wiki

UMRE

Resul-i Ekrem, H icretin yedinci yılının güzünü ve kışının
b ir kısm ını M edine’de geçirdi. Yirmişer, otuzar kişiden m ürekkep
propaganda heyetleri teşkil edip, Ebû Bekir ve Ömer gibi
en ilerigelen sahabelerinin idaresi altında, Necran ve Ne-
•cid taraflarına gönderdi ve oralarda yaşayan bedevi kabilelerle
tem asa geçerek, onlara İslâm dininin hüküm lerini öğretm ek
ve kendilerini ihtida etmeğe davet .etm ek yolunu tuttu. Bu
heyetlerden bazıları, gittikleri yerlerde, fena bir surette kar­
şılandılar ve hattâ kurbanlar verdiler. Fakat bu gayretleri,
um um iyet itibariyle, m uvaffakiyetle neticelenm iştir. Tesis ettikleri
m ünasebetler sâyesinde, İslâm dininin tesirlerini, en
uzak kabilelere kadar, geniş m ikyasta yaydılar.
Hudeybiye m üsalâhasınm imzasından bir sene geçince, Re-
sul-i Ekrem U m re’yi ifa etm ek niyetinde olduğunu söyledi.
Bir sene evvel kendisine refakat etm iş ve H ayber seferinden
sonra hayatta kalm ış olan kim selerden başka, iki bini geçen
m üslüm an dâvetine icabet ettiler. Bu suretle Hazret-i M uhammed
Şubat ayı sonlarına doğru, dört bin kişinin başında, Medine’den
ayrıldı. Hudeybiye m üsalâhası şartlarına göre, bunlar,
silâh namına, bir kılıçtan başka bir şey taşım ıyorlardı. Bununla
beraber, K ureyşlilerin herhangi bir tuzağına düşm em ek
için bazı tedbirler aldı. Yolun em niyette olup olmadığını anlam
ak üzere, yüz kadar süvariyi öncü olarak şevketti ve vukuu
m uhtem el her hangi bir taarruza karşı M üslüm anların
kendilerini m üdafaa edebilm eleri için bir silâh kafilesinin kervanı
takip etmesi em rini verdi. M ekke’den bir konak önce
M erruzzahran’a vasıl olunca Resul-i Ekrem, iki yüz M üslüm am
n himâyesinde olarak m ukaddes arazinin hududunun dışında
Batm Yecic’de bekliyen silâh kafilesini geri gönderdi. İş­
te bu tevakkuf esnasında hacılar ehram a girerek U m re’yi ifa
etm ek niyetinde olduklarını yüksek sesle ilân ettiler.
K urbanlık olarak hazırlanıp süslenmiş olan altm ış deve
peşin gönderildikten sonra, Resul-i Ekrem, arkasında hacılar
olduğu halde, M ekke’ye doğru yoluna devam etti.
K ureyşliler, M üslüm anlara Hacc’ı ifa için gelip, üç gün
M ekke’de kalm alarına, istemiyerek, müsaade etm işlerdi. O kadar
uzun zam andanberi şiddetle mücadele ettikleri İslâm dininin
m ânevi zaferini takdis için yapılan bir âyinde hazır bulunmağa
razı olmuyorlardı. Buna binaen, şehri tahliye etmeğe
ve kendilerine iltihak etm eleri teklifinde bulunacak olan müslüm
anlarla tem as etm em eleri için de ahaliyi beraber götürm e­
ğe karar verdiler.
Şimâl cihetinden M ekke’ye yol veren boğazdan geçtikten
sonra, M üslüm anlar beklenm edik bir m anzara ile karşılaştı­
lar. Hazret-i M uhammed, Abdullah ibni Revaha’nın yayan olduğu
halde yularını tuttu ğ u — devesi — El-Kusva’ya binmiş,,
belli başlı sahabeleri iki tarafında sıralanarak ve diğer hacı­
lar arkasını takip ederek, yavaş yavaş ilerlem ekte iken, şeh-
ri tahliye eden K ureyşliler, civardaki tepelere çekiliyorlardı.
H azret-i M uham m ed’le arkadaşları, doğdukları m em leketten
çıkarılalı yedi sene olmuştu. Gölgesinde büyüm üş oldukları
«Beyt-i Mukaddes» i görür görmez yürüyüşlerini hızlandırdı­
lar; vâdi, «Lebbeyk! Lebbeyk!» nidalariyle inledi. Tepelerden
gelen akisler, «Umretü’l-Kaza» yı tesid eden m üm inlerin sevincine
sanki bütün tabiatin de iştirâkini ifâde ediyordu.
Resul-i Ekrem, doğruca Kâbe’ye gitti, devesine binmiş olduğu
halde yedi defa K âbe’yi tavaf etti ve her defasında asâ-
siyle «Hacer-i Esved» e — K arataşa— dokundu. M ekkelileri,
gidip M edinedeki hem şehrilerini görm ekten caydırm ak emeliyle,
M edine iklim inin M uhacirleri gevşettiğini iddia eden
K ureyş reislerini yalanlam ak için, M uhacirler, Resul-i Ekrem
’e uyarak, ilk üç devri pek seri adım larla yaptılar. M uhariplere
yakışan yürüyüşleri ile heyecana gelen İbni Revaha
harb şarkıları söylemeğe başladı. Ömer ibni H attab susması­
nı em retti. Hazret-i M uhammed, İbni Revaha’ya doğru eğilerek,
ona sevgiyle dolu bir sesle: — «Bu suretle şarkı okuyaca­
ğına,» dedi, «şu duayı oku: Allahtan başka mabud yoktur! Ümmetini
koruyan ve yükselten O’dur! Müttefikler güruhunu firara
mecbur eden O’dur!» Hacılar Hac m enseklerinden olan
devirleri ikm âl ettikten sonra İbni Revaha’nın yüksek sesle
tekrarladığı sözleri bir ağızdan söylediler.
Kâbe’nin tavafı bittikten sonra, Hazreti M uhammed, oğlu
İsm ail için su arayan H acer’in hatırasını yâdettirm ek üzere,
Safa ile Merve arasında yedi defa gidip geldi. B ütün Müslü-
m anlar Resul-i Ekrem ’in yaptığını tekrar ettiler. K urbanlık
develer M erve civarında boğazlandı. Resul-i Ekrem : «Kurban
burada kesilir. Mekke vâdisinin her tarafı da burası gibidir»
dedi. Bundan sonra hacılar başlarını tıraş ettirdiler. Küçük
Hac denilen Umre bu suretle sona erdi.
Hemen bunu m ütaakip, Hazret-i M uhammed, Batn-ı Yecic’de
silâh kafilesini beklem ekte olan M üslüm anlara, gelip,,
koyduğu usul dairesinde Um reyi ifa etm eleri için adam yolladı.
Akşama doğru Resul-i Ekrem çadırını Kâbe civarında kur-
»durdu. H acılar açıkta konaklam ışlardı. Şehrin üzerinde bir
ölüm sükûtu yayılmıştı. Orada kalm ış olan tek tük kadınlarla
ihtiyarlar evlerinde kapalı duruyorlardı. Ertesi gün M uhacirler,
tenha sokaklarda dolaşırlarken, dinlerini değiştirm em ek
için terketm eğe m ecbur oldukları evlerini görerek, m ahzun ve
m ükedder oldular. Ancak kuvvetli bir im anın eseri olabilen
bir disipline itaat ederek, aldıkları em ir ve tâlim atı bozmamak
ve acı tatlı hatıralarla kendilerini çeken bu m eskenlere girm
em ek için nefislerini zorladılar. Sıla hastalığı ile kıvrandıkları
için, çocukluklarını ve gençliklerini geçirmiş oldukları
yerleri tek rar görmek istiyorlardı. Resul-i Ekrem, kapısı m uhafız
Osman ibni Talha tarafından açılan K abe’ye girdi ve sabahtan
öğleye kadar olan bütün vaktini dua ve ibadetle m eş­
gul olarak orada geçirdi. K âbe’de bulunan 360 putu kaale bile
almadı. Uzletgâhm dan ancak öğlen namazı vaktinde çıktı. Bilâl’ı
çağırarak, M üslüm anları namaza davet maksadiyle, Kâ-
be’nin duvarına çıkıp ezan okum asını em retti. İşte namaz için,
ilk defa olarak, «Beytullah» üzerinden okunan ezan bu idi.
İslâm ’ın ilk müezzininin tatlı ve tannan sesinin Ezan-ı Muham
m edi’yi okurken m akam dan m akam a geçişini duyunca bü­
tün m üslüm anlar, Kâbe’nin etrafına koşuştular (1). Hepsi toplanınca
yüzlerini Kâbe’ye çevirdiler; Resul-i Ekrem de, öğle
nam azı için, im am ete geçti.
M üm inler Yaratan, Rahm an ve Rahîm olan Allah’ı tâzim
için rükûa varır, oturur ve secde ederlerken, Kâbe m eydanı­
na hâkim Ebukubeys dağına çekilmiş olan K ureyşliler, hacı­
ların m evzun ve m untazam hareketlerini gözleriyle takip ederek
eski aşinalarım , eski dostlarını seçmeğe çalışıyorlardı.
Bu, tarih te misli görülmemiş, çok heyecanlı bir m anzara
idi.
Hazret-i M uhammed’in amcası Abbas, İslâm dâvasına da-
(1) B ilâl ezan o k u d u k ta S ü h ey l ib n i A nır ile d iğ er bazı kim seler: «Şu
•siyah k öleye b ak ın ız, öyle b ir m ak am a çıkm ış da ezan okuyor» dem işlerd ir.
B u n u n ü zerin e «Sizin A llah k atın d a k erim in iz en ziyade m ü tte k i o lanm ızdır»,
m ealin d ek i â y e t nâzil o lm uştur.
h a iyi hizm et etm ek m aksadiyle, ihtida ettiğini alenen söylem
ekten çekinerek, M ekke’de oturm akta devam ediyordu. Kureyşliler
h er ne vakit M edine’ye taarruz için hazırlanırlarsa,
keyfiyeti, ücretle kullandığı adam lar vasıtasiyle, Resul-i Ekrem
’e bildirm ekten geri kalm am ıştı. Hazret-i M uham m ed’le
görüşm ek fırsatını da hiç kaçırm ak istememişti. H acıların
geldiğini duyunca evinde saklandı ve hem en ertesi günü Resul-i
Ekrem ’i bulm ağa çıktı. Ahali arasında hüküm süren m uhtelif
tem ayüllere ve bazı reislerin anlaşm a niyetlerine dair
m alûm at verdikten sonra, baldızı M eymune ile evlenm esini
teklif etti. Dul kaldığı günden beri kızkardeşiyle bir arada ya­
şayan M eymune, süvarilerine yaptırdığı m ahirâne m anevra
sayesinde Uhud gazasının taliini K ureyş lehine çeviren, m eş­
h ur cengâver Halid ibni Velid’in teyzesi idi.
Abbas, Halid ibni Velid’de büyük bir fikir değişikliği olduğunu
görmüştü. Hâlid’in İslâm dinini kabule k arar verm emesi,
geçmişteki hareketinden dolayı, M edine’de iyi bir kabule
nâil olam ıyacağmdan korkm asından ileri geldiğine emindi.
M eymune ile evlenmeği Hazret-i M uhamm ed’e teklif etm ekle
Abbas, Resul-i Ekrem ile bu hısım lık bağının Halid ibni Velid
tarafın d an kâfi bir tem inat sayılacağını düşünm üş ve Halide
ihtida etm esi teklifinde bulunm uştur. Bu ihtida diğer bir hayli
ihtidaların işareti olabilirdi. Bu düşüncelere binaen Hazret-i
M uhammed, son karısı olan, M eymune ile evlenm eğe k arar
verm iştir.
M uhacirlerin — Hudeybiye andlaşm ası gereğince— Mekk
e’de kalabilecekleri üç gün geçmişti. Andlaşm ayı imza edenlerden
Süheyl ile Huveytib, gelib Resul-i Ekrem ’e, şehri terketm
esini söylediler. Hazret-i M uhamm ed nezaketle: «Bir kaç
gün daha kalıp, Meymune ile nikâhımızı burada, sizin aranızda
kıyarsak, ne mahzur görürsünüz? Bir ziyafet vereceğim ve
sizi de dâvet edeceğim.» dedi.
K ureyş m urahhasları soğuk bir eda ile: «Davetini istemiyoruz.
Mümkün olduğu kadar çabuk git!» diye cevap verdiler.
Bunun üzerine Hazret-i M uhammed, dönüş em rini verdi.
O rtalık karardığı sırada bütün hacılar M ekke’yi terketm iş
bulunuyorlardı. Kafile Sarif’de toplandıktan sonra M edine yolunu
tuttu. Abbas hiç yanılm am ıştı. Resul-i Ekrem , H icretin
VIII inci senesi Sefer ayında, yani M edine’ye döndükten bir
kaç gün sonra, Halid ibni Velid’in, hem şâir hem kabiliyetli
bir tâcir olan A m r ibnil-Âs ile, ve Kâbe an ahtarlarının m uhafızı
Osman ibni Talha ile birlikte — h er üçü İslâm dinini kabul
etmiş o larak — geldiklerini gördü.
