g. f. 1. Bir şeyi, bir kimseyi (bir şeyle) tartmak, belli bir araç kullanarak ve bir birime oranlayarak ağırlığını saptamak: Bir paketi teraziyle tartmak. Bir yükü kantarla tartmak. Bir bebeği tartıyla tartmak. —2. Bir şeyi tartmak, avuç içinde sallayarak ağırlığını kestirmeye çalışmak: içinde ne olduğunu anlamak için paketi eliyle şöyle bir tarttı. —3. Bir malı, bir ürünü tartmak, belirli ağırlıktaki bir niceliği ağırlığını belirleyerek hazırlamak: Bana iki kilo havuç tartar mısınız? —4. Bir şeyi (soyut), bir kimseyi tartmak, dikkatle incelemek; değerlendirmek, yargılamak; değer biçmek: Tüm sakıncalarını iyice tarttınız mı? Önemli bir karar almadan önce işin tüm olumlu ve olumsuz yanlarını tartmak. Müdür onu işe almadan şöyle birSözlerini, davranışlarını vb. tartmak, özenle seçmek, nereye varacağını hesaplamak. —6. Çekip bırakarak sallamak, sarsmak: Atın dizginlerini tartmak. Kapıyı tarttı ve açamayacağını anladı. —Parac. Sikkelerin gereken ağırlıkta olup olmadıklarını denetlemek. —Spor. Tartarak yenmek, yağlı güreşte rakibi kaldırarak üç adım yürümeyle elde edilen galibiyet. ♦ tartılmak dönşl. f. Basküle çıkarak, kendi kilosunu öğrenmek: Son günlerde hiç tartıldın mı? Bana şişmanladın gibi geliyor. ♦ tartılmak edilg. f. 1. Ağırlığı saptanmak: Tartılınca ne kadar eksildiğin ortaya çıkar. —2. Bir söz, bir davranış vb. söz- tonusuysa, özenle seçilmek, sonucu hesaplanmak. ♦ tarttırmak ettirg. f. 1. Bir şeyi, bir kimseyi tarttırmak, onun ağırlığının saptanmasını sağlamak: Bir koliyi tarttırmak Çocuğunu tarttırmak. —2. Bir maldan, bir üründen belli bir miktarı hazırlatmak: Manava üç kilo elma tarttırmak.
TARTMAK,
28
Ara