KABR ZİYÂRETİ FASLI
205 — Ey Oğul! Peygamberimiz «aleyhisselâm» buyurdu ki: (Bir mü’minin kabrini ziyâret eyleyen, Hak teâlâ huzurunda
nâfile bir hacdan ziyâde sevâba nâil olur). Allahü teâlânın rızâsı
için, (Âyetelkürsî), (Fatiha) ve (Kulhüvellâhü) yü oku ve sevâbmı
mevtâların rûhlarına bağışla! Düânı bütün mü’minlerin rûhlarına
şâmil et. Bütün ölülerin adedince sevâb alasın.
Tenbîh: (Vehhâbîlik) denilen fırkayı Abdülvehhâb oğlu
Muhammed adında Necdli bir kimse kurdu. 1206 [m. 1791]
da öldü. Fikrlerini yaymak için çeşidli kitâblar yazdı. (Kitâbüt-tevhîd) kitabını, torunu Abdürrahman şerh ederek (Fethul-mecîd) adını verdi. 1258 [m. 1842] de öldü. Bu şerhin çeşidli yerlerinde diyor ki, (Ölüde his yokdur. Rûhu da ind-i
İlâhîdedir. Mülhİdler, ervâh tesarruf ederler diyerek, ölülerden
yardım, şefâ’at istiyorlar. Bu hareketleri şirkdir. Melek, Nebî,
Velî, kimseye yardım edemezler. Ölü, yâ hazret-i Hüseyn gibi
Cennet ni’metlerindedir. Yâhud, Ticânî müşriki ve habîsi gibi
veyâ Muhyiddîn-i Arabî ve Ömer ibnül Fârid putları gibi azabdadırlar. Kendilerine yapılan düâlardan haberleri olmaz. Ölü
işitir, yardım eder diyenler, dinden îmândan çıkıyorlar. Allahın
izn verdiği kimse, şefâ’at olunmasına izn verilene şefâ’at edecekdir. Ölüye düâ etmekle, yalvarmakla izn verilmez. Mısır
halkının en büyük tanrıları olan Ahmed Bedevinin ne olduğu
belli değildir. Ölülerin mezarlarına türbe yapmak, ta’zîm
etmek şirkdir. Abdülkâdir Geylânî, kendine yalvaranı işitir,
yardım eder diyorlar. Bu sözleri küfrdür. Bunlarm türbeleri
birer puthânedir. Hepsini yıkmak vâcibdir).
Yukarıdaki yazılar gösteriyor ki, vehhâbîler, Ehl-i Sünnete,
ya’nî bize kâfir diyorlar. (Türbeler bid’atdir. Resûlullah zemanında türbe yokdu. Sonradan yapıldı) diyorlar. Bunlara deriz ki, biz
(Ehl-i sünnet) mezhebindeyiz. Bizim i’tikâdımıza göre, (Edille-i
şer’iyye) dörtdür. Ya’nî din bilgilerinin kaynağı dörtdür. Bu dört
kaynak, kitâb, sünnet, kıyâs-ı fukahâ ve icmâ’ı ümmetdir. Kitâb,
Kur’ân-ı kerîmdir. Sünnet, hadîs-i şeriflerdir. Kıyâs-ı fukahâ,
dört mezhebin fıkh kitâblarıdır. îcmâ’ı ümmet, ilk iki asrın âlimlerinin sözbirliğidir. Bu âlimlerden, hiçbiri, türbelere karşı birşey
demedi. Fıkh kitâbları, türbelerin câiz olduğunu yazıyorlar. Şu hâlde, türbe yapmak ve türbe ziyâret etmek dînimizde yasak değildir.
Vehhâbîler inkâr ediyorlar. İslâm dîni, câhillerin sakat mantıkları,
sapık düşünceleri ve yaldızlı sözlcfri değildir. İslâm dîni, (Edille-i
— 543 —
şef,Syye)den elde edilen bilgilerdir Vehhabîliğm kurucusu
kardeşiSüleyman bin AMtilvehMb EhH î “ ‘
ılîSİİirörç tMAıgte yota» $çöıfc< ‘ ”
kââb yazdı.■ irr«ttB-alcf-v
yöHarınöı i
gtifo-ijAft ■etaMfc#^. A $M t sahîfesinde
Vehiıâbîlerin şeyhuHslâm ismini verdikleri ve ya^wflİ6-f.,
c ^ a k aldıkları tfeai Teymiyye ve talebesi İbnatofpB
t m m , şftâ»’ olamfatft ve ölüden yardım istemek, M ^ |p * u
veyâ AUaftdan başkası için torban^
fek, toprağını alarak bereketlenmek şirke
§şp-i ekber demediler, Şirk-ı aşgar dediler Hiç
y^|şn müşrik olur demedi. Dört mezheb âlimleri, 1
o|i|& şeyîsari uzun yazâılar. B%k y a ş s a m ro&rted
İtijgbjn Mdirmedi. Böffc yapanların müslimân okfoktejışij
dildiler). Yûsüf Nebhânî “rahime-hullahü teâlâ” (Ş
haj|) kitfttom yüzkırkbirinci sahîfesinde diyor ki, şâfi’î i
denŞihâbüdçlfp Remİî “rahime-hullahü teâlâ” fetvâsında
du kİ , (Peygamberler “ aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” öl.
sonra mu’cizeleri, Velîler de “ kaddesallahü t«
esrârehümül’azîz” öldükden sonra kerâmetleri devâm eder
nun için, öldükden sonra da bunlara istigâse, tevessül edilir),
dtûhay Şernblâlî de, Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetişp^
mât” ile ve EvKyâ “kaddesallahü teâiâ esrârehümül’azîz” ile tevessülün câiz olduğunu uzun isbât etmekdedir. îbni Âbidîn
“rahime-hullahü teâlâ”, birinci cild sonunda buyuruyor ki,
(Âlimlerin, Seyyidlerin, Velîlerin, umûma vakf edilmiş olaaft
yan yerdeki kabri eri üzerine türbe yapmak câizdir). Beşittcı
cildde lebs faslında diyor ki, (Evliyânm, sâlihlerin kabrleri
üzerine, sanduka, örtü, sarık sarmak mekrûh denildi.
göre, meyyite ta’zîm ve hürmete sebeb olmak, hakaret edilmemek, gâfillerin edebli olmaları için, bunlar câizdir. Ameller
niyyete göredir). Vehhâbîler, Kur’ân-ı kerîme ve hadıs-ı şeriflere
yanlış ma’nâ veriyorlar Kendi anladıklarına ınanmıyanlara
kâfir, diyorlar. Tenbîtı: tbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” , bâgîleri anlatırken diyor ki, (Hâricî denilen kimseler, şübheli olan (birkaç ma’nâ
çıkarılabilen) delîlleri tevîl ediyorlar. Ya’nî ba’zı âyet-i kerîmelere
ve mütevâtir olan hadîs-ı şeriflere, açık ve meşhur olmıyan
ma’nâlar veriyorlar. Hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” askerinden ayrılarak ona karşı harb edenler böyle idi. Hâkim ancak
544-
Allahdır. Hazret-i Alî, iki hakemin hükmüne uyarak, hilâfeti
Mu’aviyeye “radıyallahü teâlâ anh” bırakmakla büyük günâh işledi, dediler. Onunla harb etmelerine bu yanlış tevilleri sebeb oldu. Kendileri gibi inanmıyanlara kâfir dediler. Hâriciler ve vehhâbiler gibi, şübheli delîlleri yanlış tevîl ederek, kat’î delîle uymıyan
iş yapanlara, müctehid olan fıkh âlimleri kâfir demediler. Bâgî,
âsî, bid’at ehli olduklarını söylediler. Türkçede sapık, denilmekdedir. Delîllerde kat’î, (açık olarak) anlaşılan tek bir ma’nâya,
inan’mıyan ise kâfir olur. Âlemin yok olacağına, ölülerin tekrâr dirileceklerine inanmamak böyledir. Alî ilahdır, Cebrâil vahy getirirken yanıldı diyen de kâfir olur. Çünki bu sözler, tevîl ederek, ictihâd için uğraşarak anlaşılan ma’nâlar değildir. Nefse uymakdandır. Hazret-i Âişeyi “radıyallahü teâlâ anhâ” kazf eden ve babasının “radıyallahü teâlâ anh” sahâbî olduğuna inanmıyan da
kâfir olur. Çünki ikisi de, Kur’ân-ı kerîmde açık olarak bildiri- ,
len delîli inkârdır. Fekat, hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ömeri |
seb eden ve halifeliklerine inanmıyanın tevîli varsa, kâfir
olmaz. Müslimânların mallarına, canlarına saldırmak gibi kat’î
açık olan harâmlara tevîli olmadan halâl diyen kâfir olur.
Kitâbdan ve sünnetden, şübheli bir delîli tevîl ederek söyleseydi, kendince dîne uymuş olup, kâfir olmazdı).
Görülüyor ki, müslimân olduğunu söyleyip ibâdetlerini
yapan, ya’nî (Ehl-i kıble) denilen bir kimsenin Ehl-i sünnete
uymıyan bir inanışı, ma’nâsı açık olan bir delîli inkâr olursa,
tevîl ile olsa da, olmasa da küfr olur. Buna (Mülhid) denir. Bu
inanış, açık olmayıp, şübheli olan bir delîli inkâr olursa, veyâ
açık delîle uymayan bir iş ise, tevîli varsa, küfr olmaz. Bid’at
olur. Tevilden haberi olmayıp, bid’at sâhibi âlimleri taklîd ile
veyâ nefse uyarak, dünyâ çıkarları için ise, yine küfr olur.
İster Ehl-i sünnet olsun, ister bid’at sâhibi olsun, dînini
dünyâ çıkarlarına âlet eden, ya’nî dünyâlığa kavuşmak için
dîninden veren câhillere (Din yobazı) denir. îmânı olmadığı hâlde,
müslimânları aldatarak îmânlarını yok etmek, islâmiyyeti içerden
yıkmak için, müslimân görünüp, küfre sebeb olan şeyleri isbât etmek için, delîlleri yanlış tevîl edene (Zındık) denir. Kendisini müslimân ve fen adamı tanıtıp, dînî, îmânı bozan şeyleri fen bilgisi
diyerek söyliyen yalancı kâfirlere (Fen yobazı) denir. Fen yobazlarının da zındık oldukları evvelki maddelerde bildirilmişdi. İslâm
bilgilerinde âlim olan Bid’at sahihlerine ve mülhidlere ve bunların
yolunda olan câhil taklîdcilere (Mezhebsiz) denir. Mezhebsizler ve
îmân hırsızları olan zındıklar, (Dinde reformcu) olarak ortaya
— 545 — İslâm Ahlâkı-F: 35
çıkmakdadırlar
îcmâ’ <W8 debidir diyen kâfur olmaz Bid’ât sâialt i
HiricSer, şfîler, vehhâbîler böyledir Bunların scm ^ ı ”
S^%Pİ:^öİ* (fe Z .
206 —’Yerleşmiş olan âdetler, (Delö-i
âdetlere tâbi’ otamaz. Âdetlerin, modaların islâmiyyetei
olması lâzımdır. Bir işin islâmiyyete, fıkha uygun o Ü ^ s |
mak için, bu % ile ilgili çeşidli kaviler varsa, bunlardan z e i
ve, şahsa uygun, elverişli olan kavle uygun olması
(Ahkâm zeman ile değişir) sözünün bu demek oktağtM
da, fitne bahsinde yazılıdır
207 — Çocuklarına dinlerini, îmânlarını öğretmek,
kidir Yann öğretmeğe vakt bulamazsın. O zeman pışmaöftk
fâide vermez. ^
208 — Beş kısm insanlar Cehenneme gideceklerdir
1) Beşvakt nemâzı özrsüz terk edenler
2) İçki içenler ve tevbe etmeyenler, 3) Zekât ve uşurı
ler, 4) Ana-babasına karşı gelenler, 5) Câmi-i şerifle
ݧfjı. konferans verenler, nutok söyleyenler Hele
sında cemâ’atin veyâ batfbin hutbeden başka kc
büytik günâhdır. Bunlann hepsini bir melek toplayıp müsfc
oldukları Cehenneme sevk eder. J
Âkü ve bâlig olan her müslimânm, hergün beş vaktneasfSz
kılması farzdır. Kız ve oğlan çocuk yedi yaşma geliace, ı
kıtaıalanm emr etmek velisi üzerine vâdb olur,
için de emr eder. İçki içmemesi için de emr eder. İyi
alışdırır. Kötü işleri yapmamasını emr eder. On yaşam 3
nemâz kılmaları için, el ile vurulur. Değnek ile d£
Falaka ile vurulmaz. El ile üçden ziyâde dahî vurulmaz. Velisinden başkası döğmez. [Velisi izn verirse, hocası el üe, üçj«|j|e
döğer. Falakaya bağlayıp ayaklarma sopa ile vurmak”epe
değildir] Değnek ile döğmek, âkü, bâlig olup cinâyet ğliyl»
kimseye [ve hâkimin karar vermesi ile] câiz olur. [Erişe*!
zevcesini sopa ile döğmesi de câiz değildir]. On yaşındaki
çocukların yatakları da ayrılır. Kimse, kimsenin yerine,
borcu olan nemâzı kılamaz. Kendi kıldığı nemâzm ve
ibâdetlerinin sevâbını, diri veyâ ölü olan başkasına he
etmek câizdir. Alacaklının, alacağını istememesi için,
kılıp, sevâbmı ona bağışlamak câiz değildir. Bir Dank, ysı’j
— 546 —
kadar] bore için, şartlarım gözeterek kılmış olduğu nemâzlardan, yediyüz nemâzmın sevâbı, kıyâmet günü, alacaklısına
verilecekdir. Borçlunun sevâbları İpiterse alacaklısının o kadar
günâhı, ona yükletilecekdir.[Zevcesini boşayınca, mehr parasını
ona hemen vermek de, kul hakkıdır. Ödemezse, dünyâda cezâsı
ve âhıretde azâbı çok şiddetlidir. Kul haklarından en mühimmi
ve azâbı en çok olanı, akrabasına ve emri altında olanlara Emr-i
ma’rûf yapmamakdır. Bunlara din bilgisi öğretmeği terk etmekdir. Onların ve bütün müslimânların dinlerini öğrenmelerine ve
ibâdetlerini yapmalarına, işkence ederek veyâ aldatarak mâni’
olanın kâfir olduğu, islâm düşmanı olduğu anlaşılır. Bid’at
sâhiblerinin, mezhebsizlerin, sözleri ile, yazılan ile, Ehl-i sünnet
i’tikâdmı değişdirmeleri, dîni, îmânı bozmalan da böyledir.
Nemâzm farz olduğuna, birinci vazîfe olduğuna inanmıyan,
ehemmiyyet vermiyen, kâfir olur]. Farz olduğuna inanıp da,
tenbellik ile, özrsüz kılmıyan fâsık olur. Kılmcaya kadar,
hâkim tarafından habs olunur. Arada bir nasîhat verilir.
Nemâza başlamazsa, ölünceye kadar habsde kalır. Hadîs-i
şerîfde, (Kâfiri müslimândan ayıran şey, nemâz kılmamasıdır)
buyuruldu. Bunun için, tenbellik ederek nemâz kılmıyana,
hanbelî mezhebinde kâfir denilmişdir. [Hanefi mezhebine
göre, kâfir olmaz, fâsık olur]. Terk etmek, tenbellikle, bile-bile
kılmamak demekdir. [Özr ile kaçırmağa, fevt etmek deniri.
Vaktinde kılınmıyan nemâzları acele kazâ etmek farzdır. Ailesinin nafakasını kazanacak kadar tehîr etmesi câiz olur.
[Nafaka kazanmakdan önce, kazâ etmenin efdal olduğu anlaşılmakdadır]. ‘ –