Genel

BİYOLOJİ Soruları

1-       Mendel, benzer ana babalardan meydana gelen çok sayıda oğul döllerle çalışmıştır.

2-       Çaprazlamaların sonuçlarını matematiksel olarak açıklamıştır.

3-       Çalışmalarında zıt karakterleri; yuvarlak-buruşuk, sarı*yeşil tohumları. Dominant Resesiv karakterleri kullanmıştır. Ekivalant (eksik dominant) karakterleri kullanma­mıştır.

İki arı döl arasında yapılan çaprazlamaya ana-baba çaprazlaması veya p dölü çapraz­laması denir, p dölü çaprazlamasında elde edilen döle birinci oğul döl veya Ft dölü denir. Fx dölü bireylerinin kendi aralarında çaprâzlanmasıyla meydana gelen dölede F2 dölü denir. Mendel F2 dölünde 3/4 oranında görünen karaktere dominant, 1/4 oranındakine ise resesiv karakter demiştir.

p dölü

 

genotip

 

 

 

Fenotip oranı: 3/4 Düzgün                                 1/4 buruşuk

Monohibrit Genotip: 1/4:2/4 :1/4 1 :2 :1 oranı:      Fenotip: 3/4 :1/4 -+3:1

B = Sarı            b = yeşil           B >b

p dölü Homozigot                     Homozigot

sarı bezelye              yeşil bezelye

BB x                              bb

gametler: 1/1©

F ı dölü            1/1 Bb

genotip: 1/1 Heterozigot – monohibrit 40 Fenotip: 1/1 Sarı

 

Bb x Bb

Gametler: 1/2(B) 1/2(b)              1/20 1/2(b)

F2 dölü: 1/4BB^ 1/4Bb*^^1^Bb *Abb

genotip oranı: 1/4 homozigot, 2/4 heterozigot, 1/4 hom^zigot

\———- ^___ —————– s             ——– ‘

Fenotip                                3/^iarı                                       ^

oranı:

Mendel, bitkinin her özelliği için bir çift gene sahip olduğunu varsaydı. Çünkü can­lının çekinikken! olmadan çekinik karakterde oğul döl meydana getirmesi olanaksızdır. Öyleyse her karakterin en az iki geni bulunması gerekir. Bu gen çiftçinin her biri ne ALEL GEN denir. Bitki, ana-babasının verdiği gametlerden her birinden bir tane olmak üzere iki alel almıştır. AA ile gösterilen yuvarlak tohumlu birey ana-babasının her birinden bir A geni almıştır. Genotipi Aa olan bir canlıda ise gametlerin yarısı A, yarısı a aleli bulundurur.

Bir alel çiftindeki genlerin farklı gametlere gitmesi kuralına ayrılma prensibi denir. Bir gametin iki alelden hangisini alacağı olasılığa bağlıdır.

Mendel yuvarlak ve buruşuk bezelyelerle yaptığı deneylerde 7324 oğul dölde 5474 tanesi yuvarlak, 1850 tanesinin buruşuk tohumlu olduğunu bulmuştur. Bu oran F2 döKi

fenotip oranına uygundur._______

Mendel deneylerinin sonuçları:

1-          Karakterlerin kalıtımını belirleyen genler vardır.

2-          Her karakter için birbirine benzeyen veya ayrı olan iki gen bulunur.

3-          Genler farklı olduğu zaman birinin karakteri görünür, diğeri gizli kalır.

4-          Genlerin gametlere dağılma olasılığı eşittir.

5-          Döllenmede gametler rastgele birleşir ve oğul döllerde karakterler belli oranda orta­ya çıkar.


 

1 – İZOTİPİ KANUNU: Aynı karakter bakımından farklı iki homozigotun çaprazlanması ile meydana gelen bütün melezlerin genotipleri ve fenotipleri birbirinin aynıdır.

(Bu kanun, yaptığımız çaprazlamalardan F t dölünü açıklar.)

2-          AYRILI Ş KANUNU: F t dölü bireylerinin kendi aralarında veya benzerleri ile çapraz- lanmaları sonunda meydana gelen dölde, omelezin melezlik derecesine göre ana-baba karakterleri belli oranda ortaya çıkar.

(Bu kanunda F2 dölü çaprazlamasını açıklar. Melezlik derecesine göre; monohibrit, dihibrit, trihibrit oranlarını verir.)

3-          BAĞIMSIZLI K KANUNU: Bir melez gamet meydana getirirken, alel genler birbirinden ayrılırlar. Her gamet, her alel çiftinden sadece bir gen alır. Gametlerde hangi genin bulunacağı tesadüfe bağlıdır. Gametlerin meydana gelme olasılıkları ve başka bir gametle birleşmeleri şansı aynıdır.                                                                                        a-


Bezelyelerde

A = Yuvarlak, a = buruşuk               A >a

B = Sarı,          b = yeşil                   B >b


 

P dölü: Homozigot Düzgün – sarı AA BB

Homozigot buruşuk – yeşil aa bb

I

Gametler

1/1 0

1/10

Fx dölü:

1/1 Aa B b

 

Genotip:

Fenotip:

1/1 Heterozigot -Dihibrit 1/1 Düzgün — Sarı

 
Fj dölündeki bütün bireylerin genotip ve fenotipleri aynıdır.

 

 

Daha önce tek tek yaptığımız çaprazlamalarda mono hibrit oranı olarak F2 dölünde 3/4 baskın, 1/4 çekinik karakter ortaya çıkmaktadır. İki bağımsızkarakterin biraradaka- lıtımında; her birinin bağımsız olarak meydana gelme olasılıklarının çarpımına eşit oldu­ğundan F2 dölünde meydana gelecek karakterlerin olasılığı şöyledir:

3/4 yuvarlak 4-1/4 buruşuk ^ 3/4 sarı 4- 1/4 yeşil

9/16 yuvarlak 4- 3/16 buruşuk 4- 3/16 yuvarlak + 1/16 buruşuk sarı           sarı       yeşil     yeşil

Burada F2 dölünün genotiplere göre ayrışım oranı: 9/16 :3/16 :3/16 :1/16 dır.

Mendelin ayrılış kanununa göre; melezlerin birleşmesi ile ana-baba karakterleri belli oranda ortaya çıkmıştır. Kısaca DİHİBRİT ORANI: 9 :3 :3 :1 dir.

 

Gametlerde her alel çiftinden biri bulunacağından A veya a bulundurma olasılığı 1/2 dir. B veya b bulundurma olasılığı da 1/2 dir. Gamet olasılığı da olasılıkları çarpımına eşittir. Bütün gametlerin meydana gelme olasılıkları eşittir. AB gamet olasılığı 1/2 .1/2 =

1           /4 tür. Diğer gametler de aynı olasılıkla 1/4 Ab, 1/4 aB, 1/4 ab olacaktır.

Aa Bb bireyi 2n(me,ezHk derecesi) formülüne göre 22 = 4 gamet verir. Yukarıda gösteril­diği gibi genotip çarpım tablosunda; yatay sütuna dişinin, dikey situna da erkek bireyin ga­metlerini yazarak meydana gelecek birey olasılıklarını buluruz. Bu yol sınav için önerilmez. Ancak yukarıda kısaca bulduğumuz dihibrit oranını göstermek için uyguluyoruz.

 

İki karakterin birlikte kalıtımını özetlersek: p. AABB x aabb gametler 1/1 (AB) 1/l(ab^)

Fj dölü 1/1 Aa Bb

Genotip: 1/1 Heterozigot – dihibrit

Fenotip: 1/1 Düzgün – Sarı

AaBb

X

AaBb

 

1/4 AB

 

1/4 AB

 

1/4 Ab

 

1/4 Ab

 

1/4 aB

 

1/4 aB

 

1/4 ab

 

1/4 ab

 

9/16

3/16

3/16

1/16

Düzgün-sarı

buruşuk-sarı D üzgün-yeşil

buruşu k-yeşil

AABB

aaBB

AAbb

aabb

AABb

aaBb

Aabb

 

AaBB

     

AaBb

     

 

uygulamalar:

Melezlerin vereceği gamet çeşitı*2n formülü ile bulunur.