Dindaşları arasında büyük nüfuz sahibi olan bu üç reis,
İslâm dinini kabul etm ekte yalnız kalm adılar. Nüfuz ve itibarları
daha az bir çok ileri gelenler de M edine’de onlara katıldı­
lar. M ekke etrafındaki tepelerden hacıların şevk ve heyecanı­
nı görmüş ve — ayni zam anda— A rablarm m illî tim sali olan
K âbetullah’m gölgesinde yapılan ibâdetin güzelliğine şahit olm
uş olan halk arasında da b ir çok ihtidalar vuku buldu.
Hac’dan döndüğünden bir ay sonra, Resul-i Ekrem, İslâm
dinini Beni Suleym kabilesi arasında yaym ak m aksadiyle, elli
M üslüm andan m ürekkep b ir heyet teşkil ve idaresini m ezkûr
kabileye m ensup bir m ühtediye tevdi etti. M üslüm anlar bu
kabile tarafından fena b ir surette karşılandılar ve içlerinden
bir çoğu katledildiler. H eyetin başbuğu, kendi kabilesinin takibinden
zorla kurtulabildi. M üslüm anların sulhperver tem ayülleri
hakkında Beni Suleym kabilesinin yanılm ış olduğuna
şüphe yoktur. Çünkü bu hâdiseden az bir zam an sonra ta ­
kım takım İslâm dinine girdiler ve m ühim bir kuvvetlerini
Resul-i Ekrem ’in em rine verdiler.
Yine o yılın H aziranında, Beni Leys kabilesine m ensup
klânlardan biri cenup taraflarına gitm ekte olan bir kervana
taarru z ettiği için, Resul-i Ekrem te’diplerine k arar verdi. Karargâhlarına
taarruz olunduysa da yağm acılar kaçtılar. M üslü­
m anlar onlardan aldıkları sürülerle develeri M edine’ye götürdüler.
Tedip m aksadiyle tertip olunan diğer bir sefer de Beni
M urra üzerine yapılm ıştır. Bunlar Fedek’e gitm ekte olan b ir
M üslüm an m üfrezesine taarruz ederek erlerini kılıçtan geçirmişlerdi.
Temmuz ayında, on beş kişilik bir M üslüman kuvveti, Suriye
hududu taraflarında oturm akta olan kabileler arasında
İslâm dinini yaym ak üzere, Zatı Itlah ’a gitm ek em rini aldı.
M üslüm anlar Zatı Itlah’a varınca, Bedeviler, sanki söylediklerini
dinlem ek istiyorlarm ış gibi, onların etrafında toplandılar.
F akat M üslüm anlar, İslâm dininin nim et ve fâidelerinden
bahsetm eğe ve İslâm dinini kabul ettikleri takdirde kazanacakları
şeref ve m uvaffakiyetleri izah eylemeğe başlayınca
hasm ane bir vaziyet aldılar ve öldürm ek üzere M üslüm anlar
üzerine atıldılar. Ümitsizce bir m ukavem ete rağm en Müslüm
anlar, düşm anın çokluğu karşısında, ezildiler; içlerinden
yalnız bir tanesi kaçacak bir yol açarak M edine’ye gitti, hıyaneti
haber verdi. Bu haber Resul-i Ekrem ’i pek fazla m üteessir
etti. Cürüm lerini işledikten sonra, Zatı Itlah ahalisi tam
am iyle hududu aşarak, Suriye çölünün H ıristiyanlaşm ış kabileleri
yanm a kaçtılar.
Hemen o sıralarda H azreti M uhamm ed’in nâm esini taşı­
yan bir elçi Gassanîler reisi nezdine gitmiş, fakat M u’te m evkiinde
o bölgenin reisi olan Şurahbil tarafından öldürülm üştü.
Bu hâdiseler, H ayber’den giderek Suriye’de yerleşen Yahudi
m ülteciler tarafından hudut kabileleri arasında yayılan
İslâm aleyhtarlığı hareketinin şiddetlendiğine ait haberleri teyid
ediyorlardı. Bu tü rlü tahriklere karşı hiç bir şey yapm am
ak İslâm düşm anlarının cesaretini arttırm aktan ve h attâ tekâm
ülünün henüz ilk m erhalesinde bulunan İslâm devletinin
m evcudiyetini tehlikeye koym aktan başka bir netice verm ezdi.
Bu m ülâhazalara binaen H azreti M uhammed, Şurahbil’i
tepelem ek ve Suriye hududunda yerleşm iş olan serkeş kabileleri
itaat altına alm ak için, M u’te’ye karşı büyük bir sefer
tertibine k arar verdi. Üç bin kişi silâh altına çağırıldı. Bunlar
M edine’nin dışında El-Curf’da birleştiler. Resul-i Ekrem
gelip onları orada teftiş etti. Sonra askerin beyaz sancağını
evlâdlığı Zeyd ibni H ârise’ye teslim etti ve elçinin öldürüldü­
ğü yere kadar gitmesini, ora ahalisini İslâm iyeti kabule davet
etm esini yahut em ri altına girm elerini teklif eylemesini ve,
bu davet ve teklifi reddederlerse, A llah adına vurm asını emreyledi.
Hazret-i M uhamm ed’in tâlim atm a göre, m uharebe esnasında
Zeyd ölürse Cafer ibni Ebi Talib onun yerine geçecekti.
Cafer de öldüğü takdirde kum andayı A bdullah ibni Revaha
eline alacaktı. Bu da selefleri gibi ölecek olursa, em ri altında
m uharebe edeceği kum andanını ordu kendisi seçecekti.
Resul-i Ekrem orduya «Ayrılık Tepesi» (*) ne kadar refakat
etti, sonra: «Allah her türlü âfetten m asun kılsın! İn ­
şallah sulh ve selâmetle, şeref ve ganim etle dönersiniz!» duasıyla
ayrıldı.
Şurahbil, İslâm askerinin harekete hazırlandığını haber
alınca, civardaki kabileleri dolaşarak, H ayber Y ahudilerinin
ve Hazret-i M uhamm ed’e tek başlarına karşı koyabileceklerini
zannetm iş olan kabilelerin akibetine uğram am ak için, onları,
kendisine iltihak etmeğe dâvet etti. Ayni zamanda, M üslüm anların,
Bizans İm paratoruna tabi m em leketleri istilâya hazırlanm
akta olduklarını bildirm ek üzere, Bizans’ın Suriye vâlisine
b ir elçi gönderdi.
M aan’a varınca, Zeyd, m ükem m el surette teçhiz ve İm parato
r H eraklius’un kardeşi Teodoros’un kum andasına tevdi
edilmiş tahm inen yüz bin kişilik b ir ordunun toplanmış olduğunu
haber aldı. Bunları m ühim sem iyerek, vâhim neticeler
hasıl edebilecek bir sergüzeşte atılm ak istem iyen Zeyd, hiç
beklenilm iyen bu vaziyet karşısında ne yapılacağını kararlaş­
tırm ak üzere bir harb meclisi kurm ağı m uvafık buldu. Tecrübe
sahibi olan bir çok reisler, M edine’ye bir adam göndererek
işi Hazret-i M uhamm ed’in takdirine arzetm ek ve her
hangi bir harekete girişmeden evvel onun em irlerini beklemek
reyinde bulundular. Ekseriyet bu reye iştirak etm ek istidadı­
nı gösteriyordu. O sırada İbni Revaha dilindeki talâkat ve fe­
(*) B u n a S ân iy etü lv ed a d erler.
sahatin hiç eksilmeyen hararetiyle haykırm ağa başladı: «O
halde ne diye buraya kadar geldik? Vaktimizi boş lâfla kaybetmek
için mi? Harbin âkibetini tâyin eden, muhariplerin miktarı
mı, yoksa Allahın avn ve inâyeti mi? Her hal ve kârda bizim
için ya muzaffer, ya şehit olmak mukadderdir. Tereddüt
edecek nemiz var? İleri!»
Bu ateşli hitabe M üslüm anları heyecana şevketti: «İbni
Revaha Allah için doğru söylüyor, ilerliyelim!» dediler. Ordu
yürüm eğe başladı. Cenuptan L ût gölünü çevirerek, şimâle doğ­
ru ilerledi ve M u’te ’yi geride bırakarak Belka’ye vardı. B uraya
vasıl olunca M üslüm anlar, gerek adet ve gerek silâh itibariyle
o güne kadar görmüş olduklarının hepsine üstün bir ordu
ile karşılaştıklarım gördüler. Düşman geniş bir cephe üzerinde
yayılmıştı. M erkezde Bizanslılar vardı. İki cenahta da
(Behra, Beli, Vail, Bekir) gibi Suriye çölünün H ıristiyanlaş­
mış kabileleri bulunuyordu. Bizans’ın falanjları, güneşin k ar­
şısında parıl parıl parlıyan cesim kalkanların him ayesinde ve
yanaşık nizamda, âdeta seyyar bir kale gibi ilerliyorlardı. Bu
tabiye karşısında, az çok şaşırmış olan Zeyd, M u’te’ye çekilm
ek ve yapacağı m uharebe şayet gayri m üsait bir netice verirse
düşm anı durdurm ak ve ordusunun büyük kısm ını hezim
etten kurtarm ak için Mu’te ’nin elverişli arazisinden istifade
etm ek kararını verdi.
M üslüm anlar yeni m evzilerine henüz çekilm işlerdi ki,
düşm an ordusunun geldiğini gördüler. Roma falanjları, yanlarında
Bedeviler güruhu olduğu halde, cepheden ilerlem ekte
ken, Zeyd, Peygam ber’in sancağını elinde tutarak, askerinin
önünde, düşm ana hücum etti. Bir ok yağm uru altında, yuvarlanan
dalgalar gibi, İslâm safları, Roma falanjlarının kalkanlarıyla
teşkil ettikleri tunçtan duvara çarparak kırılıyorlardı.
Zeyd, m üteaddit yaralar alarak, şehit düştü. Cafer, atını mahm
uzlıyarak, Peygam ber’in sancağını almağa koştu ve dağılm
ağa başlıyan İslâm saflarını toplam ağa çalıştı. BizanslIların
tâbiyesine karşı, ne ırkının en güzel örneklerinden biri olan
ve henüz 33 yaşında bulunan bu genç kum andanın şecaati, ne
askerinin gösterdiği cesaret ve gayret galebe çalabildiler. Atı
vurulan Cafer, kendi de yaralanm ış olmakla beraber, ayakta
savaşmağa devam etti. İki kolu kesilerek yere yuvarlandı. Bir
Romalı kılıçla kafasını yardı. Cafer’e halef olması icabeden
İbni Revaha sancağı aldı, fakat vaziyeti düzeltm enin imkânsizliğim
anlıyarak, şaşkın, şaşkın gerilemeğe başladı. Sonra,
ayılarak, kendi kendini m uaheze etti: «Demek ki, sen hayatı,
uhrevî saadete tercih edecek kadar seviyorsun?» Ve ileriye
atılm aya başladı. Vücudü, atılan oklarla delik deşik oldu, o <y
da Zeyd ve Cafer gibi şehid düştü.
Ensardan Sabit ibni’l-Erkam adında biri Peygam ber’in
sancağını yerden kaldırarak: «Ey Müslümanlar,» diye bağırdı,
«Liva-i Muhammedi etrafında toplanınız ve devam etmeğe karar
verdiğiniz mücahede için, emri altına gireceğiniz kumandam
seçiniz.»
M ücahitler: «Peygamber’in bayrağını yerden kaldıran
sensin; biz senin emrine itaat ederiz» dediler. Sâbit «Ben lâzım
olan ehliyeti hâiz değilim, kumandan olamam» cevabını v erm
ekle beraber şu sözleri ilâve etti: «Vazifemi alelâde bir mü­
cahit olarak yapmağa devam edeceğim.» M ücahitler, bunun
üzerine, K ureyş süvarilerine kum anda ederken haklı olarak
şöhret bulan Halid ibni Velid’i kum andan seçtiler.
Zafer üm idini beslem ek zamanı çoktan geçmişti. Halid ibni
Velid’in düşüneceği bir tek nokta vardı ki, o da orduyu büsbütün
münhezim olm aktan kurtarm aktı. Bozulan safları yeniden
tanzim etmeğe ve m ücahitleri gece karanlığı basıncaya
kadar m uharebeye devam için teşvike çalıştı. K aranlık kanlı
boğuşmayı durdurunca, Halit, vaziyeti tanzim için zuhur eden
fırsattan istifade etti. A skerlerinden bir kısm ının yerine değiş­
tirerek, cephe boyunca, düşm ana karşı hafif bir perde vücuda
getirdi ve askerlerine, güya im dat için gelm ekte olan kuvvetler
kendilerine iltihak etmiş gibi, sevinç avazeleriyle bağırm
alarını em retti. Bu harb hilesi tam am iyle m uvaffak oldu.
Düşm an cereyan eden ahval hakkında m alûm at edinm ek için
tan yerinin ağarm asını beklerken, Halid, bir süvari müfreze-
sinin başında, sanki hücum edilecek zayıf noktayı arıyorm uş
gibi, düşm an karakollarını kâh burada, kâh şurada basıyordu.
Bu m üddet içinde ise İslâm ordusunun küllî kısmı, sükût içinde,
dağılmaksızm ricat ederek M edine yolunu tutuyordu. Halid
ile süvari müfrezesi, düm dar (artçı) vazifesini yaparak, fecirden
evvel ayni istikam eti tu ttu lar.
Mu’te hezim eti haberi M edine’ye varınca, Hazret-i Muham
m ed Cafer’in karısı Esma’nın evine giderek, çocuklarını
yanm a getirm esini söyledi. Çocuklar gelince, onları şefkatle
kucakladı. Okşarken gözleri doldu. Esma bir felâketin vuku
bulm uş olm asından şüphelenerek: — «Ya Resûlallah,» dedi,
«kocam ile arkadaşları hakkında kötü bir haber mi aldın?»
«— Evet,» dedi Resul-i Ekrem, «Cafer ebedî saadete nail olmuş;
Allah yolunda harbederek ölmüştür!»
Zavallı dulun kopardığı elemli feryatlar üzerine kom şula
r koştular. H azret-i M uhammed onlara Esm a’ya bakm alarım
v e çocuklarının yiyeceklerini tem in etm elerini tavsiye ile ayrıldı.
O radan Zeyd’in evine uğradı. Zeyd’in küçük kızı Resul-i
E krem ’in kucağına atıldı. Bundan m üteessir olan Resul-i Ekrem
ağlam ağa başladı. Orada hazır bulunan M üslüm anlardan
biri, teselli etm ek m aksadiyle, Resul-i Ekrem ’e cennete kavuş­
m ak uğrunda hayatını feda eden bir m üm in için göz yaşı dökm
ek m uvafık olup olmıyacağım sordu. Resul-i Ekrem : «Kaybedilen
bir dost için ağlamak hiç de yasak değildir» cevabını
verdi.
M u’te hezim eti M edine’de büyük hayal sukutunu mucip
oldu. Ahali yığın yığın şehirden çıkarak orduyu karşılam ağa
gittiler ve düşm anın önünden kaçmış olduklarından dolayı askerlere
avuç avuç toprak atm ağa koyuldular. H er taraftan husum
etkârane haykırışlar yükselirken Hazret-i M uham m ed’in
orduyu karşılam ak üzere geldiği görüldü. Esterine binm işti ve
Cafer’in oğlunu kucağında tutuyordu. Ahaliyi susturdu: «Hayır,»
diye bağırdı, «bu adamlar kaçak değiller; Allah izin verirse,
tekrar muharebeye dönmeğe hazır mücahitlerdir.»
Mu’te m uharebesiyle m ünasebettar olm asından dolayı, ilk
İslâm şehitleri arasında bulunan F erva’nm da adım burada
anmak m uvafık olur: M aan valisi Ferva H ıristiyan olmuş bir
Arabtı. Mu’te seferinden b ir kaç ay önce İslâm dinini k abul
etmiş ve hüküm ve nüfuzu altına girm iş bulunduğunu teyid
için, Resul-i Ekrem ’e, hediye olarak beyaz bir esterle koşum ­
ları pek süslü bir at göndermişti. Hazret-i M uhammed, teşekk
ür m akam ında, ona bir m ektup yollamış ve m ektuba, bundan
böyle kendisine m anevî rehber olacak belli başlı esasları dercetmişti.
Bu m ektup, Rom alılar tarafından ele mi geçirilmişti?
Bunu bilmiyoruz. M uhakkak olan b ir şey varsa, o da şudur ki,
vaziyetten haberdar olan Suriye genel vâlisi, F erva’yı rıza veya
cebir ile H ıristiyan kilisesinin kucağına dönmeğe zorlam ak
istem iştir. Ne vâd, ne vaid Ferva’yı dinini terketm eğe ikna
etmiş ve bundan dolayı da Ferva öldürülm üştür.
