wiki

YEDİKULEDE BÜYÜK YALDIZLI KAPI

ekran-alintisiBirinci Basile, Tefrike ve Cermanika Seferi’nden dönüşünde Feneraki Sarayı’ndan doğruca Hebdo- mon’a geçmiş ve oradaki St. J. Baptiste Kilisesi’nde dua ettikten sonra, ata binerek İbrahimî (Abramites) Manastırı’na gelmişti. Bir gün önce de harp ganimetleri yaya olarak Fenaraki Sarayı’ndan Yaldızlıkapı önündeki çayıra -Balıklı Çayırına nakledilmişti. İmparatorun büyük bir alayla içeri girişi bu münasebetle açılan Yaldızlıkapı’nın ortasındaki büyük kapıdan olmuştu. İmparator Theophilos (829-842) ise, İstanbul’a girmek için başka bir yol seçmişti. Feneraki Sara- yı’ndan St. Mamas Sarayı’na343 ve buradan da Blacherna Sarayı’na geçmiş ve burada atına binip dış suru takip ederek Yaldızlıkapı’nın karşısındaki çayıra kadar gelmiş, oradan büyük bir alayla şehre girmişti. İşte bu bölümlerde Hebdomon’dan bahseden tek bir kelime dahi yoktur… İmparator İkinci Basile, Hebdomon’un St. J. Baptiste Kilisesi’ne defnedildi. Mezarı iki asır sonra, İstanbul’da Lâtin İmparatorluğu’nun son devrinde keşfedilmişti. Pachym ere344 bu olayı delilleriyle birlikte naklediyor ki bu deliller, Hebdomon’un kuşatılan belde dahilinde olduğu fikrine kesinlikle aykırıdır. Sekizinci Michel Paleologos (15 Ağustos 1261) İstanbul’u kuşattığı zaman, Galata sırtlarında ordu kurmuştu. Askerî birliklerden bazı müfrezeler şehrin etrafını dolaşırlarken bir kısmı Hebdomon harabelerini ziyarete gitmişti. Michel’in askerleri, o tarihte ahıra dönüştürülmüş olan St. J. Baptiste K ilise si’n e3 45 girerlerken, bir köşede, alaycı ve küçültücü bir şekilde ağzına bir çoban kavalı sokulmuş hâlde, ayakta dikilmiş bir naaş görmüşler ve parça parça edilmiş mermer sandukası üzerindeki kitabeden bu naaşın Basile’in (B. Bulgaroctone) cesedi olduğunu anlamışlardı. İmparator Michel durumdan haberdar olunca tabutu Balıklı’ya (Selemberya) nakletmek üzere ertesi günü tantanalı bir merasim ile k a ld ırm ıştır.346 Hebdomon sur dahilinde bulunmuş ve Blacherna Sarayı’nın bir kısmını teşkil etmiş olsa idi, bunlar olmazdı. Zira, şehri işgal kuvvetleri altında bulunduran Lâtinler (Les Francs), Paleologosların -temizlenmeden- zikredilen kiliseye girmelerine müsaade etmezlerdi. Michel de cenazeyi sade bir dinî törenle, iyi muhafaza edilemeyen gediklerden birinden şehre sokmaya çalışıyordu. Yukarıdaki hikâyeden, Hebdomon’un şehirden az çok belli bir mesafede bulunduğundan başka bir mana anlaşılmaz. Bu bahse son vermek üzere şunu da kaydedelim ki, Hebdomon ismi yedinci milier’den kaynaklanır ve buradaki yedi rakamı surlardan itibaren olan mesafeye ait olmayıp, bilâkis Ayasofya Meydanı’nda bulunan milierden ileri gelmektedir.

Bunlar bir yana, Du Cange’in ‘Hebdomon’ başlıklı makalesinde topladığı bütün yazarların rivayetleri ve nakilleri, Hebdomon’un şehir dışında bulunduğunu tasdik ediyor. Bizans tarihinde en küçük kulelere, en önemsiz kapılara meşhur isimler verilirdi. Bugüne kadar halkın saygısını kazanmış, yani halkın inancına ve fikrine dayanan bir varsayımı terk etmek kolay bir şey değildir. Bu varsayım terk edildiği takdirde, bundan sonra, Mahkeme Kulesi, imparatorların ahaliye kendilerini gösterdikleri balkon; taç giyme salonu, tahta yeni çıkan hükümdarın Papilyu dedikleri çadır ile Campus Martis’e348 geçtiği kapı, St. J. Baptiste ve St. Jean l’Evangel Kiliseleri şehrin topografyasından silinmiş olacaktır. Öteden beri devam eden tarihî hayat ve faaliyet ile ilgili bu bölgelerde bir boşluk meydana gelecektir. Hebdomon bahsine, son tamir edildiği devri de tayin etmeye yardımcı olan Kostantin Porphirogenete Sarayı’nın eski adını anarak son verelim: Bu sarayın, Theodosius Suru’nun iki savunma hattı arasında, yani doğudan ve batıdan bu sur ile çevrelenmiş ve korunmuş olması, bunun İkinci Theodosius zamanında bile mevcut olduğunu ve Blacherna Sarayı’nın yukarı kısmını teşkil ettiğini ispatlar. Exotichos dedikleri Gyrus Kostantin Surları Blacher- na’nın aşağı kısmına kadar iner. Bu sur zamanımızda hâlâ mevcuttur ve itibar görmektedir. Esotichos denilen Anthemius Suru (Murs d’ Anthemius), sarayı şehrin diğer kısmından ayırır ve ta loncaya kadar uzanarak oradaki sur ile birleşir. Anlaşıldığına göre Blacherna’nın bu yukarı kısmı Büyük Saray’ın (Jus- tinianus) Tricline’i olan Magnaura ve Sclya’lar gibi merasimlere, toplantılara ve dinî törenlere mahsus bir yermiş. Kitâbü’l-Merâsim’de söz edilen ‘Tricline d’Anastase’ tabirinden maksat, Blacherna’nın özellikle bu yüksek yeridir. Hâlbuki Tunalı’nın ‘Tricline du Danubios’ tabiri sarayın alçak kısmına uygun düşüyor. Sarayın bu kısmından Blacherna’nın Meryem Ana Kilisesi’ne bir merdivenle geçilirdi.349 Nicetas’ın35o eserinde geçen Dahilî Philopation isminin Hebdomon’a tatbik edilebilmiş olması büsbütün ihtimal dışı değildir. Haricî Philopation Sarayı tarafımızca bilinen ve korunan bazı nadir eserlere göre sur dışında bu bölgenin tam karşısında -Otakçılar, Davutpaşa semtinde- idi. Anthemius Suru’nun son kulesi civarında Kantakuzenos’un söz ettiği Porphirogenete’un gizli kapısı vardır. “Taç ve taht iddiasında bulunan zatın dostları uzun zamandan beri kapalı olan bu gizli kapıyı kırarak başkentten kaçmışlardır.” Aynı gizli kapı, Kritovulos’un eserinde de geçer. Bu zat diyor ki: “Türkler şehre Justinianus Kapı- sı’ndan (Poterne de Giustiniani) girdiler.” Ducas’ın yanlış olarak Kerco Porta35* dediği, bu kapıdır. Sözü geçen Mahkeme Kulesi ile saray arasında surun iç tarafından bakıldığında eski bir kapı daha görülüyor ki bu kapı şüphesiz fetihten önce

kapatılmıştır.352 Dışarıdan bakılırsa görülmez, çünkü Mahkeme Kulesi ile saray arasında bulunan Diaba- tikon’un üstüne yıkılmış olan toprak, görülmesine engeldir. Bu kapı, Emanuel Suru’nun inşasından önce vardı. O tarihte Caligaria Mahallesi (Kunduracılar Mahallesi, Eğrikapı’nın yukarı tarafı) şehrin dışında kalıyordu ve Eğrikapı da yoktu. Şehrin bu aşağı mahalleleriyle dıştaki mahalleler (Defterdar, Eyüp Civarı) arasındaki haberleşme ve ulaşımı sağlamak için Blacherna Kapısı, Xylo Porta Kapısı,353 şehrin yukarı kısmı için de saray civarında Edirnekapı (Charsius) ile sözü edilen saray yakınındaki kapı vardı. İmparator Emanuel Comnenos (1143-1170), Caligaria Mahallesi’ni yeni inşa ettirdiği surun içine aldığında, burada bir kapı (Eğrikapı) bırakmaya, şehrin yukarı kısmıyla sarayı birbirine bağlayan Theodosius Suru’nu delmeye mecbur oldu. O zaman sarayın yakınındaki kapının önemi kalmıyordu ve ‘Melek’ lâkabıyla anılan Isaac, nakil ve haberleşmeye, gelip geçmeye engel olmaksızın bu kapıyı gerektiğinde kapatabiliyordu. Nicetas diyor ki: “Isaac, Frenk Kralı’nın Xylo Kercos denilen kapıdan başkente girebileceğini anlayınca, bu kapıyı kapattırdı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir