OKYANUSLARIN “ECZANE”LERİ

OKYANUSLARIN “ECZANE”LERİ

OKYANUSLARIN “ECZANE”LERİ
Eski Mısır’da, tetrodon denen küçük balıklardan, sar’a ve diğer sinir hastalıklarına ilaç hazırlanıyordu. Asur-Babil eski yazılarında, deniz yosunlarından diş ağrısına, baş ağrısına ve cüzzama karşı ilaçlar yapıldığı belirtilmişti. Bugün, deniz canlılarının çok etkili maddeler taşıdıklarını biliyoruz. Japonlar, tetrodon denen balıklardan kan basıncını düşüren, bronşit ve astım’ı iyileştiren bir ilaç elde ettiler. Bu maddeye tetrodotoksin denmektedir; kilosu, dünya pazarlarında 80 milyar liradır. Ancak bu fiyat düşecek ve ilaç bütün dünyaya verilebilecektir. Sovyet bilim adamları tetrodotoksin’in diğer balıklarda da bulunduğunu keşfetmiştir.
Köpekbalığının karaciğeri A, D, E vb. vitaminleri yapan bir kimya fabrikası gibidir. Balina, orkinos ve torikden elde edilen “deniz insülin’i” kara hayvanlarından elde edilene oranla çok daha sağlam ve etkilidir.
Prostaglandin’ler, deniz eczanelerinin son ürünlerinden biridir. Çok çeşitli hastalıkta çok etkili olan bu maddeler, ilkönce Antil Denizi mercanlarında bulunmuştur. Daha sonra, SSGB’de Barents Denizi mercan, denizhıyarı ve denizkes-tanelerinde de prostaglandin’ler bulundu.
Deniz mantarlarından birçok yeni antibiyotik elde edilmektedir. Denizlerde yüzbinlerce tür bitki (fauna) ve hayvan (flora) bulunmaktadır. Balıkçıların tuttuğu balık türleri İse yalnızca 400-
000 kadardır. “Balık olmayan” deniz canlılarına ise bugüne kadar gereken önem verilmemiştir. Oysa, örneğin bir denizyıldızı 2 kg, gelebilir. Bu ağırlığın % 12 kadarı yağ, kalanı kasdır, ayrıca
çok az miktarda kanser ve mantar iltihapları tedavisinde etkili bazı değerli toksinler içermektedir.
Birçok ilacın etkili maddesi bir zehirdir. Okyanuslarda zehir yapan sayısız canlı yaşamaktadır. Bu zehirleri yapan canlılar, daha büyüklere “lokma” olmaktan kurtulabilmektedir. Okyanuslarda yaşıyan bazı türler, engerek ve kobra yılanı zehrinden binlerce kat daha kuvvetli bazı zehirler yapmaktadır. Bugüne kadar bilinen en müthiş zehir olan palitoksin bunlardan biridir. Tıp için bu madde, kan basıncını düzenleyici ve hücre çoğalmasını arttırıcıdır.
Bazı balıklarda, örneğin camgöz tipi köpekbalıklarında kanser diye bir hastalık yoktur. Bu balıklar, kendilerine enjekte edilen canlı kanser hücrelerini bile yok ederler. Köpekbalıklarının bu esrarı nedir?
Artık denizlerden hem besin, hem ilaç üreten fabrikalar kurmanın zamanı gelmiştir.
EVRENİMİZİN GELECEĞİ
Bugün Evrenin sürekli genişlemekte olduğu kesinlikle kanıtlanmıştır. Evrenin genişlemesi 1î milyar yıldır devam etmektedir. 15 milyar yı önce yıldız diye birşey yoktu, maddenin tümi sıcak plazma (iyon bulutu) halinde idi. Plazma nın sıcaklığı 1 milyar dereceye inince hafi kimyasal elemanlar oluştu. Bunu diğerleri izle ‘di. Bugün en önemli sorun şudur: Evrenin ge nişlemesi sonsuza dek sürecek midir? Kurs olarak bunun cevabı basittir: Eğer Evren’det madde yoğunluğu yeterince büyükse, çekir kuvvetlen bir gün genişlemeyi durduracak v aksine Evren büzülmeye (kontraksiyon) başlay; çaktır. Yoğunluk yetersizse Evren genişlemey devam edecektir. Astrofizik gözlemlere gön
46
BİLİM ve TEKNİ
bugün için Evren deki görünen maddenin ortalama yoğunluğu, kontraksiyon başlatıcı yoğunluktan 30 kere daha azdır. Evren sürekli genişlerse ne olacaktır? Bugün kesinlikle biliyoruz ki, yıldızlar sönecektir. Milyarlarca yıl sonra Güneş, boyutları Dünya’nınki kadar, cüce bir beyaz yıldız olacak ve yavaşça soğuyacaktır. Yoğunluğu Güneş’ten daha fazla olan yıldızlar ise daha da kısa yaşayacak ve sonunda ya onlarca km. yarıçapında bir nötron yıldızına veya bir kara deliğe dönüşecektir. Kara delikler, ışığın bile kaçmasına izin vermeyen çok büyük çekim alanlarıdır. Kütlesi Güneş’ten daha az olan yıldızlar daha uzun zaman yaşayacak; fakat onlar da sonunda soğuk cücelere dönüşecektir.
Belki de yok olan yıldızların yerini yeni yıldızlar alacaktır. Bugün de yeni yıldızlar doğmaktadır (bazılarına göre yıldızlararası ortamdan, diğerlerine göre aşırı yoğun cisimlerden). Fakat yen; bir yıldız oluşması için nükleer enerji ve madde gereklidir. Uzak bir gelecekte Evren’de madde ve nükleer enerji depolan tükenecek ve ondan sonra yeni yıldız doğmaz olacaktır.
Galaksiler (gökada), yüz milyarlarca yıldızdan oluşan yıldız kümeleridir. Galaksilerin merkezinde aşırı yoğun kara delikler bulunur. Gelecekte galaksilerde, bugün çok nadir olan bir olay gözükecektir: Galaksideki yıldızlar, kütle çekim etkileşimi sonucu büyük bir hız kazanarak, ait oldukları galaksiyi terk edecek ve ga-laksilerarası uzayda yolculuğa başlayacaktır. Sonunda tüm yıldızlar galaksiyi terk etmiş olacak, ortadaki kara delik ise giderek küçülecektir. Son safha, aşırı yoğun bir kara deliktir. Bu kara delik, merkeze yakın yıldızları yutmuştur, merkezden uzak olanların ise % 90’ı uzaya saçılmıştır. Galaksilerin bu şekilde tahribi 1019 yıl sonra başlayacaktır.
W32 yıl sonra nükleer madde tamamen ayrışmış olacak, uzayda yalnız fotonlar ve nöt-rinolar kalacak, kara delikler de bulunacaktır. Kara delikler sonsuz değildir, yavaş yavaş foton, nötrino ve graviton şeklinde ışınlara dönüşecektir. Bu olay son derece yavaş gerçekleşecektir, örneğin kütlesi Güneş’in 10 katı olan bir kara deliğin ışınlara dönüşmesi lO^5 yıl alacaktır. Kütlesi bir milyar kat daha fazla olan aşırıyoğun kara delikler ise 1096 yıl sonra ışınlaşacaktır. Böylece Işın Çağı başlamış olacak, Evren’deki bütün maddeler ışınlara dönüşmüş olacaktır. Görüldüğü gibi, Evren’in geleceği karanlık bir tablodur. Bu sürekli bir parçalanma, bozulma ve dağılmadır. Evren 10™ yaşına
geldiğinde uzayda yalnız elektron ve pozitronlar kalacaktır. Bazı astrofizikçilere göre, en uzak bir gelecekte bile maddenin karmaşık hareketleri ve hiç alışmadığımız şekillerde akıl taşıyan canlılar var olabilecektir. Kuşkusuz bütün bu söylenenler, bugün var olan fizik kurallarına göredir. İleride, bugünkü deneylerimizde gerçekleştiremediğimiz tizik koşullar ortaya çıkabilir, o zaman tahmin edemeyeceğimiz güçler ve olaylar doğabilir ve her şey çok farklı olabilir. Evren’deki bu müthiş değişmeler için telaşa tabii gerek yok; 10’°° sayısı, insana, Evren’in tarihinde bir nokta bile olmadığını hatırlatıyor yalnızca.
GENLERİN EMBRİYONLARA AŞILANMASI
Genleri embriyonlara enjekte etmeğe yeni başlanmaktadır. Henüz döllenmiş bir fare yumurtası ana fareden alınıp nukleus İçine büyüme hormonu geni enjekte edilir ve yumurta tekrar ana farenin rahmine konur. Bu deneyin sonucunda ekseri normal bir fare oluşur. Nadiren verilen gen, DNA ile bütünleşmekte ve’dev bir fare doğmaktadır. Sonuç vermeyen durumlarda, verilen gen muhtemelen DNA’nın inaktlf bir bölgesine (intron) bağlanmaktadır (Nature 300: 611, 1982). Bu işin tamamen tehlikesiz olmadığı da anlaşılmış bulunuyor: Yabancı bir gen’in nukleusa enjekte edilmesi İle öldürücü mu-tasyonlar görüldü (Celi 36:647, 1963). Döllenmiş yumurtanın nukleus’una verilen gen tüm vücuda dağılmakta, fakat ancak o geni ilgilendiren hücrelerde kendini belli etmektedir. Örneğin immünoglobulinlerl ilgilendiren bir gen yumurtaya enjekte edilirse, ancak dalak hücrelerinde bazı akyuvarlarda etkisini gösterir. Henüz bu sonuçlar klinikte kullanılamamaktadır.
1981’de Kaliforniya’da Cline, ağır kalıtsal bir kansızlıkta eksik olan geni hastanın kemikillği hücrelerine vermeyi denedi, sonuç tam bir başarısızlık oldu, ayrıca tıp otorlleri bu tehlikeli deneyi hoş karşılamadı. Bugün için yalnız kemikillği hücreleri vücut dışına alınıp gen aşısı yapıldıktan sonra geri verilebilmektedir. Ayrıca karaciğer hücrelerine bağlanan bir lipid zarf içinde verilen genlerin etkisi de karaciğerde ortaya çıkmaktadır. Virüslerin belli dokulara yerleşmesinden hareket edilerek, .genleri belli dokulara yerleştirmek yolları da aranmaktadır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*