Genel

TIPTA NÜKLEER MANYETİK REZONANS

 

1946 da keşfedilen nükleer manyetik rezonans (NMR),

hidrojen, karbon 13, sodyum 23, fosfor 31 vb. gibi bazı atom çekirdeklerinde oluşan bir fizik olayıdır. NMR önceleri saf kimyasal maddelerin kimyasal analizinde kullanıldı. Yaklaşık 10 yıldır da tıpta teşhis amacı ile kullanılıyor. NMR hastaya en ufak bir zarar vermeyen, son derece netleştirilmiş bir röntgen olarak düşünülebilir. Teşhiste ve özellikle sinir hastalıkları (nöroloji) teşhislerinde çok değerli bir yöntemdir. Röntgenle görülemeyen birçok hastalık NMR ile kolayca teşhis edilebilir. NMR spektroskopisi sayesinde vücutta fosfor, kalsiyum vb. gibi elemanlann izlediği yol belirlenebilir.

NÜKLEER MANYETİK REZONANS İLE ALINMIŞ GÖZ RESİMLERİ Sol: Göz küreleri, göz mercekleri, optik sinirler ve göz hareket sinirleri (oklar) Sağ: Göz küresi içinde melanom denen habis tümör (ok)

Tıpta bugün vücut içi imajlannı (imge) elde etmek için röntgen (radyografi), ultrason (ekografi), radyoaktif izotoplar, bilgisayarlı tomografi (B.T.) vb. yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemler ucuz sayılmaz, fakat birbirlerini tamam- ladıklanndan hepsine ihtiyaç vardır. Röntgen ve ultrason yalnız vücut yapısı (anatomi) hakkında bilgi sağlar. Radyoaktif izotoplar ile elde edilen imajlar (sintigram veya scanning) orga-

NÜKLEER MANYETİK REZONANS CİHAZI

Arka planda hastanın çok güçlü bir manyetik alan içine sokuluşu görülüyor. Ön planda bilgisayarlar var, sağdaki verileri kaydediyor, soldaki verileri birleştirip vücudun bir kesitinin kesimini oluşturuyor, burada karnın kesiti görülmektedir.

 

nın fonksiyonu hakkında da bilgi verir. 10 yıldan beri yeni bir teknik uygulanıyor: Nükleer manyetik rezonans imajlan (NMİ). Bu teknik yalnız çok net anatomik imajlar vermekle kalmaz, dokulann biyokimyasal durumu hakkında ua bilgi verir.

Röntgen ışınlan ile yapılan tomografi gibi NMİ de vücudun bir kesitini inceler. Fakat NMİ ile elde edilen imajlar tomografiye göre çok daha nettir. Aynca NMİ röntgen vb. gibi zararlıışınlar kullanılmadığından tamamen tehlikesizdir.

NMİ’nin esasışudur: Bazı maddeler, örneğin su, elektromanyetik dalgalarla (radyo dalgalan vb.) ışınlandırdığında enerji emer. Bunun nedeni bazı atom çekirdeklerinin, örneğin ITOdaki H çekirdeğinin, küçük mıknatıslar gibi davranmasıdır. Bu özelliğe nükleer manyetizm denir. Nükleer manyetizm önce kuantum mekaniğinde teorik olarak ortaya atılmış, sonra 1930da ABDde I.Rabi tarafından gösterilmiştir.

 

NMR’yi ise 1946’da iki Amerikalı fizikçi birbirlerinden habersiz aynı zamanda bulmuşlardır. Harvarddan E.Purcell ve Stan- forddan F.Bloch.

E.Purcell’in deneyinde nükleer manyetizm özelliği taşıyan bir madde (örneğin Hli bir madde) kuvvetli bir manyetik alana konmuş ve frekansı yavaşça değişen bir elektromanyetik dalga ile sürekli ışınlandırılmıştır. Purcell, rezonans frekansı” denen belli bir frekansta, dalga enerjisinin bir bölümünü ortamın absorb ettiğini görmüştür. Bu rezonansın frekansı, uygulanan manyetik alanın şiddeti ile orantılıdır. Ayrıca nükleer manyetizm özelliği olan atomların içinde bulunduktan ortam da rezonans frekansını etkiler. NMR spek- troskopisi bugün molekül yapısını incelemek üzere biyolog, kimyacı ve kristal uzmanlarınca kullanılmaktadır.

NMR nedeniyle geçtiği ortama bir miktar enerji bırakan elektromanyetik dalga, aynı zamanda o ortamı denge durumundan ayırmış olur; ortam eski haline dönerken absorb ettiği enerjinin bir bölümünü geri verir. Bu olayı da F.Bloch göstermiştir. Bloch ortama sürekli ışınlar yerine elektromanyetik dalga püskürtmeleri (pülsasyonlan) vermişti. Bu yöntemde elde edilen sinyalin şiddeti ortamdaki hidrojen çekirdeklerinin (proton) yoğunluğuna bağlıdır. Bu sinyalin biçimi çok karmaşıktır, çünkü sinyal birçok dalganın üstüste gelmesinden oluşur. Bu dalgaların frekansı, ortamda nükleer manyetizm gösteren atomların kimyasal varlığına bağlıdır. Yayınlanan ışınların spectrumunu (tayfını) belirlemek için sinyaldeki frekanslar analiz edilmelidir. Bu işlem bir sesin içindeki farklı frekanstan belirlemek için sesi harmoniklerine ayırmaya benzer.

Bu frekans analizi işlemine matematikte Fourier analizi denir. Fourier analizi uygulaması ABDde Princeton Üniversitesinde 1965’de J.W.Cooley ve J.W.Tuckey tarafından bulunan bir yöntemin 1970li yıllarda bilgisayarlara uygulanması ile hızlandı. Pülsasyonlu NMR spektroskopisi tekniği E.Pur- ûâ))’)/? tekniğinipanöe bıraktı zira daha hızlı ve ayrıntılı ana- (izlere o fan ak sağûyorcfc/.

Bu keşfin tıbba uygulanmasını sağlayan nükleer manyetizm gösteren çekirdeklerin bir bölümünün (H, C13,Na23,P31) insan vücudunda olmasıdır. Bunlardan en önemlisi hidrojendir, çünkü insan vücudu ortalama % 75 H20 içerir. 1971’de ABD’de R.Damadian pülsasyonlu NMR metodunu tıbbi imajlar elde etmede kullandı. Daha sonra karmaşık olan bu yöntemin yerini New York Üniversitesinden P.Lauterbur’ün yöntemi (bilgisayarlı tomografi için kullanılan yöntemin bir benzeri) aldı. NMR çok güçlü bir teşhis metodudur. Dünyada 300 NMR aleti olup bunlardan 7si Fransadadır. NMRnin ilk kullanıldığı alan beyin ve omurilik hastalıklarının teşhisi olmuştur.

NMR’ı anlamak için bazı fizik esaslarını bilmemiz gerekir. Bazı atom çekirdeklerinin manyetik olmalannın nedeni, kendi etraflannda dönmeleridir; fizikçiler buna bu çekirdeklerin spin’i var” derler. Çekirdekler elektrik yüklü olduklarından bu hareket bir manyetik moment yaratır; tıpkı bir bobinden geçen elektriğin manyetik moment oluşturması gibi. Fakat bobinden farklı olarak çekirdek, kuantum fiziği kurallarına uyar. Güçlü bir manyetik alana konulan atom çekirdeklerinin manyetik momenti, alanın ekseni doğrultusunu alır ve belli bazı değerlerden birini almak zorunda kalır. Proton için birbirine karşıt işaretli iki manyetik moment olasıdır, bunla-

 

NÜKLEER MANYETİK REZONANS 7N DE V BOBİNLERİ

NMR *da çok güçlü manyetik alanlar yaratmak için süperiletken bobinler kullamlmaktadır. Bobinler -269°Cda bulundurulur. Arka planda sağda dev bir termos biçiminde sıvı azot ve sıvı helyum içeren soğutucu görülmektedir. Bunun içine ön planda görülen dev silindir girer. Hasta bu silindiriniçine konur. Soğutucu ile merkez silindiri arasındaki hava boşaltılarak hasta soğuktan korunur. rın niceliği sabit olup yönleri uygulanan manyetik alanın aynı veya karşıtıdır. Bunlardan ilkine paralel, İkincisine anti-paralel durum denir. Denge durumunda paralel protonların sayısı antiparalet protonlardan biraz fazladır. Manyetik alanın şiddeti arttıkça bu fark artar. Bunun sonucu olarak H çekirdekleri küçük birer mıknatıs gibi davranmaya başlar. Bu iki durumun enerji düzeyleri de farklıdır; paralel çekirdeklerin enerjisi antiparalet çekirdeklerden biraz daha azdır. Bu enerji farkı manyetik alan şiddetine paralel olup PurceHin 1946da bulduğu /&2WJ/7s//<?/?sû/i?s/yo/?L//7 enidir. Şimâi H çekirdekleri üzerine bu enerfi farkına karşıitk öir f frekansında faefetiro/nâtf- yetik dalgalar gönderelim; bunun sonucu paralel çekirdekleri antiparalet hale geçer. 1 Tesla’lık (dünya manyetik alanının 20.000 katı) bir manyetik alana konulan H çekirdeklerinin rezonans frekansı 42.577 MHzdir, bu ise kısa dalga radyo dalgatanna karşılıktır.

Tek bir H atomu kuantum fiziğine uyduğu halde, güçlü bir manyetik alana konan çok sayıda proton, klasik mekanik kurallarına uyar. Bu atomlar dönme ekseni boyunca küçük bir mıknatıs taşıyan bir topaç olarak düşünülebilir. Topacın dönüş ekseni manyetik alana paraleldir (manyetik atan dikey düşünelim). Şimdi ilkine dik ikinci bir elektromanyetik alan uygulayalım: Topaç yatar ve bir jiroskop gibi davranmaya başlar; hem kendi ekseni etrafında döner, hem de dönme ekseni dikey bir çizgi etrafında yukarıda verilen f frekansı ile dönmeye başlar ve bu olaya presesyon denir. Topacın yatma açısı elektromanyetik pülsasyonun süresi ile orantılıdır.