Aa genotipindeki birey monohibrit olduğundan:

2n = 22 = 2 gamet verir 1/2 A, 1/2 a

AABb bireyi iki karakter taşır. Fakat A karakteri melez değildir ve gene monohib- rittir ve 1 /2 AB, 1 /2 Ab gametlerini verir.

AaBbCc = trihibrittir. 23 = 8 gamet verebilir.                                                        43

1/8 ABC , 1/8 AbC , 1/8 aBC, 1/8 abC 1/8 ABc , 1/8 Abc , 1/8 aBc, 1/8 abc*

3n formülü ile heterozigotların oğul döllerinde vereceği genetik çeşitliliği (varyasyon) gösterir.

n = melezlik derecesidir.

Aa x Aa 3n = 3> = 3 varyasyon

AA, Aa, aa meydana gelir.

AaBb x AaBb çaprazlamasında 3n = 32 =9 varyasyon. Bu 9 varyasyonu Tablo l’de görüyoruz. Aynı tip varyasyonlar aynı sayı ile numaralanmıştır.

1- İki yeşil tütün bitkisi çaprazlandığında 149 yeşil ve 51 albino (renksiz) tütün bitkisi veren tohumlar elde ediliyor. Ana-baba bitkilerin genotipleri ne olmalı?


 

A) aa – Aa C)AA-aa E) AA-AA

B) AA – Aa D) Aa — Aa

ÇÖZÜM: Yeşil ve albino oranı yaklaşık 3 : 1 dir. Bu monohibrit oranı olduğundan, iki heterozigotun birleşmesi ile meydana gelir bu nedenle cevap D’dir.

2—    AABbcc genotipinde birey kaç çeşit gamet verir?

A) 1 B) 2 C) 3 D) 4. E) 5

ÇÖZÜM: Birey sadece Bb karakteri bakımından melez olduğundan 2==■ 2*** 2 çeşit 1/2 ABc, 1/2 Abc gameti verir. Cevap B’dir.

3—    Aabb CcKk x AabbCcKk bireylerinin çaprazlanmasındari kaç genetik çeşitlilik mey­dana gelir.

A) 3 B) 6 C) 9 D) 18                                          E) 27

ÇÖZÜM: Bu bireylerde Aa, Cc, Kk karakterleri melezdir. 3n = 33 = 27 çeşit meydana gelir.

4—    Aşağıda genotipi verilen bireylerden hangisinin oluşturacağı gamet olasılığı 1/2 AbD, 1/2 Abd dir.

A) AaBBDd              C) AAbbDd               E) AABbDd

B)AaBbDd               D) AaBbDD

ÇÖZÜM: Bir bireyin meydana gelme olasılığı olasılıkları çarpımına eşit olduğundan ^ cevap c’dir.

 

5-       Siyah saç ve esmer ten bakımından heterozigot bir kadın ile erkekten meydana gele­cek çocukların fenotip oranı nasıldır?

 

 

 

9      3 3 2

C)                    9:3:2:1 D) —

14    16 16 16

 

 

 

D) 9 :3 :3 :1

ÇÖZÜM: Bu bireyler iki karakter bakımından melez olduklarından bu bireyleri Aa Bb x Aa Bb gibi düşünürsek cevap E’dir.

6_ AaBBIlKk x AaBbLIKk genotipindeki bireylerin çaprazlamasından meydana gelecek ABIk fenotipindeki bireylerin oranı nasıldır? A, B, L, K genleri bağımsız gen-

 

 

lerdir.

 

 


ÇÖZÜM: Her bir karakterin tek tek meydana gelme olasılıklarını bulup, bütün karakter­lerin olasılıklarını çarparız.

Aa x Aa çaprazlamasından 3/4 oranında A BB x Bb çaprazlamasından 1 /I oranında B

II x Ll çaprazlamasından 1 /2 oranında I

Kk x kh çaprazlamasından 3/4 oranında K karakterleri oluşur.

0        113 9

—x — x — x — =———— cevap b’dir.

