TARANCI ‘DAN ATAÇ’Â MEKTUP
işim gereği, eski kitap alıp sattığım için, ünlü kişilerin kitaplıklarından
çıkmış kitaplar ya da yazılar elimden oldukça sık geçer. Bu yazımda
size, yine böyle elîme geçen ve gördüğünüz bir mektubun sözünü edece
ğim. Mektubu Cahit Sıtkı Tarancı, Ataç’a yazmıştır.
Gerçi bu belge, edebiyat tarihçileri için pek öğretici birşey değildir
ama, çok ilginç yönleri olduğu da ortadadır. Yıl 1932 dir. Yâni Cumhuriyetin
dokuzuncu yıldönümü. “Mülkiye”nin, yeni adıyla Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nin birinci sınıfında devrimci bir öğrenci olması gereken
Tarancı, Ataç gibi birisine ilk mektubunu yazarken yeni harfleri kullanmayı
gereksinmiyor. Oysa harf devrimi olalı 4 yıl geçmiştir, üstelik
kendisi Galatasaray Lisesi’ni bitirdiğinden, lâtin harflerini çoklarından
güzel yazabilmektedir. Mektupta gördüğümüz fransızca iki sözcük de bu
yeteneğinin tanığıdır. “Yeditepe” v.b. dergiler, onun yeni harf yazısıyla
yazdığı şiirlerinin klişelerini bir ara koyarlardı (1). Cahit Sıtkı’nın el
yazısının güzel olduğunu o zaman da görmüştüm.
Öyle ise, 1932 de yazdığı, yazarken pek önem verdiği bir mektupta
arap harflerini kullanması, o günlerin aydınları arasında yeni yazı ile
mektuplaşmanın yerleşemediğini gösteriyor sanırım. Nitekim, daha sonraları
Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektuplarda da eski yazı kullanmıştır
(2).
Öte yandan denilebilir ki, bu konuda da gelenekleri kırıp, öncü
hamlelere katılacak devrimci bir kişilik kazanmamıştı.
Bu sıralarda Cahit Sıtkı, kendini tanıtma, adını duyurma çabası
içindedir. Biliyoruz ki, bu amaçla Necip Fazıl Kısakürek’e (3), Peyami
Safa’ya (4) mektuplar yazmaktadır. Yeni elimize geçen mektubu da
gösteriyor ki, yine aşağı yukarı o günlerde Ataç’a da yazmış, mektupla
birlikte şiirlerini göndermiş ve onun düşüncelerini öğrenmek istemişti.
“Ömrümde Sükût”un yayınlanması da bu sıralara rastlamaktadır.
Mektupta, 22 yaşındaki bir öğrencinin biraz utangaç, biraz toy denilebilecek
sözlerini buluyoruz. Adı daha pek az duyulmuş bir ozan, tamnmiij bir eleştirmeciye mektup yazarak, ona “birkaç şiirini göndermek
hevesine kapıldığını” söylüyor. “Çalıkuşu’nu otuzuncu sahifesinden öteye
okuyamıyan bir estetisyenin (5), onun kıymetsiz şiirlerini” beğeneceğine
pek de güveni yoktur. Eleştirmeci, onun “nâçiz” yazılarını eleştirirse, bu
“lütufkârlığın minnettarı” olacaktır. Atac’a şiir göndermenin bir “cür’et”
olduğu kanısındadır. “Cür’etinin mâzur görülmesini” istemektedir.
Cahit Sıtkı’nın mektupla birlikte gönderdiği şiirler hangileriydi, bilmiyoruz.
Belki de bunlar, ondan bize kalan 4 şiir kitabında okuduklarımız
arasında bulunmaktadır. Ataç, Tarancı’yı nasıl yanıtladı, onu da
bilmiyoruz. Mektubu atmadığına, kitaplarının arasında sakladığına göre,
güçlü bir ozan karşısında bulunduğunu anlamış ve uygar kişiliğinden
beklenilen yanıtlamayı yapmış olmalıdır. Zira Ataç, yaşadığı sürece
yeni yazarları izlemiş, değerli bulduklarını şiire, edebiyata heveslendirmiş
ve tanıtmıştı. Cahit Sıtkı’yı da, kendine böyle bir mektup yazmasaydı
dahi, dikkatle izleyecekti. Az sonra “Milliyet” gazetesinde (6), ondan
yedi yıl sonra da “Haber Akşam Postası”nda (7) çıkan yazılarında genç
ozanımızı övmekten geri kalmamıştı. Bu değerli ozanın ölümü dolayısiyle
yazdığı yazıda ise, şunları söylemektedir:
“Hepimiz severdik onu. Yalnız sevgi değil, saygı duyardık karşı
sında (…) yırlarını severdim ya, sevmediklerim de olurdu içlerinde (…)
Kimse onun yırlarını hırpalamağa, onları beğenmediğini açıkça söylemeğe
kalkmıyordu. Dokunulmaz olmuştu o. Kendinden gençlerin de, kendinden
yaşlıların da saygısını kazanmıştı.” (8).
Bu sözlerin dile getirdiği yargının, Ataç’m daha baştan beri değiş
meyen yargısı olduğunu söyleyebiliriz.
CAHİT SITKI’NIN MEKTUBU
(Yeni yazıyla)
Muhterem Efendim,
Tanımadığınız bir gencin bu gıyabî hitabını mazur görünüz. Bendeniz
sizi yazılarınızla tanır ve severim. Zevkinize fevkalâde itimadım
olduğu için, size birkaç şiir göndermek hevesine kapıldım. “Çalıkuşu”nu
otuzuncu sahifesinden öteye okuyamıyan bir “esthéticien”in, kıymetsiz
şiirlerimi pek de beğeneceğine emin olmadığım halde, niçin sizi rahatsız
ediyorum? Arzedeyim:
Avrupa’da olduğu gibi, memleketimizde de gençleri himaye eden,
onlan teşvik eden ve çalışma tarzlarını idare eden adamlar maalesef
as, hem de pek azdır.
Siz, kıymetli makalelerinizle, “Kezban’a Mektuplarınızla bu hususta
autorité sayılırsınız-.. Nâçiz yazılarım hakkındaki fikirlerinizin
– müspet veya menfi – benim için fevkalâde ehemmiyeti olacaktır. Bu
lütufkârlığı gösterirseniz, minnettarınız olacağım.
Adresim: Yıldız, Mülkiye Mektebi birinci sınıfda Cahit Sıtkı.
Cür’etimi mazur görmenizi, samimî takdir ve muhabbetlerimin kabulünü
rica ederim efendim.
Takdirkârlarınızdan Cahit Sıtkı