wiki

ÜÇÜNCÜ FASL

F âcirin yani kâfirin rû h u sert o la ra k şiddet ile alın ır ve
yüzü E b û C ehl k a rp u z u gibi olur. M elekler o n a h itâb en (Ey
habîs o lan rûh! H ab îs o lan cesedden çık der. O d a m erkeb gibi
b ağ ırır. R û h u çıkınca A zrâîl aleyhisselâm o n u yüzü gâyet çirkin
ve siyâh elbiseli ve fenâ k o k u lu zebânîlere (ya’ni azâb y ap an
m eleklere) teslim ed er ki, ellerinde yün d en yapılm ış, eski kilim
parçası gibi bir bez vardır. O rû h u b u n a sararlar. Bu zem anda
çekirge k a d a r insan şekline çevrilir. B unun sebebi, kâfirin
cesedi âh ıretd e m ü ’m inin cism inden b ü y ü k o lur. H adîs-i
şerîfde (Cehennemde kâfirin bir azı dişi Uhud dağı kadardır)
b u y u ru ld u .
C ebrâil aleyhisselâm bu k ö tü rû h u yükseltir ve d ü n y â
sem âsın a ulaşırlar. Sen kim sin denir. Ben C ebrâilim der.
Y an ın d ak i kim d ir denir. F ilân oğlu filân diye, k ö tü çirkin ve
d ü n y â d a sevm ediği fen â ism leriyle o n u zikrederler. O n u n için
g ök ve sem â kapısı açılm az ve deve iğne deliğinden geçm edikçe
b u gibi kim seler C en n ete girm ezler denir.
C ebrâil aleyhisselâm bu sözü işitince o n u elinden b ırak ıv erir.
R ü zg âr o n u u zak lara sü rü k ler. İşte bu, H ac sûresinin otuzbirinci
(Allahü teâlâya ortak koşan kimse şuna benzer ki, gökden
düşüp, kendini ya kuşlar kapışır. Yâhud rüzgâr onu uzak bir yere
— 14 —
atar da orada helâk olur.) m eâl-i şerifindeki âyet-i kerîm enin
m a ’nâsıdır. O kim se yere d üşünce, b ir zebânî o n u alıp siccîne
g ö tü rü r. Siccîn yerin a ltın d a veyâ C ehennem in dib in d e b üyük
bir taşd ır ki, k âfir ve fâsık ların rû h u o ray a g ö tü rü lü r.
Y ehûdî ile N asârân ın ruh ları kürsîden k abrlerine geri
gönderilir. E ğer b u n la r kendi dinleri üzere o lu rlarsa (b o zu lm am
ış Y ehûdîlik ve hıristiyanlık) kendilerinin y ık an m aların ı ve
defn o lu n m aların ı seyrederler.
M üşrik ya’nî dinlere in an m ay an lar, b u n la rd a n birşey seyredem
ez. Z îrâ kendisi d ü n y â sem âsından h a k ir o larak
bırakılm ışdır.
M ünâfık, İkinciler gibi, yani m üşrik gibi A llah ü teâlânın
k a h rın a uğram ış ve red o lu n m u ş o larak m ezârm a geri
gönderilir.
M ü’m inlerden k u llu k d a k u sû r edenler çeşit çeşitdir. B a’-
zılarını kılm ış o lduğu nem âzı geri çevirir. Z irâ b ir kim se nem â-
zını h o ro zu n yem yediği gibi çab u k çab u k kılarsa, n em âzm d an
hırsızlık etm iş olur. O n u n nem âzı eski bir bez parçası gibi
to p la n ıp yüzüne v u ru lu r. S o n ra yükselir ve sen beni zayi’ etdiğin
gibi, A llah ü teâlâ d a seni zayi’ etsin der.
B a’zılarını zekâtı geri çevirir. Z îrâ o kim se zekâtını filân
kim se tesad d u k ediyor, zekâtını veriyor desinler diye verirdi.
Ve çok d e f a k a d ın la n n m u h ab b etin i çekm ek için zekâtını
o n la ra verirdi. Biz b u n ları g ö rd ü k . Biz b u n u m üşâhede eyledik.