Bu pülsasyon durursa topaç presesyon hareketine devam etmekle birlikte yavaşça doğrulur. Bu sırada manyetik momentin dikey eksen üzerindeki izdüşümü giderek büyür ve nihayet başlangıç değerine erişir. Denge durumuna dönmek için geçen zamana spin-şebeke rolaksasyon (gevşeme) zamanı(Ti) denir. İnsan dokularının cinsine göre T-j 300 ile 3000

milisaniye arasında değişir. Manyetik momentin yatay eksen üzerindeki izdüşümünün denge haline dönme zamanına spin- spin rölaksasyon (gevşeme) zamanı(T2) denir. T2 dokunun cinsine göre 30-150 milisaniye arasındadır. T| ve T2’nin dokuya göre çok değişmesi sayesindedir ki kesin kontrastlı NMR imajları elde edilir. Bu imajları elde etmek için yatay bileşenin amplitüd (genlik) değişmelerini izlemek gerekir. Yatay dönen mıknatıs anten görevi yapan küçük bir bobinde T-j ve T2 zamanlarında karşılık olan bir sinyal yaratır. Bu sinyale FID (free induction decay) denir. NMP spektroskopisinde FID sinyallerinin ortalaması kaydedilir. Sinyallerin frekans analizi sonucunda elde edilen spectrumda (tayf) maksimum şiddetteki frekanslar, incelenen atom çekirdeği (proton veya diğerleri) için spesifiktir. 3 boyutlu bir imaj için birbirine dik 3 eksende manyetik alan şiddeti değiştirilir.

Bugün NMR imajları dokulardaki 0.5 mm.lik bir tümörü bile gösterebilecek güçtedir. 1974de Zürich Politeknik Okulundan A.Kumar, D.VVelti ve R.R. Ernst tarafından geliştirilen bir yöntemle vücuda birbirine dik iki manyetik alan uygulanır. Zaman içinde eşit aralıklı n nokta alınarak o kesitteki atom çekirdeklerinden alınan n rezonans sinyali kaydedilir, n sıra ve n kolonlu bir matris oluşturulur, bilgisayar bu matrisin iki boyutlu Fourier transformasyonlarını alarak imaj oluşturur. Bu amaçla vücudun belli bir kesitinden 300-2000 msde 200-300 ölçme yapılır.

Ede edilen NMR sinyallerinin amplitüdü o kesitteki H çekirdeklerinin sayısı ile doğru orantılıdır. Suda ve yağda fazla H bulunduğundan su ve yağ fazla içeren dokularla diğer dokuların smırı kolayca ayırdedilir.

NMR’da çok?güçlü bir manyetik alan yaratmak gereklidir. Bunun için 100 ton kadar mıknatıs gerektiğinden, bir bobinden elektrik geçirerek bobinin ortasındaki demiri mıknatıslamak yoluna gidilmektedir. Bu yöntemle 0.25 Tesla gücünde manyetik alan elde edilebilir. 1.5-2 Teslaya erişen man-

NÜKLEER MANYETİK REZONANS (NMR) İLE ALINMIŞ BOYUN RESMİ

 

NMR özellikle kemik bir kutu içindeki yumuşak doku lezyonlarını iyi göstermektedir, bu nedenle beyin ve omurilik lezyonlarını çok iyi gösterir. Bu resimde omurilikte içi su dolu bir kist görülüyor (siringomiye- lih yetik alanlar için -269°Cda sıvı azot veya helium ile soğutulan süper iletken bobinler gereklidir. Atom çekirdekleri radyo dalgaları veren bir verici anten ile uyarılır, H çekirdeklerinden gelen zayıf sinyaller bir alıcı antenle alınarak bir amplifikatöre bağlanır ve 100.000 kere büyütülür. Eskiden yalnız baş veya tüm vücudun NMR imajlarını veren antenler yapılırken, bugün göz, kulak, meme, omurilik, eklem vb. için özel antenler yapılmıştır. NMR cihazı bilgisayarlarla çalışır. Bir TV ekranında beliren imajlar derhal bilgisayarın hafızasına alınarak yeniden oluşturulur. İmajlar manyetik band veya optik nümerik disklere kaydedilir. NMR çekilen oda bir Faraday kafesi ile parazit radyo dalgalarından korunur.

NMR’da röntgen, gama vb. ışınlann tehlikesi yoktur, çünkü NMR İyonlaştırıcıışın yaratmaz. Kullanılan en çok 2 Tesla gücündeki kuvvetli manyetik alanların insana zararı yoktur. Manyetik alanın hızlı değişmeleri gözde ışık hissi yaratabilir (Arsonval olayı), fakat NMRdaki alan değişmeleri bu derece hızlı değildir. Kullanılan radyo dalgalarının vücutu ısıtmasıönlenemez, fakat bunlar vücut ısısı 1°C’ı geçmeyecek şekilde ayarlanmıştır. Metal protezleri veya kalp pilleri olan hastalarda NMR yapılmamalıdır. Bunun dışında NMR tamamen zararsız bir yöntemdir. Röntgenden farklı olarak defalarca tekrarlanmasının da tehlikesi yoktur.

NMR ile elde edilen imajlar dünyada 5 yıldır kullanılmaktadır. NMR ile alınan resimler bilgisayarlı tomografi (B.T.) ile elde edilenlerden çok daha nettir. Ayrıca NMR damara opak madde (röntgende gözüken madde) vermeyi gerektirmez. NMR ile BTnin rezolüsyon (iki noktayı ayırdetme) güçleri aynıdır, fakat NMR ile elde edilen resimlerde yapay görüntüler (artefact) yoktur, yani NMRnin hata payı daha azdır.