1         1 2 4 32

Geri çaprazlama: Kontrol çaprazlaması kobaylarda: S = Siyah renk veren gen s = be­yaz renk veren gen.

p.SS~xss                 Fj dölü siyahtır. Bu bireyin fenotipinden heterozigot veya

homozigot olduğu anlaşılmaz. Bunu anlamak için o bireyi, homozigot resesiv karakteri taşıyan bireyle çaprazla-

Fx dölü: 1/1 Si

mak gerekir. Buna geri çaprazlama denir. Çaprazlama sonucunda bireyler hep siyah olursa fare homozigottur, yarısı beyaz yarısı da siyah olursa heterozigottur.

S s x ss

1/2 S 1/2 .s 1/1 i

1/2 Ss

beyaz

 

Anlatıma güç kazandırmak için çeşitli söz sanatlarından yararlanılır. Söz sanatlarının kullanılma yönünden Divan Edebiyatında çok ağırlıklı bir yeri vardır. Halk Edebiyatında hatta günlük konuşma dilimizde vazgeçilmez bir gereçtir. Bütün söz sanatları iki temele dayanır.

1—    Söz mecazı: Sözcüklerin gerçek anlamlarından başka anlamda kullanılması, iki söz­lük anlama veya hem gerçek, hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanılmasıdır, tştiare, mürsel mecaz, kinaye, tariz, tevriye sanatları bu esasa göre yapılır.

2—    Fikir mecazı: Sözcüklerin yan yana gelişi sırasında gözönüne alınan bazı kurallara göre cümlenin ya da söz öbeğinin bütününden başka bir anlam çıkmasıdır. Telmih, teşbih (benzetme), tenasüb, hüsn-i talil, tecahül-i arif sanatları da bu temel ilkeye uyu­larak oluşturulan edebi sanatlardır.

Söz sanatlarına anlatıma güç kazandırmak için başvurulacağını gözden uzak tutma­malı, bu temel ilkeye hizmet etmiyorsa, başarılı olmadığını bilmeliyiz.

.«■ -v

Iştiare: Benzetme amacı güdülerek bir sözcüğün kendi anlamından başka anlamda kul­lanılmasıdır.

ÖRNEK: “Her yineden ayağına attun akıp ger

“Altın” sözcüğü, sonbahar yaprağı anlamında kullanılmış ve yaprakla altın arasında renk yönünden bir benzerlik düşünülmüştür.

Mlirsel Mecaz (İğretileme):

Bir sözcüğün benzetme amacı güdülmeksizin kendi anlamından başka anlamda kul­lanılmasıdır.

ÖRNEK: “Ankara bu eyleme karşı sert bir önlem düşünmüyor.” Ankara sözcüğü hükü­met anlamında kullanılıyor. Ankara ile hükümet arasında bir benzerlik söz konusu değil.

Abartma (Mübalağa):

Bir duyguyu, düşünceyi, oluşu olduğundan çok fazla veya az gösterme sanatıdır.

ÖRNEK: Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda…

Toprağı sıkınca içinden şehitler fışkırmaz; abartılmış fakat bu topraklar uğruna çok sayıda şehit verildiğini vurgulamak ve anlatıma güç kazandırmak için söylenmiştir.

Tevriye:

Bir sözcüğün aynı anda birden fazla sözlük anlama gelecek biçimde kullanılmasıdır. Her iki sözlük anlamı da düşünürsek, doğru anlamı verir.

ÖRNEK: “Gemim deryada kaldı,

Yelkenim kara gözler.”

Kara gözler: 1) Siyah gözler (benim kurtarıcım, bana yön veren o siyah gözlerdir.)

2)   Karayı gözlemek (kara nerede diye bakıp durmak, kavuşmak için sabırsızlanmak) an­lamına gelecek şekilde kullanılmıştır.

Kinaye:

Bir sözcüğün aynı anda hem gerçek, hem de mecaz anlama gelccnk şekilde kullanıl­masıdır.

ÖRNEK: Şu karşıma göğüs geren Taş bağıriı dağlar mısın?

“Taş bağıriı” sözcüğü bu dizelerde hem yamaçlarında taş olan, gerçek anlamda; hem de ^acımasız” anlamında kullanılarak mecaz anlamda kullanılmıştır.