İslâm ordusunun itibarını sarsm ış olan M u’te hezim eti şim
âl kabilelerini kütle halinde isyana sevkedecek m ahiyette
idi. Bedevilerin Medine üzerine yürüm eğe hazırlandıkları şüphesini
uyandıran bazı söylentiler kulağına çalındığı için Hazret-i
M uhammed, Suriye hududu m ıntakalarım gözetlem ek
üzere, 300 kişilik bir m üfreze göndermeğe karar verdi. Bunun
kum andasını A m r ibni’l-Âs’a tevdi etti. Amr, anası bu m ıntakada
oturan Beni Beli kabilesine m ensup, yeni b ir m ühtedi
idi. Am r’ın bu ailevî m ünasebetler dolayısiyle Beni Beli kabilesinin
yardım ını tem in edebileceği yahut hiç değilse o m m –
takada sakin kabilelerin hakikî m aksat ve niyetleri hakkında ,
m alûm at alabileceği düşüncesi bu intihaba sâik olmuştu.
On gün süren bir yürüyüşten sonra, müfreze, Suriye hududunda
kâin bir küçük vahaya vardığı vakit büyük bir düşman
topluluğu ile karşı karşıya geldi. M uhakkak olan tehlike k ar­
şısında Beni Beli kabilesiyle m üzakereye girişm ek zamanı çoktan
geçmişti. Bundan dolayı Am r ibni’l-Âs M edine’ye bir adam
göndererek, im dat istemeğe k arar verdi. A ralarında Ebû Bek
ir’le Öm er ibni’l-H attab’m da bulunduğu 200 kişilik bir m ü­
cahit kuvveti, Ebû Ubeyde’nin kum andası altında, yola çıkm ak
em rini aldı.
İlk m üfrezenin sevk ve idaresini A m r’a tevdi etmeğe Resul-i
Ekrem ’i sevk eyliyen sebebi bildiği ve A m r’m akrabası
ile Beni Beli kabilesi arasındaki m ünasebetlerden istifade etm
esine hal ve şartların m âni olduğunu gördüğü cihetle, Ebû
Ubeyde ya bütün kuvve-i seferiyenin kum andasını kendisi alm
ak yahut yalnız im dat kuvvetinin kum andanlığını m uhafaza
etm ek istedi. B unu A m r’a bildirdi. Am r hiç dinlem ek istem edi.
M uvazeneli ve m uslih bir adam olan Ebû Ubeyde cevap olarak:
«Madem ki, benim kumandanlığımı tanımak istemiyorsun,
ben senin emrine tâbi olurum. Çünkü, Resûluilah, bu hususta
her türlü fikir ve his ihtilâfım bertaraf etmeği bana emretti»
dedi (*). Beş yüz m ücâhidin başına geçen Amr, kendisine
taarruza hazırlanan bedevileri dağıtm ağa ve Suriye h u ­
dudu m m takasm da âsâyişi tem in etmeğe m uvaffak oldu.
H eraklius’un İranlılara karşı yaptığı uzun ve devamlı m uharebe,
son parlak m uzafferiyete rağm en, gerek insanca ve gerek
paraca büyük kayıplara sebep olmuştu. Bizans ordusu saflarında
bulunan, fakat aylıklarını artık m untazam an alamı-
yan A rablar kaçmağa, Suriye çölünde yerleşip Bizans tâbiiyetine
girmiş olan kabileler de gözlerini M edine’ye çevirmeğe
başladılar.
Bu tarihten itibaren aralarında her ne vakit bir ihtilâf çıksa,
Hazret-i M uhamm ed nezdine bir adam göndererek, anlaş­
m azlıklarını onun takdirine arzederlerdi. Hazret-i M uhamm
ed’in birbirine hasım olan tarafların şikâyetlerini dinlemek
hususunda — onların mâzide M üslüm anlara karşı takındıkları
dostça veya düşmanca vaziyetlerinden dolayı asla hislerine
kapılm aksızın— gösterdiği dikkat ve kararlarını verirken ibraz
eylediği tarafsızlık, nüfuz ve haysiyetini bir kat daha kuvvetlendirm
eğe yardım etm işti.
(*) E bû U b ey d e’n in b u vesile ile g ö sterd iğ i itilâ fp e rv e rliğ in n işân esi olm
ak üzere, R esu l-i E k rem , b ir ay sonra, K ızıld en iz k ıy ıla rın d a o tu ra n B eni
C uheyne k ab ilesin in ted ib in e m e m u r e ttiğ i k u v v e tin b aşın a o n u getirm iştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir