İSTİMVAL i. (ar. mâl’dan istimvâl). Huk. Bazı menkullerin mülkiyetini, kullanma ve faydalanma hakkını, gayrımenkullerin de kullanma ve faydalanma hakkını idareye geçirten, idarenin ihtiyaç duyacağı işgünü kişilere bedenî veya fikrî çalışma gücü yükleyerek sağlayan İdarî işlemler. — ansİkl. Huk. İstimvâl’in istimlâkten (kamulaştırma) en önemli farkı konu bakımındandır. İstimlâkte, yalnız gayrımenkullerin idare tarafından iktisabı söz konusudur. Buna karşılık, istimvalde menkul mülkiyetinin devri, menkul veya gayrimenkul mül
kiyetinin yahut çalışma hak ve hürriyetinin bir çeşit kısıtlanması görülür. İdare normal zaman ve şartlarda, ihtilaç duyacağı menkul malları, faydalanmak isteyeceği gay- rımenkulleri veya çalıştırmak zorunda bulunacağı kişileri, yine normal yollardan temin edebilir. Meselâ, bir menkulü satın alabilir, bir binayı kiralayabilir veya bir kişiyle bir hizmet sözleşmesi yapabilir. Çünkü, bu malları veya kişileri kolayca bulmak imkânı vardır. Oysa, bir yolun açılması sırasında bir gayrımenkulün yıkılması gerekiyorsa, bu gayrimenkul kamulaştırılacak- tır. Ancak bu işin yapılması bakımından normal şartlarla olağanüstü durumlar arasında bir fark yoktur. Böylece, istimvâl, niteliği dolayısıyle olağanüstü şartlar ve ihtiyaçlar için düşünülmüş bir İdarî iktisap usulüdür. Nitekim Anayasada «Olağanüstü hallerde vatandaşlar için konulacak para, mal ve çalışma yükümleri ile bu hallerin i- lânı, yürütülmesi ve kaldırılması ile ilgili usuller kanunla düzenlenir» denilmektedir (md. 123). Bu hüküm istimvalin istisnaî niteliğini, konusunu belirler. Ayrıca bu işlemlerin başlayış, yürütülüş ve bitişi usullerinin de kanunla düzenlenmesi gerektiğini ve araya bir kanun girmeden, doğrudan doğruya İdarî işlemlerle istimvaller yapılamayacağını gösterir. Türkiye’de henüz, bir «olağanüstü haller» kanunu hazırlanmış ve yürürlüğe girmiş değildir. (Bk. fevkalâde hal.) İstimvâl, Anayasa tarafından da olağanüstü bir hal usulü olarak kabul edilmekteyse de, yine Anayasa, çalışma konusunda istimvale benzer bir yükümlülük koymakta, üstelik bu yükümlülüğü koyarken olağanüstü şartlardan söz etmemektedir. Gerçekten, çalışma hak ve ödeviyle ilgili olarak Anayasada «Memleketin ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda, vatandaşlık görevi niteliği alan beden veyc fikir çalışmalarının şekil ve şartları, demokratik esaslara uygun olarak kanunla düzenlenir» hükmü yer almaktadır (md. 42). İlk bakışta, çalışma yükümlülüğü konusunda Anayasanın istisnaî şartlar aramadığı düşünülebilir. Zira «Memleket ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda» denildiğine ve bu ihtiyaçlar herhangi bir olağanüstü hal gibi geçici olmayıp devamlı bulunduğuna göre böyle bir sonuç akla gelebilir. Gerçi Anayasa gerekçesinde, Türkiye’nin de katılmış olduğu İnsan Haklarını Koruma anlaşması ile 105 sayılı Mecburî Çalışmanın Men’i hakkında anlaşmaların ve hürriyetçi demokrasi e- saslarının, olağanüstü haller dışında mecburî çalışmayı ilke olarak engellediği ifade edilmektedir. Bununla birlikte yine aynı gerekçede, «normal vatandaşlık vazifeleri a- rasına girecek mahiyetteki, yani amme vicdanının ve sorumluluk hissine sahip fert vicdanının cebrî çalışma saymayacağı bazı mükellefiyetlerden söz edilmekte, yalnız askerlik hizmeti değil, gerektiğinde gençlerin kısa bir süre köy hizmeti yapmaları gibi, süratli bir kültürel ve sosyal kalkınma aracı olarak kullanılabilecek çalışmaların kastedildiği belirtilmektedir. Aslına bakılırsa, Anayasa, gerekçenin hukukî olmaktan çok psikolojik sayılabilecek bu a- çıklaması bir yana, yine bir yükümlülük koymaktadır. Ancak bu yükümlülük, olağanüstü hallerdekinden farklı olarak eşitlik ilkesine daha bağlı, daha genel ve ülkenin sosya1, kültürel şartlarına ilişkin bulunduğundan daha uzun vadelidir. Meselâ, bir salgın hastalık sebebiyle, belli bir^ bölgedeki hekimlere çalışma yükümlülüğü konsa, bu olağanüstü halle ilgili bir istimvaldir. Buna karşılık, her tıp fakültesi mezununa, belli bir süre, bazı yerlerde çalışma zorun- luğu yüklense, bu; daha genel ve uzun süre uygulanacak bir usuldür. Zira hem bütün yeni hekimler hakkında uygulanacak, hem de ülkenin gelişme şartları göz önünde tutularak bu uygulama uzun vadeli olacaktır. İstimvalin bu şekli de, Anayasa gereği kanunla düzenlenmek zorundadır. Türkiye’de istimvaller, henüz genel bir olağanüstü haller kanunu yürürlüğe girmediğinden, yürürlükteki kanunlar ve uygulamaya göre ikiye ayrılmaktadır: Askerî istimvaller; mülkî istimvaller. Askerî istimvaller 7 haziran 1939 tarihli Millî Müdafaa Mükellefiyeti kanunu ile düzenlenmiştir. Bu kanuna göre her şahıs, «u- mumî veya kısmî seferberlik halinde ye fevkalâde hallerde yapılacak seferberlik hazırlıkları ile kıtaların tecemmülleri esnasın
da, alelâde vasıtalarla temin edilemeyen bütün askerî ihtiyaçları ve hizmetleri vermeğe veya yapmağa» mecburdur. Bu yükümlülüklerin başlafrıa zamanını kanuna göre Bakanlar kurulu tayin eder. Millî müdafaa yükümlülüğü, halkın imkânları göz önünde tutularak uygulanır. Yalnız, kanun, çalışma yükümlülüğü bakımından daha baştan bir muafiyet hükmü koymuş ve «15 yaşından aşağı, 65 yaşından yukarı olanlarla», sakat veya sağlık durumu elverişli bulunmayanları ve gebe kadınları yükümlülük dışında bırakmıştır. Millî müdafaa yükümlülüğü yolu ile sağlanabilecek başlıca askerî ihtiyaçlar şunlardır: askerler ve orduyle ilgili her türlü malzemenin barınma, korunma ve saklanması için gerekli olan ve sahiplerine katî lüzumu bulunmayan binalar; yiyecek, giyecek ve içecek maddeleri; ulaştırma hizmeti için orduya yarayabilecek her türlü motorlu ve motorsuz ulaşım araçları; kara, deniz, göl, nehir, kanal ve hava ulaşım araçlarıyle birlikte bunların lüzumlu âlet, edevat ve parçaları, gerekiyorsa, sürücü, arabacı veya şoförleri; çeşitli yapı araçları; kömür, benzin, mazot, yağ v.d. yakıtlar; kılavuzlar ve her türlü askerî hizmet için lüzumlu işçiler; cephede ve asker veya sivil sağlık teşkilâtı olmayan yerlerde yaralı ve hasta askerlerin ilk tedavileri için bakım hizmetleri; askerî teçhizat için gerekli her türlü eşya ile, ilâç, pansuman malzemesi, tıbbî ve cerrahî âletler; askerî ihtiyaçlar için önceden tespiti mümkün bulunmayan diğer her türlü madde ve hizmetler. Bu sayılan şey ve hizmetlerin istisnaları ve bazı hallerde azamî süreleri yine kanunda gösterilmiştir. Meselâ, cumhurbaşkanına tahsis edilen arabalar, demiryollarında ve madenlerde çalıştırılan, posta işlerinde kullanılan araçlar gibi. Kanun, ğayrımenkulle- rin yükümlülüğü, nakil araçları üstündeki uygulama, madenler, sınaî kurumlar, gümrük ambarları, antrepo, silo ve umumî mağazalarda bulunan tüccar malları konusundaki istimvalleri ayrıntılarıyle düzenlemiştir. Millî savunma ihtiyaçları için yapılan istimvaller mutlaka ordunun ihtiyaçlarını tatmin amacını gütmez. Nitekim, kanun, zorunlu durumlarda, millî savunma bakanının veya bir yerin savunmasını yapan kıtaların en büyük kumandanının emriyle, savaş bölgesinde bulunan halkın iaşe ihtiyaçlarının aynı yolla karşılanması imkânını vermektedir. Askerî ihtiyaçlar için yapılan istimvallerde yetkili makam «ciheti askeriye»dir. Hangi askerî makamların, yükümlülüğün nitelik, yer ve zamanına göre yetkili olduğunu, kanun hükmü gereği olarak bir tüzük tespit eder. Mülkî istimvaller de çeşitli kanunlarla, fakat dağınık olarak düzenlenmiştir. Bunlara örnek olarak, «Mükellefiyeti Ziraiye Kanunu Muvakkati», «Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma kanunu» ile halen bir kararname ile uygulanması durmuş olan «MUlî Korunma kanunu» gösterilebilir. Ayrıca, «Polis Vazife ve Salâhiyet kanunu» ile «Köy kanunu»nun bazı hükümleri de mülkî istimvale örnek sayılabilir. Mülkî istimvallerde, kural olarak Bakanlar kurulu yetkili kabul edilmiş, bu husus özel kanunlarda açıkça belirtilmiştir. Kamulaştırmada olduğu gibi istimvallerde de, idarenin iktisabının karşılığı olarak bir tazminat, bir karşılık verilmesi şarttır. Gerçi Anayasa kamulaştırmada «gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartı»nı koymuş, buna karşılık istimvalle ilgili hükümlerde bir karşılıktan söz etmemiştir. Ancak, karşılıksız çalışma, angarya Anayasa tarafından yasaklandığına ve yine Anayasa, «İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür» dediğine göre, istimvâl dolayısıyle idarenin, yani kamunun sağladığı yarar, belli kişilere istisnaî yükümlülükler yüklediğinden bu kişilere bir tazminat verilmesini zorunlu kılar. Nitekim, özellikle MUlî Müdafaa Mükellefiyeti kanunu bu hususu açık ve ayrıntılı bir şekilde düzenlemektedir. Yalnız, istimvâl sebebiyle verilecek tazminatın derhal veya peşin olabileceği, Anayasa karşısında kolayca ileri sürülemez. Zira Anayasa «para» yükümlülüğünden de söz etmektedir. En azından kendisinden para alınan kimseye peşin ödeme yapılamayacağı, hattâ, idarenin «para» yükümlülüğü koyduğu hallerde, normal olarak yurt dışından (çünkü yurt içindeki malzeme v.d. ihtiyaçları diğer istimvâl şekilleriyle
İST
112
istiralya yelkenleri
istiralya
sağlayabilir) ihtiyaçlarını karşılayacağı düşünülürse kolay kolay kimseye peşin ödeme yapılamayacağı, işin niteliği gereği ortadadır. Malî, bedenî .veya fikrî çalışması istimvale tabi tutulan kişüere ödenecek bedel veya tazminat, kanunlarda gösterilen veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak İdarî işlemlerle kurulan değerlendirme komisyonları tarafından tespit edilir. Bu komisyonların bedele ilişkin kararları İdarî nitelikte olmakla birlikte, istimvaller mülkiyet hakkına veya kişi hürriyetine ilişkin bulunduğu için, bu kararlardan doğacak uyuşmazlıkların özel hukuk kurallarına göre mi, yoksa kamu hukuku kurallarına göre mi çözümlenmesi gerektiği konusunda tereddütler görülmektedir. Aslında aksine bir hüküm bulunmadıkça İdarî işlem ve eylemler, İdarî yargı mercü önünde çözümlenir. Üstelik, mülkiyet hakkının veya kişi hürriyetlerinin korunması konusunda İdarî yargının adlî yargıdan daha az hassas olmasını gerektirecek bir sebeple de Türkiye’de yoktur. Bu bakımdan istimvaller, kamulaştırmadan farklı olarak, bedel uyuşmazlıkları yönünden de İdarî yargı denetimine tabidir. Nitekim, Türkiye’de yargı kararları da bu eğilimdedir,
İSTİMVAL
10
Eki