NMR’ın teşhis amacıyla kullanıldığı başlıca yerler; beyin, omurilik, kalp, kulak-boğaz-burun, sinir, kemik, kıkırdak, bağ (ligament), eklem, kas ve meme hastalıklarıdır. NMR hiç kuşkusuz yarının en güçlü teşhis cihazıdır.                                                              □

HAYVANLARDA OYUN

Her sabah saat tam 10’da küçük çocuklar bir meydanda toplanarak yaşlı Annfa.Vasilyevnanın görünmesini beklerlerdi. Sabah yürüyüşüne çıkan Vasilyevnanın yanında hep bembeyaz erkek kedisi Puşok ve simsiyah küçük köpeği Barsik olurdiı. Puşok kendinden emin, kimseye metelik vermeden meydanda dolaşırdı. Kedi çayıra oturur, kuyruğunu kendi etrafına dolar ve oyuna başlardı. Oyun şöyleydi: Kedinin bakmadığı bir anda köpek ona saldırırdı”, tabii hep şakacıktan. Birgün Barsik, Puşoka gerçekten saldırmak istedi, onun üstüne sıçradı, fakat daha havada iken kedinin kocaman, öfkeli zümrüt yeşili gözleriyle karşılaştı ve ne olur ne olmaz diyerek kedinin üzerine değil de yanına atladı. Oyun hemen bitti, ikisi de çok ileri gittiklerini anlamışlardı. Kedilerle köpeklerin birlikte oynamalarıçok nadirdi. Ancak yavru iken birlikte oynamış olan kedi ve köpekler ilerde de arkadaşlıklarını devam ettirirler. Aynı türden olan hayvanların her yaşta olanları, değişik türden olanların ise ancak yavruları birbirleriyle oynarlar. Hayvanat bahçelerinde ayı ve keçi, kaplan ve yaban domuzu yavrularının birlikte oynadıklarıçok görülür.

Rus biyoloğu A.Çerkasov birgün Trans-Baykal ormanlarında (Tayga) dolaşırken, gitar sesini andıran bir ses duydu. Sesin kaynağını araştırınca hayretler içinde kaldı: Büyük bir

dişi ayı ile iki yavrusu devrilmiş bir çamın yanında oturuyorlardı, ana ayıçamın gövdesindeki uzunca bir kıymığı, gitar teli gibi çekerek ses çıkarıyor ve üçü bu müziği zevkle dinliyorlardı.

Amerikan biyologları Fransanın Camargue bölgesindeki yabani ineklerle bir süre birlikte yaşadılar. Evcil inekler çok az oynarlar. Yabani inek sürülerinin danaları ise sevinççığlıkları atarak birbirini kovalar, kuyruğunu yakalamaya çalışarak döner, yere yatıp yuvarlanır ve birbirlerine tos vururlar. Yavrularını izleyen erişkinler de koşmaya, sıçramaya ve tekme atmaya başlayarak yerden büyük toz bulutlan kaldırırlar.

Jibon tipi maymunların hoşlandıkları oyun ağaçları vardır. Saatlerce daldan dala atlayarak oynarlar. Yavru maymunların afacanlığı bazen öyle ileri gider ki, oyun kavga halini alır, yavruların çığlıklarını duyan erişkin erkeklerden biri gelerek yavrulara birer tokat atar ve oyunu sona erdirir. Şebek maymunların yavruları ise oyun oynarken kasten kavga çıkarırlar, amaçlan sürünün liderinin gelmesini ve hakemlik etmesini sağlamaktır. Şempanze ve goriller insan gibi oyunlar oynarlar. Moskova hayvanat bahçesindeki şempanzelerden- biri, kafesine bırakılan renkli kumaşları beline sarıyor, eski çoraplan ise eline, ayağına veya kafasına geçirerek oyun oynuyordu. Maymunlara oyuncak vermek şarttır, yoksa kendilerine başka eğlence arayabilirler ve bu zararlı olabilir. Örneğin parmaklığa yakın masum masum oturur ve ziyaretçileri dost bakışlarla seyrederler. Fakat buna kanıp da yaklaşan birinin üstüne talaş tozu atarlar ve bu zaferlerini dansederek kutlarlar.

Prag hayvanat bahçesi müdürü Z.Veselovski, hörgüçlü” yaban öküzleri (bizon) için en iyi oyuncağın kütük olduğunu yazmaktadır, bizon saatlerce kütüğe boynuzları ile vurarak eğlenir ve çiftleri rahat bırakır.

Hayvanat bahçesindeki hayvanlar doğadaki serbest hayvanlar gibi koşup oynayamaz. Onlara oyun olanağı sağlanmazsa, hareketsizlikten beyinleri ve iç salgı bezleri çalışmaz olur, hayvan stres altında kalır. Bazen aslan ve leoparların bir kafesten diğerine nakledilirken sinirsel şoktan öldüğü görülmüştür. Böylece oyunun, hayvanlann yalnız kaslannın değil, sinir sistemlerinin gelişmesi için de gerekli olduğu anlaşılmaktadır.

Fakat oyunların çoğunda asıl amaç eğlenmektir. Örneğin toynaklı hayvanların çoğu dansetmeye bayılır. Afrika antilopları savanalardaki ağaçların etrafında halka olup danse- deıier, diğer antiloplar bir süre onlan seyrettikten sonra dansa katılır. İmpalaların (bir cins Afrika antilopu) yalnız erkekleri, başlarını ve kuyruklarını dimdik tutarak ve meleyerek dişilerin etrafında halka olup danseder, dişiler, merkezde başlarıöne eğik olarak töreni izler.

Afrika’da yavru fillerin alüvyon ve otla yaptıkları kocaman toplarla futbol oynadıkları görülmüştür. İrili ufaklı birçok hayvan top oynamayı sever. Su samurları denizde birbirlerine yosun yumakları atarak top oynar. Yaban domuzları karpuz tarlasına girip doyasıya karpuz yedikten sonra, harap olmuş tarlada kalan karpuzlarla top oynamaya başlarlar. Kır fareleri bile güneşli çayırlarda koşuşup dururken havaya toprak parçaları ve kuru yapraklar atarak oynarlar.

Bir yamaçtan aşağı kaymak, birçok vahşi hayvanın çok sevdiği bir oyundur. Su samuru ırmağa bakan dik ve killi bir yamaç seçer, burada taşları ve dallan temizleyerek kendine

ÖDÜLLÜ SORULAR

MATEMATİK:

1. Birbirlerine dik İki doğra, bir üçgenin herbır kenarını aynı kenarın orta noktasına göre simetrik noktalarda keserse, bu doğruların, üçgenin kenarlarının ortanoktalarından geçen çember üzerinde kesiştiklerini gösteriniz.

  1. 2.    tan x1+eot x1=3tan x2 tan x2+cot xz=3tan x3 tan x„+cot x„=3tan

sistemini çözünüz.

FİZİK:

1. Herbirinin alanı A olan iki iletken levha birbirlerine paralel durumda tutuluyor. Levhalar arasındaki mesafe d olup, V voltluk sabit bir gerilim kaynağının iki ucu levhalara bağlanmış durumdadır. Bu levhaları, aralarındaki mesafe 2d olana kadar birbirinden ayırıyoruz. Bu ayırma sırasında kim ne kadar iş yapmıştır?

2. Su damlalarının kırmızı ışığa göre kırılma indisi 1.46 olarak veriliyor. Bu damlaların oluşturduğu bir gökkuşağının kırmızı kenan, güneşe göre kaç derecelik bir açıdan görünür?

Ocak sayımızdaki soruların yanıtlan ve ödül kazanan okuyucularımızın adları 39. sayfamızdadır.

 

bir kayma yolu oluşturur. Peşpeşe birçok su samuru ırmaktan çıkarak hazırlanan yoldan yukarı tırmanır ve bu sırada karınları ve kuyrukları ile killi yolu cilalar, kayganlaştırırlar. Sonra tepeden hızla kayarak cup diye ırmağa dalar ve bunu birçok kez tekrarlarlar. Kışın da aynı yolda buz üzerinde kayarlar. Su samurlan yavrularına da kaymayıöğretirler.

Alp keçileri (şamua) bacaklarını içeri çekerek sürü halinde peşpeşe karlı yamaçlardan aşağı kayarlar. Tien-Shan kar leoparları da çok dik yamaçlardan aşağı sırtüstü yatarak kaymaya bayılırlar.

Hayvanlann oyunlannı seyretmek insanlar için en büyük zevklerden biridir.

ZEKASAYAR

Hazırlayanı Emrehan HAUCI

 

 

HEDEF TAHTASI

Şekilde görülen hedef tahtasına atışlar yapılacaktı r. Her alana ait puanlar tahta üzerinde gösterilmiştir. Tam 100 puanlık bir toplam elde etmek için en az kaç atış yapmak gerekir.

NEHİR

Askeri bir kamp kenanndaki bir nehirde bulunan güvenlik botu, hergün sabit hızla kontrol turlan yapmaktadır. Bu tur, başlangıç noktasından akıntı yönüne zıt 10 km ileriye, sonra akıntı yönünde 20 km geriye ve en son akıntı yönüne zıt 10 km ileriye olarak yapılmakta ve başlangıç noktasına dönülmektedir. Fırtına çıktığı bir gün nehir her zamankinden daha hızlı akmaya başlamıştır. O gün yapılacak güvenlik turunun süresi değişir mi?

KARELER

Yanda görülen şekilde toplam kaç adet kare sayabilirsiniz? (1 birimden 8 birime kadar olan tüm kareler)

YEDİ ÖĞRENCİ

Bir sıraya 4 kız ve 3 erkek öğrenci oturacaktır. Sıranın iki ucuna oturacak iki öğrencinin, ikisinin de erkek olması olasılığı nedir?

Geçen sayıdaki Düşünme Kutusu köşesinde yer alan soruların yanıtları 26. sayfadadır.

MANTIKÇILAR

A,B ve C adlı üç mantıkçı ya devamlı doğru, ya da devamlı yalan söylemektedir. Kuşkusuz, hangilerinin doğrucu ya da yalancı olduğu bilinmiyor,

A: “Hepimiz yalancıyız”

B: “Yalnızca birimiz doğrucudur” önermeleri yapıldıysa, A,B ve C’nin hangi gruba ait olduklarını bulabilir misiniz?

KÜRE İÇİNDE KÜP

  1. 1.  m çaplı bir kürenin içine sığabilecek en- büyük kübün kenar uzunluğu nedir?

MİNİ TEST

  1. 1.  Yandaki resimde 4 bebeğin anneanne, babaanne ve dedeleri görülüyor. 4. bebeğin yüzünü çizebilir misiniz?