Tariz:

Bir sözcüğün birden fazla anlama gelecek şekilde kullanılırken, iğnelemeyi, taşlama­yı, hatta hakaret etmeyi amaçlamasıdır.

ÖRNEK: Tahir Efendi bana kelp demiş,

İltifatı bu sözde zahirdir,

Malîkî mezhebim zira, îtikadımca, kelp tahirdir.

“Tahir” sözcüğü bu dizelerde “temiz” ve “Tahir Efendi” anlamlarına gelecek şekil­de kullanılmıştır, özel isim olarak alındığında Tahir Efendi hakarete uğrayıp kelp olmuş­tur.

Cinas:

Söylenişleri aynı anlamlan farklı olan sözcüklerin beraber kullanılmasıdır.

ÖRNEK: Gayet çoktur; değil benim yaram az.

Bana yardan gayrı derman yaramaz.

“Yaram az” ve “yaramaz” söylenişleri aynı anlamlan farklı olduğu için cinas oluş­turmuştur.

Kişileştirme: (Şahıslandırma, teşhis ve intak):

Varlıklara insanda bulunan ağlamak, gülmek, yürümek, kaş, göz, kulak, el, kol gibi fiziksel ve ruhsal özellikler verilmesidir.

ÖRNEK: “Yüce dağlar birbirine göz eder,

Rüzgâar ile mektuplaşır, naz eder.

İnsanlarda bulunan “göz etmek, mektuplaşmak ve naz etmek” gibi özellikler, “dağ- lar’’a verilerek dağ kişileş tir ilmiş tir. İnsan gibi düşünülmüştür.

Hüsn-ü talil:

Bir oluşun nedenini kendince bir sebebe bağlamak:

ÖRNEK: Saksında ruhumun bütün yası var,

Derdimle soluyor, açılan goncalar.

Goncaların solup dökülmesi bir doğal olaydır. Oysa şair bu dökülme eyleminin nede­nini derdine bağlamakta, kendisi yaslı olduğu için dökülüyor diye düşünmektedir.

Benzetme (Teşbih): ^

Ortak özelliği olan iki öğeden özellik yönünden zayıf olanın güçfiiye benzetilmesi sa­natıdır.

ÖRNEK: “Gümüş gibi bir dumanla kaplandı her yer.

Buz gibi soğuk sular içimizi ferahlattı.”

Cümlelerinde duman gümüşe renk yönünden, su, buza soğukluk yönünden benzetil­miştir.

Tezat (çelişim):

İki karşıt özelliğin, oluşun, durumun bir arada kullanılmasıdır.

ÖRNEK: “Görelim ab-ı hayat aktığın ejderhadan.”

Ejderha öldürücü olduğu halde ağzından hayat veren bir suyun akması çelişim oluş­turuyor.

Tekrir (yineleme):

Bir sözcüğün anlatıma güç kazandıracak biçimde çok tekrarlanmasıdır.

ÖRNEK: Hayata sıfırdan başladı Daha sıfır, daha sıfır…

Şimdi çok sıfırlı bir hesabın sahibi,

Hâlâ sıfır.”

Bu dizelerde “sıfır” tekrar edilen sözcüktür.

Telmih (dokundurma – hatırlatma):

Herkesçe bilinen bir öyküyü, bir olayı hatırlatmak demektir.

ÖRNEK: “0 hep yeldeğirmenleriyle savaşır” cümlesi bize “Don Kişot”u hatırlatır.

Ijecahül-i arif

Çok iyi bilinen bir şeyi bilmezlikten gelme sanatıdır.

ÖRNEK: Bir sen-ü bir ben-ü bir mutrib-i pakize eda İznin olursa eğer bir de Nedim-i şeyda Nedim kendisinin gideceğini bildiği halde, bilmezlikten gelip, sevdiğinden kendisi­nin de gelmesi için izin istiyor.

Tenasüb:

Çağrışımla birbirini hatırlatan sözcüklerin yanyana kullanılmasıdır.

ÖRNEK: Ney-i bezm-i gaman ey mah, ne bulsan yele ver;

0 da yanmış kuru cismimde hevadan gayrı.”

İkinci dizedeki o el (ateş), yanmak, kuru cisim, hava sözcükleri birbirini anımsatan sözcüklerdir ve yan yana kullanılarak tenasüb oluşturmuştur.

Rücu:

Söylediğinden pişman olarak geriye dönüş yapmaktır.

ÖRNEK: “Ne dedim tövbeler olsun bu da bir fiil-i şerdir.”

48 Söylediklerine pişman olup dönüş yapıyor.

Klasisizm (Klasik Akım): XVIL yüzyılda Fransa’da doğan, değişmez kuralları olan bir akımdır. İlkçağ filozoflarından Aristo ve Descartes’in fikirleri klasisizmin temellerini atmıştır. Onlar “her şey gibi sanat ve edebiyat da metot ve kurallann egemen olması gerek­tiğini söylüyorlardı. Klasisizmde rejim ve toplum konulan tartışılıyordu.

Konusu: tdieal insan yani, seçkin insan tipidir. Bu tip, ölçülü, zarif, eski kültüre hay­ran, mantık ve sağduyu sahibidir. Gerçek insan değil; her devirde ve her yerde yaşaması mümkün insandır. Cimrilik, korkaklık, dalkavukluk, kahramanlık, yiğitlik gibi değişmeyen gerçekleri işler doğayı taklit eder.

Dil ve anlatım: Seçkin bir dil kullanılır ve çözümlemelere çok yer verilir.

tikesi: Sanat sanat içindir.

Başlıca sanatçılar: Tragedyada: Corneille ve Racine; Komedyada: Moliere; Fablda: La Fontaine; Romanda: Madam de La Fayette; Denemede: Pascal ve La Bruyere; Mektup­ta: Madame de Sevigne dik.

Bizde: Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey, Abdülhak Ham it, başka başka yönlerden klasizmin etkisinde kaldı.

Romantizm (Romantik akım): XVIII. ve XIX. yüzyılda İngiltere ve Almanya’da doğup, Fransa’da gelişen bir edebiyat akımıdır. Klasisizme tepki olarak özgürlük ve de­mokrasi özleminden doğmuştur. Montesquie, Voltaire ve J.J. Rousseau’nun fikirlerini temel olarak almıştır.

Konusu: Tek insanın duygu, sözgi, ilham ve hüznünü işler. İnsanın iç ve dış yapısı, coşkunluk, aşın içtenlik konusudur. Doğayı taklit etmeyip tasvir’ etmişlerdir. Seçkin in­sanı değil; özelliği olan acaip, gülünç, kaba, inşam, nesneyi de ele alır.

Dil ve anlatım: Dilde ayırım yapılmaz, doğa tasvirlerine çok yer verilir, gösterişli ve şatafatlı bir anlatım yolu izlenir.

İlkesi: Sanat toplum içindir.

Başlıca yazarlar: Victor Hugo (Roman, şiir), Alfred de Musset (Lirik Şiir ve roman) George Sand (Kır romanı), Alfred de Vigny (Felsefi şiir), Alexandre Dumas Perre (Macera Romanı) dır. Bizde Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit, Recaizade Ek­rem etkflenmiştir.

Realizm (Gerçekçilik): 1857 – 1880 yıllan arasında görülmüştür. XIX. yüzyılın ikin­ci yansında Avrupa’da deneyci ilmin hızla gelişip yerleşmesi üzerine kurulan bir edebiyat akımıdır. Eski kuşağın (romantiklerin) “anlam ve ruha” verdikleri önem yerini “madde ve gövdeye” bırakmıştır. Yalnız roman ve öyküde görülen bir edebiyat akımıdır.

Konusu: Gözleme dayanan gerçek hayat olaylandır. Bunlan tarafsız bir gözle yansı­tır. Hayatın herhangi bir noktasından başlayan olay çok kere ölümle biter. Dış dünyayı göz­leme ve belgelere göre tasvir ederler. Kişiler gerçekten yaşamış, izlenimini verir. Olayın geç­tiği yer tanıtılır. Olağan olaylar ele alınır.

Dil ve anlatım: Seçkin bir dil ve güçfii bir anlatım aranır. Fikre en uygun sözcükler tam açıklık ve sadelikle kullanılır. Gösterişten kaçınılmış, ölçülü ve uygun bir anlatım yolu seçilmiştir.

İlkesi: Sanat sanat içindir.

Başlıca yazarlar: Gusta ve Flaubert, Honore de Balzac, Stendhal, Goncourt Kardeş­ler, Aiphonse Dautet. Bizde önceleri Recaizade Ekrem, Sami Paşazade Sezai, Nabizade Na­zım, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Ziya etkilenmiştir. Sonraları Cumhuriyet dönemi ya­zarları.

Natüralizm (Doğa severlilik): Doğaya dayanan felsefe anlamına gelir. Realizmin daha aşın biçimidir. Natüralistler, aynı sebeplerin belirli ortamlarda aynı sonuçlan verdiğini sa­vunurlar. O nedenle bir kişiyi ya da olayı anlatırken önce onu hazırlayan etmenleri inceler­ler.

Konusu: Sosyal gerçeklerdir. Ruhtan ziyade maddedir. Hayatın kötü, çirkin taraflan ortaya konur.

Dil ve anlatım: Kahramanlann gerçek hayatta kullandıkları dildir, ayınm yapılmaz.

Başlıca yazarlar: Emile Zola, Aiphonse Daudet’dir. Bizde o dönemde H.Rahmi Gür­pınar etkilenmiştir Cumhuriyet döneminde Fakir Baykurt, Orhan Kemal, Yaşar Kemal de sosyal gerçekleri konu alan yazarlarımızdandır.

Sürrealizm (Gerçeküstücülük): XX. yüzyılda görülen, sanatın bütün dallannı etkileyen ve daha çok şiirde etkisini sürdüren bir edebiyat akımıdır.

Konusu: Bilinç altı ve bilinç alemidir. Şuuraltını içgüdülerimiz, gerçek ve samimi arzularımız yönetir. Toplum kurallan, ahlak, din, akıl ve estetik bunlan boğar, bastırır. Blinç, dünyası ile ahlak, din, estetik, akıl ve toplum kurallanna uygun yapmacık benliği- mizdir.

Dil ve anlatım: Sözcüklerde ayırım yapılmaz.

tike: Aklın, dinin, estetiğin, ahlakın ve toplumun denetimini kaldırmak, boşalmaktır. Andre Breton öncülük etmiştir. Bizde 1940’tan sonra Garipçilerde bu akım görülmüş ve devam etmiştir.

Pamasizm: Roman ve öyküde görülen “realizm ile natüralizm “in şiire yansımasıdır.

Konusu: Resme uygun, resme uyan manzaralar, güzellik ve faydalılıktır.

Dil ve anlatım: Kendilerini katmadan dış dünyanın tasviri, dil güzelliği ve seçkinliği aranır. Kelimeler seçilir. Söz sanatlanna yer veren güçlü bir anlatım vardır.

tikesi: Biçim mükemmel olmalı, sanat sanat içindir.

Başlıca şairler: Leconte de Lisle, Sully Prudhom Françoise Coppe’e. Bizde Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim.

Sembolizm (1885 -1902):

Sanatta gövdeden ruha, biçimden anlama, kalıptan öze geçiştir, dönüştür. Yalnız şiir­de görülür.

Konu: Belirsiz sevgileri ele alır, sırlı duyguları zeka süzgecinden geçmeyen bir anla­tımla verir. Gerçekleri olduğu gibi değil, yorumlayıp sembollerle işler.

Dil ve anlatım: Yeni biçim, ölçü ve kafiye anlayışı getirdiler, özel bir şiir dili geliştir­diler. Sözden ziyade, müziğe yakın bir dü kullandılar. Anlam değil sö? önemliydi.

îlke: Sanat sanat içindir. Anlaşılmak için değil, hissedilmek için yazılır.

Başlıca şairler: Baudelaire, Rimbaud, Verlaine, Malharme. Bizde Ahmet Haşim ve Tevfik Fikret. O yıllarda sembolizmin etkisi görülen şairlerimizdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir