinde toplu iş sözleşmesi, bir veya birden fazla işyeri için yapılan toplu sözleşme. || Tip
ış sozıeşmesı, Kamu maKamıarınca nazırlanan iş ilişkisinin şartlarını önceden tespit eden ve amacı emek-sermaye bağıntısının düzenlenmesi olan sözleşme; katılmaya a- çıktır. || Toplu iş sözleşmesi, işçilerle işverenler arasındaki iş ilişkisini düzenlemek ve bu düzenlemeyi denetlemek amacıyle işçi teşekkülleri, işveren teşekkülleri veya işverenler arasında yapılan sözleşme. Bk. Toplu İŞ SÖZLEŞME’Sİ.
— Mekan. Uygulama noktası düz bir doğru çizen, büyüklüğü ve yönü sabit bir kuvvet için, bu kuvvetin, doğru parçasının doğrultusu üzerindeki bileşeni ile bu doğru parçasının çarpımı. (Bir kuvvetin yaptığı iş, yol vektörünün kuvvet vektörüyle skaler çarpımına eşittir.) Bk. a n sİk l. — Ted. işle tedavi, hasta ve yaralıları, iş yaptırarak hayata yeniden uymaya yönelten tedavi yönetimi. — Psikiyatr, işle tedavi, bazı akıl hastalıklarının tedavisinde kullanılan metot. (Psikopatları işsiz güçsüz bırakacak yerde, basit ve güdümlü bir işle oyalamak bu metodun esasını meydana getirir; küçük gruplara uygulanmak şartıyle, işle tedavi, hafif psikopatlıklarm tedavisinde iyi sonuçlar vermektedir.) — a n sİk l. Biyol. ve Fizyol. Hçr canlı madde hareket eder; canlının durum değiştirmesi bir miktar mekanik enerji üretimini (iş) gerektirir. Ama hareketler çeşitlidir: bir kısım hareketler edilgin (damarlardaki kanla dolaşan alyuvarlar), diğer bir kısım hareketlerse, bir bitki sapının büyümesinde veya bir kasın kasılmasında olduğu gibi, canlı maddenin irkilebilmesinden doğan etkin hareketlerdir. Hareketi sağlayabilmek için kaslar, genel olarak sert parçalara bağlıdır; bunların bir kısmı kasa göre hareketsiz, bir kısmı hareketlidir. Bu parçaların türü, omurgalılarda iç iskeleti, omurgasızlarda (eklembacaklılar, yumuşakçalar) dış iskeleti meydana getirir. Bununla beraber, bazı hayvanlarda gözle görülür bir iskelet yoktur (solucanlar), bunlar doğrudan doğruya içinde bulundukları ortama dayanarak hareket ederler. Omurgalılar omurgasızlara göre daha üstün bir güce sahiptir, fakat ağırlıklarına oranla yaptıkları iş bakımından omurgasızlar daha üstündür. Meselâ bir mayısböce- ği kendi ağırlığının yetmiş sekiz katını, bir at ise ancak üçte iki ikisini kaldırabilir. Gelişme halindeki bitkilerin ürettiği iş çok daha fazladır, ama burada asıl işi osmoz ve onun sonucu olan turgor olayı sağlar. Osmoz ve turgor basıncıyle sağlanan iş ile kas kasılmasının sağladığı iş arasında bir benzerlik ve ilinti yoktur. En yüksek yararlı iş, genel olarak, ortalama bir uyartı ve bir ağırlık sonucunda elde edilir. En yüksek iş 1 kg’da 1 olursa, 5 kg’da ancak 0,6’dır; ayrıca, aynı ağırlık için yeterli bir uyartı orta derecede, kuvvetli bir uyartı ise daha büyük iş sağlar; ama bu sefer yorgunluk daha çabuk kendini gösterir. Üretilen işin değeri nedir? Evcil hayvanlarda, 60 değerinde bir iş üretimi için, bakım ve yaşama tayını olarak 100 değerinde besin alınması gerekir. İnsanlarda ise faydalı işin değeri ortalama yüzde 12’dir. — Huk. İş sözleşmesi, bildirim mehli ile feshedilen işçinin mehil sonundan başlayarak iş araması, uygun görülebilecek bir durum değildir. İşçinin işsiz kalmaması amacı ve iş kanunlarına konan hükümle, işçinin iş saatleri içinde iş araması sağlanmıştır. Böylece işçi herhangi bir ücret kaybına uğramadan iş arayabilmektedir. Yeni iş arama izni, günde iki saatten az olamaz; Meselâ işçi üç yıldan fazla çalıştığı için fesih mehli sekiz haftadır; iş arama iznini toplu olarak kullanmak isterse, mehil içindeki işgünleri hesap edilir, her gün için iki saatle çarpılarak bulunan rakam o iş- yerindeki işgünü saatine (çoğunlukla 8 saat) bölünür. Hiç bir özel tatil günü olmadığı kabul edilirse yukarıdaki örnekte işçiye 8 X 8 X 2 ———— + 12 iş günü izin verilmelidir. 8 Kanun, yeni iş arama izni verme yükümünü yerine getirmeyen işveren veya işveren vekili hakkında hafif para cezası öngörür (931 sayılı. İş kn. md. 19, md. 98 IV). Bk.
iş v e iş ç i b u l m a k u r u m u . • İş hukuku, bir kimseye tabi olarak onun hizmetinde çalışanların hukukî durumunu konu olarak alır. Hekim, avukat gibi bağımsız çalışanlar bu hukuk kolunun dışında kalır. Memurlar da başkasına tabi olarak çalışanlardan oldukları halde, hukukî durumları icabı, iş hukukunun kapsamına değil, idare hukukunun kapsamına girerler. İş hukuku sadece, işçilerle işverenler arasındaki ferdî ilişkileri değil; bunlarla, çalışma hayatına karışan devlet arasındaki i- lişkileri ve ayrıca işçi-işveren teşekkülleri (sendika, federasyon) arasındaki ilişkileri de kapsamına alır. Sosyal sigortalar ise geniş anlamda iş hukukunun konusuna girer. İlk çağların kölelik rejimi ve aile ekonomisi Ortaçağın usta – çırak ilişkilerini düzenleyen korporasyonları ve zanaat ile ticarete dayanan sosyal ve İktisadî yapıları gereği, henüz işçi sınıfı doğmamıştı. XIX. yy. sonlarında, İngiltere’de başlayarak Avrupa’da yayılan sanayi devrimi, korporasyon rejiminin yıkılışına ve ortaya gittikçe büyüyen bir işçi sınıfının çıkmasına etken oldu. Ancak bu çağda, İktisadî liberalizmin ortaya attığı serbestlik ilkesi ve bu üke- nin hukuktaki ifadesi olan sözleşme ser- bestisi, çoğalan işçi sınıfının üretim araçlarına sahip olan işverenler karşısında zayıf düşmesine yolaçtı. Bu olay iş hukukunun doğmasına ve önem kazanmasına sebep oldu. Sonuçta, işçileri korumak isteyen devletin işe karışması ve işçilerin menfaatlerini korumak ve çalışma hayatında söz sahibi olabilmek için meydana getirdikleri sendikalar, modern iş hukukunun temelini teşkil etti. Bugün iş hukukunun bir denge hukuku olduğu söylenir. Türkiye’de modern anlamda iş hukukunun doğuşu Cumhuriyetten sonra oldu. İş hukukunun en büyük kaynağı olan Iş kanunu 1936 yılında kabul edildi. Bu kanunun yerini 28.VII.1967 tarihli 931 sayılı İş kanunu aldıysa da yeni kanun 13.IV. 1970 tarihinde Anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi. İptal hükmü 6 ay sonra yürürlüğe giren kanunun yerine henüz yenisi çıkarılmadı. Bunun dışında, iş hukuku ile ilgili belli- başlı kanunlar arasında 271 sayılı Sendikalar kanunu, 257 sayılı Toplu İş sözleşmesi, Grev ve Lokavt kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar kanunu, 657 sayılı Devlet Personeli Sendikaları kanunu, 854 sayılı Deniz İş kanunu, 211 sayılı kanunla değiştirilen 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasında Münasebetlerin Tanzimi Hakkında kanun sayılabilir. • İş kazası’mn hukukî sonuçları bakımından, kazaya uğrayan işçinin, sigortalı olup olmadığına göre bir ayırım yapılarak sonuca varılır. 1. Kazaya uğrayan işçi sigortalı i- se, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş sebebiyle; işveren tarafından başka yere gönderilmesi halinde, asıl işini yapmadan geçirdiği sürelerde, emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilme sırasında meydana gelen kaza, iş kazasıdır. Sigortalıya, Sosyal Sigortalar kurumu tarafından sağlık yardımı yapılır; iş kazası sonunda gerekli olan protez, araç ve gereçler sağlanır, takılır, onarılır veya yenilenir. Sigortalı, geçici işgöremezliğe uğramışsa, kendisine geçici işgöremezlik ödeneği verilir. İş kazası sonunda, sigortalının kazanma gücünün en az yüzde 10’u azalmışsa, kendisine, kazanma gücünü kaybetme oranına göre sürekli işgöremezlik ödeneği bağlanır. Sürekli ve tam işgöremezlik- te sigortalıya, yıllık kazancının yüzde 60’ı oranında yıllık gelir bağlanır. Sürekli işgöremezlik gelirinin sigortalıya ömrü boyunca verilmesi kural olmakla beraber, işgöremezlik derecesinin yüzde 25’ten az olması ve bunun üç yıl içinde değişmesinin Sosyal Sigortalar kurumu tarafından mümkün görülmemesi şartıyle ve sigortalının isteği üzerine, ^bjı gelirler sermayeye çevrilerek ödenebilir (sürekli işgöremezlik gelirinin sermayeye Çevrilmesi). İş kazasına uğrayan işçi ölürse, cenaze masrafı karşılığı verilir ve hak sahiplerine gelir bağlanır. Sigortalı işçi veya mirasçıları, Sosyal Sigortalar kurumu tarafından sağlanan yukarıdaki yardım ve ödeneklerle karşılan
mayan oaşKa zararları varsa, Duman işverenden talep ve dava edebilirler. Bu halde, işverenin sorumluluğu için, kusurlu olmasının şart olup olmadığı tartışmalıdır (Sosyal Sigortalar kn. md. 11 v.d.; Borçlar kn. md. 332). İş kazası ve meslek hastalıkları sigortası primi, işçinin aylık ücretleri ile prim ve ikramiyelerinin toplamı üzerinden, oranı yüzde 6’yı geçmemek üzere, tamamı işveren tarafından ödenir. Her bir işkolunda ne oranda prim ödeneceği, Bakanlar kurulunun, iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortaları prim tarifesine göre tespit edilir (Sosyal Sigortalar kn. md. 73-77). İşverenin yükümleri. Çalıştırdığı işçi, iş kazasına uğrayan işveren, Sosyal Sigortalar kurumu işe elkoyuncaya kadar, gerekli sağlık yardımlarını yapmakla yükümlüdür. İşveren bu amaçla yaptığı yardımları, daha sonra kurumdan geri isteyebilir. İş kazasına uğrayan işçiye yapılması gereken yardımlar hemen yapılmaz, bu sebeple işçinin sağlık durumu ağırlaşır, tedavi süresi uzar, işçinin sakat kalmasına yolaçılır, sakatlık derecesinin artmasına sebep olunursa, Sosyal Sigrotalar kurumu, bu yüzden işçiye yapmak zorunda kaldığı bütün masrafları işverenden dava edebilir. Bu gibi hallerde, derhal yardım yapılmasını gerektiren bir durum yoksa, işveren, örneği kurumca hazırlanan belgeyi düzenleyerek işçiye verir. İşçi, Sosyal Sigortalar kurumuna ait sağlık tesisleri olan yerlerde, buralara, olmayan yerlerde, resmî sağlık tesislerine, bu da yoksa, özel sağlık tesisita. ıe veya sağlık ocağına başvurur. İşçinin, So.yal Sigortalar kurumu tesisleri dışında sarfettiği para, kendisine kurumca geri verilir. İşçinin kazaya uğraması halinde, işyerinde yapılacak ilk yardım, görülen işin mahiyetine göre değişir. İşyerlerinde iş kazalarına karşı bulundurulması gereken ilâç, tedavi araç ve gereçleri ile sağlık araç ve gereçleri bakımından, işyerleri üç sınıfa ayrılmıştır: i- şin mahiyetinden herhangi bir kaza ihtimali öngörülmeyenler; işin mahiyeti kaza ihtimalini mümkün gösterenler; işin mahiyeti kaza ve tehlikeye açık olanlar. Her üç kategori işyerinde tehlikenin ortması ile doğru orantılı olarak artan, ilâç ve sağlık araç ve gereçlerinin neler olduğu, İşçilerin Sağlığını Koruma ve İş Emniyeti nizamnamesi ile belirlenmiştir (bk. işçi’lerin korunması). İş kazasının meydana gelmesi üzerine gerekli tedbirleri alan, işyerinde bulundurmak zorunda olduğu ilâç ve sağlık araç ve gereçleri ile işçinin ilk tedavisini (gerekli ise) yaptıran işveren, iş kazasını, en geç kazadan sonraki gün içinde kuruma bildirmelidir. Esasen işçi de iş kazasını aynı süre içinde işverene veva kuruma bildirmek zorundadır. (Bk. EKCÎLT) İşverenin Sosyal Sigortalar kurumuna karşı sorumluluğu. İşçi, Sosyal Sigortalar kanunun belirtilen çevre içinde, kurumdan gerekli sağlık yardımlarını ve duruma göre geçici veya sürekli işgöremezlik ödeneğini aldıktan sonra, başka zararı varsa, bunu da işverenden isteyebilir. Fakat işveren, kurum tarafından işçiye ödenmiş olan masraf ve ödeneklerden de kusurlu olması, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili kanun ve tüzük hükümlerine uymaması veya suç sayılan bir davranışta bulunması şartı ile sorumlu olur. Kurumun açtığı davada hâkim, kazaya uğrayan işçinin kusurlu olup olmadığını incelemeli, e- ğer kusurluysa, bu kusur oranında işverenin sorumluluğunu indirmelidir. İşçinin Sosyal Sigortalar kurumunu ve işvereni dava etmesi. Kanunî sağlık yardımı ve ödenek gibi haklarının tamamen kazaya uğrayan işçi, kurum tarafından ödenmediği kanaatinde ise, kuruma karşı dava açabilir. Ancak Sosyal Sigortalar kurumuna karşı açılacak davalarda, kurum şubeleri değil Genel müdürlük davalı olarak gösterilmelidir. Uygulamada, kurum şubelerine karşı açılmış olan davalar yetkisizlik sebebiyle reddedilmekte, dilekçenin Genel müdürlüğe tebliğine karar verilmektedir. İşçinin işverene karşı açacağı dava, ya işyerindeki veya işverenin ikametgâhının bulunduğu yerdeki mahkemede görülür. Bu iki mahkemenin yetkisinin, anlaşma ile ortadan kaldırılması mümkün değildir. İş kazası sebebiyle açılacak davalarda iş mahkemesi görevlidir (Sosyal Sigörtlar kn. md. 134;
İŞ
11
Eki