2. A,1,B,3,D,2,F,3,?

 

 

 

 

CEVAPLAR:

1)

2)H

Konya Gazi Usesi’nden adını yazmayı unutmuş bir okurumuz, Dergimizin Kasım 1986 sayısında yayınlanan “ŞAİR” adlı sorunun cevabının “Şairin kızı” olabileceğini hatırlatıyor. Kendisine katılıyor ve teşekkür ediyoruz.

“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak, gaflettir, cehalettir, dalâlettir.”

AYLIK POPÜLER DEROİ

K.ATATÜRK

 

 

İÇİNDEKİLER

CİLT: 20 « SAYI: 234 • MAYIS/1987

23

30

33

36

38

41

23

Dehşetini Halâ Sürdürüyor: AIDS  3

Çağımızın vebası olarak nitelendirilen, insanlığı giderek artan boyutlarda tehdit eden AIDS nasıl ortaya çıktı, bu amansız hastalıkla savaşta ne kadar başarı, sağlandı?

Dünyamızın Temel Taşının İzinde  s

Atomun mikro dünyasının derinliklerine inildikçe, maddenin sırları çözülüyor. Acaba, atomun yapısındaki en küçük parçacıklar olarak bilinen Ouarklar da daha küçük parçacıklardan mı oluşuyor?

İlkbaharda Doğanın Canlanması   i 2

Coşkuyla hissettiğimiz ve çevremizde gözlemlediğimiz bahar, göllerde, ırmaklarda ve bataklıklarda doğayı nasıl etkiliyor?

Hayaletler Gerçek mi?           ıs

Parapsikologlar, açıklanamayan olaylarla ilgili araştırmalarını çok yönlü olarak sürdürüyorlar; ama henüz yanıtsız kalan pek çok soru var.

Uyku Etkisi Yapan Bakteriler 22

Kendinizi uykulu hissettiğinizde, bu duruma bakterilerin neden olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Yapay Organlar

Tıp Teknolojisinde, baştan ayağa yeni bir insan yaratma yolunda her gün yeni bir adım atılıyor.

Gıda Günlüğü

  • Önemli Bir İhraç Ürünümüz: Kerevit. • Yabani Bir Bitki: Ebegümeci.
  • Et Tadı Veren Taklit Ürünler.

Gece Niçin Karanlıktır?

Eğer evren sonsuzsa, yıldızlar arasında hiç bir karanlık nokta olmaması gerekir. Oysa Güneş’in ışığını alamadığımız zaman her yer karanlıktır; neden?

Süslü Altınbalığı

Akvaryumlardan tanıdığımız altınbalığının çok ilginç türlerinin de olduğunu biliyormuydunuz?

Bilgisayar Kulübü

Bilim ve Spor: Atletizmde Atlamalar Sigara Sorununa Eleştirel Bir Bakış

Toplumumuzu geniş boyutlarda olumsuz yönde etkileyen sigara sorununa bakış açımızı yeniden gözden geçirmemizde büyük yararlar var.

Ulusal Gözlemevi Yeri Belirlendi     44

Bilim adamlarımızca yürütülen çalışmalar sonucu, Beydağları üzerinde 2550 m yüksekliğindeki Bakırlı Tepe’nin, Dünyanın en iyi gözlem yerinden biri olduğu belirlendi.

Bilim Damlaları                 46

Elektriğe direnç göstermeyen metaller (süper iletkenler) sayesinde çok kuvvetli manyetik alanlar oluşturulabilecek.

Zekasayar …………..  as

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tarihteki Salgınlar ve AIDS                          7    Sivrisinekler Yaşlanma Sürecine

Fotoğrafın Düşündürdükleri                         21    Işık Tutuyorlar

Luksar’da “Büyük Marş”                            28    ödüllü Sorular

İlettikleriniz

 

Ben Bilim ve Teknik Dergisinin yeni bir oku- yucusuyum. Balıkesir Endüstri Meslek lisesi 1. sınıfta okuyorum.

Babam çiftçi ve bir çift öküzümüz ile birkaç hayvanımız var. Hayvanların gübreleri bir bahçeye atılıp öylece bekliyor, bir ara da tarlaya atılıyor. 1984 yılının sonlarına doğru TV’de, hayvanların dışkılarından yararlanarak gaz elde edildiğini söylemişlerdi. Geriye kalan artık maddeler de tarlada daha çok yararlı oluyormuş. Bu konunun aydınlatılmasında büyük yarar görüyorum.

Haşan TUNÇK AN AT/BALIKESİR

Bilim ve Teknik Dergisi Şubat 1987 (231) sayısında yer alan “Evimizdeki hava ne kadar temiz?” başlıklı yazıyı ilgiyle okudum. Asbestin zararları konusu özellikle dikkatimi çekti. Yakın çevremde asbestten büyük ölçüde zarar görüldüğünü sanıyorum. Çalıştığım yerde:

  • Hazırlanırken toz halindeki asbest açık ve cereyanlı havada karılıyor,
  • Sıvama işlemi duvar ustası usulü ile yapılıyor.
  • Kullanıldıktan sonra yolluklar keski ve benzeri aletlerle, yine atölye ortamında kazınarak temizleniyor.

Olayın en düşündürücü yanı ise, tüm bu işlemlerin yapılması sırasında koruma gereci olarak yalnızca ağıza takılan basit bir bez maske kullanılması. Bunlara ek olarak karton halindeki plaka asbestler, masa üzerine sermekten istirahat saatlerinde üzerinde yatmaya ve hatta namaz kılmaya kadar birçok gündelik olayda işçiyle yakın temas halinde bulunmakta.

Yukarda belirttiğim ortamın koşullarını dikkate alarak işçilerin sağlığına ne tür zararın, ne ölçüde, nasıl ve ne kadar sürede etkili olabileceğini içerir bir yazının derginizde yayınlanmasının çok yararlı olacağına inanıyorum.

Abdülkadir GÜLER/SEYDİŞEHİR

Derginizi almaya başladığımda henüz orta öğretimin ilk basamaklarında sıkılgan bir öğrenciydim. Artık ders kitaplarımın arasına koyup kimsenin engel olmayacağını bildiğim halde, Bilim ve Teknik Dergisi’nin sayfalarını büyük zevkle çeviriyordum. Kimbilir belki de, çok sıkıldığım okul kitaplarının ortasına dergiyi yerleştirmekle onlara hep arzuladığım canlılığı vermeyi aklımdan geçiriyordum.

Şimdi ise derginizde daha modern ayrıntı, daha kuramsal bilgi olsa ne iyi olur diyorum. “Doktora Tezi” benzen yazılan, çokça bilimsel paragraf içine sıkıştırılmış matlığı andırıyorlarsa da, derginizin iyi olmadığı asla söylenemez. Baskı ve fotoğraflarındaki bilimsel canlılığı bilgilere birazcık daha yer verebilirseniz daha mükemmel sonuçlar çıkacak.

Bilginin, bir insan olarak kendi yakıştırmalarımızın anlamlı formlarından uzak anlamsız koordinasyonundan yani evrensel niteliğinden kaçınmayın yeter ki.

Deniz ÖZSOY/ANKARA

Sevgili Bilim ve Teknik Mensupları,

Sağlık Meslek Lisesi II. Sınıf öğrencisiyim. Derginizi iki yıldır düzenli olarak izliyorum. Bu iki yıllık zaman içersinde gerek içerik olarak, gerekse basım olarak derginizde pek çok gelişmeler gördüm. Derginizin özellikle tıpla ilgili bölümlerini merakla okuyorum. Her kesimden insanın anlayabileceği bir dille hitap edebilmenizi takdir ediyorum.

Sizden istediğim içinde bulunduğumuz elektronik çağında elektroniğe daha fazla önem ı/er- menizdir.

Aydın DURDU/İZMİR

Sizden ricam ve dileğim, bilimsel bir bulmaca yayınlamanızda. Bunun yanı sıra, okuyucularınızın sorabileceği sorulara, bir köşede yanıt vermeniz, sanırım birçok okuyucunuzun dileğidir.

Başarılarınızın devamı dileğiyle.

Nedim ALPER/ESKİŞEHİR

Ben Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü I. Sınıf öğrencisiyim. Sîzlerden ricam; hergün koşar adım ilerleyen ekonomi teknolojisi hakkında da yazılarınızın yayınlanması. Derginizin içeriğine baktığımızda hemen hemen hiç değinilmemiş olan bu alanda da çalışmalarınızı bekliyoruz.

Ercan AKSEN/ANKARA

Derginizi 10 yıldır düzenli olarak okumaktayım. Özellikle son sayılarınız gerek kapsam, gerekse baskı açısından giderek mükemmeleşiyor. Sîzleri kutlarım.. Doğaya ilişkin makaleler ve eğitici yazılara da daha fazla yer vermeniz bizler için çok yararlı oluyor. Örnek olarak Mart 1987, 232’inci sayınızdaki “Enerji Kaynakları ve Ülkemiz” başlıklı yazıyı çok beğendim ve yararlandım.

Acaba derginizin sayfa sayısını arttırabilir misiniz? Çalışmalarınızda başarılar diler, saygılar sunarım…

Ayşe GÜRTUNCA/ANKARA

Sayın TÜBİTAK çalışanları,

Öncelikle bu köşede okurların sesinin duyurulmasından dolayı duyduğum memnuniyeti dile getirmek isterim. Dergimizi yıllardır severek alıyoruz. Doğaldır ki herşeyin en mükemmelini yaratmak güçtür, ama dayanışmayla başarılabilir. Okurlarınızın, bizler özellikle genç kesim olduğunu biliyoruz.

Bizlerin eğitiminde, özellikle gencin kişilik gelişiminde birçok eksiklik olduğu inancındayım. Biz geleceğiz, bu toplumun gençleriyiz. Sorunlarımız var. Bunlar neler? Bunalımlarımız, aile içi sürtüşmelerimiz, toplum içinde uyumumuz, uyumsuzluğumuz, arkadaşlık ilişkilerimiz, akıl sağlığımız, ruhsal dengemiz, streslerin sonucu saldırılarımız vs. İşte bunun gibi dinç kafaların düşünmesi gereken konuların neden ve çözümlerinin, bizlerden gönderilecek ve sîzlerin değerlendireceği sorunlarımızı, ortaklaşa bir dayanışma içinde bulmak, aydınlığa çıkarmak istiyoruz. Bunun için birGençlik ve Dinamizm köşesi açmanızı diliyoruz. Bir iki konudan kısarak, bu çok önemli olduğuna inandığım konuya yer ayırırsanız beni ve benim gibi düşünen gençlerin çok büyük bir sorununu çözümlemiş olacaksınız. Bütün arkadaşları bu köşe için birleşmeye çağırıyorum. Saygılarımla.

Devrim SAKAGİL/İZMİR

Derginizde arasıra yerli ünlü Bilim Adamlarına yer verilirse daha da güzel olacağına inanıyorum ve tüm okuyucuların da benimle aynı fikirde olacakları kanaatindeyim. Örneğin tarihte ilk kanser ameliyatını yapan bir Türk’tür. Bu ünlü bilim adamının adı Ali bin Abbas’tır. Bu adam daha birçok alanlarda başarılar göstermiştir. Ben sadee bir tanesini söyledim.

Derginizin bir sayısında yayınladığınız “Madam Curie” başlıklı yazıyı çok sevdim. Madam Curie’nin ünlü bir kadın olduğunu bilmeme rağmen, hayatı hakkında pek detaylı bir bilgim yoktu, yazıyı hiç unutamıyorum…

Ayten TAŞ/G.ANTEP

Derginizde özellikle görmek istediğim bilimkurgu türünde küçük hikayeler veya Türkiye’de hiç yayınlanmamış bir romanın dizi şeklinde yayınlanması ki, bu bilim-kurgu’ya meraklı birçok okuyucunun taktirini toplayacağını tahmin ediyorum. Belki, sayfamız bu iş için yetersiz diyebilirsiniz. Bence derginin şu anki fiyatını hem piyasa ile kıyaslarsak hem de ayda bir çıktığını düşünürsek inanın çok ucuz, sayfa arttırımına gidilebilir.

Hüseyin YILDIZ/HATAY

Ben Yücel Giriş arkadaşımız gibi “Sürekli Çalışma Makineleri” üzerinde çalışıyorum. Kendisi bana yardımcı olabilirse çok memnun olurum. Yerçekimi ile işleyen bir “Sürekli Çalışma Makinesi” tasarladım. Kendisi lütfen bana yazsın.

Enis HARAÇÇI/İSTANBUL

Ben Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nde okumaktayım. Benim de ilettikleriniz köşesinden bir isteğim var. Bilim dünyasını çok yakından ilgilendiren şu Kuzey Kutbundaki Ozon deliği ile ilgili. Ben şöyle düşünüyorum. Doğada yapay olarak bir Ozon elde etsek, ve bu ozonu çeşitli araçlarla o deliğe taşıyıp kapatabilir miyiz? Bunu.yapmak mümkün mü? Yüksa delik çok mu büyük? Merak ediyorum. Umarım beni anlar, beni ve bu konuda düşünen tüm arkadaşlarımı aydınlatırsınız.

Fikret TAY/İZMİR

Mersin Turizm İşletmeciliği Yüksek Okulu 3. sınıf öğrencisiyim. Derginizi uzun bir süredir izliyorum. Söylemek istediğim şu: Derginizin başında yazdığı gibi Popüler bir dergi olma özelliği giderek kayboluyor.

Derginizin “Popüler” mi, “Bilimsel” mi olduğuna karar verilmesi gerekmektedir. Bu eleştirilerime rağmen gerçekten güzel bir dergi olduğuna inanıyorum.

Rıdvan OKATAR/MERSİN

Dehşetini Hâlâ Sürdürüyor

AIDS

Prof.Dr.Sabahattin ÖĞÜN Aysun UMAY

K

armaşık belirtilerinin ilk tanımlandığı 1981 yılından bu yana AIDS, bütün dehşetiyle birlikte önemini sürdürüyor. Bilim adamlarının bitip tükenmek bilmeyen çabaları, araştırmalar için dökülen onca para epey yol alınmasını sağladı sağlamasına ama, yine de yeni yeni sağlıklı insanların bu amansız hastalığa yakalanmasını ve ölümlerin sürmesini engelleyemedi.

Bugün yalnızca ABD’de, bu hastalıkla bulaşık iki milyonun üstünde insan var. Afrika’nın orta bölgeleri ve Karaip Adaları’nda ise durum daha da ürkütücü. Kimselerin korkudan giremediği bu bölgelerdeki insanlara çoğu kez yardım eli uzatılamıyor ve insanlar kaderleri ile başbaşa bırakılıyor.

Tüm insanları ve gelecek nesilleri yakından ilgilendiren bu konuda ortaya atılan pek çok soru var. Bunların başında da Eğer bu hastalık, uzun yıllar önce ortaya çıkmış olsaydı bugün hiçbirimiz olmazdık. 0 bade bu dert ne zaman ve nereden çıktı?sorusu geliyor. Soruya verilen yanıtlar da oldukça değişik. Kimileri doğal bir mutasyondan söz ediyor, kimileri ise bu konuda bilim adamlarını, politikacıları suçluyor. Laboratuvarda, vücudun sırlarını çözmek için genlerle oynarken, belki de bir rastlantı sonucu elde edilen AIDS virüsünün, bilerek ya da bilmeyerek, gerçek yaşamımıza katıldığını öne sürüyorlar.

İster mutasyon sonucu, isterse yapay olarak değiştirilmiş olsun AIDS virüsünün genetik yapısı artık büyük ölçüde biliniyor. Bu konuda bilinen önemli bir başka şey de, bu virüsün kanser yapan HTLV-I ve HTLV-II virüsleri ile akraba olduğu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir