Kelvin, William Thomson

Kelvin, William Thomson

, Baron Kelvin (Largs), sir william Thomson (1866-92) olarak da bilinir (d. 26 Haziran 1824, Belfast, Antrim ili, İrlanda – ö. 17 Aralık 1907, Netherhall, Largs yakınlan, Ayrshire, İskoçya), İskoçyalı mühendis, matematikçi ve fizikçi. Bilime başlıca katkılan arasında termodinamiğin ikinci yasasının geliştirilmesi, kendi adıyla anılan birimle ölçülen mutlak sıcaklık ölçeği, ısının dinamik kuramı, elektrik ve magnetizmanın matematiksel analizi, Yer’in yaşının jeofizik yöntemleriyle belirlenmesi ve hidrodinamik alanındaki temel çalışmalan sayılabilir. Denizaltı kablolarına ilişkin buluşlan ve denizaltı telgraf iletişimi konusundaki kuramsal çalış-malan büyük önem taşır. Modern fiziğin temellerinin oluşturulmasında önemli rol oynayan Kelvin, döneminin bilim anlayışını derin bir biçimde etkilemiştir.
William Thomson önce Belfast’ta, sonra da Glasgow Üniversitesi’nde ders veren bir matematik profesörünün oğluydu. Annesini altı yaşındayken kaybetti. William’in matematik eğitimiyle doğrudan ilgilenen
Kelvin, Elizabeth King’in bir yağlıboya çalışması, 1886-87; Ulusal Portre Galerisi, Londra
National Portrait Gallery, Londra
161 Kelvin, William Thomson
babası ona matematikte henüz üniversitelerde okutulmayan en yeni konuları öğretti. 1834’te, henüz 10 yaşında iken Glasgow Üniversitesi’ne girmeyi başaran Thomson, özellikle Fransız matematikçi J.-B.-J. Fou-rier’nin Théorie analytique de la chaleur (1822; Isının Analitik Kuramı) adlı yapıtından etkilendi. 16 ve 17 yaşında iken yayımladığı ilk bilimsel makalelerinde Thomson, İngiliz bilim adamlannın genellikle karşı çıktığı Fourier’nin görüşlerinin savunusunu üstlendi ve Fourier’nin geliştirdiği matematiksel yöntemlerin yalnızca ısı akışına değil başka enerji biçimlerine de (örn. devinen akışkanlar, bir telden geçen elektrik akımı) uygulanabileceğini öne süren ilk bilim adamı oldu.
Glasgow Üniversitesi’nde eğitimi sırasında birçok ödül alan Thomson, “An Essay on the Figure of The Earth” (Yer’in Biçimi Üzerine Deneme) başlıklı makalesiyle altın madalya kazandı. 1841’de girdiği Cambridge Üniversitesi’ni dört yılda üstün başanyla bitirdikten sonra Paris’e gitti. Burada gazla-nn ısıl özellikleri üzerindeki çahşmalanyla ünlü fizikçi ve kimyacı Henri-Victor Reg-nault’nun laboratuvannda bir süre bulunarak uygulamalı çalışmalar alanında kendini yetiştirdi. Glasgow Üniversitesi’nde 1846’da boşalan doğa felsefesi kürsüsünün (sonradan fizik kürsüsü) profesörlüğüne oybirliğiyle seçildiğinde 22 yaşındaydı. Bu görevi 1899’a değin 53 yıl sürdüren Thomson bütün bilimsel çalışmalannı Glasgow’da gerçekleştirdi. Üniversite öğretiminde deneysel çalışmanın önemini vurgulayarak İngiltere’nin ilk üniversite fizik laboratuva-nm burada kurdu. Maddeye ve enerjiye ilişkin çeşitli kuramlann tek bir büyük kuram biçiminde birleştirileceği görüşünde olan Thomson, hidrodinamik olgular ile bir telden geçen elektrik akımı arasındaki benzeşimi “On the Uniform Motion of Heat in Homogeneous Solid Bodies, and its Connection with the Mathematical Theory of Electricity” (Isının Türdeş Katilardaki Düzgün Devinimi ve Bu Olgunun Elektriğin Matematiksel Kuramıyla İlişkisi) başlıklı makalesinde ortaya koymuştu (1842). Joule’ un ısı ile mekanik enerjinin birbirine dönüştürülebilir olduğuna ilişkin kuramını 1847’de öğrenen Thomson, bu kuramın bilim çevrelerince tanınması doğrultusunda çaba harcadı. Joule’un kuramı, o güne değin yaygın kabul görmüş olan, ısının ağırlıksız bir akışkan (kalorik) olduğu düşüncesine tümüyle karşı çıkıyordu. Thomson 1851’de yayımladığı “On the Dynamical Theory of Heat” (Isının Dinamik Kuramı Üzerine) başlıklı matematiksel incelemesinde Joule’un görüşlerini doğruladı; bu çalışma, Thomson’ın Clausius’tan bağımsız olarak ortaya koyduğu termodinamiğin ikinci yasasını da içeriyordu. Thomson ve Joule, birlikte yürüttükleri araştırmalar sonucunda, bir gazın iş üretmeden ya da ısı aktanmı olmaksızın genleşmesi durumunda sıcaklığının azaldığım buldular (1852). Joule-Thom-son etkisif*) olarak adlandınlan bu olgudan yararlanılarak 19. yüzyılın ikinci yansında gazlann sıvılaştınlması gerçekleştirilmiş, soğutucu sanayisi geliştirilmiştir.
Isı makinelerinin verimini ısının kalorik kuramına dayanarak açıklayan Carnot’nun çalışmasını, ısının mekanik enerjiyle eşdeğer olduğunu kanıtlayan Joule’un bulgula-nyla bağdaştırarak ısı kuramını bir mekanik ilkesine dönüştürmeye çalışan Thomson, 1848’de de mutlak sıcaklık ölçeğini geliştirdi. Fransız fizikçi J.-A.-C. Charles’m 1787’de ortaya koyduğu gazlann genleşme
kelvin etkisi 162
yasası, soğutulan bir gazın hacminin, her 1°C sıcaklık farkı için, 0°C’deki hacminin 273’te biri kadar küçüldüğünü belirliyordu (bak. Charles yasası). Buradan, -273°C’de gazın hacminin sıfır olacağı sonucu çıkıyordu. Thomson, -273°C’de hacmin sıfır olmayacağını, ama gazı oluşturan moleküllerin devinimlerinin ortadan kalkacağım, böylece (kendisinin 1856’da “kinetik enerji” olarak adlandırdığı) devinim enerjisinin sıfır olacağını öne sürdü. Bu, bütün maddelerin molekülleri için geçerli idi. Tüm molekül hareketinin durduğu ve herhangi bir sonlu süreçle erişilmesi olanaksız bir alt sınır olan —273°C’lik sıcaklığın mutlak sıfır(*) olarak kabul edilmesini öneren Thomson, bu sıcaklıktan yukarıya doğru Celsius ölçeğiyle derecelendirilen bir sıcaklık ölçeği ortaya koydu. Bu —273°C’lik sıcaklık aynı zamanda, Carnot teoremine göre, ısının tümüyle işe dönüşebilmesi için gerekli alt sınırdı. Mutlak sıcaklık ölçeği, termodinamik ölçek ya da Thomson’m onuruna Kelvin ölçeği olarak adlandırılan bu ölçek günümüzde bütün bilimsel sıcaklık ölçümlerinin temelini oluşturur (mutlak sıfır, günümüzde —273,15°C olarak kabul edilmektedir). Moleküllerin kinetik enerjisi kavramı bütün enerji türlerinin ısıya dönüşerek harcanacağı ve bütün cisimlerin zamanla soğuyarak sonunda evrenin mutlak sıfır sıcaklıkta dengeye ulaşacağı varsayımına temel olmuştur; bu kavram J.C. Maxwell ve L. E. Boltzmann’ın geliştirdikleri gazların kinetik kuramının(*) da temelini oluşturmuştur.
Soğuma olayını Yer’in yaşının belirlenmesine uygulayan Thomson, Yer’in Güneş’ten koptuğunda Güneş ile aynı sıcaklıkta olduğu ve o zamandan bu yana sürekli soğuduğu görüşünden kalkarak Yer’in yaşının 200 milyon yıldan fazla olamayacağını hesapladı (1862), daha sonra bu sürenin 20-40 milyon yıl arasında olduğunu ileri sürdü (1899). Jeolojik bulgular ise Yer’in yaşının 200 milyon yıldan fazla olduğunu ortaya koyuyordu. Thomson’ın bu savı jeologlar ve evrim kuramını savunan bilim adamlarınca şiddetle eleştirildi. Bu çelişki radyoaktifliğin keşfinden ve böylece Yer’de Güneş’ten bağımsız bir ısı kaynağının bulunduğunun anlaşılmasından sonra çözülebildi ve Thom-son’ın Yer’in yaşma ilişkin görüşlerinin yanlış olduğu belirlendi.
Thomson’ın duyarlı ölçü aygıtlarının geliştirilmesi konusunda önemli başarıları vardır. Elektrik akımı ile ısı akışı arasındaki matematiksel benzeşime ilişkin çalışmaları Atlas Okyanusunda döşenen ilk denizaltı telgraf kablosunun başansında belirleyici rol oynadı. Dover ile Calais arasında 1850’de döşenen denizaltı kablosunda sinyallerin düşük hızla yol aldığı ve bozulmaya uğradığı gözlenmişti. Thomson bunun elektriksel bir iletken olan deniz suyu ile kablonun bir sığaç (kondansatör) oluşturmasından kaynaklandığını belirledi. Sinyaldeki gecikmenin önlenebilmesi için kablonun çapının büyük olması, iletkenliği yüksek malzemeden yapılması ve iletilen sinyallerin genliğinin çok küçük olması gerektiğini öne sürdü. Böylesine zayıf gerilimleri algılayabilen ve günümüzde aynalı galvanometre olarak bilinen duyarlı bir aygıt geliştirerek 1858’de patentini alan Thomson, Atlas Okyanusuna denizaltı kablosu döşemek üzere kurulmuş olan Atlantic Telegraph Company’nin başdanışmanlığına getirildi. İrlanda ile Kanada’daki Newfoundland arasında yaklaşık 4.800 km uzunluğundaki ilk kablo 1858’de döşendi. Şirketin başmühendisi E.O.W. Whitehouse, Thom-
son’ın önerilerini uygulamaya koymayı kabul etmemiş ve döşenen kablo kısa sürede işe yaramaz hale gelmişti; bunun üzerine şirket Whitehouse’in görevine son verdi ve 1866’da Thomson’m önerilerine uygun yeni bir kablo döşedi. Bu kablonun başarısı Thomson’ın büyük bir servet ve ün sahibi olmasına yol açtı. Bunun yanı sıra, aynı yıl kendisine “sir” unvanı verilen Thomson’ın adına 1892’de İskoçya’daki Largs dolaylarında Kelvin baronluğu kuruldu ve Thomson bu tarihten sonra Lord Kelvin olarak anıldı. 1851’de Londra’daki Royal Society’ nin üyeliğine seçilen Thomson, 1890-95 arasında bu kuruluşun başkanlığını yaptı.
Kelvin iki kez evlendi ve hiç çocuğu olmadı. Yaşamı boyunca 600’den fazla bilimsel makale yayımladı, birçok buluş yaparak patentim aldı, kendisine sayısız unvan, onursal üyelik ve ödül verildi. Seksen üç yaşında öldüğünde Westminster Abbey’de Newton’un yanına gömüldü.
Kelvin yaşamının son yıllarında fizikte ortaya çıkan yeniliklere ilgisiz kalmış, hatta bunlara karşı çıkmıştır. Ama onun, Helmholtz ile birlikte, klasik fiziği geliştirerek 20. yüzyılın başında çağdaş bir bilim dalına dönüştüren iki büyük bilim adamından biri olduğu herkesçe kabul edilir.
kelvin etkisi bak. çeper etkisi
Kelvin sıcaklık ölçeği, termodinamik si-caklik ölçeGİ olarak da bilinir, sıfır noktası olarak mutlak sıfırı (-273,15°C) temel alan uluslararası bilimsel sıcaklık ölçeği. Ayrıca bak. mutlak sıfır.
Kema Platosu, Kore dilinde kema-kovan. Kuzey Kore’nin kuzey kesiminde plato. Kore Yarımadasının çatısı olarak adlandırılan Kema Platosu, kuzeyde Pektu Dağı (2.744 m), batıda Nangnim Dağları (san-mek), doğuda Japon Denizi kıyıları, güneyde de Tebek Dağlarının kuzey uzantılarıyla çevrilidir. Yüksekliği 1.000-2.000 m’ye ulaşan plato yaklaşık 40.000 km2’lik bir alanı kaplar. Bölgede, tarlaların yakılarak temizlenmesine dayanan geleneksel yöntemle akdarı, fasulye, yulaf, arpa ve patates yetiştirilir. Plato yeraltı kaynaklan ve orman varlığı bakımından zengindir.
Kemah, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Erzincan iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kasaba. Yüzölçümü 2.354 km2’dir. Doğu ve kuzeydoğuda Merkez ilçe, güneyde Tunceli ili, batıda İliç, kuzeyde de Refahiye ilçeleriyle çevrilidir.
.Alan bakımından ilin en büyük ilçesidir. İlçe topraklan, Karasu Irmağı ve kollarının parçaladığı yüksek dağlardan oluşur. Kuzey
Kemah’ta kale ve yamacındaki yerleşmeden bir görünüm
Şemsi Güner
kesimini Könem Dağı (3.045 m), güney kesimini ise Munzur ve Mercan dağları engebelendirir. Munzur Dağlarının en yüksek noktalarından Bağırpaşa Dağı
(3.283 m) ve Koçgölbaşı Tepesi (3.239 m) ilçe sınırlan içindedir. Munzur Dağlan ve Mercan Dağlarının batı uzantılan Tunceli iliyle doğal sınır oluşturur. Kuzey ve güneydeki dağlardan çıkan kısa akıştı akarsulann katılmasıyla ilçe topraklarının sularını toplayan Karasu Irmağı(*), ilçe alanından do-ğu-batı doğrultusunda geçer.
İlçe halkının temel geçim kaynağı tanındır. Ekime elverişli toprakların yetersizliği ve iklim koşullarının sertliği bitkisel üretimi sınırlar. Başlıca bitkisel ürünler buğday, arpa ve patatestir. Az miktarda soğan, elma, baklagiller, ceviz, çekirdeksiz dut adıyla anılan küçük bir tür dut ve üzüm yetiştirilir. Koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliğine dayanan hayvancılık, ikincil bir uğraş niteliğindedir, ilçe topraklarında linyit ve kayatuzu yatakları vardır.
Hitit kaynaklarında Kemah, Kumaha adıyla geçer. Tanasur Çayı kıyısındaki kayalık tepede Arsaklılar tarafından yapıldığı sanılan kalenin Kamaha-Ani adıyla anıldığı bilinir. Adı nedeniyle Artaksias hanedanının merkezlerinden biri olan Kars’taki Ani ile kanştırılan kale, W. M. Ramsay’ın The Historical Geography of Asia Minör (1890; Anadolu’nun■ Tarihi Coğrafyası, 1961) adlı yapıtında Kamacha-Ani Theodosiopolis adıyla geçer. Roma ve Bizans yönetiminden sonra yöre 11. yüzyıl sonlarında Mengücük-lerin eline geçti. 13. yüzyılda başlayan Selçuklu yönetimini İlhanlı ve Celayirli egemenlikleri izledi. Eretna Beyliği’nden sonra yöre Mutahharten’in yönetimine girdi. Timur, kendisini destekleyen Mutahhar-ten’e Kemah Kalesi’ni verdi. Kemah, kısa süren Akkoyunlu yönetiminden sonra Bıyıklı Mehmed Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Yerleşme 19. yüzyıl sonlarında Erzurum vilayetinin Erzincan sancağına bağlı bir kaza merkeziydi.
Karasu Vadisinin güney kesiminde kurulmuş olan Kemah kasabası, gelişmemiş, küçük ve kırsal nitelikli bir yerleşmedir. Sivas-Erzincan Demiryolu’nun geçtiği kasaba, il merkezi Erzincan’a 52 km uzaklıktadır. Ekonomik olanakların sınırlılığı, 1950’de 20 bine yaklaşan ilçe nüfusunun 1985’te 17 binin altına düşmesine yol açmıştır. İlçe genelinde görülen göç hareketi, kasaba nüfusunda da dalgalanmalara yol açmaktadır.
İlçe, tarihsel yapılar açısından oldukça zengindir. İçinde üç cami, sekiz mescit ve başka yapı kalıntılan bulunan Kemah Kalesi yıkıntı durumundadır. Başlıca tarihsel yapılar kasaba yakınlarındaki Taşdibi Kilisesi, Alpköy bucağına bağlı Koruyolu (eskiden Tavginer) köyündeki Meryem Ana Kilisesi, aynı bucağın Gökkaya köyü yakınlanndaki Çamlı Manastır olarak da bilinen İsa Voriç Kilisesi ile Gülabi Bey Camisi (1450), Tugay Hatun Kümbeti (13. yy), Melik Gazi Kümbeti, Behram Şah Kümbeti, Gürcü Baba Kümbeti (13. yy), Ali Baba Türbesi ve Gülabi Bey Hamamı’dır.
Kemah Belediyesi 1884’te kurulmuştur. Nüfus (1985) ilçe, 16.632; kasaba, 3.229.
Kemal Bekir, tam adı kemal bekIr özma-nav (d. 1924, Çivril, Denizli), .öykü ve roman yazan, tiyatro oyuncusu ve yönetmeni. İzmir Gazi Ortaokulu’nu bitirdi (1942). İki yıl Ticaret Lisesi’nde okudu. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’n-deki öğrenimini tamamladıktan (1949) sonra Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen Sca-pin’in Dolapları (1949), Küçük Şehir (1949), Cyrano de Bergerac (1951) gibi oyunlarda rol aldı. 1951’de Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesine aykın eylemde bulunmaktan tutuklandı. Uzun süre hapis yattı. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bir
şüre muhasebecilik yaptı. 1959’da girdiği İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyuncu ve yönetici olarak çalıştı. 1980’den sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda görev aldı. Edebiyat dünyasına 1944’te İstanbul dergisinde yayımlanan şiirleriyle giren Kemal Bekir dana sonra öyküye yönelerek Fikirler, Anadolu Gazetesi, Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, Yeni Edebiyat ve Yeni Gazete’de çıkan ürünleriyle dikkati çekti. Nahit Sırrı Orik’in Sultan Hamid Düşerken adlı romanından uyarladığı Düşüş adlı oyunuyla Ankara Sanatsevenler Derneği’nce 1975-76’nm en iyi oyun yazan seçildi. Başlıca yapıtlan arasında Yabancılar (1958) ve Kaçaklar (1961) adlı romanlarıyla Fatma Hanımın Erik Ağacı (1970), Bayrama Yakın (1975) adlı öykü kitapları sayılabilir.
Kemal Film, Türkiye’deki ilk özel film yapımevi.
Kemal Seden (1888-1941) ve Şakir Seden (1890-1967) kardeşler tarafından 1922’de kuruldu. Şakir Seden ilk Türk sinemacısı Fuat Uzkınay’la birlikte okullarda sinema gösterileri yapıyordu. Seden kardeşler, 1914’te Ali Efendi Sineması’m açarak, ilk Türk sinema salonu işletmecisi olmuşlardı. Kemal Film, kurulduğu yıl gerçek bir olaya dayanan İstanbul’da Bir Facia-yı Aşk filmini yaptı. Bu filmin yönetmeni Muhsin Ertuğ-rul 1922-23’te Kemal Film adına Boğaziçi Esrarı/Nur Baba, Ateşten Gömlek, Leblebici Horhor, Kız Kulesinde Bir Facia, Sözde Kızlar adlı filmlerle Zafer Yollarında adlı belgeseli çekti. 1923’te stüdyonun kapanması üzerine şirket yalnızca film ithalatçılığıyla uğraştı. 1951’de yeniden film yapımına döndü. Kemal Seden’in oğlu Osman Seden, Kemal Film adına, önceleri yapımcılık, 1955’ten sonra yönetmenlik de yaparak birçok film gerçekleştirdi. Lütfi Akad da ilk filmlerini bu yapımevi adına çekti. İstanbul Kan Ağlarken (1952), Kanun Namına (1952), Öldüren Şehir (1954), Düşman Yolları Kesti (1959), Kırık Plak (1959), 1959’dan başlayarak Cilalı Ibo dizisi, Çalıkuşu (1966), Sinekli Bakkal (1967), Kemal Film’in yaptığı filmlerden bazılanydı. Şirket 1970’lerde etkinliğine son verdi.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*