H alâl o lan şeylerle A llah ü teâlâ herkese âfiyet versin.
B a’zılarını d a o ru cu geri çevirir. Ç ü n k ü o kim se yem ekden
o ru ç tu tm u ş, fek at m âlâ’y a ’nî sözlerden ve gıybetden ve g ü n âh
işlem ekden kaçınm am ış idi. İşte bu o ru ç fuhş ve h ü srân d ır. Bu
şeklde o ru ç tu ta rk e n , ram ezân ayı çıkar. Z âh ird e o ru ç tu tm u ş,
h ak îk atd e ise o ru ç tu tm a m ış olur.
B a’zı kim seleri de haccı geri çevirir. Ç ü n k ü o kim se hac
ediyor desinler diye veyâ h a râ m m al ile hac etm işdir.
B a’zı insanı d a a n a y a-b ab ay a âsî o lm ak gibi bir g ü n âh ı
geri çevirir. Bu hâlleri, esrâr âlem inden haberi o la n la r ve
A llahü teâlânın rızâsı için ilm öğrenen âlim ler bilir.
Şim diye k a d a r an latdığım ız h u su slar h ak k ın d a P ey g am ­
berim izden «sallallahü teâlâ aleyhi vesellem » hadîsler, eshâb-ı
k irâm d an ve tâb iîn d en de h ab erler gelm işdir. M uâz bin Cebel
— 15 —
«radıyallahü an h » ın rivâyetinde bildirildiği gibi, am ellerin geri
çevrilm esi ve b u n u n dışın d ak i h u su slard a çok h ab erler gelm iş-
dir. Ben bu m eseleyi kısaca ay ırarak a n latm ak istedim . Eğer
kısaltm am ış olsaydım , çok kitâb ları d o ld u ru rd u m . Ehl-i sünnet
i’tik âd ın d a o lan y a’nî d o ğ ru i’tik âd ve îm ân a sâh ib olan lar,
çocu k ların ı bildikleri gibi, bu anlatd ık larım ızın d o ğ ru o ld u ­
ğu n u bilirler.
R ûh cesede geri d ö n d ü rü ld ü ğ ü zem an cesedi y ıkanırken
b u lu r ve başı u cu n d a gasli bitinceye k a d a r d u ru r. A llah ü teâlâ
iyiliğini istediği kim senin g ö zünden perdeyi kald ırır ve o kim se
ö lü n ü n rû h u n u d ü n y âd ak i insan sûretinde g ö rü r. Bir zât
o ğ lu n u y ıkarken başı u cu n d a o ld u ğ u n u g ö rd ü . K endisine
k o rk u gelip g ö rd ü ğ ü ta ra fd a n diğer ta ra fa geçdi. K efenine
sarılıncaya k a d a r bu hâli gördü. Kefene sarılınca o şahsın şeklindeki
rûh kefene geri d ö n d ü .N a ’ş, ya’nî ta b u t içine koyunca
d a rû h u g örenler oldu. N itekim sâlihlerden çok kim seden rivâ-
yet o lu n d u ki, N a’ş üzerinde iken filân nerededir. R ûh nerededir?
diye ses işitildi. Kefen göğüs tarafın d an iki yâhud üç kerre
harek et eyledi.
R ebî’ bin H eysem ’den « rahim ehullah» rivâyet edildi ki,
bir zât yıkayan kim senin elinde harek et etm işdir. Yine E bû
Bekr-i Sıddîk « radıyallahü anh» zem an ın d a bir ö lü n ü n ta b u t
üzerinde k o n u şd u ğ u g ö rü ld ü ki, E bû B ekr ve Ö m er «radıyallah
ü an h ü m â» nın faziletlerini zikretdi.
M evtânın bu hâlini görenler, m elekler âlem ini seyreden
V elîlerdir. A llahü teâlâ dilediği kim senin g ö zünden ve kulağınd
an perdeyi kaldırır, o da bu hâli g ö rü r ve bilir.
Ö lü kefene sarıldığı zem ân rûh haricde o larak göğüse
yakın gelir. Bu sırad a o n u n bağırm ası ve inlem esi vardır. D er
ki, beni R ab b im in rah m etin e acele g ö tü rü n ü z. E ğer b a n a ihsân
o lu n a n ni’m etleri bilseydiniz, beni g ö tü rm ek d e acele ederdiniz.
E ğer şekâvet ile k o rk u tu lm u ş ise, d er ki, am an b an a azâb-ı
İlâhîden bir m ü d d et m ühlet verip, ağır g ö tü rü n ü z. E ğer bilseydiniz
elbette beni o m u zu n u zd a taşım azdınız. B unun için Resû-
lullah «sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem » bir cenâze görü n ce
hem en ayağa k alk arlar, kırk adım k a d a r b erâb er giderlerdi.
S ahih hadîsde bildirildi. P eygam berim izin «sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem » ö n ü n d e n bir cenâze geçirildi. T a ’zîm için
P eygam berim iz ayağa kalkdı. E shâb-ı kirâm «aleyhim ürrıd—
16 —
vân» (Y â R esûlallah, b u cenâze yehûdî cenâzesidir) dediler.
P eygam berim iz «sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem » (nefs değil
midir?) b u y u rd u . Y a’nî insan değil m idir? R esûlullah efendim izin
böyle y ap m aların ın sebebi m ü b ârek zâtın a m elekler âlem i
keşf o lu n m u ş, gösterilm işdir. B unun için cenâze g ö rd ü ğ ü vakt
neş’eli o lu rla r idi.
[(Halebi) de diy o r ki, ö n ü n d en cenâze geçen kim se cenâze
için ayağa k alkıp dikili d u rm am alıd ır. C enâzeyi taşım ak ve
a rk asın d an y ü rü m ek için kalkm alıdır. R esûlullah «sallallahü
teâlâ aleyhi vesellem » efendim izin cenâze görü n ce kalkdığı,
geçdikden so n ra o tu rd u ğ u ve siz de böyle y apın diye em r
b u y u rd u ğ u bildirildi ise de, bu em r nesh edildi. Y a’nî b ir zem an
so n ra bu em rini değişdirdi. (M erâk-ıl-felâh)ve (Dürr-ülMuhtâr)
d a d a cenâzeyi g örenin saygı d u ru şu o larak ayağa
k alk m asın ın câiz olm adığı yazılıdır.]
Ö lü k ab re k o n u ld u ğ u zem an üzerine to p ra k ö rtü lü n ce
k a b r m eyyite şöyle söyler ki, benim üzerim de iken ferâh idin.
Şim di altım d a m ah zû n o lu rsu n . B enim üzerim de yem ekler
yirdin. Şim di de seni benim altım d a k u rtlar yir. K ab r dolup,
to p ra k la üzeri ö rtülünceye k a d a r böyle çok acı sözler söyler.
İbn-i M es’û d d a n « rad ıy allah ü anh» rivâyet o lu n d u ki, Yâ
R esûlallah, ölü k ab re k o n d u ğ u vakt, ilk karşılaşdığı şey nedir
diye so rd u . P eygam berim iz «sallallahü te â lâ aleyhi ve sellem »
b u y u rd u ki, (Yâ İbni M es’ûd! Bunu bana senden başka kimse
sormadı. Ancak sen sordun. Ölü kabre konulduğu vakt önce bir
melek seslenir. O meleğin ismi (Rûmân) dır. Kabrlerin arasına
girer. Der ki, Yâ Abdellah! Amelini yaz! O kimse der ki, benim
burada ne kâğıdım, ne kalemim var. Ne yazayım? O melek der ki;
bu sözün kabûl edilmez. Senin kefenin kâğıdındır. Tükrüğün
mürekkebindir. Parmakların kalemindir. M elek kefeninden bir
parça kesip verir. O kul dünyâda her ne kadar yazı yazmak
bilmese de, orada sevâbını ve günâhını âdeta o bir günde işlemiş
gibi yazar. Bundan sonra melek o yazdığı kefen parçasını dürer.
O ölünün boynuna asar.) B un d an so n ra R esûlullah «sallallahü
teâlâ aleyhi vesellem » efendim iz (Her insanın yapdığı işleri
gösteren sahîfelerini biz boynunda kıldık) m eâlindeki Isrâ sûresinin
o n ü çü n cü âyet-i kerîm esini o k u d u lar.
S onra gâyet k o rk u n ç iki m elek gelir. İnsan şeklinde g ö rü ­
nürler. Y üzleri gâyet siyâh o lup, dişleriyle yeri y ararlar. B aşlarının
tüyleri yeryüzüne sark m ış g ö rü n ü r. Sözleri gök gürler
— 17 — Kıyamcl ve Ahi ret —F. 2
gibi, gözleri şim şek ç a k a r gibidir. N efesleri de şiddet ile esen
rü z g â r gibidir. H erb irin in d em ir kam çıları v ard ır ki, in san lar
ve cinler bir a ray a gelseler, yerden k ald ıram azlar. D a ğ la rd a n
d a h â b ü y ü k ve ağırdır. B ir kerre b ir kim seye v u ru rsa m âzallah
p a rç a p arça eder. R û h b u n ları g ö rü n ce hem en kaçar. Ö lü n ü n
b u rn u n d a n göğsüne girerler. G ö ğ sü n d en yukarısı dirilir. Ö leceği
zem an d ak i hâli gibi olur. H arek et etm eğe k â d ir olm az.
F e k a t ne söylenirse o n u işitir ve g ö rü r. B u n lar o n a şiddet ile
suâl ederler. C efâ ederek o n u üzerler. T o p ra k o n a su gibi
o lm u şd u r. N e v ak t k ım ıld arsa yer açılıp bir b o şlu k olur.
Bu iki m elek (R ab b in kim dir? D înin nedir? P ey g am b erin
kim dir? K ıblen neresidir?) diye suâl sorarlar. A llah ü te â lâ kim i
m u v affak ed er ve kim in k albine h ak sözü yerleşdirirse, d er ki,
(Sizi vekîl ederek b an a kim gön d erd i ise, rab b im o d u r. B enim
rab b im A llah, P eygam berim M u h am m ed aleyhisselâm , dînim
D în-i islâm dır.) B una an cak , ilm i ile âm il olan hayrlı âlim ler
böyle cevâb verir.
O zem an b u n la r da d er ki (D o ğ ru söyledi. D elilini getirdi.
Bizim elim izden k u rtu ld u .) B u n d an so n ra o n u n üzerine kabrini
b ü y ü k bir k u b b e gibi y ap arlar. O n u n için sağ ta ra fın a iki k ap ı
açarlar. S o n ra d a k ab rin i güzel k o k u lu fesleğenlerle döşerler.
C en n et k o k u ları o m eyyitin üzerine gelir. D ü n y â d a yapdığı
güzel am elleri, en sevdiği d o stu sûretin d e gelip, o n u eğlendirir
ve o n a güzel h ab erler söyler. K ab ri n û r ile d o lar. K ıyâm et
k o p u n cay a k a d a r k ab rin d e neş’eli ve sevinçli olur. O kim seye
kıyâm et k o p m asın d an d a h â sevgili b ir şey olm az.
İlm i ve am eli az o lan ve ilm den ve m elekût esrârın d an
h ab eri olm ıyan m ü ’m inlerin derecesi b u n d a n aşağıdır ki, o n u n
y an ın a R û m ân d an so n ra güzel suretde ve güzel k o k u lu ve
güzel elbiseli o larak am eli gelir. (Beni bilm ez m isin) der. O d a
d er ki, (Sen kim sin ki A llahü teâlâ seni benim şu garîb o lduğum
zem an d a b a n a ihsân eyledi.) O da d er ki, (Ben senin sâlih
işlerinim . K o rk m a, m ah zû n olm a! Biraz so n ra M ü n k er ve
N ekîr m elekleri gelirler ve sana suâl ederler. O n lard an k o rk ­
m a) der.
B undan so n ra suâl m eleklerine söyleyeceği şeyleri ö ğ retirken,
M ü n k er ve N ekîr m elekleri gelir. Şim di anlatacağ ım ız
şeklde o n u sıkışdırırlar. O n u o tu rtu rla r. O n a (M en R ab b ü k e),
yâni R abbin kim dir?) derler. O da evvelki söylediği gibi söyler:
(R ab b im A llahdır. P ey g am b erim M u h am m ed aleyhisselâm ,
— 18 —
İm âm ım K u r’ân-ı kerim , kıblem K a’be-i şerif ve b a b a m İbrâ-
hîm aleyhisselâm dır ki, O n u n m illeti benim m illetim dir) der.
O n u n dili hiç tu tu lm az. O n lar d a, (D o ğ ru söyledin) derler.
Ö nceki m elekler gibi m u ’am ele ederler. F ek at o n u n için sol
ta ra fın d a n C eh en n em d en bir k ap ı açarlar. C ehennem in yılan,
a k rep , zincir, sıcak suyu ve zak k û m u , velhâsıl ne varsa hepsini
g ö rü r. O kim se, o n u n üzerine pek çok feryâd eder.
O na (K o rk m a, b u ra n ın dehşeti san a bir z a ra r verm ez.
B urası senin C ehennem deki y erin d ir ki A llah ü teâlâ b u n u senin
C ennetde o lan yerinle değişdirdi. U yu, sen sâ’idsin) derler.
S o n ra o n u n üzerine C ehennem kapısı k ap an ır. A ylarca, senelerce
geçen zem anı bilm ez, öylece kalır.
B irçok kim senin, ö lü rk en dili tu tu lu r. E ğer i’tik âd ı bozuk
o lu rsa, [Ehl-i sü n n et âlim lerinin bildirdiklerine u y g u n o larak
in an m ad ı, bid ’at ehline uy d u ise], (R abbim A llah) diyem ez.
B aşka söz söylem eğe başlar. M elekler bir kerre v u ru rlar, K abri
ateşle d olar. S o n ra söner. B irkaç gün sö n ü k o larak d u ru r.
S onra yine k ab rd e o n u n üzerinde ateş hâsıl olur. K ıyâm et
k o p u n cay a k a d a r, b u hâl devâm eder.
B irçok kim se dah î, (D în im İslâm dır) diyem ez. B u n lar yâ
şübhe üzre vefât etm işlerdir. Y âh u d vefât ederken kendisine
fitnelerden bir fitne ârız o lm u şd u r. [Ehl-i sü n n et olm ıyan kim ­
selerin sözlerine, yazıların a ald an m ışd ır.] B una bir kerre v u ru rlar.
K abri, y u k arıd a denildiği gibi ateşle dolar.
B a’zı kim seler (E l-K u r’â n ü im âm î) y a ’nî K u r’ân-ı kerîm
im âm ım d ır diyem ezler. Ç ü n k i b u n lar, K u r’ân-ı kerîm i o k u rlar,
fekat o n d a n n asih at alm azlard ı ve K u r’ân-ı kerîm de o lan en irlerle
am el etm ezler ve nehy etdiği şeylerden kaçınm azlardı.
B unlara da öncekilere y a p d ık la n gibi y ap arlar.
B a’zı kim senin de am eli k o rk u n ç şekl alır. B unu çekerler.
K ab rin d e g ü n âh ları k a d a r azâb o lu n u r. A h b â rd a v ârid old u ki,
(Ba’zı insanların ameli hunût şekline çevrilir.) H u n û t, hınzır
y av ru su n a derler.
B a’zı kim se de, P eygam berim M u h am m ed «aleyhisselâm
» dır diyem ez. Z îrâ b u kim se, d ü n y â d a sünnet-i nebeviyyeyi
(y a’nî islâm iyyetin em rlerini ve yasaklarını) u n u tm u ş idi.
Z em an a, m o d ay a uym u ş idi. Ç o cu k ların a K u r’ân-ı kerîm o k u tm
am ış, A llah ü teâlân ın em rlerini, yasak ların ı öğretm em iş idi.
B a’zı kim se kıblem K â ’be-i şerif diyem ez. Z irâ, nem âz
— 19 —
kılm ak için kıbleye az yönelm iş, y âh u d ab d estin d e fesâd b u lu ­
n u rm u ş, y âh u d n em âzın d a b aşk a şeylere iltifât eder, d ü n y â
işleri ile m eşgul o lu rm u ş, y âh u d rü k û ’ü nde ve sü cû d ü n d e no k –
sânlık o lu p , ta ’dîl-i e rk â n a riâyet etm ezm iş.
S an a, P ey g am b erim izd en «sallallahü aleyhi ve sellem »
rivâyet o lu n a n (Allahü teâlâ, üzerinde kazâya kalmış nemâz
borcu bulunan kimsenin ve harâm elbise [cilbâb] giyen kimsenin
nemâzını kabûl etm ez) hadîs-i şerifi kifâyet eder. [B u n d an a n laşılıyor
ki, farz nem âzın ı kazây a b ıra k a n kim selerin sünn etleri
ye nâfileleri k abûl o lm az.] B a’zı kim se, (Ve İb râ h îm ü ebî) y a’nî
İb rah im «aleyhisselâm » b a b a m d ır diyem ez. Z irâ, b irg ü n Ib râ-
hîm «aleyhisselâm » Y ehû d îd ir, y âh u d N a srâ n îd ir diye söz işitm
iş ve b u n u n için şübheye d ü şm ü şd ü . [Y âh u d , k âfir o lan  zer,
İb râh îm aleyhisselâm ın b a b a sıd ır dem işdi]. B una d a h î evvelkilere
yapıldığı gibi yapılır. B u n ların hepsini (İhyâ-ül’ulûm) kitâ-
bırnızda geniş o la ra k bild ird ik .
[Y u k arıd ak i hadîs-i şerif, nem âzını özrsüz o la ra k k ılm am
ış ve d erh al kazâ etm em iş o lan kim senin, b u n d a n so n ra
kılacağı n em âzların ın hiçb irin in k ab û l olm ıyacağım bildiriyor.
S o n ra kıldığı n e m âzlar şa rtla rın a u y g u n o la ra k ve d o ğ ru , ihlâs
ile kılınırsa, sah îh o lu rla r, y a ’nî n em âz k ılm ak vazifesini yerine
getirm iş, b u n ların g ü n â h ın d a n k u rtu lm u ş o lur. Bu n em âzları-
nın hiç biri k ab û l o lm az d em ek , A llah ü te âlân ın v a’d etdiği
sev âb lara k av u şam az, b u n la rın fâidesini g ö rm ez dem ek d ir.
Beş vak t nem âzın sü n n etleri, sevâb k a z a n m a k için kılınıyor. Bu
kim senin sü n n et nernâzları k ab û l o lu nm ıyacağı için, sünn etleri
b o şu n a kılm ış o lur. S ünnet n em âzların ın kendisine hiç fâidesi
olm az. B unun için farz nem âzı özrsüz kılm ıyan kim se, bu
nem âzın ı hem en kazâ etm elidir. K ılm adığı n em âzların sayısı
çok ise. sü n n etleri k ılark en , o v ak tin k ılınm am ış nem âzın ı k azâ
etm eğe niyyet etm elidir. B öylece nem âzını k azâ etdiği için,
b u n u n b ü y ü k a z â b ın d a n k u rtu lm u ş olur. K azâları ç ab u k biterek.
sü n n etlerin sev âb ın a d a k av u şm ağ a başlar. Ö zr ile kaçırılm
ış o lan farz n em âzlar böyle değildir. Bu hadîs-i şerif, ö zrsü z
o la ra k , tenbellikle kılın m ay an n e m âzlar içindir. Bu h u sû sd a
(Seâdet-i ebediyye) k ita b ın d a , k azâ nernâzları b ah sin d e geniş
bilgi v ard ır.]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir