Ölüm İlân

Câhiliyye devrinde önemli birisi vefat edince kabilelere bir haberci gönderilir, bu haberci «filan öldü, Arap mahvoldu» diye bağırır bunu işitenler de vâveylâ kopararak ağlardı. Hz. Peygamber (s.a) bunu yasaklamış, usûlü dairesinde, sükûnet içinde ölüm haberinin eş, dost ve sâlih mü’minlere duyurulmasını tasvib buyurmuştur. Bizzat kendileri Habeşistan Necâşîsi’- nin vefatını, kezâ Mûte savaşında Zeyd, Ca’fer ve İbn Revâha (r. anhum) Hazretlerinin şehadetlerini haber vermiştir. Cemâat câmiden çıkarken duyurmak, belediye hoparlörü veya dellâl vasıtasıyla ilân etmek, gazetelerde sade ve kısa ifadelerle duyurmak meşrû olsa gerektir. İslâm’ın esaslarını ve namaz vakitlerini ilân etmek için tesis edilmiş bulunan minarelerin bu iş için kullanılması üç beşkuruş almak için bazı müezzinlerin salâ verip ölüm ilânı yapmaları bidattir ve çirkindir.
2. İşitenlerin Sabırla Allah’a Sığınmaları:
Peygamberimiz (s.a.) ölüm ve benzeri bir felâket ile karşılaşan kimselerin sabretmeleri, duâ ile Allah’a sığınmalarını tavsiye buyurmuştur: «Bir musibet ve felâketle karşılaşan ve «Biz Allah’a âidiz, şüphesiz ona döneceğiz; Allah’ım musibetin içinde bana ecir ver, kaybettiğimden daha hayırlısını ihsan buyur» diyen hiçbir kul yoktur ki, Allah ona musibeti mukabilinde ecir vermesin ve kaybettiğinin yerine daha hayırlısını ihsan buyurmasın.» (Ah- med b. Hanbel, Müslim) Kur’an-ı Kerim de felâkete uğrayınca sabreden ve «innâ lillâh» diyerek Allah’a sığınanları methetmiş, onlan rahmet ve hidayet ile müjdelemiştir

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*